Figânî Hayatı İdamı

11.06.2012

 

 

Aşık Çelebi’nin Meşairü'ş Şuara  adlı eserinde Fiğânî'yi su kenarında elinde kadeh ve yanında bir delikanlı ile tasvir eden minyatür

PARGALI İBRAHİM PAŞA'NIN İDAM ETTİRDİĞİ ŞAİR FİĞANİ 

1505'de doğup, 1532'de idam edildiği sanılmaktadır.

Divan şairi. Trabzon’da doğdu. Asıl adı Ramazan Çelebi’dir. Babasının adının Abdullah olduğu yalnızca  Hediyyetü’l ârifîn’de belirtmiştir.[1] Doğum yerinin ve yılının bilinmemesine karşın Aşık Çelebpiramen-i kuh-ı Gürcistan’da diyar-ı Ermen’den şehr-i Dırabzındandur”  şeklindeki söylemiyle şairin doğduğu yerle ilgili geniş bir coğrafyayı  işaret etse  de, öteki bütün kaynaklar, sadece Trabzonlu olduğunu söylemekle yetinmişlerdir. Şair, Aşık Çelebi’ye göre kısa bir medrese eğitimi görmüştür[2] Asıl adı Ramazan olan  şair, ilk şiirlerinde Hüseynî mahlasını kullanmış en sonunda Fiğani mahlasında karar kılmıştır. Kanuni döneminde yaşayan 16 yy divan şairi Fiğani  ününü Sûriyye kasidesi  adlı kaside ile kazanmıştır. Süriyye kasidesi ise Kanuni’nin şehzadelerinin sünneti nedeniyle yazdığı bir kasidedir.

 Genç yaşta İstanbul’a gelip kâtiplik yaptığı, iyi bir öğrenim gördüğü, hekimlik bilgisinin bulunduğu sanılmaktadır.[3] Hekimlik öğrenimini İsfahan’da Kazvinli Şah Mehmed’in yanında gördüğü düşünülür. [4]]  Anlaşıldığı kadarı ile kendisi de şair olan ve devrinde pek çok şairi kollayan Kanuni Sultan Süleyman’a ulaşıp kendini göstermek istemiş, ancak bütün çabalarına rağmen Kanuni Sultan Süleyman’a  yaklaşamamıştır.

Şiirlerinde  sürekli olarak maddi sıkıntıları işlemiş olmasından dolayı devrinde yaşadığı devlet adamlarından çok fazla itibar göremediği onların ihsanlarına nail olmadığı anlaşılır. [5]

Şiirlerinde atasözü ve deyimleri ustaca kullanmasını bilen bir şairdir. Genç yaşta içkiye kapılmış ve başıboş bir hayat sürdüğüne dair iddialar bulunmaktadır.  Geçimini devlet büyüklerine yazdığı kasidelerden elde ettiği bağışlarla sağlamaya çalışan diğer şairler kadar kısmetinin açık olmadığı devrinin önde gelen devlet adamlarının dikkatini fazla çekemediği için yoksulluk içinde yaşadığı belli olmaktadır. [6]

Gençliğinde, dönemin tabiplerinden  Şah Mehmed’e öğrencilik yapmış, daha sonra edebiyata yönelmiştir. Şâir, geçimini kâtiplik yaparak sağlamıştır. Figânî, çağdaşı olan Na’tî ve Priştineli Nûhî  ile çok yakın dost olmuştur. Üçü birlikte  İstanbul’un eğlence yerlerinde, Galata meyhanelerinde, özel içki meclislerinde birlikte bulunmuşlar, serseri ve başıboş bir hayat geçirmişlerdir.  [7] Öte yandan kâtiplik mesleğine daha fazla zaman ayırdığı için, şiire yeterince zaman ayıramadığını da belirten şair, bundan dolayı büyük üzüntü duyduğu şiirlerinden anlaşılmaktadır. 

Figânî’nin bir yöne kanalize olmayıp farklı alanlara yönelmesini  Abdülkadir Karahan şöyle yorumluyor: “Figânî, anlaşıldığına göre genç yaştan başlayarak yaşayışında derli toplu olmayı düşünmemiş, davranışlarında baskıdan kurtulmak çabası içinde çırpınmıştır. Bu bakımdan bilimin çok çalışma, sabır ve süreklilik isteyen sıkı düzenine ayak uydurmamış, bunun yerine şiirin özgür ve içe doğma havasına kapılmış, bu havayı sevmiş, benimsemiştir.” [8] Şiire genç yaşta başlamış olan biri için bu tanrı vergisi yetenek oldukça önemlidir. 

Zaman zaman yardım amacıyla kimi önemsiz görevlere getirildiği,  Defterdar İskender Çelebi ile Kara Bâlizâde'nin himayesinde geçimini sağalamaya çalışıldığı ortaya çıkmaktadır. [9]Bir ara Edirne'ye gitmiş, bir süre de Seyyid Battal Gazi Türbesi etrafındaki zaviyede yaşamış, fakat sürekli ikamet yeri İstanbul olmuştur.[10]

Nazım tekniği kuvvetli, dili ve üslûbu sağlamdır. Duygu ve hayalleri, ince buluşları ile çağının diğer şairlerince de beğenilmiştir. Kaside ve gazelleri ile meşhur olmuştur.

Osmanlı tezkire yazarlarının, yaşasaydı divan edebiyatının en büyük sairlerinden biri olacağı konusunda birleştiği Fiğani genç yastaki olumu nedeniyle derli toplu bir eser meydana getirememiştir. Abdulkadir Karahan, Fiğaniye ait olan sağdan soldan bulduğu yazma nüshalardaki şiirlerini  İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi, Edirne Selimiye Yazma Eser Kütüphanesi (Ahmed Bâdî Efendi Kitapları) ve Paris Ulusal Kütüphanesi ile kendi özel kütüphanesinde bulunan nüshaları karşılaştırarak 1966’da “Figani ve Divançesi” adlı eseri yayınlamıştır. [11] Şiirlerinde içkiye, güzele, sohbete düşkün bir şair olduğu izlenimlerini yaratan bir eda vardır.  Formun Üstü

Aşık Çelebi’nin Meşairü'ş Şuara Tezkiret'üş Şuara  Formun Altıadlı eserinin Millet Kütüphanesindeki musavver nüshasında,  Fiğani’nin bir mesire yerindeki dere kenarında, elinde içki kadehiyle betimlenmiş bir tasviri vardır.

Sadrazam Makbul  İbrahim Paşa'nın  Budin den getirtip Sultanahmet'teki sarayinin önüne  diktirdigi üç heykelle ilgili olarak yazilan ve Figanî'nin de olduğu bir toplantıda okunan;

Dü ibrâhîm âmed be-deyr-i cihân
Yekî büt-şiken şud yekî büt-nişân

"Dünyaya iki İbrahim geldi
Biri putlari yıktı diğeri putları dikti" 

manasina tekabül eden Farsca beyit Fiğani'ye  mal edildi. [12]Figani'ye isnat edilerek şairin asılmasına neden olan beyit, İstanbul'a Mohaç seferi sonrası Macar Krallığı hazinesinden ve Budin'den getirilen Apollon, Herkül ve Diana heykellerinin dikilmesi üzerine söylenmiştir. Kendisini çekemeyenlerin Sadrazam Makbul İbrahim Paşa'ya  haber vermelerinden mutevellid Figanî evinden alinip kirbaçlanmış, Sadrazam İbrahim Paşa’nın emri ile bir eşeğe ters bindirilip dolaştırılmış  ve  İstanbul’da asılarak öldürülmüştür.[13]

Buna mukabil çağdaşı olan şairler ve tezkirecilere göre Fiğanin asılmasına sebep olan beyit şaire ait değildir. Âşık Çelebi Meşâirü'ş-şu'arâ adlı şâirler tezkîresinde aynen şöyle yazmaktadır:  "Bu beyt Selâtin-i Acem'den Sultan İbrahim namına dinmiş eski beyt imiş, bir mecliste münasebetle okundukda Figânî 'be-dâr-ı cihân' yirine 'be-deyr-i cihân büt' lafzına çesbândur dimişdür, yoğsa beyt anun degüldür" 

Figani,  ölmeden evvel asılacağına dair ifadeleri olan şu şiiri yazmıştır..

Öldürürse ger beni ol Yusuf-ı gül pirehen

Lale- veş sarsın bana dert ehli bir kanlı kefen

 

Haps edermiş zenâhın zülfüne berdâr olanı

Ne kılıser aceba ben dahi berdâr olıcak

 

Zülf-ü kemendin aldı ele cellâd-ı gamzesi

Benzer Fiğâni zulm ile berdâr eder seni

 

Fiğânî Şiirleri

 

Beyitler

Cihâna aşk ile geldim ne mâlım ne menâlim var

Leylî vü Mecnûn’dan


KAYNAKÇA

 


[1] Güven Kaya, Figânî’nin Ölümü ve Taşlıcalı Yahya Bey’in Bir Şiiri, Atatürk Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, Sayı 34, Erzurum, 2007

[2] Güven Kaya, Figânî’nin Ölümü ve Taşlıcalı Yahya Bey’in Bir Şiiri, Atatürk Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, Sayı 34, Erzurum, 2007

[3] Güven Kaya, Figânî’nin Ölümü ve Taşlıcalı Yahya Bey’in Bir Şiiri, Atatürk Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, Sayı 34, Erzurum, 2007

[4]  Boyutpedia, Figânî maddesi, Erişim tarihi:09.01.2012

[5] https://tr.wikipedia.org/wiki/Fig%C3%A2n%C3%AE

[6] KARAHAN, Abdülkadir;  Figanî ve Divançesi,  İstanbul Ünivesitesi Edebiyat Fakültesi yayını, İstanbul, 1966

[7] Güven Kaya, Figânî’nin Ölümü ve Taşlıcalı Yahya Bey’in Bir Şiiri, Atatürk Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, Sayı 34, Erzurum, 2007

[8] Kınalızâde Hasan Çelebi, age, s. 764; MEB İslam Ansiklopedisi “Figânî”maddesi, s. 630

[9] Güven Kaya, Figânî’nin Ölümü ve Taşlıcalı Yahya Bey’in Bir Şiiri, Atatürk Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, Sayı 34, Erzurum, 2007

[10] https://tr.wikipedia.org/wiki/Fig%C3%A2n%C3%AE

[11] https://tr.wikipedia.org/wiki/Fig%C3%A2n%C3%AE

[12] KARAHAN, Abdülkadir;  Figanî ve Divançesi,  İstanbul Ünivesitesi Edebiyat Fakültesi yayını, İstanbul, 1966

[13] KARAHAN, Abdülkadir;  Figanî ve Divançesi,  İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi yayını, İstanbul, 1966

Edebiyat Dil bilim, Kültür, Folklor, Geleneksel ve Güzel Sanatlarla ilgili, Tez, yazı, İnceleme, ve Araştırmalarınız bize başvurarak bu sitede Paylaşabilirsiniz.

 BAŞVURU İÇİN : ESA, İLETİŞİM  veya [email protected]


 

 

 

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar