Aşık Çelebi Hayatı ve Eserleri 16 yy

26.12.2012

 

FAYDALANILAN RESWİM : TDİA , Âşık Çelebi Meşâirü’ş-şuarâ’da minyatürü (Millet Ktp., Ali Emîrî, Tarih, nr. 772, vr. 78b)

 

Âşık Çelebi

 

(d. 1519– ö. 1571)  16 YY şair, münşeatçı ve tezkire yazarı. 16 Asrın hem Şairli hem de Münş'i olan   tezkire yazarıdır. Asıl adı Pir Mehmed olup namı Es-seyyid Pir Mehmed bin Çelebi’dir. Soyu aslen Bağdatlıdır. Büyük dedesi Seyyid Muhammed Nattâî XIV. yy.ın sonlarında Bursa’ya gelip yerleşmiştir. [1] Dedesinin babası Mehmet Nattâi, 14. yüzyılın sonunda Emir Sultan ile Bursa'ya gelerek yerleşmiş bir seyyîd ailesindendir. Seyyid Muhammed Nattâî XIV. yy.ın sonlarında Bursa’ya gelip yerleşmiş, Bursa’da I. Bayezid’in yaptırdığı Ebû İshâk zaviyesinde şeyh ve mütevvelli olan ve seyyidlere ait işlere nezaret vazifesi görmüş bir kimsedir.  Seyyid Muhammed’den sonra oğlu Zeynelâbidin de  Fatih Sultan Mehmet   ve   II. Bayezid zamanlarında aynı görevlerde bulunmuşlardır. [2]

Babası Seyyid Ali, çeşitli kadılıklarda bulunmuş II. Bayezid devrinde büyük bir nüfuz sahibi olan meşhur şair ve âlim kazaskerdir. Babası Müeyyedzâde’nin kızı ile evlenmiş ve Filibe kadısı iken H 941/M 1534-35’de ölmüştür. Âşık Çelebi işte bu evlilikten, babasının Üsküp'te kadılık yaptığı bir tarihte Prizen ‘de dünyaya gelmiştir. [3]Babası Seyyid Ali’nin düşürdüğü feyzullah tarihinden anlaşıldığına göre Âşık Çelebi bugün Kosova sınırları içinde kalan Üsküp, Prizren’de Filibe Kadısı olan babasının Prizren’de teftişi sırasında H926/ M1520’de dünyaya gelmiştir.[4]

Fakat Âşık Çelebi, çok küçük yaşlarda önce annesini daha sonra da on dört yaşındayken babasını kaybedecek ve yetim kalacaktır. Âşık Çelebi, on beş yıl süren Rumeli’deki çocukluğundan sonra H941/M1535’de İstanbul’a gelir. [5] Rumeli yıllarını ailesi hakkındaki bilgileri kendi tezkiresinde anlatmıştır. [6]

Çocukluğunu Rumeli'de, okuma çağını İstanbul 'da geçiren Pîr Mehmet, Âşık mahlasını kullanmış ve bu mahlasla şiir söylemeye başladığı zaman tanınmıştır. Çocukluğundan itibaren dedesinin sağladığı edebi ve ilmi bir muhit içinde yetişen Âşık Çelebi, mesnevi şairi Surûrî, Taşköprülüzâde, Arapzâde, Saçlı Emir Efendi, Karasılı Hasan Çelebi, Ebussuûd Efendi ile eniştesi Muhîddîn Fenârî gibi devrin ileri gelen âlim ve Divan Şairlerinden dersler alarak yetişmiştir. Tezkiresini yazabilmek için gereken bilgileri de İstanbul'daki bu geniş muhitinden derlediği bilgiler ile yazdığı muhakkaktır.  Dedesinin ve babasının sağladığı bu muhit içinde Tezkiresinde yer verdiği Divan Şairleri ve yazarlar hakkında bol bol bilgi toparlamış ve bu bilgileri de eserlerinde kullanmayı başarmıştır. 

Âşık Çelebi tahsil hayatından sonra devlet kademelerinde memurluk yapmaya başlar. İlk görev yeri Bursa Mahkemesi'nde kâtipliktir. [7]Kâtiplik görevi esnasında yanında bir şair daha vardır. Bu şairin ismi ise Şair Sayi’dir. [8] Daha sonra Emir Sultan Vakıflarına mütevelli tayin edildi. Burada beş yıl görev yaptıktan sonra Bursa vakıflarını teftiş eden Rûşenizâde'nin kendisi hakkında iyi bir rapor vermemesi sonucu bu vazifeden azledilir ve İstanbul'a döner. ( 1546)  Eski hocası Saçlı Emir Gisû Efendi sayesinde İstanbul'da mahkeme kâtipliğinde bulunur.  Daha sonra ise dedesin ahbabı Ebussuud Efendi'nin fetva kâtipliğini yapmaya başlar. Bu esnalarda başta  Zati  ,  Taşlıcalı Yahya ,  Hayali Bey, Rahikî, Aşkı, Kandî gibi devrin birçok büyük şairi ile de tanışmıştır. İhtimal ki tezkiresini de bu yıllarda yazmaya başlamıştır.

 Âşık Çelebi, hocası Muhyîddîn'in ölmesi sebebiyle, zorlukla da olsa, icazetnamesini almayı başarır. Mülazım olabilmesi için Eski Hocası Emir Gisu yeniden devreye girmiş, Emîr Gisû'nun destekleriyle Kazasker Bostanzade müracaatını kabul ederek Mülazım kaydetmiştir. 1547 Böylece mülazım olur ve İlk kadılık görevine Silivri'de başlar. ( H957/M1550’de ) [9] [10]

Âşık Çelebi ilk evliliğini de Silivri’de iken yapar.  1550 Daha sonra kendisini Silivri'den Priştine’ede pek çok şairle tanışacak ve bu şairlerin birçoğunu tezkiresinde ele almaya fırsat bulacaktır. Piriştine’ede kadı olarak görev yaparken “ Âşık Çelebi Serfice’de Divan’ını tertip eder. Buradayken daha önce üzerinde çalıştığı tezkiresini de tamamlamak isterse de birden bire azledilmesi üzerine, bu isteğini gerçekleştiremez[11] Priştine’den Serfiçe'ye tayin edilirken görevinden azledilmesi sonucu maddi ve manevi olarak büyük sıkıntılara girmiştir. Böylece tezkiresi üzerindeki çalışmaları da aksamaya başlar. [12] Oradan Narda'ya tayin edilir. ( 1556’dan önce) [13] Burada işleri biraz daha karışır. Eski Narda kadısı ve voyvodasının yolsuzlukları ve entrikaları yeniden görevinden azledilmesine yol açar.   Burada fazla kalamayan Âşık Çelebi,  suçsuzluğu ortaya çıkınca Manavgat'a bağlı Alâiye'ye (ALANYA ) kadı olarak gönderilir.

Alaiye -ALANYA - kadılığı esnasında  Kanuni Sultan Süleyman ’nin  “ Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi “ mısraı ile başlayan şiirine bir tahmis yazarak ve diğer dostlarının sayesinde Niğbolu’ya tayin edilir. 1563’te başladığı Niğbolu kadılığı yıllarında çok mutlu olduğunu tezkiresindeki Tuna redifli manzumesinden öğrenmekteyiz.[14] “  Niğbolu’dan sonra merkezi Rusçuk olan Çernovi kadılığına tayin edilir. Bir hadise üzerine tekrar azledilen Âşık Çelebi 1566 bu aziller ve tayinlerle uğraşamaya başlar. Zigetvar dönüşünde II. Selim'e bir gazelle arzuhal sunar. Bu sayede Karatova- Köstendil’e yeniden kadı olarak tayin edilir. Bu sırada bir Şakayık Zeyl'î yazarak tezkiresini de Sokollu Mehmet Paşa'ya takdim eder. Tezkiresini de bitirmiş onu da II. Selim’e takdim etmiştir. 1568 [15] Tüm bu çabaları sonucunda Üsküp Kadılığını elde etmeyi başarmıştır. [16]Bunun üzerine ölünceye kadar aynı vazifede kalmak şartıyla Üsküp Kadılığına tayin edilir. Fakat  “Üsküp’te kadı iken yakalandığı zatülcenp hastalığından kurtulamaz ve H979/H1572 Şabanı sonlarında vefat eder.”[17]

KİŞİLİĞİ

“Âşık Çelebi’nin fizikî yapısı hakkında kaynaklarda fazla bilgi bulunmamaktadır. Yalnız, büyük babası gibi lüknet (kekeme) olduğunu kendisi söylemektedir. Ayrıca, bu hususu bir beytinde zikreder:

Lüknet-i zillet zebânum itmeseydi küng ü lal

Devletünde olsam olurdı sühandân-ı şeref   

Bütün kaynaklar onun cömert, açık sözlü, rint tabiatlı, güzellere ve şaraba düşkün, neşeli bir yaratılışa sahip olduğu konusunda hemfikirdirler. Aldığı mahlas da bunu açıkça göstermektedir.” [18]

Âşık Çelebi'nin rind, meşrep, hoş sohbet, arkadaş canlısı, vefakâr ve zeki bir şair ve nasir olduğu şiirlerinden ve yazılarından  bellidir. Türkçe ’den başka Arapça ve Farsçayı da çok iyi bildiği eserlerinden açıkça ortaya çıkmaktadır. Âşık Çelebi asıl şöhretini tezkiresi ile yapmıştır. Tezkiresinde kullandığı süslü nesir üslubu da ayrıca eserin başka bir özelliğini teşkil etmektedir. Tezkirede arkadaşlarını, eğlence yerlerine kişilerin özel hayatı ile ilgili ayrıntılarını canlı bir dille tasvir etmiştir. Nesir yazılarına  göre, nazmı oldukça basit ve  sadedir.

Şiirlerinde işlediği konuları din, tasavvuf, hikmet, övgü, rintlik, aşk, tabiat vb.dir.

Eserleri

Meşâirü'ş-Şuârâ: Âşık Çelebi'nin birçok eseri içinden adı günümüze ulaşmış ve en tanınmış eseridir. Bu tezkire, Anadolu'da yazılan dördüncü ve tarihimizde tezkire türünün en güzel örneklerinden biri olan bu eser 1556 yılında tamamlanmış ve II. Selim Han'a sunulmuştur. Tezkîre nüshalarına göre şair sayısı, 360 ile 324 arasında değişmektedir.( bkz  Meşâirü'ş-Şuârâ Tezkiret'üş Şuara Aşık Çelebi )

Tezkîre konu edindiği şairlerin karakter özelliklerini belirttiyse onların hayat ve çevresi hakkında küçük dedikodulara kadar inerek bilgi verişi ile bu türden eserler içinde tek olmak gibi seçkin bir hüviyete sahiptir. Verdiği bilgilerin çoğu gördüklerine, bildiklerine ve işittiklerine dayanır. Zaten şairlerin hemen hemen tamamıyla yakın dosttur. Bu yüzden şairlerin hal tercümelerini anlatırken sözlerini fıkra ve hikâyelerle süslemiş, araya ortak hatıralarını katmış böylece eserine ayrı bir renk ve hava vermeyi başarmıştır. Ayrıca bu eser zengin bir nesir örneğidir. Çok kez secî, cinas ve süslerle dolu ağır ve ağdalı bir dille karşılaşılır. Fakat bu samimi üslubu, renkli tasvirleri, okuyucuyu sürükleyecek kadar çekici ve canlıdır. [19]

    Tercüme-i Revzatü'ş-Şühedâ: Yazılışı 1546'dan önce olduğu tahmin edilmektedir. Hüseyin Va'iz-i Kaşifî'nin maktel türündeki eserin Türkçe'ye tercümesidir. Tesbit edilebilen üç nüshası vardır. Ayasofya nüshasının sonu eksiktir.

    Tercüme-i Şakâikun-Nûmâniyye: Taşköprülüzâde'nin aynı addaki Arapça eserinin Türkçe'ye çevirisidir. Atai'nin bildirdiğine göre Âşık Çelebi bu eserini Taşköprülüzâde'ye bizzat kendisi sunmuştur. Mevlânâ bizde Türkî gibi yazmış idik, bîhude zahmet etmişsiniz diyerek kitabını kolay bir Arapça ile yazdığını söylemiştir. Nedense Mecdî'nin tercümesi kadar tutulmayan eserin nüshasına da henüz rastlanmamıştır.

    Tercümetü't-Tibri'l-Mesbük Fî Nasîhati'l Mülük: Gazzalî'nin Sultan Sencer'in emriyle kendi huzurunda geçen konuşmaları Farsça olarak kaleme aldığı eserinin Arapça'sında Türkçe'ye yapılan bir tercümedir. Bir nüshası Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi'nde bulunmaktadır.

    Şerh-i Ehâdis-i Erbaîn: Ataî'nin bildirdiğine göre, Aşık Çelebi'nin iki Hadisi-i Erbaîn'i vardır. Birisi kendi derlemesi diğeri ise Kemalpaşazade'nin Arapça olarak derlediği eserin ve şerhinin Türkçe ‘ye tercümesidir. Âşık Çelebi'nin kendi eserinin nüshası henüz ele geçmediği halde diğeri Hadis-i Erbaîn Tercümesi adıyla basılmıştır.

    Tercüme-i Ravzü'l Ahyâr: Muhyîddin Mehmet Hatipzâde'nin Siyasetnâme türündeki eserinin Arapça'dan Türkçe'ye tercümesidir. II. Selim adına çevrilen ve aslında Zemahşeri'nin Rebiü'l Ebrar adlı eserinin iki nüshası Süleymaniye Kütüphanesi'ndedir.

    Mi'racü'l-Ayâle ve Minhâcü'l-Adale: II.Selim adına Türkçe'ye yapılan bir tercümedir. Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi'nde kayıtlı iki nüshası vardır.

    Zeylü'ş-Şakâik: Sokollu Mehmet Paşa'ya sunulan bu eserde kırk iki şahsın Biyografisi bulunmaktadır. Şakayık'a zeyl olarak yazılmıştır. Eserin tam nüshası Süleymaniye Kütüphanesi'nde kayıtlıdır. Berlin Devlet Kütüphanesi ile Paris Milli Kütüphanesi'nde iki nüshası daha vardır.

    Sigetvarnâme: Kanûnî Sultan Süleyman'ın Sigetvar seferi ile ilgili bir gazavatnamedir. Mesnevî tarzında kaleme alınan bu eser henüz ele geçmemiştir.

    Şehrengiz-i Bursa: Kınalızâde Hasan Çelebi Sunî'nin hayatını anlatırken yakın arkadaşı olan Âşık Çelebi'den de bahseder ve Onun Bursa'nın güzelliklerini anlatan bir Şehrengiz yazdığını söyler. Âşık Çelebi, Şehrengizi 1541'de yazdığını bizzat kendisi de söylediği halde eserin nüshasına henüz rastlanmamıştır.

    Divan: Tek nüshası Millet Kütüphanesinde kayıtlıdır. Divandan ziyade divançe niteliğinde olan bu eseri Âşık Çelebi, Serfiçe Kadılığı sırasında düzenlemiştir. [20]

ŞİİRLERİNDEN SEÇMELER

GAZEL

Fâ’ilâtün Fâ’ilâtün Fâ’ilâtün Fâ’ilün

Haymen etrâfın dil artık devr ider câsûsdan
Taşra kalmış sanki bir pervânedür fânûsdan

Haste-i ‘ışkı uşandursa hayâl-i hâl-i dost
‘Aks-i zülf olur meges-rân şehper-i tâvûsdan


Bâ-yı ma’kûsıdur ebrûsı yazılmış rûyda
Şekl gösterdi mir’ât-ı ruh ol ma’kûsdan


Kûşe-i kûy-ı harâbât u şikest olmış sifâl
Yegdür iklîm-i Kubâd Evreng-i Keykâvûsdan

Cây-ı emn ey dil melâmet kûyıdur irmez ana
Geçmeyen der-bend-i nâm u varta-i nâmûsdan

Umaram hâkisterümden ide bir ‘âşık zuhûr
Olmayam gayretde eksük ‘Âşıkâ kaknûsdan (35a) [21]

GAZEL

Günde bin kez ölürem fırkat-ı cânân ile ben
Ey ecel ölmek ile kurtaramazsın beni sen


Nâle-i bülbül ile sahn-ı çemen pür oldı
Tutdı pîrâmen-i serv-i çemen-i zâg u zegan


İşiginde tozumuz hâtırına virdi gubâr
Ber-taraf eyle sabâ bizi götür toprakdan


Çeng-veş kaddümi ham itmegi kânûn itdün
Dögeyüm def gibi sînem diyeyüm vây be-men

Sînede âteş-i ‘ışk ile yanan dâglarum
‘Âşıkâ her biri mihrine delîl-i rûşen   [22]

GAZEL

Fâ’ilâtün Fâ’ilâtün Fâ’ilâtün Fâ’ilün

Küşte-i gamze tutupdur kûy-ı cânân yolların
Bir celâlîdür ki çeşmi kesdi sultân yolların


Çîn ü Mâçîni kesâda virdi bûy-ı kâkülün
Sürme-i gerd-i rehün kesdi Sıfâhân yolların


Şöyle benzer yâr sûy-ı gülşene eyler hırâm
Servler saf baglayup tutmış gülistân yolların

Çekmeyen hattun gamın irmez leb-i nûşînüne
Hızr ile buldı Sikender âb-ı hayvân yolların

Ol kul oglı ‘Âşıkâ şol denlü itdi cevri kim
Ehl-i ‘ışkun dâd-hâhı tutdı dîvân yolları

Aşık Çelebi  Şiirleri başlığını kopyalayıp siteden arayınız

•             Âşıka Şeydâyıluk Rüsvâyıluk Bed-nâmlık

•             Âh kim bir serv-kad sevdüm yine adı ‘Alî

•             Al Eline Gönlin Mûrun Süleymânluk Budur

•             Âl ile istedüm öpmek o ‘ızârı alı

•             Anberîne kıl saçundan boynuna pîrâye sal

•             Âsumânda Görinen Vakt-i Seher Sanma Şafak

•             Bahâr Oldı Müzeyyen Oldı Gülşen Gonce-femlerle

•             Baht uyansun çeşm-i mestün hâbdan bî-dâr kıl

•             Basdı Ruhuna Çün Hat-ı ‘Anber-nisâr Ayak

•             Başda Sevdâ-yı Ruhun Efser-i İkbâlümdür

•             Başına Efser İden Şah İşiginün Minnetin

•             Ben ne hâkem ni’met-i vuslat ola himmet bana

•             Beni Sanman Ki Dilber ‘Işkı Böyle Mübtelâ Eyler

•             Benzedür Gerçi Güneş Yüzüne Mâhı Lekeler

•             Berf-mânend agarmış kara günlü sakalun

•             Besdür Sirişk-i Çeşm İle Dâg-ı Şerer-feşân

•             Bî-sütûn-ı Gamda Urdum Taşa Başı Başa Taş

•             Bilünür ‘âşık u agyâr işigünde ne şekk

•             Bir Agız Dimedi Ben Hasteye Tîmâr Olsun

•             Bir nazar kılsa bana ger o meh-i çâr-dehüm

•             Bu gice kim dil olup gam-dîde cân endûh-gîn Vele-hu

•             Cânâ ‘Arakla Olmaz O La’l-i Müzâb Telh

•             Cânına Koyar Bulsa Gönül Tîg-i Nigârın

•             Cemâlün Mihri Her Yirde Olurken Gün Gibi Tâli’

•             Cevr-i gerdûndan ne pervâ zann-ı düşmenden ne bâk

•             Cigerde Âteş-i ‘Işkunla Yanmış Tâze Dâgum Var

•             Cihân seyl-i fenâ yolında bî-bünyâdmış bildüm

•             Cihândan Fârigüm Gam ‘Âleminde Hoş Demüm Vardur

•             Cihânun Şimdi Âhum Bâd-pâ Reh-vâr Ulagıdur

KAYNAKÇA

[1] Prof. Dr. Filiz Kılıç, ÂŞIK ÇELEBİ DÎVÂNI, KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI, KÜTÜPHANELER VE YAYIMLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ, www.kulturturizm.gov.tr

[2] Prof. Dr. Filiz Kılıç, ÂŞIK ÇELEBİ DÎVÂNI, KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI, KÜTÜPHANELER VE YAYIMLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ, www.kulturturizm.gov.tr

[3] https://tr.wikipedia.org/wiki/A%C5%9F%C4%B1k_%C3%87elebi

[4]  Prof. Dr. Filiz Kılıç, agy

[5]  Prof. Dr. Filiz Kılıç, agy

[6] Günay Kut, “ Aşık Çelebi,” İslam Ansiklopedisi,  TDV, İstanbul,  C.3, shf, 549- 550

[7] Günay Kut, “ Aşık Çelebi,” İslam Ansiklopedisi,  TDV, İstanbul,  C.3, shf, 549- 550

[8]  Prof. Dr. Filiz Kılıç, agy

[9]  Prof. Dr. Filiz Kılıç, agy

[10]  Prof. Dr. Filiz Kılıç, agy

[11]  Prof. Dr. Filiz Kılıç, agy

[12] Günay Kut, “ Aşık Çelebi,” agy.

[13]  Prof. Dr. Filiz Kılıç, agy

[14] /tr.wikipedia.org/wiki/A%C5%9F%C4%B1k_%C3%87elebi

[15] Günay Kut, “ Aşık Çelebi,” agy.

[16] Günay Kut, “ Aşık Çelebi,” agy.

[17]  Prof. Dr. Filiz Kılıç, agy

[18]  Prof. Dr. Filiz Kılıç, agy

[19] Günay Kut, “ Aşık Çelebi,” agy.

[20] Günay Kut, “ Aşık Çelebi,” agy.

[21] Prof. Dr. Filiz Kılıç, ÂŞIK ÇELEBİ DÎVÂNI, KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI, KÜTÜPHANELER VE YAYIMLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ, www.kulturturizm.gov.tr

[22] Prof. Dr. Filiz Kılıç, ÂŞIK ÇELEBİ DÎVÂNI, KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI, KÜTÜPHANELER VE YAYIMLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ, www.kulturturizm.gov.tr

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar