Hayâlî Bey Hayatı ve Edebi Kişiliği

20.08.2013


HAYÂLÎ BEY 

Hayatı (D. ?- Yenice Vardar- Ölümü Edirne, 1556

Asıl adı Mahmud olan Hayâlî Bey, Bekâr Memi diye anılmıştır. Selanik yakınında, pek çok şâirin yetiştiği Vardar Yenicesi'nde doğmuş, başıboş ve derbeder bir gençlik hayatı yaşamıştır. Vardar Yenicesi, Bosnalı Sabit , Sururi ve  Hayret’nin de yetiştiği bir muhittir.  Hayali Bey, yaş olarak Hayreti’den biraz büyük olmasına rağmen onunla çağdaş bir şairdir. Hayreti  hemşerisi Hayâlî Bey'in yardımcı olacağını umarak İstanbul'a kadar gitmiş, Fakat desteği yerine köteğine uğrayarak  yeniden Yenice Vardar'a dönmek kalmıştır. Hayreti, yazdığı âşıkane şiirlerle dikkati çektiyse de  hemşerisi Hayâlî’nin onu Pargalı İbrahim Paşa'ya kötüler. “Tok gözlü, kimsenin önünde eğilmeyen” biri olarak tanıtması, hatta Pargalı İbrahim Paşa'nın aleyhine olabilecek manalar içeren şiirlerini Pargalı'ya okuması  üzerine küçük bir tımar ihsanıyla yetinmek zorunda kalmış, açıkçası Hayali Bey’in kadrine uğramıştır.[1] Zaten verilen bu küçük tımarı da kabul etmeyen Hayretî gerisin geri yurduna dönmüştür. 

Hayâlî Bey daha çok genç yaşlarda şiir yazmaya başladığı kaynaklar tarafından ifade edilmektedir. Fakat şiir sanatındaki ustalığını İstanbul’a gittikten sonra edindiği yolundaki emareler çok daha güçlüdür. Edinilen bilgilere göre Hayâlî,  Vardar Yenicesinde iken derbeder bir hayat yaşamıştır. Kalenderi bir hayat yaşayan, Kalenderi  dervişlerine özenen Hayali Bey, Kalenderi şeyhi Baba Ali Mest-i Acemi’nin yanında ve onun müritleri ile birlikte dolaşmıştır. ( BKZ Tarihte Abdal ve Kalenderi Zümreler )  Fakat böyle bir hayat yaşarken Vardar Yenicesinden ayrılıp, Baba Ali Mest-i Acemi’ adlı dede ile dervişlerine katılarak, İstanbul'a gelmiştir.[2] “Bu şeyhin ona verdiği tasavvuf bilgilerinin yanı sıra Hayâlî’yi şiirde ilerlemesi için teşvik ettiği ve şairin henüz on dört yaşlarındayken ustaca şiirler yazmaya başladığı bilinmektedir.[3]

Bir müddet   Kalenderi dervişleri ile dolaşan şair, İstanbul kadısı Sarı Gürz'ün onu görüp haline acıması hatta ona yardımcı olmak istemesi ile o’nun  himayesine girmeyi başarmıştır.  “İstanbul kadısı bulunan Sarı Gürz Nûreddîn Efendi eli yüzü düzgün bir gencin Kalenderîler arasında dolaşmasının uygun olmayacağı gerekçesiyle onu alarak Şehir Muhtesi-bi Uzun Ali’ye teslim etmiştir.Nûreddîn Efendi 1519-1522 yıllarında ikinci ola­rak İstanbul kadılığında bulunduğundan şairin Kalenderlerden bu yıllarda ayrıl­dığı tahmin edilebilir.” [4]

Hayâlî Bey’in bu kadı'nın gözetimi altında eğitim gördüğü ve bu esnalarda şiirleri ile kendisini fark ettirmeyi başardığı anlaşılır. [5] Böylece kendisine ulufe bağlanmış, mensubu bulunduğu tarikatın alâmeti olan “tavk” ve “kullâb” denen kol ve  ayaklardaki halkalarla beldeki zincir kemeri çıkartarak Kalenderi hayattan feragat eder. Hatta şairin bu hayattan vazgeçmesi şair Kandî’nin “Ey Hayâlî geçmez oldı halka” (926/1520) mısraları ile ebced hesabıyla tarih düşürülmüştür.  “Hayâlî’nin, bu mısrayı duyunca  esas mesleği şekercilik olan Kandî’nin dükkânını taşa tuttuğu rivayet edilmektedir.[6]

Hayâlî Bey’in bu yıllarda Beyazıt Külliyesine bağlı vakıflardan birinde yaşadığı bilinmektedir. Bu yıllar arasında bir yandan da şiirleriyle kendini tanıtmaya başlamış, defterdar İskender Çelebi ve Sadrazam Pargalı Damat İbrahim Paşa’nın dikkatini çekmiştir. 1522′de Gazâlî Deli Birader ile Rodos Seferinde bulunmuş ve bu şairin sohbetlerinden yararlanmış olduğu anlaşılmaktadır.

Hayâlî Bey’in Pargalı İbrahim Paşa’nın himayesine girmesi ile ikbal günleri başlar. Bu yıllarda devrin en önemli şairleri arasında sadaretin ve payitahtın gözüne girme yarışı tüm hızı ile sürmektedir. Mesih  , Zati , Taşlıcalı Yahy , Ahmet Rıdvan , Fiğani, Hayreti,  Kara Fazlı v , Vizeli Behişti   gibi şairler sadaretin ve payitahtın gözde şairi olmak, sadaretin ve payitahtın meclislerinde bulunmak için kıyasıya mücadele içindedir. Hayali Bey’in bu şairlerin pek çoğunu bertaraf ettiği, bir kısmını İstanbul’dan dahi uzaklaştırmayı başardığını en azından  Pargalı İbrahim Paşa idam edilene kadar konumunu korumayı başardığı anlaşılmaktadır. Pargalı İbrahim’in gözde şairi olması sebebiyle Kanuni Sultan Süleyman Muhibbi ın da dikkatini çekmiş ve takdirini kazanmıştır. Rodos kalesinin fethi sebebiy­le Kanuni Sultan Süleyman’a sunduğu kaside padişahın gözde şairlerinden olmaya başladığına delalet eder. Nitekim bu kasidenin ardından Kanuni’nin Irakeyn Seferi’ne katılmış, Bağdat’ın fet­hine şahit olmuş, hatta bu fetih sırasında da rivayetlere göre Fuzuli ile de tanışmıştır.

Devlet büyüklerinin takdirleri, yardımları ve ihsanlarıyla hem meslek hem de edebî hayatında hızla ilerleyen Hayâlî Bey, Aşık Çelebi’ nin deyimiyle " padişahın kolunda gezip, onun elinden yem yiyen bir doğan kuşu" olmuştur.[7] “Pa­dişaha ard arda sunduğu her şiiri ile büyük ihsanlara nail olan şaire 1525-1526 yıllarında aylık 290 akçe bağlandığı, 1528 ve 1535 yıllan arasında da on kere 1000′er akçelik ihsanlarda bulunulduğu bilinmektedir.”  [8] Bu paragraftaki bilgilerin nereden alındığına dair bir kaynak belirtilmese de bu bilgilerin doğru olabileceğine dair hiçbir kuşkumuz yoktur. Pargalı İbrahim’in ölümüne kadar Padişah Kanuni’ye çok yakın olması münasebetiyle bu rakamların ve bilgilerin doğru olmayacağına dair bir şüphemiz yoktur.

Padişahın kendisine gösterdiği yakınlık, dönemin öte­ki şairlerini kıskandırmış,  Zâtî, Taşlıcalı Yahya ve diğer i şairlerle didişmek zorunda kalmıştır.  Uzun bir müddet için Zâtî, Hayretî ve Taşlıcalı Yahyâ’yı bertaraf edip saraydan uzak tutmayı ve gözde şair olarak kalmayı başarmıştır. Taşlıcalı Yahyâ ’nın“Hayâlî Bey’in çok iltifat gördüğünü, kendisi öylesine iltifata mazhar olsa idi âleme parmak ısırtacak daha ne eserlere imza atabileceğini  ifade  etmesi, Zâtî ’nin, Hayâlî Bey yüzünden padişah meclislerine katılamayışı [9] bu mücadeleleri anlamamıza yetmektedir

Hayâlî Bey’in Pargalı İbrahim Paşa ile birlikte seferlere dahi katıldığı vakidir. Üstelik Pâdişâhın yanında Bağdad seferine katılmış, Kanuni’nin gözde şairi olarak meclislerinde sık sık bulunmuştur. Hayâlî Bey'in talihî, Bağdat sefer dönüşünde koruyucuları İskender Çelebi' ile İbrahim Paşanın öldürülmele­rinden sonra birden tersine döner. İskender Çelebi’nin (1534) ve ardından da İbrahim Paşanın (1536) idam edilmeleri ile baş rakibi   Taşlıcalı Yahyâ ile girdiği mücadeleyi bir başka sebeple kaybedecektir. Rüstem Paşa’nın sadarete gelmesi ile Pargalı İbrahim Paşa’ya yakın olan diğer kişiler gibi o da gözden düşmeye başlar. Rüstem Paşa ve diğer rakiplerinin uğraşları sonucunda Kanuni’nin de ilgi ve yardımlarını kaybetmeğe başlamıştır. Önceden beri rakip olduğu düşmanlarının da tesiriyle rahatı kaçan Hayâlî Bey, Rumeli'de bir sancak isteyerek İstanbul'dan ayrılmak zorunda kalmış, ömrünün son yirmi yılını saraydan uzakta geçirmiş, 964/1556 yılında Edirne'de ölmüştür.[10]

Naaşı, Edirne’de Vize Çelebi Mescidi’nin dedeleri tarafın­dan inşa edilmiş bir hazireye gömülmüştür. Âşık Çeleb onun yakışıklı ama giyim kuşama ve dünya malına önem vermeyen biri olduğunu belirtirken Gelibolulu Alî Mustafa   onun eli sıkılığından bahsederek öldükten sonra çocuklarına büyük bir mi­ras bıraktığını yazar. Bu iki tezkirecinin verdiği bilgilerdeki çelişki açıkça ortadadır. Fakat Ömer ve İbrahim adında iki oğlu bulunduğu ve ka­rısının erken vefat ettiği, saraya yakınlığına rağmen gösterişten uzak bir hayat sürdüğü kabul edilebilir bilgilerdir.  Ölümünde, pâdişâh  Dîvânını istediği zaman, Vefalı Şeyh-zâde Ali Çelebi’nin toplayıp tertîb ettiği nüshayı bulup verebilmişlerdir.[11]

EDEBİ KİŞİLİĞİ

Fuzûlî ve Bakî ile birlikte, Hayâlî Bey, XVI. asrın en kudretli şairlerindendir.  Bu durum dönemin tezkirecileri tarafından da kabul edilmiştir.“Hayâlî Bey, başta pâdişâh olmak üzere bütün devlet büyüklerince korunmuş, ihsanlara gark olmuş bir şâir olduğu halde gözü yükseklerde olmamış, rind ve kalender yaradılışıyla basit ve derbeder bir hayat sürmüştür. Büyük bir serveti olması gerekirken parasına, malına mülküne sahip çıkmamış, eline geçeni cömertçe dağıtmıştır. Derbederliği yüzünden şiirlerini bile oraya buraya dağılmaktan kurtaramamıştır.”

Hayâlî Bey, çok genç yaşta şiir söylemeğe başlamış ve kısa sürede kendini tanıtmıştır. Tezkireciler ondan hep parlak sözlerle Sultânü'ş-şu'-arâ, Melik'üş-şu'arâ, Rum-ili şâirlerinin serdârı, Hayâlî-i meşhur, Rûm'un Hafız-i Şîrâzî'si olarak söz etmişlerdir. [12] [13]“Hayâiî-i meşhur” tabirini kendisi de kullanmış  “Ni­tekim bir beytinde Nevâî’yi gül fidanına,  Necati  ’yi dikene, kendisini de güle benzetmiştir. “ [14]

Şiirlerinde parlak, ince hayaller, yeni buluşlar, renkli tasvirler, akıcı bir söyleyiş vardır. En büyük özelliği de rint edası ve dünyaya kalenderce bakışıdır. Tasavvufî şiirlerinde bile rintlik ve kalenderlik sezilir. Birçok bakımdan Bakî ile aynı derecede başarılı şiirlerinde tasavvufu işlemesi yönünden ondan da üstün bir şâir sayılabilir.

Hayâlî Bey, coşkulu, lirik, kalender tabiatlı, rindane bir şairdir. Gençlik yıllarından edindiği bu tutum şiirlerine ve tüm hayatına yansımıştır. Oldukça müreffeh bir hayat yaşamasına rağmen elindekileri savuran ve etrafına dağıtan bir insandır. Şiirlerinde de bu anlayışın, kalender ve rindane görüşlerin izleri bulunmaktadır.

Hayâlî fakr şâlına çekenler cism-i uryânı
Anınlâ fahrederler atlas ü dîbâyı bilmezler

“Ey Hayâlî dervişlik hırkasına çekenler çıplak vücutları ile övünürler, atlası ipekli giysiyi bilmezler”

Şiirde sanata, lirizme, kalenderi anlayışıyla bütünleşen bir hayat felsefesine sahiptir. Hayalî Bey’in şiirlerinde tasavvuf önemli bir yer tutar. Buna rağmen i coşkulu, akıcı, ince fikir ve hayallerle süslemiş, orijinal benzetmeler ve renkli betimlemelerle süslenmiş rindane şiirleri ile daha çok dikkat çeker. Tassavvuf Hayali’nin yakinen bildiği bir konudur. Fakat onun şiirlerinde tasavvuf bir ana maksat değil zaman zaman değinilen bir husus olarak kalır.” bazen rind ve avare bir hayatı, özellikle de içli bir aşkı terennüm etmiştir.” Hayali’nin şiirlerinde rintlik, beşeri zevk, eğlence, hikmet ve hayatla ilgili felsefi tespitler bulunur.

Nola mezmum-ı cihan oldu ise bade yine
Devr ola rehne kona hırka vü seccade yine

Şiirin sadece teşbihler ve benzetmelerle iyi şiir olamayacağını, şiirin gönül alıcı, “renkli ve coşkulu” olması gerektiğini savunur. Şiirin güzelliğinin duygu ve söyleyiş güzelliği ile oluşacağı görüşü içindedir.

Teşbîh sâde vermez zînet söze Hayâlî 
Rengîn edâ gerektir eş‘âr-ı dil-güşâda Hayâlî, G.471-6

Hayali birçok şiirinde buluş değerinde külfetsiz ve atasözü netliğinde söyleyişler bulan başarılı bir şairdir.

Hayali, aldanma düşmenin tevazularına
Seyl bile divarın ayağun öperek hedm eyler
,,,,,

Anı hoş tut garîbindir efendi işte biz gittik
Gönül derler ser-i kûyunda bir dîvânemiz kaldı

Onun bazı şiirlerinde son derece yoğun ve keşif mahiyetindeki derin düşünceler ve hayatla ilgili güzel tespitler vardır.

Cihân-ârâ cihân îçindedir ârâyı bilmezler
O mâhîler ki deryâ içredir deryâyı bilmezler

“Cihanın güzelliği cihan içindedir aramayı bilmezler. O balıklar ki derya içredir deryayı bilmezler”

Şiirlerinde söylemesi çok zor olan ifadeleri çok kolay söyleyebilen, derin ve girift manaları, basit düşüncelermiş gibi kolayca ve atasözü gibiymiş gibi dile getiren yetenekli bir şairdir.  Şiirlerinde özgün hayaller kuran şair zengin bir hayal, kuvvetli bir ifade, başarılı bir ahenk kurma gücüne sahiptir. Bu özelliklerinin farkında olan şair kendisini "büyük İran şairleriyle eş değer” görmektedir.

Hayali hikmetli sözleri, rindane deyişleri, sehli mümtenideki yetenekleri, ahenk oluşturmadaki becerisi, derin düşünceleri, ve bu düşünceleri çok basit  ve ahenkli bir şekilde ifade edebilme yönleriyle usta ve değerli bir şairdir. 

Hayâlî Bey ve Seçilmiş Şiirleri

Hayâlî Bey Hayatı ve Edebi Kişiliği

Hayâlî Bey Şiirleriinden Seçmeler

 Hayâlî Bey Divanı Hakkında Bilgiler

ESERLERİ

Şairin tek eseri Divân‘ıdır.  Yaşarken bir divan yazmamış, şiirleri ölümünden sonra Kânûnî’nin onun divanını gör­mek istemesi üzerine Vefalı Şeyhzâde Ali Çelebi’de mevcut bir nüshanın zor bu­lunabildiği nakledilir.

Divanında Kasideler, musammatlar, gazel­ler ve mukatta’alar bulunur. Hayâlı Bey Dîvânı. Prof. Dr. Ali Nihad Tarlan tarafından yazma nüshalar karşılaştırılarak yayınlanmıştır. (İstanbul 1945) Divanı  üzerinde ayrıca Cemal Kurnaz tarafından tahlilî bir çalışma yapılmıştır (Hayâlî Bey Dîvânı Tahlili, Ankara 1987). Mehmed Çavuşoğlu da divan­dan Seçmeleri neşretmiştir (HayalîBey ve Dîvânı’ndan Örnekler, Ankara 1987). Şa­irin bazı şiirlerini bir araya getirerek Gül-i Sad-berg adında bir şiir mecmuası tertip ederek padişaha sunduğu da biliniyorsa da bu eser günümüze kadar ulaşmamıştır.

Hayâlî Bey  Şiirleri

·         Gazel- Cihân-ârâ cihân içindedür

·         Ol gün kanı ki gün gibi sûzân idüm sana

·         Bir âleme ermiş durur erbâb-ı harâbât

·         Başumda mûy-ı jülîde tenümde taze dâgum var

·         Gazel- Eğerçi kim cigerler kanıdır aşk

·         Yâr ile hem-halvet ol cisminde cânın duymasın

·         Harâb olupdur ol âbâd gördüğün gönlüm

·         Hatt-ı miskînüñ lebüñde anber-i sârâ satar

·         Aşk bir şem'i ilâhidir benem pervânesi

·         Bî-vefâdır gül ol ey bülbül çemenden bir yana

·         Bülbül-i gülzâr-ı mihnetdir dil-i gamnâkimiz

·         Cânı teslîm eylemek aşkında kârımdır benim

·         Ciğer hûnâbesin nûş etmeği aşk içre benden sor

·         Dilâ Mecnûn-sıfat uryân-ı aşk ol pîrehenden geç

·         Ey gönül hâlimi derdinle diğer-gûn ettin

·         Elinden görmedik hiç bir belâ mı kaldı âlemde

·         Nedür cân kim anı sen nâzenîn cânâna virmezler

·         Dem nü var kanlu yaşum çihreme yol eylemeye

·         Âyine her gün koyar dil-dârı tenhâ koynuna

·         Ben bir ednâ cür'adan kim aklı bî-hûş eyleyem

·         Lâleler sahn-ı gül-istânda kadeh-nûş oldular

·         Nâr-ı dilden zâhir etsem bir şerer âlem yanar

·         Yürü hey âşıkına âdeti bî-dâd yürü

·         Dimen Mecnûn'a fenn-i aşkı tekmîl itdi kâmildür

·         Kayddan âzâdeyiz kûy-ı ferâgat bekleriz

·         Sararmış çehremi sanman ki reng-i za'ferândır bu

·         Nigârâ bezm-i hüsnünde dil-i mestânemiz kaldı

·         Sen yüzü gülsün cihân gülzârı zindândır bana

·         Şi'r ü saz ü dilber ü mey kim cihânın cânıdır

·         Zati'nin Gazeline Tahmis

·         MUAŞŞER

·         Ol gınâ şâhı ki doydu bende olan ac aña

·         Ol melek-sîmâ perî kim benzemez insân aña

·         Zevk-i bâde neydigin mest-i harâbîler bilür

·         Bu kat kat kan ile dolmuş dili cânâna tapşurdum

·         Ŝādıķu’l- ķavl olsa dilber bī-vefā yār olmasa

·         Çözdükce çın seher o ŝanem zülf-i bāġını

·         Ża‘f-ı cismümden ķaçan kim eylesem bir dem fiġān

·         Murabba Der Katl-i İbrâhîm Paşa

KAYNAKÇA

·         [1] Şahamettin Kuzucular, https://edebiyatvesanatakademisi.com/post/hayreti-hayati-edebi-kisiligi/74320

·         [2] Halil Erdoğan Cengiz, “Hayâlî”nin Divan Şiiri Antolojisi. pp. 374–375. Ankara: Bilgi Yayınevi, 1983. /

·         [3] Cemal Kurnaz, https://islamansiklopedisi.org.tr/hayali-bey

·         [4] Cemal Kurnaz, https://islamansiklopedisi.org.tr/hayali-bey

·         [5] Şentürk, Ahmet Atillâ. “Hayâlî Bey” in Osmanlı Şiiri Antolojisi. pp. 263–279. ISBN 975-08-0163-6…)

·         [6] Cemal Kurnaz, https://islamansiklopedisi.org.tr/hayali-bey

·         [7]  Halil Erdoğan Cengiz, “Hayâlî”nin Divan Şiiri Antolojisi. pp. 374–375. Ankara: Bilgi Yayınevi, 1983.

·         [8]Cemal Kurnaz, https://islamansiklopedisi.org.tr/hayali-bey

·         [9] Şahamettin Kuzucular, https://edebiyatvesanatakademisi.com/post/zati-hayati-edebi-kisiligi-eserleri/75970

·         [10] Halil Erdoğan Cengiz, “Hayâlî”nin Divan Şiiri Antolojisi. pp. 374–375. Ankara: Bilgi Yayınevi, 1983. 

·         [11] Şentürk, Ahmet Atillâ. “Hayâlî Bey” in Osmanlı Şiiri Antolojisi. pp. 263–279. ISBN 975-08-0163-6…)

·         [12] Halil Erdoğan Cengiz, “Hayâlî”nin Divan Şiiri Antolojisi. pp. 374–375. Ankara: Bilgi Yayınevi, 1983.

·         [13] Şentürk, Ahmet Atillâ. “Hayâlî Bey” in Osmanlı Şiiri Antolojisi. pp. 263–279. ISBN 975-08-0163-6…)

·         [14] Anonim, Hayali Bey, .cokbilgi.com/yazi/hayali-bey-kimdir-hayati-biyografi/ son erişim, 18-08-201

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar