Zati Hayatı Edebi Kişiliği Eserleri

17.08.2013

 


ZATİ
 
Zâtî (d. 1471 - ö. 1546), 16. yy Divan Edebiyatı şairi
 
Hakkında bilgi veren kaynaklara göre Zati aslen Balıkesirli olan bir aileden gelmektedir ve Zati Balıkesir doğumlu bir şairdir. Zâtî’nin babasının bir dükkânı olduğu ve burada çizmecilikle uğraştığı bilinmektedir. [1]Ancak tezkire yazarları asıl adının ne olduğuna dair farklı bilgiler vermektedirler.  Sehî ve Latifî tezkirelerinde asıl adının Bahşi olduğu yazılıdır.[2]  Âşık Çelebi tarafından yazılmış olan tezkirede ise asıl adının Satılmış olduğu ve halk arasında Satı olarak tanındığından bahsedilmektedir.   Âşık Çelebi, Zati’nin asıl adının Satılmış olmasından dolayı Satılmış’tan bozularak ona halk arasında Satı dendiğini, bu ismi “Zatî ” şeklinde mahlas edinerek, Zati mahlasını kullandığını ifade eder.
 
Zati'yi şahsen tanıyan Âşık Çelebi,  Zati'nin kendisine asıl adının İvaz olduğunu açıkladığını da yazmıştır. Âşık Çelebi’nin ifadesine göre asıl adı ivaz olup Ebced hesabıyla doğum tarihini (876) olarak vermektedir.[3] Bu bilgilerden yola çıkarak şairin (H.876/M.1471)  yılında doğduğu,[4]Balıkesirli olduğu, asıl adının Satılmış, Satı veya İvaz olduğu söylenebilir.
 
Şiirlerinden de yola çıktığımız zaman Zati’nin oldukça iyi bir eğitim gördüğü zannedilir. Fakat hakkında bilgi veren tüm kaynaklara göre iyi ve düzenli bir eğitim almamıştır. Arapça ve Farsçayı öğrenmiş olduğu eserlerinden bellidir.  Bu durumda oldukça iyi bir tahsil görmeden bu dilleri öğrenmiş olduğu, şiir bilgisini de bu şekilde edindiği ortaya çıkmaktadır. Hayatı hakkında elde edilen bilgilere göre Zati ilk gençlik yıllarında Balıkesir’de yaşamış, geçimini çizmecilikle sağlamaya çalışmıştır.[5]
 
Kaynaklardan edinildiğine göre Zati, işitme engelli bir şairdir. Bu bakımdan devlet memurluklarına giremediği, geçimini sağlamak için Çizmecilik, remilcilik gibi işler yaptığı aktarılır.  Şair şiirle uğraşmaya başladıktan sonra Bursa, İznik, Edirne ve Manisa’da bulunmuş, tahminen 1500 yılında II. Beyazıd zamanında İstanbul’a gelmiştir.[6]
 
Zatî, II. Bayezid’in saltanatı yıllarında İs­tanbul’a gelmiş, devrin tanınmış remilcilerinden Müneccim-zâde’den remil dersleri alarak remilcilik yapmaya ve geçimini bu yolla sağlamaya çalışmıştır. Zati’nin Beyazıt Cami civarlarında bir remil dükkânı açtığını burada remil yazarak geçimini temin ettiği pek çok kaynaktan teyit edilmektedir. Bayezid Cam'nin avlusunda bugünkü Çınaraltı'ndaki dükkânında ilk önceleri ayakkabıcılık yapar. Daha sonra ise misk, tespih, misvak, Kuran-ı Kerim sattığı, fal bakıp, muska yazdığı, para karşılığı kadınlara ve erkeklere küçük gazeller, mektuplar yazdığı bilinmektedir.[7]
 
 Bu sıralarda Farsçayı ve şiir bilgisini arttırmaya gayret ettiği söylenebilir. İstanbul’a geldiği ilk yıllardan itibaren Caize adı verilen ihsanlardan faydalanmak için padişaha şiirler yazmaya başlar. Dükkânında halka remiller yazarak, remmallik yapan Zati’nin dükkânı zamanla şairlerin buluştuğu hatta Baki’nin de gidip bu sohbetlere katıldığı, şiirlerini okuduğu, Zati’den de dersler aldığı bir çeşit şairler mekânı haline gelmiştir.  
Zati’nin şairlik kariyerinde şair Mesihi ile tanışması önemli bir etken olmuştur.  Hadım Ali Paşa’nın divan kâtibi Şair Mesîhî ile tanışmış olması sayesinde Hadım Ali Paşa ile de tanışmış ve Ali Paşa’ya yazdığı şiirleriyle Hadım Ali Paşa’nın gönlünü kazanıp himayesine girmiştir.
Hadım Ali Paşa’nın himayesinde iken II. Bayezit’e üç kaside sunarak Padışah’ın dikkatini çeker. Kendisi de bir şair olduğu için şairlere düşkün bir padişah olan II Beyazıt’ın sohbetlerine de katılmaya başlar.  Bu yıllarda padişaha birisi Nevruziye, diğer ikisi de Bayramiyye ( Iydıyye ) olarak bir yılda üç kaside sunmuştur.  Bu sayede devrin ileri gelenleri ile tanışma fırsatı bulan Zati, Hacı Hasanzâde, devrin ünlü müderrislerden Müeyyedzade  ve  Tacızade Cafer Çelebi'den himaye görmüştür. Bu devlet adamlarının ihsanlarına nail olan Zati’nin bu yıllarda refah içinde yaşadığı  ve saygı gördüğü anlaşılmaktadır.
 
II. Bayezid, şiire düşkün bir padişahtır.  Devrin şairleri onun isteği üzerine gazeller yazarak padişaha göndermektedirler. II. Bayezit, zamanın şairlerinin gönderdikleri bu gazeller arasında Zâtî’ninkini çok beğenerek ona bir mansıb verilmesini emreder. Fakat sağır olmasından dolayı ona bu mansıp verilemez.  Bunun yerine ona Bursa ve diğer yerlerden otuz akçelik tevliyet­ler verilir. Fakat padişahın şairlere dağıttığı “sâlyâne” 1= yıllık) den edindiği gelir ile, remilcilikten kazandığı para ve devlet adamlarından gördüğü ihsanlar daha iyi olduğundan, üstelik İstanbul’daki dostlarını da bırakma­ma düşüncesiyle buna rağbet etmemiştir.
 
Fakat bir süre sonra Yavuz Sultan Selim’in babasının yerine tahta çıkmak için çıkarttığı karışıklıklar esnasında, Zati’nin hamileri olan Hadım Ali Paşa’,  öldürülmüş, Hacı Hasanzâde, devrin ünlü müderrislerden Müeyyedzade  ve  Tacızade Cafer Çelebi'nin evleri yağma edilmiştir.[8]Bu tarihten sonra Zati’nin ikbal günlerinde bir burukluk olacaktır.
 
Hamilerinin öldürülmesi ve gözden düşmesi ile birlikte yardımlardan mahrum kalan Zati büyük bir yoksulluk içine düşer.  Böylece remil bakmak, muska yazmak bir taraftan da ısmarlama şiirler yazmaya başlar.  Kaynakların verdiği bilgilere göre 1 flori altına hatta 20 – 30 akçeye bir kaside yazmaktadır. “Ömrünün son­larına doğru geçim derdine düşerek müderrislere ve danişmentlere dahi kasideler sunar olmuş, kendisine şiir sipariş edenlere para karşılığı gazeller yazmaya başlamıştır. “ [9]Hatta  devrin şairlerinin şiirlerini de incelemekte ve onlara tavsiyelerde de bulunmaktadır. Bunlar  arasında Baki dahi vardır. [10]
 
Yavuz‘un tahta geçmesi üzerine Yavuz Sultan Selim’e bir cülûsiye sunar.  I. Selim'e de kasideler yazmış, bunun karşılığında Yavuz Bursa ve Balıkesir’de iki köyün gelirinin kendisine bağ­lanmasını emretmiştir. Yavuz’un tahtta olduğu sekiz yıl boyunca bu gelirle yetinmek zorunda kalmış, remilcilik yapmayı da sürdürmüştür. Fakat II. Bayezıt zamanında gördüğü izzet ve ikrama bir daha kavuşamaz.
 
Kanuni zamanında kasideler yazıp padişaha sunmuş,  fakat İbrahim Paşa’nın gözde şairi olan Hayâlî sebebiyle bu emeline ulaşamamıştır.  Oldukça yetenekli bir şair olan Hayali Bey, hemşerisi olan Hayreti’yi nasıl bertaraf etmişse, Zati’yi de bertaraf etmiş ve Zati’nin saraya yakın durmasına engel olmuştur. Nitekim Hayali ile Taşlıcalı Yahya Bey arasında da bu rekabet devam edecek fakat Taşlıcalı Yahya gözden düşmeyecektir.“Zâtî’nin sözlerine göre Hayâlî onu kıskandığı için onunla ilgili Vezîr-i Âzam’a telkinatta bulunup Paşa’yı sevmediğini söylüyor ve Zâtî’yi sürekli kötülüyormuş. “  [11]Hayâli ile girdiği bu çekişmelerden mağlup ayrılan Zati, yine remîl dökerek, ısmarlama şiirler yazarak yaşamayı sürdürmek zorunda kalır
 
Kanunî devrinde de eski itibarına ulaşamayan Zati bu dükkânında remilcilik yapmayı sürdürmüştü. Makbul İbrahim Paşa’nın da göze giremeyen Zati bu yıllarda da  saraydan fazla bir ilgi görememişti. Kanunî’nin oğlu Şehzade Mehmet sancağa çıkarken, kendisi­ne Dîvân’ın sunduysa da ondan da beklediği alakayı bulamadı.  Fakat Zâ­tî’nin, Bayezid Camii avlusundaki remilci dükkânı şairlerin uğrak yeriydi ve bu dükkâna şiir heveslisi pek çok şair geliyor, şiirlerini okuyor veya ondan dersler alıyorlardı. Bunların için de Baki’de vardır.
Tezkirecilerin bildirdikleri rivayetlere göre Zatî, 17 yaşında kendisine şiirlerini göstermek için gelen Baki'yi dükkânından "Bu şiirleri kim yazdıysa onu gönder bana" diyerek kovmuş,  henüz çok genç olan Baki’nin öylesine güzel mazmunlar yakalamış olabileceğine ve öylesine güzel şiirler yazabileceğine ihtimal vermemiştir. Ancak  daha sonra Baki’nin iyi bir şair olarak yetişmesinde katkısı olduğu anlaşılmaktadır.”[12]
 
Yaşlılık yıllarında Fatih’te Sangüzel Hamamı Mahallesi’nde oturmaya başlamıştı.  Çok yaşlanınca II. Bayezit Cami avlusundaki dükkânını da Fatih’te Sangüzel Hamamı Mahallesi’ndeki evinin yanına taşımıştır.80 yaşlarına kadar yaşamış olan şairin ömrünün son günlerini Âşık Çelebi şöyle anlatır." Merhumun evi Sarı Gürz Hamamı Mahallesi'nde, dükkânı da Bayezid Camii avlusundaydı. Her gün dükkânına yürüyerek giderdi. Elinde bir asa taşır, yollar çamur olduğu zaman ona dayanırdı. Bir gün dükkânına giderken yolda rast geldim. Beli bükülmüş ve dermansız bir haldeydi. Ama dudağı kımıldıyor ve dili söylüyordu.”[13]
 
Vefatı üzerine cenazesi Âşık Çelebi ,Selikî, ve Yahya Beğ gibi şairlerinin parasal yardımları ile kaldırıldı ve Edirnekapı dışında İbni Kemâl ve Bâkî’nin mezarları civarına defnedilmişti.[14]


 
Edebi Kişiliği
 
 
Şiirlerinden ve hakkında yazılanlardan ve Aşık Çelebi’nin verdiği bilgilerden  çıkarabildiklerimize göre sağır olduğu gibi,  çiçek bozuğu tenli, büyük burunlu, çirkin bir insandır.[15] Özellikle sağır oluşu nedeniyle devlet görevlerine erişememiş, tüm bu olumsuz durumlarına rağmen II. Bayezit’in izzet v e ikramlarına sahip olabilmiştir. Çirkin fiziğine rağmen dikkatleri çekebildiğine göre oldukça zeki bir insan olması gerektiği ortaya çıkar. Zaten devrindeki kaynaklar onun "akıllı, hoş sohbet, hazırcevap, nüktedan bir mizaca sahip olduğu "konusunda birleşirler.
Zati'nin iyi bir medrese eğitiminden geçmediği bilinmektedir. Ancak şiir yazma tekniklerini eserlerinde çok iyi uyguladığı ve Farsça'yı kullanmasını bildiği gayet açıktır. Bu yüzden olağanüstü bir kabiliyete sahip olduğu ve kendi kendini çok iyi yetiştirdiği sonucu çıkartılmaktadır.
 
Zatî, üç ayrı divan oluşturabilecek kadar çok sayıda kaside ve gazel yazmıştır. Zâtî'nin yalnızca gazellerinin bir araya getirilmesinden oluşan üç ciltlik Dîvân’ı  Ali Nihad Tarlan (Zatî Divanı, I. c, İstanbul 1967, II. c, İstanbul 1970), Mehmed Çavuşoğlu ve M. Ali Tanyeri (Zatî Divanı, III. c, İstanbul 1987) tarafından neşredilmiştir
 
Baz tezkirecilerin anlattıklarından anlaşıldığına göre, şiirlerini göstermek için dükkânına gelen şiir heveslilerinin orijinal fikirlerini kendine mal ederek, de­ğişik mazmunlara sahip olduğu da ortaya çıkar. Buna rağmen şairin oldukça güzel ve edebi değeri şiirler yazdığı da bir gerçektir. Zâtî‘nin zevk ve sanat kaygısıyla yazdığı şiirleri genellikle âşıkanedir. Onun başarılı olduğu şiirleri rintlik konuludur ve beşeri zevki işlemektedir. Tasavvufi unsurlara eserlerinde pek yer vermeyen şairin şiirlerindeki tasavvuf bir çeşit çeşni olarak kalmıştır. Şiirlerinde tasavvufa fazlaca yer vermeyişinin asıl sebebi büyük bir ihtimalle düzenli bir eğitim alamayışı yüzündendir. Onun şiirlerinde avare ve düzensiz hayatından kaynaklanan hayata bakış açısını görebilmek mümkündür.
 
Aşık Çelebi gibi bazı tezkireciler Zati’in bazı gençlere para karşılığında sevgililerine vermeleri için bile şiir yazdığını ifade etmektedir.  Çoğu ısmarlama yazılmış bu gibi basit manzumelere bakarak Zâtî’yi değerlendirmek ve onu küçültmek kuşkusuz çok yanlıştır.  Geçinebilmek için ısmarlama şiir ve manzume yazmış olması onun bazı şiirlerinin sanat değerinin olmamasına yol açtığı gibi sık sık tekrara düşmesi ve ücret karşılığı basit şiirler yazmasına da sebep olmuştur.  “Ancak bu eserlere bakarak Zâtî'yi küçümsemek ve onu değeri düşük bir şiir tüccarı olarak kabul etmek hatalı bir davranıştır.”
 
Zati’nin şiirleri arasında gerçekten çok değerli gazelleri ve kasideleri bulunmaktadır. Çok da refah içinde yaşamış olmamasına ve pek iyi bir tahsili olmamasına rağmen bu kadar güzel eserler verebilmiş olmasını doğuştan şairlik yeteneğine ve çok zeki bir insan olmasına bağlamak gerekir.  Araştırmacıların çoğu “Zâtî'nin  üstün zekalı, şiir yazmaya istidatlı ve sanat kudreti gayet yüksek bir kişi olduğu” konusunda birleşirler.
Diğer taraftan remilci dükkanında birçok genç şaire hocalık etmiş, onların yetişmesinde katkıları da olmuştur. Bunlardan birisi de Baki’dir.  Buna rağmen biraz çirkin bir insan olması, sağırlığı, hatta avare hayat görüşü layık olduğu itibara ulaşmasına engel olmuştur. Bu konuda çağdaşları da aynı kanaattedir. Çağdaşları : “şayet yoksul ve sağır olmasaydı verdiklerinden kat kat daha değerli eserler verebileceğini “ ifade etmişlerdir. [16]
 
Onu tanıyanlardan bir kısmı eğer sağırlık ile fakirlikten halas bulsaydı, dostlarıyla sohbet eder, şairlerle görüşür, şiirler üzerinde fikir teali ederdi. Bu suretle şimdi olduğunun on misli olurdu, derler.[17]Ahmed Paşa ve özellikle Necâtî Bey’den etkilenen Zatî, şiirdeki yeteneğiyle Figanî, Hayalî, Helâkî, Bakî, Cinânî, Usûlî, Hayretî, Enverî ve Celilî gibi şairler üzerinde etkili olmuştur.


 
ESERLERİ
 
Zati'nin çok sayıda siiri bulunmaktadır. Bu şiirleri içersinde 1825 gazeli basılmış olan divanlarına alınmış olmasına rağmen ısmarlama olarak yazdığı çok sayıda şiiri bu eserlere alınamamıştır.Latifiye gore "3000 gazeli, 1000 rubaisi ve kıtası, Şehr-engizi, lugazlari, Hikayet-i Ahmed u Mahmud'u, Siyer-i Nebi'si, Mevlid'i, Sem u Pervanesi, Husrev u Şirin tarzinda Ferruh-namesi vardir". [18]Sehi ise yazdığı gazel sayısının 3000 olduğunu bildirir. Asik Celebi ise 1600-1700 gazeli ve 400 kasidesi bulunduğunu belirtmektedir.[19]
 
DİVANI
 
Zati'nin şiirleri üç divanı dolduracak kadar çok sayıdadır. Bunların arasında para karşılığı olarak yazdıkları şiirlerinin pek çoğu da dahil edilmemiştir. Zâtî’nin neşredilen divanlarındaki gazel sayısı 1825 tir. Ali Nihad Tarlan , Mehmed Çavuşoğlu ,M. Ali Tanyeri,  Coşkun Ak ve Mehmet Akkaya, Zati2nin divanları hakkında çalışmalar yapmışlardır. ( bkz ZATİ DİVANI VE MECMU’ATÜ’L LETAİF )

 
Şem’ ü Pervane Mesnevisi :  5.000 beyitten fazladır [20] ( Bkz : Şem ü Pervane Mesnevisi - Zati )
 
Edirne Şehrengizi :  II. Bayezıt zamanındaki Edirne’yi ve oranın güzelliklerini tasvir eder.


Devrin ileri gelen şahsiyetleri ve şairleri ile arasında geçen nükteleri derlediği ve bazı meslek erbabını birer cümle ile tanıttığı  bir eserdir.  İki kısımdan oluşmaktadır. Birinci kısım devrin şairleri, ileri gelenleri ve sıradan kişilerle ilgili manzum latifeleri ihtiva eder. Diğer kısım ise ahkam risaleleri tarzındadır. Devrin her türlü meslek ve sanat erbabını birer cümleyle mizahi şekilde tanıtır. [21]Bunların dışında bir başka latifesi Delibirader Gazali’nin Mekke’den gönderdiği padişahtan başlayıp bütün devlet adamlarının ve diğer dostların ahvalini soran manzum mizahi mektubuna Zatî’nin aynı üslup ile verdiği cevaptır.[22]
 
 
Zatî’nin bunların dışında kaynaklarda adları verilen ama elimize geçmemiş olan şu eserleri de bulunmaktadır; Sırf birinin ısrarı üzerine para karşılığında yazılan Ahmed ü Mahmud, Siyer-i Nebî, Mevlûd, Ferruhnâme ve Kur’an Falı. ([23]’L-LETAÎF:

 
 
  •  
 

Zati TÜM Şiirleri



KULLANDIĞIMIZ KAYNAKÇA
 
[1] Ali Nihad Tarlan Zatî Divanı, I. c, İstanbul 1967, II. c, İstanbul 1970
[2] Cengiz, Halil Erdoğan. (1972). Divan Şiiri Antolojisi, Ankara:Bilgi Yayınevi. say.308.
[3] DOÇ. DR. ORHAN Kurtoğlu, http://teis.yesevi.edu.tr/madde-detay/zati-ivaz
[4] TDEA, C.8, ss.645-646) 
[5] Dr. Vildan Serdaroğlu, Zâtî’nin Gazeliyatına Göre XVI. Yüzyılda Sosyal Hayat(İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2001
[6] Ali Nihad Tarlan Zatî Divanı, I. c, İstanbul 1967, II. c, İstanbul 1970
[7] TDEA, C.8, ss.646 )
[8] Cengiz, Halil Erdoğan. (1972). Divan Şiiri Antolojisi, Ankara:Bilgi Yayınevi. say.308.
[9] TDEA, C.8, ss.646 )
[11] Ali Nihad Tarlan Zatî Divanı, I. c, İstanbul 1967, II. c, İstanbul 1970
[13] https://www.turkceciler.com/zati.html
[14] DOÇ. DR. ORHAN Kurtoğlu, http://teis.yesevi.edu.tr/madde-detay/zati-ivaz
[15] TDEA, C.8, ss.646 )
[16] CENGİZ, 1972, s.302)
[17] DOÇ. DR. ORHAN Kurtoğlu, http://teis.yesevi.edu.tr/madde-detay/zati-ivaz
[18] Mengi, Mine, Eski Türk Edebiyatı Tarihi, Akçağ Basımevi, Ankara 2002.
[19] Mengi, Mine, Eski Türk Edebiyatı Tarihi, Akçağ Basımevi, Ankara 2002.
[20] Günay Alpay, “Zatî ve Şem’ü Pervane Mesnevisi-İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi,c. XI, İstan-bul ’961, s. 129-142) 
[21] Mehmed Çavuşoğlu, “Zâtî’nin Letâifi yİstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi, c. XVIII, İstan­bul 1970, s. 25-51; “Zâtî’nin Letâifi II”, Türk Dili, c. XXIV, nr. 237 Ankara 1971, 211-212)
[22] https://odevcity.blogspot.com/2008/01/zt-14711546-xvi-yzyil-trk-irleri.html, son erişim, 14-08-2013
[23] TDEA, C.8, s.647 )  

Edebiyat Dil bilim, Kültür, Folklor, Geleneksel ve Güzel Sanatlarla ilgili, Tez, yazı, İnceleme, ve Araştırmalarınız bize başvurarak bu sitede Paylaşabilirsiniz.

 

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar