Hallac-ı Mansur İlahilik Mehdilik

12.11.2016

 
Hallac-ı Mansur'un idamı : Brooklyn Museum - The Execution of Mansur Hallaj 
 

HALLACC-I Mansur  ( İlahilik  Mehdilik )

 

Osmanlica yazılışı Hallâc  حلاج

Osmanlica yazılışı Mansur :منصور

Hallac – ı Mansur : منصور حلاج

 

 Hallâc sözcüğünün sözlüklerdeki anlamları “ pamuk, yatak, yorgan atan kimse” şeklindedir. Mansur sözcüğü ise : “nasrolunmuş, Allah'ın yardımıyla galib, üstün gelmiş” şekillerindedir. Hallac-ı Mansur, Ms. 922 de  mehdilik iddiasında bulunduğu , “ enel Hak “ dediği için Abbasî Halifesi Muktedir Bi’llâh'ın emri ile idam edilen şair ve mutasavvufun  özel ismi de olmuştur.

Hallâc-ı Mansûr veya  Mansûr el-Hallâc ; (d. 858, Tûr – ö. 922, Bağdat) Asıl adı Hüseyin’dir.

Edebiyata geçen “ En’el Hak” Ben Tanrıyım sözü nedeni ile zındık olmak ile suçlanıp,  Abbasî Halifesi Muktedir Bi’llâh'ın emriyle[1] idam edilen mistik şâirdir.

Hayatı:

Kaynaklar  Hallac-ı Mansur’un Tahirîler devrinde ve  İran'ının günümüzdeki  Güney Horasan Eyaleti Nehbendan şehrine bağlı Beyzâ’nın kuzeydoğusundaki  [2]  "Tûr" köyünde   224/857 yılında[3]  dünyaya geldiğini bildirmektedir.  Hallac-ı  Mansûr'un büyük babası Mahamma adında bir zerdüştîdir [4].  Ana tarafından hazret-i Ebû Eyyûb'un neslinden geldiğini söylenildiğinden Ensârî de denilmiştir.[5]

Babası,  Dicle yakınlarında, Arapların kurduğu bir şehir olan Vasıt’a taşınmış ve pamuk  ve yün hallaçlığı yapmaya başlamış  bir hallaçtı. [6]  Babasının hallaçlık yapması nedeni ile Hallaç-ı Mansur olarak anılacak olan Mansûr, on iki yaşında iken Kuran-ı ezbere okumaya başlayarak hafız oldu.

Önce Beyazid Bistâmî’nin de mürşidî  Sahl al-Tustarî’nin müridi oldu. ] Yirmi yaşında Basra’ya ve oradan da Bağdat’a geçerek Emr el-Mekkî ile Cûneyd-î Bağdâdî’nin talebesi olmuştu.  Amr b. Osman el-Mekkî’den hırka giydi. Basra’da  Beni Temim Kabilesi azadlılarından muteber bir aileye mensup olan ve kendisini çok seven  Ebû Ya‘kūb Akta‘ adlı bir sofînin  [7]  kızı Ummu'l-Hüseyn Karnabaiyye [8] ile evlendi.

896 yılında haccını yapmak üzere Hicaz’a gitti.  Tekrar Bağdat’a dönerek Cüneyd’in sohbetlerine devam etti. Fakat sorduğu maksatlı sorular yüzünden Cüneydi Bağdadi’nin gözünden düşmüştü. Cüneyd-i Bağdâdî onun suallerine cevap vermemiş ve rivayetlere göre  “Galiba bir ağaç parçasının ucunu kırmızıya boyaman yakındır!” dedikten sonra bir daha sohbetlerinde Hallac’ı istememişti.

 Hocalarıyla ters düşen Hallac Bağdat’tan ayrılıp Tüster’e döndü.  Belli bir mezhebe bağlı olmayan ama her mezhebin en zor hükümlerini uygulamayı esas alarak ibadet eden ilginç fikirleri de olan Hallaç’a,  Tuster halkı çok itibar göstermişti. Sufi elbisesini tamamen terk edip  kabaya bürünerek  murakka (kolsuz cübbe) giyip  Hicri 284'ten 286'ya kadar Tüster' de  inziva etti.

Daha sonra beş yıl sürecek olan uzun bir yolculuğa çıktı. Horasan, Mâverâünnehir, Sicistan ve Kirman bölgelerini dolaşıp halka vaazlar vermeye başladı.  Hatta halk için eserler de yazıyordu. Ehvaz ( Ahvaz ) ’a yerleşerek meclis kurup vaazlar vermeye başlayan Hallâc,  halk ile aydınlardan büyük bir ilgi görmüştü. ( BKZ  Ehvaz ( Ahvaz ) ve Amul Şehirleri  ) Eskiden Elam Krallığı'nın başşehri olan Ehvaz Ahvaz [9]’da iken Hallâc-ı Esrâr diye tanınmaya başladı.  Üstelik etrafına çok sayıda mürit de toplamıştı. Abbasiler devrinde şeker ticaretinin  önemli bir merkezi olan Ahvaz’dan ikinci defa Hacc’a giderken yanında 400 müridi vardı. Hac’dan döndüğünde Osman el-Mekkî’nin,  kendisi hakkında kötü sözler içeren mektuplar yazması üzerine ondan giydiği hırkayı çıkarıp atıverdi. [10]

Fikirleri

Hac dönüşünden sonra bir nevi kovulmuş olduğu Bağdat’a bir kısım müridi ile gelip yerleşmişti Bağdat’ta bir sene kaldıktan sonra  “küfür ve şirk beldelerini Allah’ın dinine davet etmek için manevi bir işaret aldığını söyleyerek ailesini müritlerinden birine emanet edip deniz yoluyla Hindistan’a gitti.”  Horasan, Tâlekān, Mâverâünnehir, Türkistan, Maçin, Turfan ve Keşmir’i dolaştı. Gezdiği yerlerde çok sayıda insana İslam dinini kabul ettirmişti. Onun tesiriyle Müslüman olanlara Mansûrî deniyordu.  Onun  "Yetmiş iki millete bir gözle bakmak"   şeklindeki düşünceleri herkesi etkiliyordu. “Bütün dinler, ulu Tanrı'nın dinleridir. Tanrı, her bir dini ile ayrı bir insan topluluğunu meşgul etmektedir. İnsanlar inandıkları dinleri kendileri seçmediler; bilakis Rahman ve Rahim olan Tanrı, insanları inandıkları dinler için seçmiştir. Yahudilik, Hıristiyalık ve diğer dinler, sadece çeşitli sanlar ve farklı isimlerdir; fakat hepsinde maksat aynıdır, farklı değildir. [11] şeklinde düşünen Hallac diğer dinlerdeki insanları da derinden etkiliyordu.   “Hallâc’a göre bütün dinler esas itibariyle birdir. Aynı hakikate değişik açılardan bakmaları dinlerdeki farklılığın kaynağını oluşturmuştur. Dinlerin birliği esastır; bütün din mensuplarının hedefi ve istedikleri şey aynıdır[12]Bu düşünceleri ile diğer dinlerdeki insanları dahi etkileyebilmiş ve büyük bir şöhrete kavuşmuştu.

Üçüncü defa hacca gitti ve iki yıl kaldı.  Mekke( BKZ Şiirler ve Edebiyatta Mekke)’de iken halkın arasına karışıp kesilen kurbanlar gibi kendini feda etmeye hazır olduğunu haykırıyor, Hakka vuslat yolunda kendini ölü sayarak, [13]kendisine hakaret ve işkence edilmesini istiyordu.  Bağdat’a( BKZ Şiir Dünyamızda Dârü’s-Selâm) döndüğünde Hak yolunda canını feda etmek istediğini, kanının dökülmesinin halk için helâl olduğunu ilân etmişti. Bu yıllarda Ahvaz ve civarını mahveden Zenc isyanları çıkmıştı.  Üstelik çok büyük bir şöhrete ulaşması ve farklı fikirleri ile bir hayli aydın ve ulemanın düşmanlığını kazanmıştı. Dâvûd ez-Zâhirî  liderliğindeki bir grup aydın onun hakkında menfi bir faaliyete başladı.

 

Mahkeme Edilmesi 

Herkes Hallac hakkında farklı şeyler söylüyordu.  Bazılarına göre bir sihirbaz veya zırdeli olan Hallac; bazılarına göre de keramet sahibi büyük bir evliyayaydı. Bazı müritleri hapse atılınca Ahvaz’a kaçan Hallac, Dânyâl peygamberin türbesi civarında yaşayan bir dostunun yanında bir yıl saklanmayı başarsa bile 301’de (913) yakalanarak Bağdat’a getirildi.  Uzun süren bir mahkeme sonrasında hapis cezası aldı.  “Hapis hayatı, genellikle dostu Nasr el-Kuşûrî’nin evindeki bir odada göz hapsi şeklinde geçti. Bütün ihtiyaçları karşılandı; ziyaretçi kabul etmesine izin verildi”[14]

 Fakat sarayda ve yüksek rütbeli devlet adamları ve kumandanlar arasında bile pek çok taraftarı vardı. Abbasi devleti tarafından çok zor bastırılan Karmatilerin ve Zenc kölelerinin isyanına sıcak bakmış olması, hatta perde arkasından bu isyanların Hallacla ilişkili olduğundan şüphelenilmesi,  Halife Muktedir'in veziri Hâmid b. Abbas’ın, Hallac’ın asılması için çok gayret göstermesine neden olmuş olmalıydı.  Hallac’ın hakkında Zenc isyanını çıkaran Karmatilerle bağı olduğu, onlarla gizlice mektuplaştığı, “Ene'l-Hakk” sözüyle ulûhiyyet (ilâhlık) iddiasında bulunduğu, haccın farz oluşunu inkâr edip yeni bir hac anlayışı ortaya koyduğu” , halkın bir kısmının onu “ mehdi “ olarak gördüğü şeklinde iddialar yeniden gündeme geldi.  Mahkeme heyetindeki birçok ulema ve hâkimin yeterli delil olmadığından karşı çıkmıştı. Şâfiî kadısı cezbe halinde söylenen ilham ürünü sözler ile bir hükme varılamayacağını belirtip idama karşı çıkmıştı. [15] Buna rağmen siyasi karara boyun eğen mahkeme heyetinin çoğunluğu idamına karar verdi.  Bu karara göre  “ Hallac,  hulûlcü ve ittihadcı bir zındık ve mülhid “ idi ve şeriata göre de idam edilmeliydi.  

İdamı 

922 de Bağdat’ın Bâbüttâk semtinde ilk önce kırbaçlandı;  daha sonra burnu, kolları ve ayakları kesildikten sonra idam edildi.  En sonunda başı da kesilerek Dicle nehrinin üzerindeki köprüye bir kazığa saplanıp diktirildi.  En sonunda gövdesi de yakılıp, vücudunun külleri nehrin sularına savrulmuştu. Kesik başı iki gün köprüde dikili kaldı.  Daha sonra kazığa saplanmış başı Horasan’a da gönderilerek herkese teşhir edildi. [16][17]

Fakat idamından sonra Hallac’ı veli görenler in sayısı hiç azalmadı.  Üstelik onun hakkında çok sayıda menkıbeler de oluştu. Divan şairlerimiz de onu sık sık anmışlardı.

 

Edebiyatımızda Hallacc'ı Mansur ve Mansurnameler 

Hallac-ı Mansur’un halk,  divan ve çağdaş şiirimizde çok büyük tesiri vardır. Şairlerimiz çok çeşitli vesileler ile ondan söz etmişler,  birçoğu onun fikirlerini dile getirmiş, birçoğu ise onunla ilgili olay, rivayet ve kavramlara yer vermişlerdir.  .Hatta onun hayatını ve fikirlerini işleyen manzumeler "Mansur-name" adı verilen bir tür bile doğmuştur. "Mansur-nameler Halla'c-ı Mansur’un hayatı ve kerametlerini işleyen mesnevı nazım şekliyle yazılan tahkiyeli eserlerdir. Hallacı Mansur’un ve hayatı Hurufiler bazı  Melâmi ( bkz Melami Düşünce Tarihçesi Beyit Örnekleri)  ve Batini   tarikatlar tarafından  menkıbe haline getirilmiş  ve hayatı destanlaştırılmıştır. Bu menkıbeler F.Attar  ( bkz Gülşehri'nin Mantıku't Tayr'ı Özetler Alıntılar )  tarafından  müstakil bir kitap haline getirilmiştir.[18] Niyazi (xıv-xv. y.y.) 2- Ahmed-i Dai (?-1421) 3- Müridi-i Aydıni (XıV-XV, y.y.) 4- Niyazi-i Mısrl (1697-1694)" mansurname yazan şairlerdir. [19]

 

Şiirlerimizde Hallac-ı Mansur

Yukarıda izahı edilen hususlar içinde Hallac-ı Mansur şiir dünyamızda en çok söz edilen karakterler içindedir.

 Benem o sadr-nişîn-i mahabbet-i cânân 
 İçine girmedi Mansûr dârı görmişdür.            Bursalı Rahmi

İktizâ-yı mey-i vahdet bu mıdur ey Mansûr
Ki çeke dâraseni zülf-i siyehkâra beni        Semerkândî-i Âmidî Âgâh 

Hilal-i rûze kim bir kavs-ı Hallac asuman üzre

Onunla berfden çok penbe attırdı zenan üzre.    Enderunlu Fazıl

Vedâ‟-ı hâk-nişnân-ı aşk edip Mansûr
 Firâz-ı darda bâlâ-nişest olup kalmış             Naili

Çün Hak diyeni eylediler zulm ile ber-dâr
Batıl söze  âgaz idelim biz dahi na-çar              Bağdatlı Ruhi

Tecellf şevki didarın beni mest eyledi hayran
 Ene'l-Hak sırrını cana anınçün kılmazam pinhân   Eşrefoğlu Rumi

Abdü'r-Rezzâk ol derviş yoldaş edindi beni
Halacc-ı Mansur ile dâraçekilen benem         Yunus Emre

Bâr-ı ümmidün kesüp Mansur-veş bu bağda
Nev'iya ber-dar olan ma 'nide.ber-hor-dâr olur.            Nev’i

Mansur bir gün ağladı, erenler rahm eyledi,
Kırklar şerbet içirdi, Mansur’a mihrin salıp,               Ahmet Yesevi[20]

Merâmı râz-ı aşkı ketm idi Mansûr-ı ber-dârın
Deyip gitdi Ene'l-Hak nâmını ketm etdi Dildâr'ın       İzzet Molla
 
Dâim Ene'l-Hak söylerem Hak'cian çü Mansûr olmuşum
Kimdir beni ber-dâr eden bu şehre meşhur olmuşam       Nesîmî
Turfe Mansûram ki dârumdan gelür bûy-ı şarâb
Nahl-i tâkem berg ü bârumdan gelür bûy-ı şarâb      Semerkândî-i Âmidî Âgâh

Bülend-âvâze itdüm sâz-ı ‘ışkuŋ perdesin kim tâ
Girift oldı nevâ-yı nagme ey dil nây-ı Mansûra       BESNİLİ NEHCÎ DEDE 17. Yy Halveti Şairi


Mansur

Mercan mercan, uçuk dudağında kan, 
İnci inci, soluk şakağında ter. 
Ne baş yedi, ne kan içti bu meydan 
Bu meydan aşıktan canını ister              Necip Fazıl[21]

Mansur aşkı hakla kendini dâre
Kementletüp asmış deyu kınaman
Ferhat Şirin için sarp kayaları
Külünk ile kesmiş deyu kınaman        Deliktaşlı Ruhsati Şiirleri

şekiller bir yerden geldiler 
şekiller bir yere gittiler 
şekiller görünmez oldular 

büyük köşe vur 
bütün sesler bir seste boğuldu 
mansûr 
mansûuur             Asaf Halet Çelebi [22]

 

KAYNAKÇA 

 

  • [1] Öztürk, Yaşar Nuri, Enel Hak İsyanı HALLÂCI MÂNSUR (Darağacında Mirâc), Yeni Boyut, 2011.
  • [2] Süleyman Uludağ , HALLÂC-ı MANSÛR İslam Ansiklopedisi, cilt: 15; sayfa: 377
  • [3] Prof. Dr. Hasan Kâmil Yılmaz, Hallâc-ı Mansûr, Altınoluk Dergisi, 1991 - Mart, Sayı: 061, Sayfa: 030
  • [4] Ar. Gör. Ethem CEBECİOGLU, HALLAC.I MANSUR, https://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/37/774/9890.pdf
  • [5] Şahamettin Kuzucular, Niyazi ( 14.yy) ve Mansurnamesi,
  • [6] H. İbrahim DURGUTLUOĞLU, Hallâc-ı Mansûr (Kuddise Sirruh), https://www.zuhurdergisi.com/yazi_155_Hall%C3%A2c-i-Mans%C3%BBr-(Kuddise-Sirruh)_23.html
  • [7] Süleyman Uludağ , HALLÂC-ı MANSÛR İslam Ansiklopedisi, cilt: 15; sayfa: 377
  • [8] Ar. Gör. Ethem CEBECİOGLU, HALLAC.I MANSUR, https://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/37/774/9890.pdf
  • [9] Şahamettin Kuzucular, Ehvaz ( Ahvaz ) ve Amul Şehirleri,
  • [10] Süleyman Uludağ , HALLÂC-ı MANSÛR İslam Ansiklopedisi, cilt: 15; sayfa: 377
  • [11] Annemarie Schimmel, Hallac-"Kurtarın Beni Tanrı'dan", çev. G.Ahmetcan Asena, Pan Yayıncılık, 2009, s.62
  • [12] Süleyman Uludağ , HALLÂC-ı MANSÛR İslam Ansiklopedisi, cilt: 15; sayfa: 377
  • [13] Ar. Gör. Ethem CEBECİOGLU, HALLAC.I MANSUR, https://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/37/774/9890.pdf
  • [14] Süleyman Uludağ , HALLÂC-ı MANSÛR İslam Ansiklopedisi, cilt: 15; sayfa: 377
  • [15] Süleyman Uludağ , HALLÂC-ı MANSÛR İslam Ansiklopedisi, cilt: 15; sayfa: 377
  • [16] Altıntaş (Doç. Dr. Hayrani), A.V. lIalıiyat Fak. 1984-85 Öğreıim yılı ders notları, s. 19
  • [17] Süleyman Uludağ , HALLÂC-ı MANSÛR İslam Ansiklopedisi, cilt: 15; sayfa: 377
  • [18] Şahamettin Kuzucular, Niyazi ( 14.yy) ve Mansurnamesi,
  • [19] Zülfikar GÜNGÖR, TAHİRÜ'L-MEVLEVi'NİN "HALLAe-1 MANSUR' ADAİR" RiSALESİ, https://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/37/779/9985.pdf
  • [20]
  • [21] necip-fazil-kisakurek/mansur-8523.aspx
  • [22] asaf-halet-celebi/mansur-7319.aspx

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar