Hallâc-ı Mansur'un idamı : Brooklyn Museum - The Execution of Mansur Hallaj
Hallâc-ı Mansûr İlahîlik Mehdîlik
Hallâc-ı Mansur ( İlahilik Mehdilik )
Osmanlica yazılışı Hallâc حلاج
Osmanlica yazılışı Mansur :منصور
Hallac – ı Mansur : منصور حلاج
Hallâc sözcüğünün sözlüklerdeki anlamları “ pamuk, yatak, yorgan atan kimse” şeklindedir. Mansur sözcüğü ise : “nasrolunmuş, Allah'ın yardımıyla galib, üstün gelmiş” şekillerindedir. Hallac-ı Mansur, Ms. 922 de mehdilik iddiasında bulunduğu , “ enel Hak “ dediği için Abbasî Halifesi Muktedir Bi’llâh'ın emri ile idam edilen şair ve mutasavvufun özel ismi de olmuştur.
Hallâc-ı Mansûr veya Mansûr el-Hallâc ; (d. 858, Tûr – ö. 922, Bağdat) Asıl adı Hüseyin’dir.
Edebiyata geçen “ En’el Hak” Ben Tanrıyım sözü nedeni ile zındık olmak ile suçlanıp, Abbasî Halifesi Muktedir Bi’llâh'ın emriyle[1] idam edilen mistik şâirdir.
Hayatı:
Kaynaklar Hallac-ı Mansur’un Tahirîler devrinde ve İran'ının günümüzdeki Güney Horasan Eyaleti Nehbendan şehrine bağlı Beyzâ’nın kuzeydoğusundaki [2] "Tûr" köyünde 224/857 yılında[3] dünyaya geldiğini bildirmektedir. Hallac-ı Mansûr'un büyük babası Mahamma adında bir zerdüştîdir [4]. Ana tarafından hazret-i Ebû Eyyûb'un neslinden geldiğini söylenildiğinden Ensârî de denilmiştir.[5]
Babası, Dicle yakınlarında, Arapların kurduğu bir şehir olan Vasıt’a taşınmış ve pamuk ve yün hallaçlığı yapmaya başlamış bir hallaçtı. [6] Babasının hallaçlık yapması nedeni ile Hallaç-ı Mansur olarak anılacak olan Mansûr, on iki yaşında iken Kuran-ı ezbere okumaya başlayarak hafız oldu.
Önce Beyazid Bistâmî’nin de mürşidî Sahl al-Tustarî’nin müridi oldu. ] Yirmi yaşında Basra’ya ve oradan da Bağdat’a geçerek Emr el-Mekkî ile Cûneyd-î Bağdâdî’nin talebesi olmuştu. Amr b. Osman el-Mekkî’den hırka giydi. Basra’da Beni Temim Kabilesi azadlılarından muteber bir aileye mensup olan ve kendisini çok seven Ebû Ya‘kūb Akta‘ adlı bir sofînin [7] kızı Ummu'l-Hüseyn Karnabaiyye [8] ile evlendi.
896 yılında haccını yapmak üzere Hicaz’a gitti. Tekrar Bağdat’a dönerek Cüneyd’in sohbetlerine devam etti. Fakat sorduğu maksatlı sorular yüzünden Cüneydi Bağdadi’nin gözünden düşmüştü. Cüneyd-i Bağdâdî onun suallerine cevap vermemiş ve rivayetlere göre “Galiba bir ağaç parçasının ucunu kırmızıya boyaman yakındır!” dedikten sonra bir daha sohbetlerinde Hallac’ı istememişti.
Hocalarıyla ters düşen Hallac Bağdat’tan ayrılıp Tüster’e döndü. Belli bir mezhebe bağlı olmayan ama her mezhebin en zor hükümlerini uygulamayı esas alarak ibadet eden ilginç fikirleri de olan Hallaç’a, Tuster halkı çok itibar göstermişti. Sufi elbisesini tamamen terk edip kabaya bürünerek murakka (kolsuz cübbe) giyip Hicri 284'ten 286'ya kadar Tüster' de inziva etti.
Daha sonra beş yıl sürecek olan uzun bir yolculuğa çıktı. Horasan, Mâverâünnehir, Sicistan ve Kirman bölgelerini dolaşıp halka vaazlar vermeye başladı. Hatta halk için eserler de yazıyordu. Ehvaz Ahvaz Amul Şehirlerine yerleşerek meclis kurup vaazlar vermeye başlayan Hallâc, halk ile aydınlardan büyük bir ilgi görmüştü. ( BKZ Ehvaz Ahvaz ve Amul Şehirleri ) Eskiden Elam Krallığı'nın başşehri olan Ehvaz Ahvaz [9]’da iken Hallâc-ı Esrâr diye tanınmaya başladı. Üstelik etrafına çok sayıda mürit de toplamıştı. Abbasiler devrinde şeker ticaretinin önemli bir merkezi olan Ahvaz’dan ikinci defa Hacc’a giderken yanında 400 müridi vardı. Hac’dan döndüğünde Osman el-Mekkî’nin, kendisi hakkında kötü sözler içeren mektuplar yazması üzerine ondan giydiği hırkayı çıkarıp atıverdi. [10]
Fikirleri
Hac dönüşünden sonra bir nevi kovulmuş olduğu Bağdat’a bir kısım müridi ile gelip yerleşmişti Bağdat’ta bir sene kaldıktan sonra “küfür ve şirk beldelerini Allah’ın dinine davet etmek için manevi bir işaret aldığını söyleyerek ailesini müritlerinden birine emanet edip deniz yoluyla Hindistan’a gitti.” Horasan, Tâlekān, Mâverâünnehir, Türkistan, Maçin, Turfan ve Keşmir’i dolaştı. Gezdiği yerlerde çok sayıda insana İslam dinini kabul ettirmişti. Onun tesiriyle Müslüman olanlara Mansûrî deniyordu. Onun "Yetmiş iki millete bir gözle bakmak" şeklindeki düşünceleri herkesi etkiliyordu. “Bütün dinler, ulu Tanrı'nın dinleridir. Tanrı, her bir dini ile ayrı bir insan topluluğunu meşgul etmektedir. İnsanlar inandıkları dinleri kendileri seçmediler; bilakis Rahman ve Rahim olan Tanrı, insanları inandıkları dinler için seçmiştir. Yahudilik, Hıristiyalık ve diğer dinler, sadece çeşitli sanlar ve farklı isimlerdir; fakat hepsinde maksat aynıdır, farklı değildir. “ [11] şeklinde düşünen Hallac diğer dinlerdeki insanları da derinden etkiliyordu. “Hallâc’a göre bütün dinler esas itibariyle birdir. Aynı hakikate değişik açılardan bakmaları dinlerdeki farklılığın kaynağını oluşturmuştur. Dinlerin birliği esastır; bütün din mensuplarının hedefi ve istedikleri şey aynıdır” [12]Bu düşünceleri ile diğer dinlerdeki insanları dahi etkileyebilmiş ve büyük bir şöhrete kavuşmuştu.
Üçüncü defa hacca gitti ve iki yıl kaldı. Mekke ’de iken halkın arasına karışıp kesilen kurbanlar gibi kendini feda etmeye hazır olduğunu haykırıyor, Hakka vuslat yolunda kendini ölü sayarak, [13]kendisine hakaret ve işkence edilmesini istiyordu. Bağdat ‘a ( Bağdat Şiir Dünyamızda Dârü's-Selâm) döndüğünde Hak yolunda canını feda etmek istediğini, kanının dökülmesinin halk için helâl olduğunu ilân etmişti. Bu yıllarda Ahvaz ve civarını mahveden Zenc isyanları çıkmıştı. Üstelik çok büyük bir şöhrete ulaşması ve farklı fikirleri ile bir hayli aydın ve ulemanın düşmanlığını kazanmıştı. Dâvûd ez-Zâhirî liderliğindeki bir grup aydın onun hakkında menfi bir faaliyete başladı.
Mahkeme Edilmesi
Herkes Hallac hakkında farklı şeyler söylüyordu. Bazılarına göre bir sihirbaz veya zırdeli olan Hallac; bazılarına göre de keramet sahibi büyük bir evliyayaydı. Bazı müritleri hapse atılınca Ahvaz’a kaçan Hallac, Dânyâl peygamberin türbesi civarında yaşayan bir dostunun yanında bir yıl saklanmayı başarsa bile 301’de (913) yakalanarak Bağdat’a getirildi. Uzun süren bir mahkeme sonrasında hapis cezası aldı. “Hapis hayatı, genellikle dostu Nasr el-Kuşûrî’nin evindeki bir odada göz hapsi şeklinde geçti. Bütün ihtiyaçları karşılandı; ziyaretçi kabul etmesine izin verildi”[14]
Fakat sarayda ve yüksek rütbeli devlet adamları ve kumandanlar arasında bile pek çok taraftarı vardı. Abbasi devleti tarafından çok zor bastırılan Karmatilerin ve Zenc kölelerinin isyanına sıcak bakmış olması, hatta perde arkasından bu isyanların Hallacla ilişkili olduğundan şüphelenilmesi, Halife Muktedir'in veziri Hâmid b. Abbas’ın, Hallac’ın asılması için çok gayret göstermesine neden olmuş olmalıydı. Hallac’ın hakkında Zenc isyanını çıkaran Karmatilerle bağı olduğu, onlarla gizlice mektuplaştığı, “Ene'l-Hakk” sözüyle ulûhiyyet (ilâhlık) iddiasında bulunduğu, haccın farz oluşunu inkâr edip yeni bir hac anlayışı ortaya koyduğu” , halkın bir kısmının onu “ mehdi “ olarak gördüğü şeklinde iddialar yeniden gündeme geldi. Mahkeme heyetindeki birçok ulema ve hâkimin yeterli delil olmadığından karşı çıkmıştı. Şâfiî kadısı cezbe halinde söylenen ilham ürünü sözler ile bir hükme varılamayacağını belirtip idama karşı çıkmıştı. [15] Buna rağmen siyasi karara boyun eğen mahkeme heyetinin çoğunluğu idamına karar verdi. Bu karara göre “ Hallac, hulûlcü ve ittihadcı bir zındık ve mülhid “ idi ve şeriata göre de idam edilmeliydi.
İdamı
922 de Bağdat’ın Bâbüttâk semtinde ilk önce kırbaçlandı; daha sonra burnu, kolları ve ayakları kesildikten sonra idam edildi. En sonunda başı da kesilerek Dicle nehrinin üzerindeki köprüye bir kazığa saplanıp diktirildi. En sonunda gövdesi de yakılıp, vücudunun külleri nehrin sularına savrulmuştu. Kesik başı iki gün köprüde dikili kaldı. Daha sonra kazığa saplanmış başı Horasan’a da gönderilerek herkese teşhir edildi. [16][17]
Fakat idamından sonra Hallac’ı veli görenler in sayısı hiç azalmadı. Üstelik onun hakkında çok sayıda menkıbeler de oluştu. Divan şairlerimiz de onu sık sık anmışlardı.
Edebiyatımızda Hallacc'ı Mansur ve Mansurnameler
Hallac-ı Mansur’un halk, divan ve çağdaş şiirimizde çok büyük tesiri vardır. Şairlerimiz çok çeşitli vesileler ile ondan söz etmişler, birçoğu onun fikirlerini dile getirmiş, birçoğu ise onunla ilgili olay, rivayet ve kavramlara yer vermişlerdir. .Hatta onun hayatını ve fikirlerini işleyen manzumeler "Mansur-name" adı verilen bir tür bile doğmuştur. "Mansur-nameler Halla'c-ı Mansur’un hayatı ve kerametlerini işleyen mesnevı nazım şekliyle yazılan tahkiyeli eserlerdir. Hallacı Mansur’un ve hayatı Hurufiler bazı Melâmi (Melâmilik Nedir Melami Düşünce Tarihçesi Beyit Örnekleri) ve Batini tarikatlar tarafından menkıbe haline getirilmiş ve hayatı destanlaştırılmıştır. Bu menkıbeler Feriddün Attar ( bkz Mantık’ut Tayr Konusu Özeti Feriddün Attar) tarafından müstakil bir kitap haline getirilmiştir.[18] Niyazi (xıv-xv. y.y.) 2- Ahmed-i Dai (?-1421) 3- Müridi-i Aydıni (XıV-XV, y.y.) 4- Niyazi-i Mısrl (1697-1694)" mansurname yazan şairlerdir. [19]
Şiirlerimizde Hallac-ı Mansur
Yukarıda izahı edilen hususlar içinde Hallac-ı Mansur şiir dünyamızda en çok söz edilen karakterler içindedir.
Benem o sadr-nişîn-i mahabbet-i cânân
İçine girmedi Mansûr dârı görmişdür. Bursalı Rahmi
İktizâ-yı mey-i vahdet bu mıdur ey Mansûr
Ki çeke dâraseni zülf-i siyehkâra beni Semerkândî-i Âmidî Âgah
Hilal-i rûze kim bir kavs-ı Hallac asuman üzre
Onunla berfden çok penbe attırdı zenan üzre. Enderunlu Fazıl
Vedâ‟-ı hâk-nişnân-ı aşk edip Mansûr
Firâz-ı darda bâlâ-nişest olup kalmış Naili
Çün Hak diyeni eylediler zulm ile ber-dâr
Batıl söze âgaz idelim biz dahi na-çar Bağdatlı Ruhi
Tecellf şevki didarın beni mest eyledi hayran
Ene'l-Hak sırrını cana anınçün kılmazam pinhân Eşrefoğlu Rumi
Abdü'r-Rezzâk ol derviş yoldaş edindi beni
Halacc-ı Mansur ile dâraçekilen benem Yunus Emre
Bâr-ı ümmidün kesüp Mansur-veş bu bağda
Nev'iya ber-dar olan ma 'nide.ber-hor-dâr olur. Nev’i
Mansur bir gün ağladı, erenler rahm eyledi,
Kırklar şerbet içirdi, Mansur’a mihrin salıp, Ahmet Yesevi
Merâmı râz-ı aşkı ketm idi Mansûr-ı ber-dârın
Deyip gitdi Ene'l-Hak nâmını ketm etdi Dildâr'ın İzzet Molla
Dâim Ene'l-Hak söylerem Hak'cian çü Mansûr olmuşum
Kimdir beni ber-dâr eden bu şehre meşhur olmuşam Nesîmî
Turfe Mansûram ki dârumdan gelür bûy-ı şarâb
Nahl-i tâkem berg ü bârumdan gelür bûy-ı şarâb Semerkândî-i Âmidî Ağah
Bülend-âvâze itdüm sâz-ı ‘ışkuŋ perdesin kim tâ
Girift oldı nevâ-yı nagme ey dil nây-ı Mansûra BESNİLİ NEHCÎ DEDE 17. Yy Halveti Şairi
Mansur
Mercan mercan, uçuk dudağında kan,
İnci inci, soluk şakağında ter.
Ne baş yedi, ne kan içti bu meydan
Bu meydan aşıktan canını ister Necip Fazıl
Mansur aşkı hakla kendini dâre
Kementletüp asmış deyu kınaman
Ferhat Şirin için sarp kayaları
Külünk ile kesmiş deyu kınaman Deliktaşlı Ruhsati Şiirleri
şekiller bir yerden geldiler
şekiller bir yere gittiler
şekiller görünmez oldular
büyük köşe vur
bütün sesler bir seste boğuldu
mansûr
mansûuur Asaf Halet Çelebi
KAYNAKÇA
[1] Öztürk, Yaşar Nuri, Enel Hak İsyanı HALLÂCI MÂNSUR (Darağacında Mirâc), Yeni Boyut, 2011.
[2] Süleyman Uludağ , HALLÂC-ı MANSÛR İslam Ansiklopedisi, cilt: 15; sayfa: 377
[3] Prof. Dr. Hasan Kâmil Yılmaz, Hallâc-ı Mansûr, Altınoluk Dergisi, 1991 - Mart, Sayı: 061, Sayfa: 030
[4] Ar. Gör. Ethem CEBECİOGLU, HALLAC.I MANSUR, https://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/37/774/9890.pdf
[5] Şahamettin Kuzucular, Niyazi ( 14.yy) ve Mansurnamesi,
[6] H. İbrahim DURGUTLUOĞLU, Hallâc-ı Mansûr (Kuddise Sirruh), https://www.zuhurdergisi.com/yazi_155_Hall%C3%A2c-i-Mans%C3%BBr-(Kuddise-Sirruh)_23.html
[7] Süleyman Uludağ , HALLÂC-ı MANSÛR İslam Ansiklopedisi, cilt: 15; sayfa: 377
[8] Ar. Gör. Ethem CEBECİOGLU, HALLAC.I MANSUR, https://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/37/774/9890.pdf
[9] Şahamettin Kuzucular, https://edebiyatvesanatakademisi.com/post/ehvaz-ahvaz-ve-amul-sehirleri/86057
[10] Süleyman Uludağ , HALLÂC-ı MANSÛR İslam Ansiklopedisi, cilt: 15; sayfa: 377
[11] Annemarie Schimmel, Hallac-"Kurtarın Beni Tanrı'dan", çev. G.Ahmetcan Asena, Pan Yayıncılık, 2009, s.62
[12] Süleyman Uludağ , HALLÂC-ı MANSÛR İslam Ansiklopedisi, cilt: 15; sayfa: 377
[13] Ar. Gör. Ethem CEBECİOGLU, HALLAC.I MANSUR, https://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/37/774/9890.pdf
[14] Süleyman Uludağ , HALLÂC-ı MANSÛR İslam Ansiklopedisi, cilt: 15; sayfa: 377
[15] Süleyman Uludağ , HALLÂC-ı MANSÛR İslam Ansiklopedisi, cilt: 15; sayfa: 377
[16] Altıntaş (Doç. Dr. Hayrani), A.V. lIalıiyat Fak. 1984-85 Öğreıim yılı ders notları, s. 19
[17] Süleyman Uludağ, HALLÂC-ı MANSÛR İslam Ansiklopedisi, cilt: 15; sayfa: 377
[18] Şahamettin Kuzucular, Niyazi ( 14.yy) ve Mansurnamesi,
[19] Zülfikar GÜNGÖR, TAHİRÜ'L-MEVLEVi'NİN "HALLAe-1 MANSUR' ADAİR" RiSALESİ, https://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/37/779/9985.pdf