KategorilerEDEBİYATEdebiyat Terimleri MazmunlarHân-ı Yağma Sofrası ve Diş Kirası Nedir

Hân-ı Yağma Sofrası ve Diş Kirası Nedir

24.02.2017

 

Hân-ı yağmâ ( Diş Kirası )

 Osmanlıca yazılışı Hân-ı yağma  يغما خوان

Hân-ı yağmâ Farsça kökenli yağma sofrası anlamına gelen bir isim tamlamasıdır. Hân eski dilde : “okuyan, sofra, hükümdar” gibi farklı anlamlarına gelir Yağma ise Türkçe kökenli, yağmalamak, talan etmek çapul yapmak anlamlarındadır. Bu nedenle hân-ı yağma; padişah sofrası, talan sofrası, büyük ziyafet anlamlarına gelmektedir.

Hân- ı Yağma Sofraları

“Eski devrilerde zengin kişiler bayram, düğün veya daha özel günlerde han-ı yağma ziyafeti verir.”   Altın gümüş gibi değerli kaplar, tabak, çatal kaşıklar ile yemek dağıtılır,  “Yemeğin sonunda bu eşyalar ve sofra yaygıları, orada bulunanlarca paylaşılır ve kapışılırdı.  Diş kirası olarak kapışılan bu eşya daha sonra satılır ve saklanırdı.[1]

Han-ı yağma  “Çanak yağması, yağmalı toy ya da bezm-i yağma gibi adlarla da anılmıştır.  Bu âdetin oldukça eski bir gelenek olduğu Dede Korkut hikâyelerinden de anlaşılmaktadır.  Salur Kazan’ın Evinin Yağmalanması Hikâyesinde  Salur Kazan’ ve Tutsak Oğlu Uruz i davetlilere çadırını yağmalatmıştır.

Han-ı Yağma ziyafeti Şehnamede iki ayrı destanda geçmektedir. Bunların ilki  Rüstem- Zal ile ilgilidir. Rüstem,  Mâzenderan’da esir olan Keykâvûs ’u kurtarmak için yedi ayrı menzilden geçmek zorunda kalır. Bu menzillerin her birinde ayrı ayrı devler, cinler ve belalı diğer güçlerle savaşmak zorunda kalır. Diğerinde ise  İsfendiyar, Güştâsb’ın Ercasb tarafından esir edilen kızlarını kurtarmak için yola çıkar. İsfendiyar da tıpkı Rüstem gibi bu yolculuk esnasında yedi menzilde devler, cinlerle vb savaşmak zorunda kalacaktır.  Rüstem ve İsfendiyar yedi menzil ve geçidin yedisinde de düşmanlarını yenmişler ve her bir zaferleri sonrasında  hân-ı yağmâ  denilen kutlama ziyafetleri vermişlerdir. ( bkz Heft Han Rüstem -i Zal ve İsfendiyar ' ın Tehlikeli Geçitleri )

Bu âdetin Osmanlı hayatında önemli bir gelenek olarak kullanıldığını ve başka şekillere de girdiğini biliyoruz. Özellikle Ramazan aylarında zenginlerin konaklarına beldelerindeki hafızları medrese âlimlerini ulemadan ileri gelenleri çağırdıkları, iftardan sonra ev sahibin çağırdığı misafirlere ün ve şanlarına göre kâğıtlara sarılmış para verdiği, bu davete dilencilerin ve gezgin dervişlerin de katılmasına müsaade edildiği, ,bu tip kişilerin patlayıncaya kadar yiyip içmelerine izin verildiği de bilinmektedir.[2]

“Misafirler iftarını açtıktan sonra imamlar hafızlar veya müderrisler Kuran’dan bir bölüm okurlar, misafirler teraviye gitmek üzereyken hane sahibi tarafından kadife keseler içerisinde gümüş tabaklar, kehribar tespihler, oltu taşlı ağızlıklar, gümüş yüzükler veya kâğıt kese içinde  altın veya paraları   kuran okuyanlara diş kirası olarak hediye ederlerdi. Fakirlere veya çocuklara da hediye veya para vermek de adetti. Diş kiralarını alanlar da "Kesenize bereket", "Allah daha çok versin", "Ziyade olsun" gibi dualarla konaktan ayrılırdı.”[3]

Mahmut Paşa’nın verdiği Ramazan İftarları bu açıdan oldukça meşhur olmuş, Mahmut Paşa,  verdiği iftarlarda pilavlara altın nohutlar koyarak sürprizler hazırlamıştı.[4]Levni’nin 1720 tarihinde hazırlamış olduğu Sürname-i Vehbi adlı eserindeki bir minyatürde Han-ı yağma sofrası çizilmiştir.  Bu minyatürde, yağma için hazırlanan ve pilavla r ve altın yemek takımları resmedilmiştir.  

Bu ziyafet ve sofra yağması Tevfik Fikret’in Han-ı yağma adlı şiirinde başka bir açıdan anlatılmıştır.

Yiyin efendiler yiyin, bu iç açıcı sofra sizin;
doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!   Tevfik Fikret- Han-ı yağma

Dehan alude olmaz ni'met-i elhan-ı âlemde
Dimağ-ı dilde lezzet haıı-ı yağma-yı seherdendir  Nâb

Han-ı yağma sofrasında alınan caizelere veya yemek takımlarının dahi alınıp yağmalanmasına “diş kirası” da denmiştir.   Diş kirası almak deyimi caize almak manasında da kullanılmıştır. Örneğin divan şairleri ileri gelenlere kasideler yazarak caize alırlar buna diş kirası da denirdi.  Halk şairleri ise atışmalara meclislere katılır, hoşlama karşılama yapar, muamma çözer, askı indirir ve karşılığında ise meclis kuranlardan caizesini alırdı.   ( bkz  Askı İndirmek- Ayak - Ayak Açmak Nedir ( Aşık Edebiyatı) Davetlerde veya diğer şekillerde alınan bu caizeye “diş kirası” da denirdi.[5]  ( bkz. Diş ve Deyiş Kirası ( caize almak )

Rişteyle baglayup lebin ol şûh didi kim
Mihmân-ı hân-ı vasluma bu diş kirasıdur    Baki

Yüz bin aman dedim bir buse aldım
İftar- ı vaslının diş kirasıdır                    Dertli

 KAYNAKÇA

Yorum yapmak için lütfenKayıt Olunya da