Kınalıada’da Bir Ev Öyküsü - Metni ve Sait Faik Hakkında Bilgiler

02.11.2019

 

Kınalıada’da Bir Ev ve Sait Faik Hakkında Bilgiler 

Mahalle Kahvesi Sait Faik’in 1950'de yayımlanan ve içinde 22 öyküsünün bulunduğu altıncı kitabının ve bu kitaba da adını veren öyküsüdür.

Mahalle Kahvesi adlı kitabını ve öyküsünü yazdığı yıllarda yazar siroz hastalığına yakalandığını öğrenmiş bu kitap içindeki bu öykülerini işte bu duygu atmosferi içinde iken yazmıştır.  

Mahalle Kahvesi adlı kitap yazarın  1948 yılında yayımlanan Lüzumsuz  Adam adlı kitabından sonra basılmış yazarın bu kitabındaki öykülerin konuları, kişileri, bu kitabındaki öykülerin içeriği  büyük ölçüde yazarın Lüzumsuz  Adam adlı kitabındaki öykülerin bir benzeri hatta sanki devamı olmuştur.

Lakin Sait Faik’in bu kitabındaki öykülerde bir miktar bedbinlik de fark edilmeye başlanır. Çünkü artık yazar siroz hastalığına kapıldığını öğrenmiş kadınsız, eşsiz, işsiz, hatta çocuksuz avare bir hayat yaşayan Sait Faik’in ruhunda bu yıllarda dalgalanmalar meydana gelmeye başlamıştır.  Yazarın 1948 yılında siroz hastası olduğunu öğrendikten sonra yazdığı hikâyelerinde yazarın kendi hayatını sorgulamaya başladığı bariz bir şekilde görülür.  Nitekim hayatındaki aksamaları fark eden yazarın öykülerinde kendi yaşantısından duyduğu bazı pişmanlıkları ifade etmeye başladığı bu duygularını öykülere serpiştirmeye başladığı fark edilir.

Bu nedenle bu kitaptaki hikâyeler “1948 yılında siroz teşhisi konulan Abasıyanık'ın hastalığının ilerlediği bir dönemine tekabül eden Mahalle Kahvesi yer yer yazarın kapıldığı buhranları da “ yansıtmaktadır.

Yazarın bu öyküsü Kesit – durum hikâyeciliğine güzel bir örnek de olmaktadır.  Hikâyedeki anlatıcı tıpkı kendisi gibi sık sık ada vapuru ile İstanbul’a gidip gelmektedir. Yazar bu hikâyesinde bu vapurlar ile Kınalı ada’ya gidip gelen ve bir kez kendisine gülümseyiveren bir Rum kızının hayatı hakkında hayalinde oluşturduğu tasavvurlarını dile getirmektedir.  Bu öyküdeki yazar ve anlatıcı ilişkisinden yola çıkarak bu  öyküdeki anlatıcının yazar ile yanı kişi olduğunu iddia etmek mümkündür.

İşte bu yüzden hikâye yazarım. İşte bu merak yüzünden hikâyeci geçinirim. Hikâyelerimi beğenmezler üzülürüm. Beğenirler kızarım

Kınalıada’da Bir Ev

Kınalıada’ya ömrümde inmedim. Ama orayı öyle severim ki neden bilmem. Belki de orada kendisiyle hiç konuşmadığım bir arkadaşım oturdu da onun için. Kınalı’nın önünden geçerken hep o arkadaşımın hiç gitmediğim, hiç gitmeyeceğim evini düşünürüm.

Arkadaşım sakin, sessiz, iyi bir kızdır. Sabahleyin ilk vapurla işine iner. Son vapura elinde paketlerle döner. Bazı defa son vapurda beraberizdir. Onun iskelenin kalabalığında kaybolduğunu, sonra projektörcü ışığını yolcularla karanlık yola tuttuğu zaman az bir şey sallanarak hızlı hızlı sağa saptığını görür, yine kaybederim.

Küçük, kaplamaları simsiyah kesilmiş bir ahşap evde oturduğunu sanıyorum. Evden deniz görünmüyor olmalı. Yahut belki de bir iki penceresinden, çakal eriği dalları arasından. Küçük bahçede acı badem, ayva, nar, hünnap ağaçlarını görürüm. Bahçede bir de çıkrıklı kuyu olacak. Kırkını aşmış, şişmanca, yeşil gözlü bir kadın olan anasını kırmızı elma yüzüyle, küf yeşili gözleriyle görür, ben de severim. Böyle bahçeyi, evini, anasını tarif ederken gördüm sanmayın. Ben görmeden severim bahçeleri, insanları, evleri.

Eve bu küçük bahçeden girilir. Evin alt katında kendileri oturur. Üst katını yazın kiraya verirler. Bir Meryem Ana kandili önündeki İsa resminden, küçücük sarımtırak aynaya kadar her şeyde ağır, günlük kokusuna benzer bir Ortodoks hava eser. Evin içinin o kadar temiz olduğunu sanmam. Günlük kokusu odalardan hiç eksik olmaz. Arkadaşım dediğim kızın kendi başına bir odası yoktur.

Onu vapurda ikinci mevki tahtaları üzerinde Rumca konuşurken dinlerim. Rumca bir kelime anlamadan ne söylediklerini bilir gibiyimdir.

Akşam saat 10.45’te oraya vardığına göre ancak 11’de yemeğe otururlar. Hemen de yatarlar herhâlde. Acaba başucunda bir kitap var mıdır? Bana bir defacık gülmüş olan bu kızın hülyalarına ne karışır bilmem ki. Yemeği nasıl yer? Hızlı mı, yavaş mı? Ne kadar merak ederim. Acaba birçok insanlarda olduğu gibi yemek yerken çirkinleşir mi? Çirkinleşince yüzündeki o iyi, harikulade çizgiler ne olur? Nereye giderler?

Kınalıada’yı bu kızı tanımadan da merak ederdim. İnsanlarını değil. Onları bol bol vapurda görüyorum. Daha çok o “Vapurdan çıkanlarla birlikte, bu gece yarısı sönük kırmızı ışıklarıyla böcek gibi kabuğuna, kırmızı benekli kabuğuna kapanmış Kınalı’nın evleri ne yaparlar?” diye. Ne yapacaklar? Her yerde olduğu gibi onlar da dedi- kodu yaparlar. Yerler, içerler, uyurlar.

Evler mi? Diye sormayın. Evet, evler… Bunları bildiğim hâlde eskiden merak ettiğim Kınalı’nın evlerini şimdi büsbütün görmeye can atıyorum. Çünkü orada bayıldığım bir kız oturuyor. Ben eskiden Arnavutköyü’nü de böyle merak ederdim. Sonra bir gece gidip gördüm. İki balkonlu bir ev gördüm. Caddelerinden, dereler geçen büyük bir köy. Dört beş köprü (…)

Şimdi Kınalı’yı da böyle merak ediyorum. Kınalı’nın bir evini. Bir masa düşünelim. Eskimiş muşambadaki boncuklu bir nihalin (nihalenin) üzerine bir sahan konuyor. Bu et midir, sebze midir? Haydi bu meraktan cayalım. Farz edelim ki ettir. İşte dağıldı. Babaya, oğula, kıza, benim arkadaşım olan kıza (…) Yemeği anneleri dağıtıyor. Küçük kız kardeşi büyük zehir yeşili gözlerini açmış sahana değil, sofranın arkasındaki Meryem Ana kandilinin yandığı kapısı çıkarılmış dolaba bakıyor. Karpuz oradadır. Bu akşamki karpuz sarı çıkmıştır. Çekirdekleri simsiyahtır.

İşte konuşuyorlar. Ne konuşuyorlar acaba? Bir vapurun projektörü yarı aydınlık odayı ışık içine daldırıyor. Sevdiğim kız yemek yerken çirkinleşmiyor. O kadar şen, o kadar sıhhatli ki yediğinin farkında olmuyor. Arkadaşımın yüzünde hep neşeli şeyler var. Ağzında bir lakırdı. Ne söylüyor merak ediyorum.

İşte bu yüzden hikâye yazarım. İşte bu merak yüzünden hikâyeci geçinirim. Hikâyelerimi beğenmezler üzülürüm. Beğenirler kızarım. Kendim beğenirim, budalalaşırım. Beğenmem canım yemek istemez. Kınalıada’ya gelince (…) İşte onu pek merak eder, bir türlü de inemem, bu gidişle inemeyeceğim de(…)

 

Sait Faik Abasıyanık Mahalle Kahvesi

Hikâyelerinden Özetler

Sait Faik Abasıyanık Hayatı Edebi Kişiliği Eserler

Sait Faik 'in Lüzumsuz Adam Kitabı - İnceleme ve Öykünün Metni

Sait Faik’in Havuz Başı Öyküsü Konusu Metni ve Kitabı

Projektörcü Öyüküsü ve Sait Faik Abasıyanık

Sait Faik'in Hancının Karısı Adlı Öyküsü Hakkında ve Metni

Sait Faik'in Meserret Oteli İnceleme Özeti ve Metni

Semaver Kitabı ve Öyküsü Hakkında Özeti Metni Sait Faik Abasıyanık

Mahalle Kahvesi Hakkında Özeti Tam Metni Sait Faik Hakkında

Sait Faik 'in Lüzumsuz Adam Kitabı - İnceleme ve Öykünün Metni

Sarnıç Öyküsü Metni ve Kitabı İle Sait Fai

Sait Faik Abasıyanık Sinagrit Baba İncelemesi ve Tam Metni

Zemberek Öyküsü Hakkında Metni ve Sait Faik Abasıyanık

Yani Usta Öyküsü ve Sait Faik

Yalnızlığın Yarattığı İnsan Öyküsü Konusu Metni ve Sait

Şehri Unutan Adam Konusu Özeti Metni ve Sait Faik

Şahmerdan Kitabı ve Sait Faik Abasıyanık Hakkında

Satılık Dünya Öyküsü ve Metni ile Sait Faik

Sait Faik Haritada Bir Nokta Metni ve Değerlendirme

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar