22.07.2019
EDİTÖRÜN NOTLARI :
" Marie Antoinette: Ortalama Bir Kadının Portresi, Stefan Zweig’in ilk yayınlanma tarihi 1932 olan belgesel nitelikli biyografik roman türünde bir eseridir.
Yazar bu romanında daha 14 yaşında iken Fransa’ya gelin giden Avusturyalı prenses Marie Antoinette’nin hayatını belgesel nitelikli, tarihi ve biyografik bir yaklaşımla ele almıştır.
Yazdığı kısa romanları kadar biyografi konulu eserleri ile tanınan Zweig’in bu eseriMacellan 'dan sonra belgesel nitelik taşıyan biyografik romanları arasında en başarılı olanlarından biridir. ( bkz Stefan Zweig’in Magellan Adlı Eseri ve Macellan'ın Hayatı )
Stefan Zweig , yazdığı romanı ve uzun hikâyelerinde genellikle intihar, ölüm korkusu, ( bkz Stefan Zweig Hayatı Edebi Kişiliği Eserleri ) aşırı tutkular, bir vesile ile ani ruh değişimleri, bir anda her şeyin tersine döndüğü bir hayat ve aşkı en uç noktalarda hisseden kadınları ve erkekleri anlatmıştır. Eserlerinde çok çarpıcı aşkları ve aniden oluşuveren duygu ve karakter değişimlerini, anlatan Stefan Zweig ’in eserlerindeki aşk öyküleri çok çarpıcı intiharlar (Sabırsız Yürek ) , aşkından delirenler (Amok Koşucusu ) , aşık olduğu erkekler için tüm onurlarını ve hayatlarını riske atan kadınlar (Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu ) , yaşadığı bir olay üzerine çok farklı tepkiler veren insanlar ( Olağanüstü Bir Gece ) mühim yerler tutmaktadır.”
Yazar bu romanında Marie Antoinette’yi nesnel tarihteki kimliğinden ziyade bir psikolog nazarı ile ele almış, tarihteki yaşantısından da kopmadan ona bir psikoloğa yakışan irdelemeler ile yaklaşmış, Marie Antoinette’nin karakterini ve ruh dünyasını Freud’un öğretilerini yansıtan bir bakış açısı ile anlatmaya çalışmıştır. “ Ekmek bulamiyorlarsa pasta yesinler. “ sözünün sahibi olan kraliçe bu romanın ana karakteri olmaktadır."
Marie Antoinette: Ortalama Bir Kadının Portresi
Bu roman Marie Antoinette’nin tarihi yaşamı üzerine yazılmış belgesel ve tarihi nitelikli ama daha ziyade Marie Antoinette ‘nin duygu, düşünce ve karakteri ile duygudaşlık kuran psikolojik bir analiz romanına dönüşmüştür.
Roman Fransız Devrimi'ni savurgan, sorumsuz, düşüncesiz, halkın nabzını tutmak ve anlamaktan uzak, eğlence, lüks ve şatafata düşkün hayatından ödün vermeyen bu nedenle Fransız ihtilaline zemin hazırlayan devlet işlerine kayıtsız bir kraliçenin gözünden anlatmaktadır. Eser buna rağmen tarihi olaylara da kayıtsız kalmamış, döneme ait mektuplar ve tarihsel belgelere de yer vermeyi ihmal etmemiştir.
ROMANIN ÖZETİ
Marie Antoinette, Avusturya İmparatoru I. Franz Joseph ile Maria Theresa’nın on beşinci çocuğudur. Marie Antoinette, henüz 14, 15 yaşında iken 19 Nisan 1770 tarihinden Fransa’nın müstakbel kralı Berri Dükü XVI. Louis ile siyasi çıkarlar için evlendirilmiştir. XVI. Louis vasıfsız, kendi halinde, üstelik cinsel organı ile başı dertte olduğundan iktidarsızlık sorunu yaşayan bir insandır.
Roman Marie Antoinette’nin tarihi yaşamını anlatmaktan çok özel hayatı ve duygu dünyasına yönelir. Evliliğinin ilk yedi yılını evli olduğu halde bakire olarak geçiren, iktidarsızlık sorunu yaşayan kocasından dolayı cinselliğini yaşamayan Marie Antoinette’nin bu sorunlarını bastırmak için sürekli kıyafet değiştirmek, kumara alışmak, sürekli kıyafet almak veya kıyafet yaptırmak gibi işlere yönelmesi üzerine odaklanır.
10 Mayıs 1774 tarihinde, kral XV. Louis‘nin ölmesi üzerine, 1774’te, kocası XVI. Louis ile beraber Fransız tahtına geçer. Basiretsiz bir adam olan XVI. Louis karısının hiçbir işine hayır diyemeyen birisidir.
Marie Antoinette’nin tüm derdi, yaşadığı içsel sorunlar ile kıyafet, ayakkabı, sükse, kumar olmuştur. Evli bir bakire olarak yaşamını sürdüren kraliçe sorunları ile bu şekilde baş edebilmeye çabalamaktadır. Nitekim ülke sorunlarına duyarsız, eğitimsiz, kitap okumaktan vb hiç hoşlanmayan bir kadın olan kraliçe kendisini kıyafet, opera, balo, eğlence ve kumar ile oylamaya çalışmakta iç isyanlarını ve cinsel dürtülerini bu yolla bastırmaya gayret etmektedir. Üstelik tüm bunlar yetmiyormuş gibi devlet işlerine de el atıp samimi arkadaşlarını, başkalarına ait mevki ve pozisyonlara atamaya başlamış, devlet işlerinde de sorunlar ortaya çıkartmıştır.
XVI. Louis, fimozis - sünnet derisi darlığı nedeni ile yatakta da pasif biridir. Kocasının devlet işlerinde de dirayetsiz olmasından faydalanan Marie Antoinette çılgınca harcamalar yapmaktadır. Yılda 300'ün üzerinde elbise diktiren, limitsiz mücevher harcamaları yapan, kendine ait saraylar inşa ettiren, saçını günde iki kez yaptıran gecesini gündüzünü balolar ve kumar partileri ile geçiren bir hayat sürdürmektedir. Her gece balo yoksa opera veya tiyatroya giden kraliçe kendine özel bir saray da yaptırmış, çok harcama yaptığı, maliyenin açık verdiği uyarılarına da hiç aldırmamış; halkın yoksulluğuna da kayıtsız kalarak lüks ve şatafat içindeki hayatından da ödün vermeye yanaşmamıştır. Havai, basit, sığ, bencil ve vurdumduymaz bir karakter olan kraliçeye kocası da hiç karışmamaktadır.
Kraliçe, ülkesinin sorunlarına hiç aldırmamakta, ülkesinden ve halkından bihaber, politika ile de tamamen alakasız bir kadındır. Nihayetinde XVI. Louis, tedavi de olmuş, kraliçenin kocasından önce bir kızı sonra da oğulları dünyaya gelmeye de başlamıştır.
Fakat halkın durumundan bihaber olan kral ve kraliçe halkın Bastil Hapishanelerini basması ile bu rüyalarından uyanır. 14 Temmuz 1789’da, hapishane müdürü ve iki politikacı linç edilmiş, halk saraya doğru da yürümeye başlamıştır. Haberler gece yarısına kadar Versay Sarayı’na ulaşmaz. XVI. Louis, olanları duyduğunda Dük Rochefoucauld-Liancourt’a “ Yoksa bu bir isyan mı? “ diye sorar. Dük ise şu cevabı vermiştir. ”Hayır efendim, bu bir devrim.”
Kral ve Kraliçe 1789 yılında başlayan Fransız Devrimi‘ni idare edebilecek ve direnişçilerini gücünü kırabilecek hiçbir reformu yapmayı başaramazlar. İhtilalin başladığı tarihten sonraki yıllar saldırılar, isyanlar, XVI. Louis’in yanlış kararları ile geçer. Marie Antoinette ve krallık ailesi 21 Haziran 1791′de Avusturya’ya kaçmaya çalışmış ama yakalanarak geri Paris’e getirilmiştir.
Beş yıl boyunca isyancılar ile mücadele veren Kral ve Kraliçe meclise sığınmak zorunda kalır. 10 Ağustos 1792′de kral ve kraliçenin yetkileri kaldırılıp monarşiye son verilmiş 21 Ocak 1793′te Kral XVI. Louis giyotinle idam edilip Marie Antoinette hücreye atılmıştır.
“ Kraliçenin Yüzü duvar olmuştur, sır vermez, hiçbir şey işitmiyor, hiçbir şey görmüyor gibidir. Ellerinin arkasında bağlı olması yalnızca ensesini daha bir dik, gözleri dosdoğru öne bakmaktadır; caddenin bütün o rengarenk, karmaşık görüntüleri girmez artık, ölümün içeriden gelerek kapladığı gözlerinden. Dudaklarını kıpırdatan bir titreyiş, vücudunu saran bir ürperme yoktur; gücünün tamamen efendisi olarak oturmaktadır “
En sonunda mahkeme karar vermiş, kraliçe 1793 te Paris’te idam edilmiştir.
0
0
Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın