Morgue Sokağı Cinayeti Özeti Edgar Allan Poe

08.08.2019
 
 
 
Morgue Sokağı Cinayeti adlı  bu uzun hikâyeyi  Amerikalı yazar Edgar Allan Poe 1841 yılında ve otuziki yaşındayken yazmıştır
1809'da Boston'da doğan yazar, ailesi tarafından  başka bir aileye evlatlık olarak verilmiş, bu yüzden soy adını kendisini evlatlık alan tüccar John Allan'dan almıştı. Virginia'da ve İngiltere'de çeşitli okullarda okuyan yazar West Point Askeri Akademisinden atılmış ve gazetecilik hayatına başlamıştı. Sivri dili, parlak zekâsı ve gözü pek haberciliği yüzünden çok sayıda düşman kazanmış 1836'da Clemm adlı bir hanım ile evlenmiş  fakat 1847'de  eşi Clemm'i verem yüzünden kaybetmiş kendisi de iki sene  sonra Baltimore'daki bir hastanede çok genç yaşta can vermişti.
 
"Sarhoş, yoksul, ezik, dışlanmış Edgar Allan Poe, dingin ve erdemli bir Goethe'den ya da Walter Scott'tan çok daha fazla hoşuma gidiyor. O ve onun gibi özel yapıdaki adamlar için şöyle diyeceğim: 'Bizler adına acı çektiler. “ Charles Baudelaire- Arka Kapak
 
 
 
ÖZETİ
 
 
Anlatıcı: “18. yılının ilkyazı ile yaz başlarını geçirdiğim Paris’te, Monsieur C. Auguste Dupin adında biriyle tanışmıştım.” Diyerek öyküye başlar. Duplin’i çok dikkatli ve ciddi biri olarak tanıtan yazar Dupin ile birlikte bir cinayet haberini okurlar.
 
St. Roch Mahallesi halkı, korkunç çığlıklarla uyanırlar çünkü Madame L'Espanaye ve kızı Paris'te Rue Morgue'da karışık bir cinayete kurban gitmiş çok korkunç çığlıklar atarak ölmüşlerdir. Bu cinayet haberi gazetelere yansımış öykünün anlatıcısı ile arkadaşı Dupin şaşkınlıkla bu haberi okumuştur. Tribunaux Gazetesi'nde yazıldığına göre çığlıkları duyan mahalle halkı eve doğru koşturmuş, komşularbir demir çubukla kilidi kırarak içeri girmişler ama merdivene geldiklerinde yukarılarda kavga eden insanların seslerini duymuşlar ama eve çıktıklarında tüm sesler kesilmiş ve ölen anne ile kızından başka kimseyi görememişlerdir.
 
Madame L’Espanaye’nin boynu tamamen kesilmiş ve kadıncağızın kafası ufacık bir deri parçasıyla gövdesine tutunur halde kalmıştır. Katiller Madame L'Espanaye’nin kızını ise önce boğarak öldürmüşler sonra da cesedini bacaya sıkıştırmışlardır.
 
Üstelik bu cinayet,  binanın dördüncü katında işlenmiştir ve bu daireye dışarıdan başka bir giriş bulunmamaktadır. Cinayetin işlendiği evin dış kapıları kilitlidir ve cinayeti işleyenlerin dışarıya çıkması mümkün değildir.  Cinayeti duyarak olay yerine gelenlerin anlattıkları birbiriyle çelişmektedir. Çünkü her bir tanık katil veya katillerin farklı bir dille konuştuklarını söylemektedirler. Olay yerine gelenlerin her biri de farklı bir ana dile sahip insanlardır. Ve katillerin konuştukları dil, ne İngilizce, ne Fransızca, ne İspanyolca ne de Hollanda dilidir.  Her bir tanık bu sesin kendi diline ait olmadığına emindir. Bu durumda tanıkların duyduğu seslerin son derece tuhaf, alışılmamış bir ses olması gerekmektedir. Tanıklar bu  sesin  “ keskin değil de kaba, çabuk çabuk, kesik kesik” olduğunu söylemektedir. Tanıklardan hiçbiri kelime –ya da kelimeye benzer sesler– duymamış, seçememiştir.
 
 
Şimdi kendimizi o odaya gitmiş sayalım. Önce ne arayacağız? Cinayetleri işleyenlerin hangi yoldan kaçtıklarını. İkimizin de doğaüstü şeylere inanmadığımızı söylemekle aşırılık etmiş olmayacağımı sanıyorum. Madame ve Mademoiselle L’Espanaye’i ruhlar öldürmedi. Bu işi yapanlar elle tutulur varlıkları olan kimselerdi; bir yolunu bulup kaçtılar. Öyleyse, nasıl?”
 
C. Auguste Dupin ile arkadaşı haberleri iyice takip ederler. Bu iki arkadaş toplumdan uzak yaşamaktadır ve eski tanıdıkları ve dostlarıyla da ilişkiyi kesmişler,  sadece geceleri sokaklarda dolaşmaya başlamışlardır. Cinayeti  çözmek isteyen bu iki arkadaş Emniyet Müdürlüğü'nden  izin alıp cinayetin işlendiği  Morgue Sokağı'na ve  eve gidip odayı incelemeye başlarlar.
 
Ama pencereler sürgülüydü. Önü açık olan pencereye gittim, epeyce zorlukla çiviyi çıkardım, tahminim boşa çıkmamıştı. Gizli bir yay vardı;…….“Bu pencereden çıkmış olan bir kimse, onu dışardan kapatabilir, yay da kilitlenmesini sağlardı –ama çivi deliğe sokulamazdı………. Yaya basarak pencereyi birkaç parmak araladım; çivinin başı onunla birlikte yükseldi, deliğin içinde öylece duruyordu. Pencereyi kapadım, çivi gene eski durumunu aldı, bütünmüş gibi görünüyordu. Cinayeti işleyen, yatağın başucundaki pencereden kaçmıştı. . O dışarı çıktıktan sonra pencere kendiliğinden kapanmış (ya da çıkan bile bile kapamış), yay da kilitlenmesini sağlamıştı;  ”
 
Hakkında delil olmamasına rağmen Adolphe Le Bon isimli bir adam da tutuklanmıştı. Dupin, polise de yardım etmeye başlamıştı. Dupin’e göre tanıkların duyduğu ses insan sesi değildi. Pencerenin yakınından kalın bir paratoner teli geçiyordu ancak kimse bu telden pencereye kadar uzanamaz ve içeri de giremezdi.
 
 Suç mahallinde bulunan kıllar da insanlara ait değildi. Dupin, küçük bir kurdele parçası da bulmuş ve bu kurdelenin bir denizciye ait olduğunu anlamıştı.  Bunun üzerine Duphin Gazeteye ilan vererek "Ourang-Outang" kaybeden olup olmadığını sordu. Dupin'in evine gelen bir denizci kendisine ait bir orangutanı kaybettiğini ve onu bulana ödül vereceğini söyledi.  
 
Denizci, Borneo'da bir orangutan edindiğini, ancak hayvanın denizcinin usturasını çalarak ortadan kaybolduğunu, takip ettiği hayvanın bir yıldırımsavara tırmanarak Rue Morgue'daki dairenin penceresinden içeri girdiğini anlattı.
Cinayet çözülmüştü. Odaya giren orangutan Madame L'Espanay’i traş etmeye kalkmıştı.
 
 
 

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar