Nefi Hayatı Edebi Kişiliği Eserleri

12.11.2016

 

Nef'i  d. 1572, Hasankale, Erzurum – ö. 1635, İstanbul

Divan edebiyatının en önemli hiciv, kaside ve gazel şairlerinden biridir. Nef'î, 17. yüzyıl ve  divan edebiyatındaki tüm  zamanların en sivri dilli, övgü ve yergilerinde - tefrik ve igraka-  çok aşırıya kaçan en önemli hiciv şairimizdir. Övgülerinde aşırı abartmaya, yergi ve hicivlerinde hakarete, aşırı iğneleyici benzetmelere hatta küfre ulaşan sivri dili nedeni ile IV. Murat tarafından idam edilmiştir. Asıl şöhretine kasideleriyle yakalayan Nefi, “ habbeden kubbe kubbeden habbe yapan”  aşırı övgü ve yergileri ile tanınan, övgülerinde ve yergilerinde aşırıya kaçarak “ ifrattan tefrite “ çıkaran sivri dilli bir şair olarak nam salmıştır.

Edebiyatımızda övgü ve yergilerin en dikkat çeken şairi olan Nefi, kasidelerinde memduhlarını  ( övdüğü sevdiği kişileri) göklere çıkarırken, hicivlerinde muhataplarını ise aşırıya, hakarete hatta küfre varan sözlerle ve büyük bir ustalıkla yerin dibine geçirmiştir.  Övgüleri ile ikbale eren Nefi, yergileri ile de hayatını kaybetmiştir.  

AİLESİ

Nef’î’nin babası Sipahi Mehmet Bey, dedesi ise Mirzâ Ali Paşa’dır. Babası Mehmet Bey, Kars ve Mıcıngerd (Sarıkamış) sancak beyliği yapmış, dedesi Mirzâ Ali Paşa ise Pasinler sancak beyi olmuştur.[1][2]

Bu nedenle Nefi'nin doğum yeri Erzurum'dur. Kimi kaynaklar onun ailesini Dulkadiroğulları, Timurlular veya Çağataylılara dayandırmaya çalışır. Lakin bu konu tartışmalı kalmış, neticeye dayanmamıştır. Fakat babasının da şair olduğu, Kırım Hanlarına hizmet ettiği, bu nedenle rahat bir hayat sürerken ailesini terk edip gittiği bizzat Nefi'nin pederinden şikâyetçi olduğu bir hicviyesinden ortaya çıkar. 

Asıl adı Ömer olan Nefi, tahminen 1572 yılında Erzurum'un Hasankale ilçesinde doğmuştur.  [3]Bundan dolayı Erzenü’r-Rumî diye de anılır. Riyâzi tezkiresinde doğum yeri hakkında kısaca şöyle yazar.  “Arz-ı Rûmî ‘Ömer Beg’dür. Hâlâ Dîvân-ı Humâyûn-ı Sultânîde ma’den Mukâta’acısıdır. Me’ânî-i nakş-ı perdâzî olub semt-i i’rakda tavr-ı ‘Acem-âne üzere nevâzende- kânûn-ı sühan-sâzîdür.”[4]

Tahsil ve Erzurum Yılları 

Nefi öğrenim hayatına Hasankale’de başlamış, Erzurum’da devam ettirmiştir.   O yıllarda Erzurum, henüz görkemini kaybetmeyen muhteşem mimarilere sahip medreseleri ile dikkat çeken büyük bir öğretim merkezidir.  Günümüzde de ihtişamını ayakta tutan bu medreselerde Nefi, "habbeden kubbe, kubbeden habbe yapmayı" becerebilecek kadar iyi düzeyde olması gereken Arapça ve Farsçasını öğrenmiştir.   Henüz medresede iken  Sadi ve Hafız gibi eski İran şairlerini incelediği Nizami ve Cami’yi de okuduğu,  çok sayıda önemli şairlerin şiirlerini de bildiği tahmin edilebilir. .Tüm kaynaklardan anlaşıldığı gibi de ilk şiirlerini Erzurum'da öğrenimini sürdürürken yazmaya başlamıştır.  

Hakkında bilgi veren tüm kaynaklar Nefi’nin ilk şiirlerini  “Zarrî " ( Dari) yani zararlı anlamındaki bir mahlas ile yazdığından söz etmektedir.  Her ne kadar Zarri mahlası ile yazılmış bir şiiri ele geçmemiş olsa da [5]  Gelibolulu Ali için  için yazdığı " suhan" redifli kasidesinde  ilk önce "Darri" (zarara mensup)mahlasını kullanırken  Gelibolulu Ali’nin ona  "Nefi mahlasını verdiğini  de  anlatır.  

Eyledüñ mahlas-ı Nef’î ile kadrüm efzûn

Zihn-i pâkimde görüp kuvve-i iz'ân-ı suhen           (K 60

Fakat daha önemli olan şey işte bu şiirleri ile 1585 yılında Özdemiroğlu Osman Paşa tarafından Erzurum hazine defterdarlığına getirilen [6] Gelibolulu Müverrih Ali’nin dikkatini çekmiş olmasıdır.  Osmanlı’nın gelmiş geçmiş en önemli tarih yazarlarından birisi olan Gelibolu Ali, Nefi’nin şiirlerini okumuş ve bu genç şaire Nef'i "nafi, yararlı" mahlasını vermiştir.  Erzurum’da topu topu altı ay görev yapan Gelibolulu Mustafa Ali [7] ile yaşadığı bu münasebet ve aldığı Nefi mahlası,  Nefi’nin ikbaline açılan ilk kapı olmaktadır. 

Nefi’nin Erzurum’dan İstanbul’a ne için ve nasıl geldiği esasında aydınlanamamış bir konudur.  Kimi kaynaklar o yıllara Celali isyanlarını bastırmak için Erzurum ve yakınlarında olan   Kuyucu Murat Paşa’nın sayesinde, kimi kaynaklar ise Gelibolulu Ali’nin onu İstanbul’a çağırtması vesilesi ile olduğu konularında tahminlerde bulunmaktadır. [8]

İstanbul’a Gelişi 

Onu İstanbul’a getiren ellerin güçlü ve nüfuzlu olduğu bellidir.  Padişah I. Ahmet zamanında ve I. Ahmet tahta çıktıktan sonra 1603 ila 1609 yılları arasında[9] İstanbul'a gelen Nefi, hemen devlet hizmetlerine girmiş,  bir süre farklı memurluklarda çalışmış ve en sonunda bir şairin gelebileceği en yüksek yerlere kadar da gelebilmiştir.

Nefi’nin İstanbul’a geliş tarihini çeşitli kaynaklar 1606 yılı olarak kabul etmektedir.  Nefi’nin yaklaşık olarak 30 yıl yaşadığı İstanbul’da devlet kapısında ilk görevi, “ Divan-ı Hümayun'da maden mukataacılığıdır. Kısa süreliğine sürgüne gönderildiği Edirne'de Muradiye Mütevelliliği ve İstanbul'da Cizye Muhasebeciliği görevlerinde de bulunmuştur.” [10]Aslında çok yüksek görevlere gelmeyecek küçük memurluklarda bulunacaktır.  İlk kasidelerini I. Ahmet ve Kuyucu Murat Paşa’ya sunmuş olmasından hareketle İstanbul’a gelmesinde Kuyucu Murat Paşa’nın rolü olabileceği ihtimalini güçlendirmektedir.   Kırım Hanı'na nedimlik yapan babasının sayesinde Kırım Hanı' nın Kuyucu Murat Paşa’ya Nefi’yi kollaması şeklinde bir tavsiyesinin olduğu,  ihtimal dâhilindedir.  Belki de Nefi,  be vesile ile İstanbul’dan önce Kırım ve Bahçesaray’a da gitmiş, babası sayesinde Kırım Hanı ı Canıbek Giray’ın da dikkatini çekmiş olabilir.

Her ne sebep ile gitmiş olursa olsun İstanbul’a gider gitmez devlet hizmetine girmiş olması dikkati çeker. Şu halde onu İstanbul’a götüren hamisi onu hemen işe alacak kadar önemli bir isimdir.  Nefi, bir hicviyesinden babasından şöyle şikâyet eder. 

Saadet ile nedim olalı peder Han'a 
Ne mercimek görür oldu gözüm ne tarhana 
Peder değil bu bela-yı siyahdur başa 
Sözüm yirinde nola güç gelür ise Han'a 
Benim züğürtlük ile ellerüm taş altında 
Muzahrafatın o dürr ü güher satar Han'a

Nefi,  bu şiirini Kırım Han’ına kapılanan babası için yazmış, onun saadet içinde yaşarken, kendilerinin züğürtlükten ellerinin taş altında kaldığından söz etmiştir. Neticede Nefi, güclü biri vasıtasıyla İstanbul'a getirilmiş ve sıkı bir şekilde de saraya tutunmuştur. 

Nefi, İstanbul’da tutunmak için devrin ileri geleneklerini ilk önce methetmek ihtiyacını duymuş ve bu nedenle Sultan I. Ahmed ve Kuyucu Murat Paşa (ö. 1611) nın dışında Nasuh Paşa (ö. 1614), Mehmet Paşa (ö. 1620), Halil Paşa’ya (ö. 1630) da kasideler sunmuştur.[11]

İkbal Yılları 

Yine de IV Murat zamanına gelinceye kadar  sarayda ve İstanbul’da çok dikkat çekmeyen bir isim olarak kalacaktır. Getirildiği sarayda yaptığı ilk görevin Dîvân-ı Hümâyun’da maden mukātaacılığ I olduğu anlaşılır. Naima onun yaptığı işleri "mukātaa kâtipliği", Edirne'ye sürgüne gönderildiğinde  "Edirne Murâdiye mütevelliliği" kısa bir süre yeniden İstanbul'a dönüp " İstanbul’da cizye (haraç) muhasebeciliği" görevlerinde bulunduğunu yazar. (Naîmâ, C. III, s. 23) Netice olarak Nefi, 

I.Ahmet ve I. Mustafa zamanlarında yıldızı henüz parlamayan bir şair olarak kalır.  Devrindeki ilk iki padişaha ‘da kasideler yazmış olmasına rağmen fazla bir itibar görmeyi başaramamıştır.  Nitekim Nef’i ,  I. Ahmed’e sekiz kaside sunmuştur.. Buna rağmen   kendisi de şair olan I. Ahmed’in dikkatini çekmeyi başarsa da, parlak bir  sonuç da  elde edememiştir.  

II.Osman ve IV. Murad dönemlerinde yıldızı parlamaya başlayan Nefi’nin saray ile olan yakın ilişkilerinin ortaya çıkmaya başladığı görülür.  Üstelik kendisi de önemli bir şair olan IV. Murat’ın hayranlığını kazandıktan sonra  (edindiği öz güvenle etrafındaki herkesi hicvetmeye başlamıştır.  Bu nedenle yazdığı hicivlerle dönemindeki birçok kişinin nefretini ve öfkesini üstüne çekmeye başlamıştır.  Şair, Kaf-zâde Fâizî, Nev’î-zâde Atâyî, Ganî-zâde Nâdirî, Veysî ve Riyâzî gibi devrin yüksek mevki şair, edip ve devlet adamlarını hicvetmiştir.

Nef’î’nin hicivleri Sihâm-ı Kazâ adlı eseri ile ayyuka çıkar. Devrinde Nefi’yi seven ve öven devlet adamları da vardır. Fakat Nefi’nin etrafındaki kindar çevre gittikçe büyümeye başlar.  Buna rağmen IV. Murat onu korumaya uzunca bir müddet devam etmiş,   fakat bu koruma devrin kaynaklarının yazdıkları bir rivayete göre bozulmaya yüz tutmuştur.  Naima, yazmış olduğu tarihinde bu olayı şu şekilde nakl eder.   “Sultan Murad Han hazretleri hususî meclislerinde latifelerden hoşlanmakla bazen Nef’î’yi getürüp bazı hecvlerini dinlerdi. Hatta bir gün 1039=1629 senesinde Beşiktaş’ta padişah sultan Ahmed’in köşkünde Nef’î’nin Sihâm-ı Kazâ adlı hecv mecmuasına bakarken havada gök gürültüsü ve şimşek zuhur edip pâdişahın tahtı yakınına bir yıldırım düşmüş,” IV. Murat’ın Hekimbaşı Emir Çelebi bu olayı Siham’-ı Kaza’nın uğursuz hicivlerine bağlamıştı.  “ IV. Murat mecmuayı pâreleyüp, o çeşit saçmalıklara bakmaktan tövbe edip, terbiye olsun diye de, Nef’î’yi olduğu memuriyetten azledip hecve de tövbe ettirmişlerdi. “[12]

Üstelik sadarete gelen Gürcü Mehmet Paşa’yı göklere çıkaran methiyelerine rağmen ondan bir yakınlık görememişti. Dinin ve İslam’ın baş askeri, sanatçıların hamisi olarak övdüğü, Hz. Süleyman’ın Veziri, Asaf ile bir tuttuğu Gürcü Mehmet Paşa ona pek yüz vermemişti.

Gürcü Mehmet Paşa onu üç defa görevden alıp yeniden bir görev verdi.  Aslında görevden alınması ve yeniden affedilmesi çok da uzatılmamıştı. En son olarak Edirne, Muradiye ‘ye mütevelli olarak tayin edildi.  Daha sonra IV . Murat’ın da izni ile yeniden İstanbul’a dönmesine izin verilerek Cizye Muhasebecisi [13]olarak görev almaya başladı.

İdamı 

 Fakat Nef'î padişah IV. Murat'a verdiği sözünü uzun bir müddet sonra tutamayıp Bayram Paşa’yı hicv etti.  Zaten Nef'I'nin hicv ettiği devrin ileri gelenleri katlının vacip olduğu  “   Engrek yılanını öldürmek caizdir” [14] fikrinde birleşmişlerdi.  

 Nefi’nin ne şekilde idam edildiği konusu kesinkes aydınlanmamış olsa  dahi  en yaygın kanaat Bayram Paşa’yı hicv ettiği için, padişahtan alınan izin üzerine,  1635 yılında, sarayın odunluğunda kementle  boğdurulup  cesedinin İstanbul Boğazı’nda denize atılmış olduğu şeklindedir.  

İdamına sebep olan olay ise şu şekildedir.  Zenci olduğu için kapkara bir adam olan Bayram Paşa Nefi’nin hazırlattığı bir belgeyi yazarken, telaşlanıp okkadaki mürekkebi beyaz aharlı kâğıdın üzerine damlatır.  Bu hatasından dolayı da Bayram Paşa panikler. Bunu gören Nefi de dayanamayarak” Telaşa ne hacet Ağa Hazretleri dökülen mübarek terinizdir” diye hicv eder.  Bu hicvi duyan I. Murat, bunun üzerine yeminini ve sözünü bozan Nefi’nin idamına karar verir.  Bu görevi üstlenen Bayram paşa, Çavuşbaşı Boynueğri Mehmet Ağa ile birlikte Nefi’yi boğup denize atmışlardır. [15]

ESERLERİ

Sihâm-ı Kazâ (Hiciv şiirleri).

Sihamı Kaza Nefi’nin ağır hicivlerinin toplandığı bir eseridir. Sihamı kaza “Kazâ Okları“ anlamına gelmektedir. Nefi’nin idam edilmesine de sebep olan bu eser edebiyatımızın en ağır hiciv eseri olmak özelliği taşır.

Bu eserde Nefi 17. asırda yaşamış bazı devlet adamları ve şairlerin ahlak ve edep dışı bir üslupla hicvetmiştir.  Siham-ı Kaza ‘daki bazı şiirleri İnce hayallerle bezenmiş, sanatlı, zekâ ürünü manzumeler iken pek çok şiirleri de kaba sözler,  ağır ithamlar küfürler  ve sıradan sözlerle dolu bir hiciv eseridir.   “Şair kendine hitap edilmiş şekline göre tavır almış, ince nüktelere incelikle, kaba hitaplara kabalıkla cevap vermiştir.”

Nefi bu eserinde babası Mehmed Bey, Gürcü Mehmed Paşa, Kemankeş Ali Paşa, Baki Paşa ve Halil Paşa  gibi develet adamların ve devrin diğer  devlet adamlarını değişik üsluplarla yermiştir. [16]

Nef‘î divanının ilk sayfası (Süleymaniye Ktp., Pertev Paşa, nr. 421)

 

[1] M. Fahrettin Kırzıoğlu, “Tolgadırlı (Dulkadırlu) Beylerinden Gelen Pasınlı Şair Ömer Nef’î’nin Sekiz Arka Atası ve Babası Şah-Mehmed’in Bir Tarih Şiiri”, Türk Dili Dergisi, Ankara, Sayı: 120, 1961, s. 923

[2] TULGA OCAK , ÖLüMÜNÜN 350. VILINDA NEF'I , H.V. Ed. Fa". Derg.Cilt3,Sayı 2.1985

[3] Mehmet Pektaş, XVII. YY DİVAN ŞAİRİ NEF'İ'NİN KATLEDİLMESİ, https://www.mehmetpektas.com/?Syf=26&Syz=85791

[4] Riyâzî Muhammed Efendi, Riyâzuş’ş-şuarâ, Haz. Namık Açıkgöz, Ankara Üniversitesi SBE, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 1982, s: 239, 240

[5] Mehmet Pektaş, XVII. YY DİVAN ŞAİRİ NEF'İ'NİN KATLEDİLMESİ, https://www.mehmetpektas.com/?Syf=26&Syz=85791

[6]Şahamettin Kuzucular, Gelibolulu Ali Mustafa Hayatı Ve Eserleri - Divan Şiiri Ve Şairler ...,www.edebiyatvesanatakademisi.com/

[7] Kasım ERTAŞ, GELİBOLULU MUSTAFA ÂLÎ’NİN HAYATI VE ESERLERİ, The Journal of Academic Social Science Studies, Volume 6 Issue 3, p. 191-211, March 2013

[8] Abdülkadir Karahan, Nef’î Divanı’ndan Seçmeler, Ankara, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, 1985, s.3

[9] TULGA OCAK , ÖLüMÜNÜN 350. VILINDA NEF'I , H.V. Ed. Fa". Derg.Cilt3,Sayı 2.1985

[10] Mehmet Pektaş, XVII. YY DİVAN ŞAİRİ NEF'İ'NİN KATLEDİLMESİ, https://www.mehmetpektas.com/?Syf=26&Syz=85791

[11] Prof. Dr. Halûk İpekten, Nef’î-Hayatı, Sanatı, Eserleri; Akçağ yay. Ankara 1998

[12] ~Naima Tarihi, c. III B. 225.

[13] Naimi Taribi, c. ın .. 224.

[14] Şahamettin Kuzucular, Nefi Siham-ı Kaza,

[15] TULGA OCAK , ÖLüMÜNÜN 350. VILINDA NEF'I , H.V. Ed. Fa". Derg.Cilt3,Sayı 2.1985

[16] Şahamettin Kuzucular, Nefi Siham-ı Kaza,

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar