“Ruşen Eşref Ünaydın'dan Hatıralar

04.02.2019

Türk Dili Tetkik Cemiyeti işlerindeki hatıralarım şöyle başlıyor.

 

11 Temmuz 1932’de Reisicumhur Mustafa Kemal Hazretlerinin davet iltifatlarını aldım. Akşamüzeri Çankaya’ya gittim. Kendileri birkaç vakittir yeni köşke geçmişlerdi. Yukarı katta, kitap odasının yanındaki çalışma salonunda huzurlarına çıktım. Duvarları krem, döşemeleri de kahverenkli bu sade ve büyük salonun orta yerindeki uzun masanın başında oturuyorlardı. O masanın etrafında Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti azaları da vardı. O günlerde ilk tarih kongresi yeni bitmişti.

Şimdi konuştukları:

Gelecek yıla yetiştirilecek büyük kitabın bölümleri nasıl olacağı ve bunları kimlerin yazacağı idi.

Yanılmıyorsam, o akşam orada bulunanlar şunlardı: Âfet Hanım, Yusuf Akçura, Samih Rifat, Riyaseticumhur Kâtibi Umumisi Hikmet, Yusuf Ziya, Hasan Cemil, Sadri Maksudi, Maarif Vekâleti Talim ve Terbiye Dairesi Reisi İhsan, Hamit Zübeyr, Hüseyin Namık beyler, bir de Macar Profesör Zayti Ferenç.

Tarih konuşması bitmek üzere iken Gazi Hazretleri, oradakilere sordular:

-Dil işlerini düşünmek zamanı da gelmiştir. Ne dersiniz?

Maarif Vekâleti bütçesinden tahsisatı kesildiği 1931 Temmuzu sonundan beri, eski Dil Encümeni artık çalışmıyordu. Harf inkılabının hızından doğan bu kaynağın yeni bir varlık göstermesi çok yerinde olacaktı. Onun için, Reisicumhur Hazretlerinin yüksek düşüncesi sevinçle karşılandı. Gazi Hazretleri,

— Öyle ise Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti gibi bir de ona kardeş bir dil cemiyeti kuralım. Adı Türk Dili Tetkik Cemiyeti olsun, buyurdular.

Yeni cemiyetin ne gibi işlerle uğraşacağı görüşüldü. Sonunda Reisicumhur Hazretleri kendi eli ile şu resmi çizdi:

 

(Atatürk’ün çizdiği resmi Ruşen Eşref açıklar.)

Çalışmanın çerçevesi ortaya çıkmıştı. Cemiyetin iki büyük kolu olacaktı; biri filoloji ve lengüistik, biri de Türk Dili.

Filoloji ve lengüistik, hem doğrudan doğruya bu bilgilerle, hem de bu bilgiler yollarından Türk dili ile uğraşacaktı.

Türk dili kolunun üç bölüğü ise, lûgat-ıstılah, gramer-sentaks ve etimoloji bakımından Türk dilini tetkik ve tespit edecekti.

Reisicumhur Hazretleri,

— Yarın hükümete bir istida verip cemiyetin iznini almalı. Fakat bunun için daha önce bir reis, bir de umumi kâtip seçmeli. Ben her ikisini de burada, aramızda görüyorum, dediler.

Eli ile Samih Rifat Beyi göstererek,

— Zatıâliniz bunun reisliğini alırsınız, buyurdular. Umumi Kâtipliğe lütfen beni münasip gördüler.

— Şimdi iki âza için de iki arkadaş düşünürsünüz, dediler. Samih Rifat Bey ve ben, bize çok şerefli bir iş emreden Reisicumhur Hazretlerinin yüksek teveccühüne teşekkür ettik. Azalar için Yakup kadri Beyle Celal Sahir Beyi söyledim.

— Pekiyi, dediler. Celal Sahir Bey veznedarlığa, Yakup Kadri Bey de azalığa seçildi. Reisicumhur Hazretleri,

— Zannederim şimdilik Türk Tarihi Tetkik Cemiyetinin nizamnamesini alırsınız. Lazım gelen yerlerine cemiyetinizin adını ve gayesini yazarsınız. Yenisini sonra düşünürüz, dedi.

Böylece millete yararlı birçok iş gibi Türk Dili Tetkik Cemiyeti de GAZİ MUSTAFA KEMAL’İN başından doğdu.

 

26 Eylül 1932’de de Birinci Türk Dili Kurultayı

26 Eylül 1932’de de Birinci Türk Dili Kurultayı başlar. Yaklaşık on gün süren kurultay Ruşen Eşref’in şu coşkulu konuşmasıyla biter:

Büyük Önder, Aziz Dinleyenler,

 

İlk Türk Dil Kurultayı bugün sonuna eriyor. Böyle büyük ve tarihi bir vazifeyi gören kurultayı saygı ile selamlarım. Güzel İstanbul’a ne mutlu ki Harf İnkılabı ilkin onda hazırlanmıştı. Dil İnkılabının ilk hızı da şimdi onda başlıyor.

Arkadaşlar!

On gün her biri saatlerce süren celselerde Vekil Bey, âlimler, edipler, şairler, münekkitler, dilciler, gramerciler, istilahçılar söz aldılar; derin düşüncelerini söylediler. Özlü bilgilerini anlattılar. Bunları bu salondakiler dinlediği gibi, havaları aşarak yurdun dört bucağına sesimizi duyuran demir ağızlar (radyo) önüne toplanmış bütün yurttaşlar da dinlediler. O yurttaşlar ki, Kurultayımızı kutlamak için yolladıkları binlerce tel yazıları, göreceğiniz gibi bir millet sesi idi.

Önümüzde daha zaman olsaydı; kadın erkek nice hatibin biribirinden değerli sözlerini dinleyecektik. Onların söylenmemiş olması, söylemek istedikleri şeyin duyulmayacağı demek değildir.

 

Umumi kâtiplik, elindeki yazıları umumi merkez heyetine verecektir. Bunlar ilerde bastırılıp yayılacaktır. Böylece kurultaya yurdun dört bucağından getirilmiş olan hiçbir armağan sayılmadan unutulmuş, sunulmadan saklanmış olmayacaktır.

Arkadaşlar,

Bütün hatiplerin sözleri kurultay programının yedi maddesi üzerinde toplandı. Bu program, Türk dilini üç zaman içinde düşündürüyordu. Dilimizin dünü, bugünü, yarını. Onun için diyebilirim ki, bu program, tarihi ve coğrafyası olan bir programdır. Çünkü Türk dilini zaman ve mekân içinde göz önüne koyuyordu. Gördük ki Türk dili genişlikten yana Asya’nın göbeğinden, Büyük ve Atlas Oseanların (Okyanuslarının) kıyılarına, Hint Oseanının (Okyanusunun) kıyılarından Finlandiya Körfezi kıyılarına kadar yayılmış bir ummandır. Derinlikten yana ise, insan zekâsının en ıraklardaki belirtisine kadar gider uçsuz bucaksız bir yoldur.

Gördük ki dilimiz, tarihin en ilk izlerinin de ötesine varabilen devirlerdeki büyük muhaceretlerin dili olmuştur. En ilk ve eski kültürlerin dili olmuştur. En ilk zaferlerin dili olmuştur. Bugünkü lengüistiğin kök diye baktığı Sanskritçe, Yunanca, Latince gibi dillerin de daha kökünde duran bir dil… Sümerce, Etice gibi ilk ön Asya medeniyetlerinin de dili olsa gerek…

Bu kadar uzak benliği olan dilimiz Fatihlerin orduları ile medeni alışverişlerin yolu ile eski yeni dünyaları kaç boy dolaşmış, kendi varlığından nice izler bırakmış… O pek yakın bir geçmişte bile Afrika’nın Cezayirinde, Sudanında; Avrupa’nın Nemçe sınırlarında konuşuluyordu.

Bugün bile onun coğrafyası her dilin çözemeyeceği çizgileri çok ötelere aşmaktadır. O, hâlâ Balkanlardan Hint sınırlarına, Çin içerlerine, buzlu istep derinliklerine kadar her yerde konuşuluyor. Onun her bir lehçesi bir diyarı tutmuş, bir iklimi benimsemiş, orada kendinden olmayan dillere göğüs geriyor. Birçok yerde mektepsiz, bakımsız kalsa da halkın bağrında bir ruh zırhına bürünmüş olarak diri duruyor. Türkçe: Buyrukların dili, yurt, yapı kuranların dili; ülkeler gibi denizleri de şanla aşmışların dili; toprağı işleyenlerin dili; beyinleri uyandıranların dili; sevgilerin dili; sızıların dili…

Türkçe: Analarımızın dili; anadil, diller güzeli... Yerine göre kılıçtan keskin, çelikten sert, kayadan sarp, boradan hızlı, bürümcükten ince, kelebekten uçucu, çiçekten renkli, kokudan tatlı, altından parlak, sudan duru Türkçe...

 

 Ruşen Eşref Ünaydın Hayatı Edebi Yönü Eserleri

Diyorlar Ki Hakkında Özeti Ruşen Eşref Ünaydın

Ruşen Eşref Ünaydın'dan Hatıralar

Ruşen Eşref Ünaydın’ın  Hatıralarından

0

0

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar