11.12.2019
Az Şekerli Kitabı ve Gümüş Saat
Burgaz Ada’daki babadan kalma yalıda işsiz güçsüz ve avare bir hayat süren, Sait Faik, İstanbul, Bozcaada, Kınalı Ada ve deniz kıyılarına yakın yaşayan fakir insanların , balıkçıların, avcıların, kuşları yakalayanların , kuş yumurtaları toplayan kişilerin, kendisi gibi işsiz güçsüz gezip dolaşan sıradan insanların başlarından geçen basit ve sıradan hayatlarından parçaları öykü haline getiren bir yazardı.
Gümüş Saat adlı öyküsü ölümünden sonra yayınlanan son öykü kitabı olan Az Şekerli adlı kitabında bulunan 17 öyküden oluşan kısa ama güzel bir öyküsüdür. Yazarın Siroz Hastalığının ilerlediği günlerde yazılan ve ölümüne yakın günlerde kaleme alınmış veda niteliğindeki öykülerden oluşur.
"Az Şekerli " adlı kitabı yazarın ölümünden hemen sonra 1954 yılında yayımlanmıştır. On yedi öyküden oluşan kitaptaki öykülerin hemen hepsi yazarın ölümüne yakın günlerde ve aylarda yazmış olduğu öyküleri olmaktadır. .
Az Şekerli adlı öykü kitabı yazarın son öykü eseri olma niteliği taşır. İçindeki öykülerde okurları ile veda ettiği öyküler olmaktadırlar.
GÜMÜŞ SAAT
Hastalık bende babam öldüğü, gün başladı. On bir yaşındaydım. Babamı çok severdim. Zaten başka kimsem yoktu. Analığım da onu severdi ya! Ama ben, ancak babam eve girince yaşadığımı hissederdim. O sabahleyin evden çıkarken birdenbire etrafım kararır, insanlardan kaçar, korkardım.
Onun ölümüyle beraber başlayan sinir hastalığım; bayılmalarım, titremelerim doktorları bile aldatmıştı. Sahiden hasta olduğumu sanıyorlar, tebdili hava tavsiye ediyorlardı. Ama ben, kendim çok iyi biliyordum ki hasta değildim. Nasıl becerirdim,? Bilmem. Tiril tiril titrer, hayaletler görür gibi haykırır, düşer bayılırdım. Baygınlığım sırasında bütün söyleri işitir, doktorun nabzımı tuttuğunu bilir, ama dudaklarımı kenetler, ısırır, köpükler saçardım: Hepsini biliyorum. Bunu niçin yapardım. Bilir misiniz? Babamın ölüsünü kıskanırdım da ondan. Herkes onun ölümüyle alâkadardı. Komşulardan tutun da kahvedeki arkadaşlarına kadar. Ne hakları vardı? Onu yalnız ben seviyordum. O halde ben, düşünüp üzülmeliydim. Onlara ne oluyordu? İşte, etrafımı saranların babamın ölümünü benimle alâkadar olup unutmaları oyunlarına başlamıştım.
Zayıf, kansız bir oğlandım. Nihayet analığım, beni köye göndermekten başka çare bulamadı. Uzak akrabamızdan bir köylü gelip beni aldı.
Köyde ölesiye canım sıkılıyordu. Kimseden en küçük bir alâka görmüyordum.
Onlar için varlığım yokluğum müsaviydi. Ne yapsam kimsenin dikkatini çekmiyordum. Bana karşı o kadar lâkayıttılar ki var mıydım, yok muydum farkında bile değillerdi. Meselâ bir ağaç altında otların arasına saklanır oturur, öğle yemeğine gitmezdim. Bütün aile öğle vakti koşa koşa eve girer, mutfakta, kapı önlerinde bir şeyler atıştırırdı.
Ben iki saat sonra eve döndüğüm zaman kimse gelip de bana “Sen öğleyin yoktun. Karnın zil çalıyordur. Bir lokma bir şey ye” demezdi. Hasisliklerinden yapsalar ziyanı yoktu. Hayır, hasisliklerinden değil, benim, kendimin farkında değildiler.
Bütün tesellim saatimdi. Bu babamdan kalmış bir gümüş saatti. Analığım köye gelirken bana vermişti. Onu gündüzün kimse bulmasın diye nerelere saklardım? Gece yatağıma girer girmez çıkarır, avucuma alır, kulağıma kor, dinler, sanki bir sevgiliyle, seninle imişim gibi Zehra, dünyalar benim olurdu. Azıcık ta sevinçten ağlardım.
Saatle ben, birbiri için ateşe atılmağa hazır, birbirinden ayrılmaz iki arkadaştık. Gündüzüm; geceleyin sarmaş dolaş ocağımızı, birbirimize hikâyeler anlatacağımızı düşünüp hiç konuşmayan iki arkadaştık.
Gece, köyde çakallar ulurdu. Korkardım. Saatimle büzülürdük. Yorgandan kafamı çıkarır, o avucumda, saatlerce çakal seslerini dinlerdik. Bir sabaha karşı yine çakal sesleriyle uyanmıştım. Odamın, tek penceresinde iki büyük ve parlak göz bana bakıyordu. Saatimle ben korktuk. Yorganı üstümüze çektik.
Ama bu gözlerin ne gözü olacağını merak edip dayanamadık. Yavaş yavaş pencereye yaklaştık. Odamıza bakan bir baykuştu. Sabaha kadar artık uyuya madik. Çakallar sabaha kadar uludu. Baykuş sabaha kadar camdan bize baktı. Ortalık ağarırken köyden kaçtım.. Trenlere, tramvaylara, otobüslere bindim. O kadar zayıf, o kadar küçüktüm ki hiç bir biletçi benden bilet sormadı. Yolculardan birinin dört beş yaşındaki çocuğu sandı.
Yazdı. Şehir kocamandı. Her kovukta yattım. Geceleri çoğunca deniz kenarına iner, bazen surlarda, bazen odunlar arasında, bazen da hava çok sıcaksa sıcak kumlar, içinde yatardım. Gıdamı süprüntü tenekelerinde kedilerle beraber temin ederdim. Oralarda kendime ne ziyafetler çektim Zehra. Benim şirin, benim güzel Zehram!
Bir sabah, bir memur beni deniz kenarında uykumdan uyandırdı. Aldı götürdü. Kim olduğumu söyledim. Analığını ta Erzurum’lara gitmiş. Uzak akrabadan bir komşu beni yanına almak lûtfunda bulundu. Ona teslim ettiler. Yine eski mahallemize yerleştim. Ama iyi çocuk değildim galiba Zehra, kimse beni sevmiyordu. Ben de herkesten, nefret ediyordum. En çok çocuklar benim düşmanımdı. Beni görünce üzerime saldırıyorlar, dövüyorlardı. Zorları neydi? Bilmem. Herhalde onlarla hiç konuşmadığım için. Benim onların konuşmasına ihtiyacım yoktu ki. Saatim benimle konuşurdu. Ben saatimle konuşurdum. Birbirimizi seviyorduk. Başka bir üçüncü arkadaşa ihtiyacımız yoktu. Çocuklar beni görünce saldırırlardı: “Sıska, deli, saralı sıska…” diye.
İşte o günlerde karşıma sen çıktın Zehra. Futbol sahasının kenarında düşmanlarımı seyrediyordun. Ben gelip ta yanı başında durdum. Canım iki örgülü kalın saçını tutup çekmek istiyordu. Dönüp bana öyle bir baktın ki saatin hatırıma geldi. Sen güldün evvelâ, sonra ben güldüm. Yanıma sokuldun. Hemen saatimi çıkarıp sana gösterdim. İçindeki çarkları, kırmızı taşları, üstündeki şimendifer resmini beraberce seyrettik. Sen de benim saatim, gibi bir şeydin. İnsanın insandan bir saati olması da güzel bir şey diye düşünmüştüm. Sen gümüş saatimi almış, pembe kulağına götürmüştün. Futbolcular topu bırakıp etrafımıza birikmişti. Ben işi anlamıştım. Sen gider gitmez hücum edecekler, saatimi elimden alacaklar. Koca pabuçlarıyla kıracaklardı. Her şeyi, her şeyimi alabilirlerdi: İçimden midemi, kalbimi, ciğerlerimi, kafamdan aklımı, ama saatimi asla! Onu futbolculara vermedim. Ömrümde ilk defa saat için çılgın gibi dövüştüm. Ellerinden kurtulunca soluğu evde aldım. Saatimi çıkardım. Artık işlemiyordu. Yatağımda sabaha kadar ağladım. Sabahleyin uzak akrabam çoluk çocuk odama doldular. Onlara da “Üstünde çalınmış bir saat var” diye haber gitmiş. Her tarafı aradılar. Bulmalarına imkân mı vardı? Ben işin böyle olacağını geceden düşünmüş, onu saklamıştım.
Öğleden sonra deniz, kenarına indim, Balıkçı Hasan Çavuş’a yalvardım. Biraz gezeyim diye sandalı aldım. Açıldım açıldım. Sonra durdum. Bozuk saatimi çıkardım.. Kapağını açtım. Kırmızı taşlarının üstüne senin o gün bana verdiğin papatyayı koydum. Kapağını kapadım. Sonra suyun üstüne yavaşça saatimi bıraktım. Döne döne batmaya başladı. Uzun zaman arkasından baktım. O görünmemeğe başladığı zaman bile hâlâ bakıyordum. Gözlerimden, yaş boşanıyordu. Şimdi artık saatim de yoktu. Ama sen aklıma geliyordun Zehra!
Bekledim… Bekledim… Denizin tâ dibine saatimin vardığını, orada, karanlıklar içinde, kimsenin onu bulamayacağı bir yerde yattığını hissedince küreklere asılarak döndüm.
Sait Faik Abasıyanık, Alemdağda Var Bir Yılan, Bilgi Yayınevi
Hikâyelerinden Özetler
Sait Faik Abasıyanık Hayatı Edebi Kişiliği Eserler
Sait Faik 'in Lüzumsuz Adam Kitabı - İnceleme ve Öykünün Metni
Sait Faik’in Havuz Başı Öyküsü Konusu Metni ve Kitabı
Projektörcü Öyüküsü ve Sait Faik Abasıyanık
Sait Faik'in Hancının Karısı Adlı Öyküsü Hakkında ve Metni
Sait Faik'in Meserret Oteli İnceleme Özeti ve Metni
Semaver Kitabı ve Öyküsü Hakkında Özeti Metni Sait Faik Abasıyanık
Mahalle Kahvesi Hakkında Özeti Tam Metni Sait Faik Hakkında
Sait Faik 'in Lüzumsuz Adam Kitabı - İnceleme ve Öykünün Metni
Sarnıç Öyküsü Metni ve Kitabı İle Sait Fai
Sait Faik Abasıyanık Sinagrit Baba İncelemesi ve Tam Metni
Zemberek Öyküsü Hakkında Metni ve Sait Faik Abasıyanık
Yalnızlığın Yarattığı İnsan Öyküsü Konusu Metni ve Sait
Şehri Unutan Adam Konusu Özeti Metni ve Sait Faik
Şahmerdan Kitabı ve Sait Faik Abasıyanık Hakkında
Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın