Sait Faik’in Havuz Başı Öyküsü Konusu Metni ve Kitabı

26.11.2019

Sait Faik’in Havuz Başı Öyküsü Konusu Metni ve  Kitabı

 

 

Havuz Başı adlı müstakil öykü ve Havuz Başı adlı öykü kitabı Çehov Tarzı da denilen, edebiyatımızın en önemli durum ve kesit hikâyecisi olan Sait Faik’in 1952`de yayımlanan hikâye kitabı ve kitaba adını veren hikâyesinin ismidir.

Yazarın Havuz Başı adlı öykü kitabında toplamda 23 öykü bulunur. Bu öykülerden bir tanesi ise Havuz Başı adlı öyküsüdür. Yani Havuz Başı öyküsü Sait Faik’in Havuz Başı adlı öykü kitabına da adını veren öyküsü olmaktadır.  Sait Faik aynı yıl içinde 1952 de Son Kuşlar adlı öykü kitabını da bastırmış, bu öykü kitabı Siroz hastalığına yakalandığı günlerden önce yakalandığını öğrendiği ilk günlerde yazdığı hikâyelerinden oluşmuştur.  Yazar bu kitaptaki Cezayir Mahallesi adlı öyküsünde siroza yakalandığını ifade etmektedir.

Yazarın Havuz Başı adlı kitabındaki öyküler eskiden ve yeni yazdığı öykülerinin harmanlanması ile oluşmuştur. Örneğin diğer hikâyelerinde olmayan Adapazarı’ndaki çocukluk günlerini anlatan hikâyeleri bu kitapta karşımıza çıkmaktadır.

Kitaptaki öykülerden bazıları şunlardır. Havuz Başı,  Sur Dışında Hayat, Cezayir Mahallesi, On Milyonerin On Metresi, Mektup, Su Basması,

Hayatı boyunca sabit bir işi olmayan Sait Faik, babası öldükten sonra annesi ile birlikte ve annesi ölene kadar Burgaz Ada’daki yalılarında yaşamıştı.  Belli bir işi olmayan Sait Faik,  Burgaz Ada’dan İstanbul’a gidip gelerek, sinemalara ve tiyatrolara girip çıkarak, çoğu kez da kıyılarda, parklarda kenarlarda köşelerde, avare avare dolaşarak günlerini geçirmiş, bu gördüklerinden, duyduklarından ve yaşadıklarından öyküler çıkarmıştır.

Sebatsız ve aylaklığa alışkın tabiatı nedeni ile hayatı boyunca da hiç evlenmeyen Sait Faik’in öykülerine konu olan kişiler de çoğunlukla avarelikleri sırasında gözlemlediği, tanıştığı, izlediği zaman zaman da bir iki cümle konuştuğu, garibanlar, kumarbazlar,  adalılar, vapurlarda gidip gelen yolcular,

, balıkçılar, dilenciler, aylaklar, âşıklar, orada burada yatıp kalkan kişiler, işsiz güçsüzler, kuş avcıları, itilmiş, kakılmış insanlardır.

Onun öykülerindeki pek çok insan onun hiç tanımadığı insanlar olmaktadır.  Sait Faik onların duruşlarından, hallerinden, tavırlarından, bir anlık bir durumlarından kesitler çıkartmış, o durum ve hal içinde oluşuveren bir kesitin başı ve sonu belli olmayan hikâyelerini yazmıştır.

 

Havuz BaşıAbasıyanık, Sait Faik: Bütün Eserleri, Havuz BaĢı, Bilgi Yayınevi, Ankara, 1992 )

Beyazıt havuzunun kenarındaki kanepelerden birine oturmuş, sizi bekliyorum. Yaşını almış bir adamın yirmi yaşındaki çocuk kederlerini, sevinçlerini yaşamış ne demektir, diye düşünüyorum: Belki bir, geç olma hadisesi. Belki de bir çeşit hazları, kederleri, çocuklukları uzatma temayülü. Ama bu uzayan yaz, kışın gelmeyeceğine alâmet değil. Kış müthiş olacak, kar yolları kapayacak, bembeyaz ovada ölülük uzayıp gidecek... Sizi bekliyorum. Sizi göreceğim; içimde bir şey koşacak. Siz görmeden geçeceksiniz. Ben kederle sevinci duyup dalacağım istediğim âleme. Dünyayı yeniden kederlerle kuracağım. Sonra çarşılardan çarşılara, insan sesleri arasında, her şeyi sizinle kurulmuş bir şehirde dolaşacağım. Herkes geçti, siz geçmediniz. Yüzünüzü göremedim. Bayramım, çocukluk bayramım salıncaksız geçmiş gibi gözüme yaş doldu. Soğuktan mı titriyordum, yoksa heyecandan, üzüntüden mi, bilmem.

 

Havuzun suyu bulanık. Kapının saatleri 12´yi geçmiş. Kanepelerde kimseler yok. Tramvay ne fena gıcırdadı! Tramvaydaki adam bir tanıdık mıydı, acaba? Ne diye öyle dönüp dönüp baktı?... Yoksa kimselerin oturmadığı kanepelerde bu saatlerde yalnız pek başıboşlar mı oturur? Kimseler âşık değil mi bu şehirde? Kimseler, bir meydanın kanepesinde kimseyi beklemeyecek mi, yüzünü bir dakika görmek için kimsenin?

Önce yanımdaki kanepeye oturdular. Biri kadın, öteki erkekti. Erkek bana gülümsedi. Halim yok gülmeye; yoksa tatlı tatlı gülümsemesine karşılık verilmeyecek adam değildi. Bu selam yerine geçen gülümsemeye neden cevap vermedim? Sizi bekliyordum. Hâlâ sizi bekliyordum. Belki de, bugun, bu saatte buradan çıkmayacaktınız... Yoksa hasta mıydınız? Bir ara bir başkasında saçlarınızı, yürüyüşünüzü seyreder gibi olmuş, siz olmadığınızı görünce yeniden merak etmiş, üzülmüş; sonra, belki de benim burada oturduğumu tahmin etmiştir de öteki kapıdan çıkmıştır şüphesine düşmüştüm. Bu şüpheden çabucak caydım. O kadar ehemmiyet verilmeye değer miydim?

Ya hasta iseniz!... Sanki hasta idiniz. Koşup yatağınızın başucuna gelmiştim. Gözlerinizi açtınız. Alnınız terli idi. İki açık sarı tel terli alnınızın üstüne yapışmıştı. "Ateşim düşmüyor" demiştiniz. Şehre küsmüştüm. Karaborsalardan ilaçlar getirmiştim. İyileşmiştiniz. Rıhtım boyunca yürümüştük. Taze, kırmızı idiniz. Alnınız terli idi. Gülüyordunuz. Alay ediyordunuz. Koşuyordunuz, yakalayamıyordum. Allah esirgesin! Hasta olmayın!

Dört beş saniye içinde bunları düşündüğümden adamın selamına karşılık vermemiştim. Dört beş saniye bir gecikmeden sonra ben de güldüm. Bunun üzerine adam yerinden kalktı, yanıma geldi:

- Bu caminin ismi ne?

Bir türlü bulamadım caminin ismini, dersem, inanır mısınız? Hâlâ sizinle beraberdim. Hayır, hasat filân değildiniz, çok şükür! Beni görmemek için arka yollardan gidişinizi görür gibi oldum. İçimi mütevekkil bir sıkıntı sardı. Kızamıyorum size... Dünyaya kızıyorum. En iyi arkadaşıma kızıyorum.

-Yok a...- Bu mayıstan başka her şeye benzeyen soğuk bin dokuz yüz kırk altı mayısına kızıyorum. Size kızamıyorum. Arka sokaklardan beni görmemek için kaçtı ise, beni düşünerek gitmiştir, diyorum. Hatırladım caminin ismini:

-Beyazıt camii, canım!

Kadın da yerinden kalktı. Adamın mühim bir sual sorduğunu, cevabının bütün karışık meseleleri halledeceğini bağıran pek mütecessis bir yüzle yanımıza geldi. Yanına oturdu adamın. Bu sefer o sordu:

- Ali Sofya hangisi?

-Şu tarafta... Bir işaretle sol tarafı gösterdim. Anlayamadılar ne taraftadır Ali Sofya... Elimin gösterdiği istikameti bir türlü kestiremediler. Gösterdiğim yerde kocaman binalar, birbirini kesen, biçen yollar, dükkânlar vardı. Oradan Ayasofya´yı nasıl bulacaklar? Ama ne yapsınlar, çaresiz kabullendiler. Zahir oralardadır, diye akıllarından geçmiş gibi yüzüme baktılar. Son bir defa daha:

“-Her halde ıraktır.” dediler.

“-Yok, pek ırak değil.” dedim.

Adam ellisini asmıştı. Toprak rengi yüzünde alışılmamış çizgiler vardı.

“-Bunu getirdim köyden” dedi.

Çarşaflı kadını gösterdi: Sütlaç gibi buruşuk, ufacık gözleri ile yanaklarının elmacık kemiklere rastlayan yerleri pırıl pırıl dişleri bembeyaz, yüzüne bakınca bir süt kokusu duyar gibi oldum. Bu yüz pembe mi pembe; içinde ne güzel bir kan akıyordu kim bilir...

-Hiç İstanbul görmedi bu. Bakıyor, hoşlanıyor da gülü gülüveriyor. Hoşlanıyor pek. Biz Lüleburgazlıyız. Ben geldim birkaç defa İstanbul´a. Bu gelmemişti. Camileri gezdiriyordum.

- Taksim´e de bir gidin.

- Gideceğiz. Beyoğlu´nu da görürüz ha? O da, Taksim´e ulaşmadan değil mi?

- Evet.

- Tramvayla mı gidelim?

- Tramvayla gidin, ya!

- Ama biz, Tünel´den geçmek istiyoruz.

- Tünel işlemiyor, kapalı.

Yaa, Tünel kapalı demek... Tünel´in kapalı olmasına beraberce üzülüyoruz. Kadın, elinde gazete kâğıdına sarılmış bir şeyi bana gösteriyor:

-Bakır ucuzlamış, ucuza aldık.

- Kaça aldınız?

- Kilosuna... ne verdikti?.. 450 kuruştan verdiler. Te, bak şuna, 310 kuruş verdik. Pahalı değil, değil mi?

-325 kuruş verdik. 700 gram geldi.

-Sen beş lira verdin. Ne geri verdi sana bakırcı?

Hesap ettiler. Önce anlaşamadılar. Sonra anlaştılar. 310 kuruşa almışlardı tencereyi. Ben senin gelmen ihtimali olan yola gözlerimi dikmiştim. Onlar, hesaplarını yapmış, havuzu seyrediyorlar. Ben geçmenizden ümidi kesmişim. Sizi nerede bulabileceğimi: "Bana bakın! Beni dinleyin, nolur? Bırakın da bir gün samimî olayım. Söyleyeceklerimi söyletmiyorsunuz. Dinleyeceklerimi dinletmiyorsunuz. Bırakın anlatayım..."

-Bu, dibinden mi kaynar?

-Yok canım? Babacığım, bu pınar mı? Boruyla içine Terkos gelir.

Adam yanındakine dönüyor:

-Borularla doldururlarmış. Dibine boru döşemişler, senin anlayacağın.

Bana:

-Pekii, hani bu, suları fışkırtırmış?..

-Bayramlarda, sıcak havalarda... Hava soğuk da ondan fışkırtmıyorlar.

Adam, kadına:

-Hava soğuk soğuk da ondan fışkırtmıyorlar, anladın mı? Sıcak havalarda fışkırtırlar da insanları serinletir...

Bana da dönüyor:

- Peki... -diyor-. Hani üstüne top korlar da sular lastik topu havaya fırlatır, oynatır durur; öyle de yaparlar mı?

 

Elli yaşında adam, ellisine yakın kadın.. Fıskiyeler, toplar... Onlar, benden de çocuk. Seni görememenin sıkıntısı dağılıyor, seviniyorum. Kadın eğilip beni dinliyor. Taksim´den, öteki camilerden, meydanlardan, Boğaziçi´nden, Kızkulesi´nden söz açıyoruz. Sonunda lakırdılarımız bitiyor. Konuşmuyoruz bir zaman. Ben, size bir mısra bulup söylemek istiyorum. Yağmurlu havalardan, dağ yollarından, katırlardan, çıngıraklardan bahseder mısralar yok mu yeryüzünde?

Bu sırada adam, kadınına Kızkulesi´ni, Haydarpaşa´yı, Selimiye Kışlası´nı anlatıyor... Bir ara üçümüz de susuyoruz. Mühim şeyler düşünüyor gibiyiz. Hele ben, neler düşünmüyorum: Kapıdan çıkıyorsunuz. Koşa koşa yanıma geliyorsunuz. Kolunuza bile giriyorum. Tam bu sırada adam:

-Kışın donar mı bu su?

Ne diyeyim ben şimdi? Üzüntüm yine dağılıyor:

-Donar -diyorum, donar da çocuklar üstünde kayarlar.

Kadına dönüyor adam:

-Donarmış; çocuklar üstünde kayarlarmış -diyor. Ne dersin sevgilim, Beyazıt Havuzu kışın donar mı? Murtaza çavuşla karısı Hacer anaya ben, donar, dedim.

 

Sait Faik Abasıyanık

Hikâyelerinden Özetler

Sait Faik Abasıyanık Hayatı Edebi Kişiliği Eserler

Sait Faik 'in Lüzumsuz Adam Kitabı - İnceleme ve Öykünün Metni

Sait Faik’in Havuz Başı Öyküsü Konusu Metni ve Kitabı

Projektörcü Öyüküsü ve Sait Faik Abasıyanık

Sait Faik'in Hancının Karısı Adlı Öyküsü Hakkında ve Metni

Sait Faik'in Meserret Oteli İnceleme Özeti ve Metni

Semaver Kitabı ve Öyküsü Hakkında Özeti Metni Sait Faik Abasıyanık

Mahalle Kahvesi Hakkında Özeti Tam Metni Sait Faik Hakkında

Sait Faik 'in Lüzumsuz Adam Kitabı - İnceleme ve Öykünün Metni

Sarnıç Öyküsü Metni ve Kitabı İle Sait Fai

Sait Faik Abasıyanık Sinagrit Baba İncelemesi ve Tam Metni

Zemberek Öyküsü Hakkında Metni ve Sait Faik Abasıyanık

Yani Usta Öyküsü ve Sait Faik

Yalnızlığın Yarattığı İnsan Öyküsü Konusu Metni ve Sait

Şehri Unutan Adam Konusu Özeti Metni ve Sait Faik

Şahmerdan Kitabı ve Sait Faik Abasıyanık Hakkında

Satılık Dünya Öyküsü ve Metni ile Sait Faik

Sait Faik Haritada Bir Nokta Metni ve Değerlendirme

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar