Satranç Oyunu Tarihçesi Eski Devirlerde Tabirleri
Meşhur bir zekâ oyunu olan satranç “ sadreng “ diye de bilinir. Satranç sözcüğün Farsçada ''şetreng'' şeklinde de yazılmış ve telaffuz edilmiştir. Satranç sözcüğünün kökeni Hintçe çatur anga (dört unsur- Şah, kale, fil, at ) sözcüğüne bağlayanlar da bulunur. Bu görüşe göre çatur anga sözcüğü Farsça ’ya çet-reng ve oradan Arapça ’ya satranç şeklinde geçmiştir. [1]
Satrancın Kökeni Tarihçesi
Satrançın icadı hakkında en yaygın görüş bu oyunun MS. 6. YY ‘da Hindistan’da yaşamış olduğu ifade edilen, Leccac isimli biri tarafından icat edildiği görüşüdür. Buna mukabil satrancın Çinliler, İranlılar veya Araplar tarafından bulunduğuna dair iddialar da vardır. Yaygın kanaate göre satranç Hindistan da Hint ordusundaki dört tip askeri birliği temsil edecek şekilde Leclac tarafından oluşturulmuştur. ( bkz Leclâc Kimdir Satrancın Mucidi) Bu görüşe satranç sözcüğü Hintçe çatur anga (dört unsur- Şah, kale ( ruh ) , fil, at ) sözcüğünden gelmektedir. ( bkz Ruh Nedir Satrançta Kale Eski Şiirde Satranç ) Satranca vezir ilavesinin İranlılar veya Araplar tarafından yapılarak satranç unsurlarının altıya çıkarıldığı ve satranç oyununun bu şekilde son şeklini aldığı sanılmaktadır. Anlaşılacağı gibi fil, at, kale, vezir ve şah orduyu temsil eder. Bu oyunun amacı da rakip orduyu yenmek ve rakip şahı teslim almak üzerine kurulmuştur.
Nitekim Firdevsî Tusi , Şehname adlı eserinde anlatıldığına göre satrancın İran Şahı Enûşirvân- Nuşirevan ( Nuşirevan Nûşirevân-ı Adil Anûşirvân I. Hüsrev Kimdir) zamanında İran’a intikal ettiği söylenebilir. Bu oyunda yer alan şah padişahı, at süvarileri, piyonlar ise askerleri simgeler.
Satrancın Özellikleri
Bu zekâ oyunu yan yana, alt ve üst kareleri iki farklı renkte olan sekiz adet sıralı karelerde 64 kareye ayrılmış bir yüzey üzerinde her oyuncaya 8 piyon ( ön sırada ) iki kale köşelerde, iki fil, iki at, bir vezir, bir şah olacak şekilde dağıtılmış taşlarla oynanan bir oyundur. Klasik satrançta taş sayısı toplamda 32 adettir ve bunların yarısı siyah yarısı kırmızı ve beyazdır.
Eski devrilerde satranç ile ilgili olarak: , şatranç, baziçe (oyun), zemin, nat’ (bez/tahta), bisât (tahta/bez) gibi sözcükleri kullanılmıştır. Eski devrilerde satranç oyunu ve taşları ifade eden başlıca farklı tabirler ise şunlardır. Şâh, şeh, vezir, ferz (vezir), ferzîn (vezir), ferzâne (vezir), kale, ruh (kale), mansûbe (oyun, açmaz), tabiye (tedbir), esb (at), rahş (at), at, semend (at), pîl (fil), pîlten (fil), fil, piyade (piyon), asker, beydak (piyon), lu’b (oyun), oyun, sürmek, tarh itmek (taş bırakmak), kej-rev (eğri gidişli), açmaz (taşın oynatılamaması), çatal (iki taşa yapılan hamle), hâne (satranç tahtasındaki her bir kare), ev (satranç tahtasındaki her bir kare), şeh-mât (yenmek), mât etmek (yenmek), kış etmek (şah çekmek), Leclâc (satrancın piri), Hıssa b. Dâhir (satrancın piri). [2]
Bu oyunun esası en önemli taş olan şahı korumak veya rakibin şahını düşürmek üzerine kuruludur. Eski devrilerde Şâh günümüzdeki adı ile kullanılırken vezir (ferzâne, ferzend) kaleye ise (ruh) adı verilir piyonlara ise piyadem ve beydak adı da verilirdi.
Taşların hareketleri, bir savaş meydanını ve o savaşta yapılan atakları andırır. Fil taşı bir oyuncuda iki tane olup biri beyaz diğeri siyah kare içindedir. Fil hangi renkteki karede ise o doğrultuda çapraz bir şekilde ilerler. At taşı “L” şeklinde ilerler diğer taşlara mukabil taş üzerinden atlayabilir. Kale, yatay ve dikey şekilde önünde taş olmadığı müddetçe istediği kadar ilerleyebilir. Vezir en değerli taş olup önünde taş olmadığı müddetçe düz, çapraz ilerleyebilir.
Divan şiirinde satranç oyunundan çok çeşitli sebeplerden dolayı bahsedilir. Genellikle bir oyun baziçe türü olarak karşımıza çıkar. Bu vesilelerle satranç taşlarından da çok bahsedilir.
İdüp tarh ana bir at u iki ruh
Hemân mât itdi ol dildâr-ı Ferruh Lâmi’î Çelebi –
Dilerem ben piyâ d e-ruh ruhuna
Uram şol resme kim at ola Leclâc Kadı Burhaneddin
Aşk satrancında ruhi şâha ferzend eyleyen
Aşkî derler bize ol ferzâîielerden biriyiz Aşkî
Ravziyâ Leclâc ile şatrenc-ı ‘ışk oynadı dil
Nat‘-ı sînemde anı mât itdi didi şâh dâg Ravzi
Leclâca baş eğdirdi takdîr verip hüsrân.
Hürmüz kafatasından hûn-ı dil-i Nûşirvân. Hakani
Dilerem ben piyâ d e-ruh ruhuna
Uram şol resme kim at ola Leclâc Kadı Burhaneddin
KAYNAKÇA
[1] https://edebiyatvesanatakademisi.com/post/leclac-kimdir-satrancin-mucidi/96473
[2] https://edebiyatvesanatakademisi.com/post/ruh-nedir-satrancta-kale-eski-siirde-satranc/137197