Sevdiğim Öykü Konusu Metni ve Mustafa Memduh Şevket Esendal

03.12.2019

Sevdiğim  Öykü Konusu  Metni ve Mustafa Memduh Şevket Esendal

 

Mustafa Memduh Şevket Esendal   Sevdiğim Adlı Öyküsü 

 

Adının baş harflerinin kısaltılması ile edebiyatçılar arasında MEŞE olarak anılan

Memduh Şevket ESENDAL  Türk Edebiyatının en önemli öykü yazarlarındandır.   Türk Edebiyatında Çehov tarzı denilen hikâye tekniğinin Sait Faik  Tarık Buğra ve ile birlikte en önemli temsilcilerinden biridir. Mustafa Memduh Şevket Esendal ,  hikâyelerini olay planı üzerinde ve vaka zinciri ile yazan bir öykücü değildir. Onun öyküleri,  durum kesit öyküleri adı ile adlandırılan öyküler olmaktadır.  Öykülerinde başı sonu belli olan belirgin vakalar değil,   bir anda akla geliveren küçük bir his, bir kurgu, bir anlık bir durum, bir düşünce hayatın bir yönü ile ilgili yorumlama söz konusu olmaktadır.

 

Mustafa Memduh Şevket Esendal  17 Aralık 1908 Tanin gazetesinde çıkan "Veysel Çavuş" adlı öyküsü ile hikayeci olarak boy göstermeye başlamış 1924 yılına kadar yazdığı öykülerini Tanin ve  Çığır Dergileri ile devrin gazete ve dergilerinde yayımlamıştır. MEŞE nin öykücülüğündeki en verimli dönemi ise 1925 ile 1926 yılları arası olmaktadır. Bu süre zarfında Meşe kendisinin çıkardığı Meslek gazetesinde peş peşe öyküler yayımlamış daha sonra ise roman yönelmiştir.

1908 den itibaren Politikaya atılan Meşe eserlerinde sık sık farklı adlar kullanmış, hem edebiyatçı hem de siyasetçi olarak adını kullanmaktan kaçınmış, eski bir ittihatçı olması nedeni ile ismini edebi anlamda tanınmış hale getirmekten çekinmişti.  1908 yılında İttihat ve Terakki Partisi’ne girmiş, yöneticilik yapmış, Parti müfettişi olmuş, büyükelçi olarak birçok ülkede bulunmuş,  Milletvekili olmuş, CHP genel sekreterliği yapmış, siyasi kimliği ile Başbakanlığa geçecek kadar da tanınmıştı.

 Buna rağmen siyasi kimliğinden ziyade edebi kimliğine hatta hikâyeciliğe daha fazla önem verdiğini bir mektupta yazdığı şu cümleden anlaşılır. “Ben öyle sanıyorum ki kendi ulusuma en büyük hizmetini, devlet işleri ile değil yazdığım beş on tiple, beş on hikâye ile edeceğim.”

Esendal bu öyküsünde diğerlerinden farklı duygulu bir konu seçmiş, diğer öykülerinde pek de rastlanılmayan duygusal bir hassasiyet göstermiş,  öyküsünü romantik bir yaklaşımla yazmış, diğer öykülerinde çok da görülmeyen edebi bir dil kullanmıştır. Bu bakımdan yazarın bu öyküsü özel bir nitelik taşır.

SEVDİĞİM – MEMDUH ŞEVKET ESENDAL

Odaya yavaşça girdim, bu ufak köylü kulübesinin içine bir esmer tül serpilmişti. Ocağın önünde gölgeni görüyordum, dirseklerini dizlerine dayamış, başını ellerinin içine almış ateşlere bakıp düşünüyordun.

O gün akşama kadar yağmur düşmüş ve bizi güzelce ıslatmıştı. Arkamıza kalın atkılar aldığımız halde yine çamaşırlarımıza kadar ıslanıyor, atların üstünden duman çıkıyor, tekerlekler sular içinde dönüyor, kırlarda, bütün kuru dereler su getirmiş, taşmış, her taraftan sel suları gidiyor, mütemadiyen küçük küçük göller, ırmaklar geçerek, etrafa sular saçarak gidiyorduk

 

Ben, üşüyeceğini düşünüp söylendikçe, eğleniyor ve bu halden memnun görünüyordun.

Ancak, şimdi, ocak başında elbiseni değiştirmiş ısınırken, seni yine o sebepsiz hüzne dalmış buluyordum.

Yaklaştım, birdenbire titredin:

- Beni korkuttun, dedin.

- Neden sevdiğim?

- Bilmem, sanki uyuyordum.

- Bakayım elbiseni değiştirdin mi?

- Ben ne iyi akıl etmiş bu kalın etekliği almışım, sepete biz yolda bakmadık, içinde ne kadar ufak tefek varsa ıslanmış, bak.

Hakikaten kurusun diye, hepsini ocağın kenarına dizmiştin.

Ocağın ateşi eteklerine gölgeler serpiyordu. Bir incecik saç demeti örgüsünden kurtulmuş şakağına düşmüştü. Böyle ne kadar güzeldin, sevdiğim. Bilmem neden benim de içime bir hüzün çöktü. Yerde senin yanına oturmak, başımı dizlerine dayamak istedim. Ancak, sen nedense dışarı çıkmak istedin ve benim bütün ricalarıma rağmen ısrara başladın.

- Hava serin, sevdiğim, gündüz ıslandık üşürsün, hem bak güneş battı, ellerin henüz buz gibi. Yerler ıslak, diyor, seni kandırmaya uğraşıyordum.

- Hayır hayır, hiç üşümüyorum, ne olursun? Dere kenarına kadar gidelim, ben üşümem Ben yağmurdan sonra kırları severim, diye yalvarıyordun. O güzel neşeli çocuk halin gelmişte Ben buna mukavemet edebilir miyim, sevdiğim...

Yağmur dineli üç dört saat olmuştu. Artık yollarda araba tekerleklerinin izlerinden ufacık dereler akmıyordu, yalnız güzel yıkanmış kumlar yer yer serilmiş, birkaç adımda bir ufacık göller gurubun rengiyle ufak altın tepsiler gibi parlıyordu.

Güneş batmış, yorgun uzanmış dinlenen bulutların arasında sema altın renkleriyle yanıyor, altında derenin durgun sularında yansıyor ve suların parlak yüzünde uzun kamışların ince gölgeleri güzelce görünüyordu.

O tarafta, ufuk üstünde bir köyün, bütün renkleri silinmiş yalnız çatılar, bacalar ve sivri birer külaha benzeyen ot odalarının semaya düşen kenar hattı belli oluyor ve sakin rutubetli havada semaya yükselen dumanlar eflatun, renkli görünüyordu.

 

Bu Bulgar köyü, sevdiğim, seni ne kadar işgal ederdi. Ne zaman böyle dere kenarına çıksak gözlerin oraya ilişir, kalır. Fikrine bir dalgınlık dolaşır, sanki haline bir mahzunluk çökerdi

Sık sık oraya giderdin. Seni köylü kadınlar severlerdi, çocukları okutan genç Bulgar kızı ekseriya gelir, seni arardı. Nedendi bu teces¬süsün, bu köyle bu rabıtan nedendi? Bir şey sormazdım. Ancak içimde bu sual, her lahza beni gıcıklar dururdu.

Sevdiğim, akşam ne kadar güzel, dere ne kadar parlak ve durgun. Uzaktan köpek sesleri ne kadar canlı, yağmurdan sonra ovanın bu sükûnu ne kadar tatlı idi. Yanımda ayakta duruyordun, yüzüne bakmıyordum, ancak acayip bir hisle iki damla yaşın güzel yanaklarından yuvarlanıp düştüğünü duydum. O lahza dönüp yüzüne baksam, sanki tatlı bir hayal uçacakmış, sanki güzel bir rüyadan uyandıracakmış gibi içime bir korku gelirdi. Her zaman olduğu gibi tamamen seninle meşgul olarak hareketsiz durdum.

Sevdiğim! Her zaman olduğu gibi dedim, çünkü sen benim tatlı bir hayalimdin. Seni anacak ruhumla hissederdim, Ne zaman sana elimi uzattımsa, ruhun dalgalandı, kollarım arasında yalnız tatlı bir ceset buldum

-Ne düşündün sevdiğim, niçin güldün. Dudaklarında tatlı bir hande uçtu yahut "Neden mahzunsun, söyle," dediğim zaman daima bir, "Hiç" cevabın olurdu ve sonra bazen sokulur ve gülerek o güzel neşeli çocuk halin ile "Beni ne kadar seversin?" diye sorardın, ben de buna ekseriya cevap vermezdim. Çünkü' bilmem ki seni ne kadar severdim.

İLGİLİ LİNKLERİMİZ

 

Mustafa Memduh Şevket Esendal Hayatı ve Edebi Kişiliği

Ayaşlı ve Kiracıları Hakkında ve Özeti Memduh Şevket ESENDAL

Vassaf Bey Romanı ve Hakkında Memduh Şevket Esendal

Ayaşlı ve Kiracıları Hakkında Memduh Şevket ESENDAL

Memduh Şevket Esendal Miras Romanı Hakkında Konusu ve Özeti

Memduh Şevket Esendal 'ın Öykücülüğü ve Mendil Altında Hikayesi Metni

Mustafa Memduh Şevket Esendal Öyküleri ve Bu Yollar Uzar Öyküsü

Mustafa Memduh Şevket Esendal'ın Durum Hikayeciliği ve Otlakçı Adlı Hikayesi

Memduh Şevket Esendal'ın Öykücülüğü ve Pazarlık Hikayesi

Sevdiğim Öykü Konusu Metni ve Mustafa Memduh Şevket Esendal

Memduh Şevket Esendal Bir Kucak Çiçek Öyküsü Konusu ve Özeti

Memduh Şevket Esendal'ın Öykücülüğü ve Uğursuzluk Adlı Hikayes

İhtiyar Çilingir Konusu Metni ve Memduh Şevket Esendal'ın Öykücülüğü

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar