Söyledüb nâz ile ruhsârını gül gül mi eder
Bilmezüz gül mi eder mey seni bülbül mi eder
Süsülüb nîm kadeh bâde ile meclisde
Yoksa mestâne gözün kasd-ı tegaafül mi eder
Dağıdur kendüyi bir âh ile zülfünden gönül
Rind-î âvâre-reviş fıkr-i tecemmül mi eder
Cana âşık nice dağ ursun o sevdâ-geri-i nâz
Gevher-i can-geh-i hicrana tahammül mi eder
Bûy-ı zülfin ki ala havsala-i bâd-ı Bihişt
Şiken-i turra-i havraya tenezzül mi eder
Naili hâtıra-i bîm-i kazâ yok bizde
Rind-i agâh bu manâda te’emmülmi eder
Günümüz Türkçesiyle:
- O gül, o sevgili az ile söyletip de yanaklarını gül gibi mi kızartır yoksa şarap seni gül mü eder (yoksa) bülbül mü eder? ( Sevgilinin yanağı şarap mı yoksa gül yüzünden mi allanır, kızarır?
- İçki meclisinde yarım kadeh şarap içti diye süzülmeye başlar. Yoksa sarhoş gözün benim düştüğüm hali görmezlikten mi gelir.
- Senin dağılmış zülfünün yüzünden kendi darmadağın eder. Yoksa bu hallere girmesinin nedeni derviş gibi olmak süslenme düşüncesinde midir.?
- Âşık senin nazın yüzünden kendi canına niçin yaralar vursun v? O nâz secdâ-geri (tüccarı), ayrılığın can azaltıcı cevherine tahammül mü edebilir? (
- Cennet rüzgârının havlası (koku alma merkezi) zülfünün kokusunu aldıktan sonra, Cennet hurilerinin turralarındaki (alna dökülen saçlarındaki) kıvrımlara tenezzül mü eder.
- Ey Nailî! Bizde, geçmişte, Allah’ı kazasında korkma şeklinde hatırlanan bir şey yok, Agâh (bilgili, uyanık) olan (bir) rind, bu manada (hiç) düşünür mü?