Naili Divanı ve Şiirlerinden Seçmeler

15.03.2015

 

Naili Divanı ve Şiirlerinden Seçmeler

 

Naili

17 Yüzyıl Divan Şairi:  da doğdu.  Hayatının sonlarına doğru Edirne’ye sürüldü. Avus­turya zaferinden sonra (1665) affedildi; İstanbul’da Öldü. İstanbul Fındıklı’da Sünbülî Tekkesi’nin mezarlığına gömüldü. Naili, fikrini en kısa, söz katılamayacak bir tarzda ve en ahenkli bir ifâde ile anlatır. Kelime seçmekte titizdir. Usta bir şairdir. Bilhassa gazelleri çok güzeldir.  Tanzimat Edebiyatı şairlerinden Leskofçalı Galip ,  HERSEKLİ ARİF HİKMET  ,   Yenişehirli Avni ve Namık Kemal  üzerinde tesiri vardır. [1] Divanı Haluk İpekten tarafından İlmî yollarla hazırlandı ve bastırıldı (1970). Aynı yazar, Naili Kadim Hayatı ve Ede­bi Kişiliği adlı incelemesini de yayımladı (1973).

 

 Naili Kadim Hayatı ve Edebi Kişiliği

 Naili Divanı ve Şiirlerinden Seçmeler

Naili Kadim Seçilmiş Şiirleri

 Naili Şiirleri,

 

HAYATI 

 

17 Yüzyıl Divan Şairi: Naili,:  Nâ'ilî-i Kadîm diye de tanınır. İstanbul’ludur .Ve asıl adı Musatafa’ dır. Babası Maden Kalemi kâtiplerinden Piri Halfe’dir.  Bu yüzden  Naili'nin adı kaynaklarda Piri zade Mustafa Çelebi, olarak geçer. Dîvân-ı Hümâyun’da kâtiplik yaptı. Mâden kalemi başhalifesi oldu. Doğum yılı belli olmamakla birlikte kasidelerinin incelenmesi sonucu 1608- veya 1611 yılları arasında doğmuş olabileceği düşünülmektedir. [2]Ne derece eğitim gördüğü bilinmese de şiirlerinden çok iyi bir eğitim gördüğü anlaşılmaktadır. Efendi yerine Çelebi olarak adlandırılması medrese bitirmediğini ortaya koymaktadır. [3]

 

Arapça ve Farsça'yı iyi düzeyde öğrendiği şiirlerinden belli olmaktadır. Babasının da çalıştığı ve şairin bütün hayatın geçirdiği maden kâtipliğinde baş halifeliğe kadar yükselmiş ve burada edindiği tecrübeler şiirinde oldukça etkili olmuştur. [4]

 

Naili,Nâ'ilî-i Kadim diye de tanınır. Kâtiplik yaparken ömrünün son yıllarını doğup büyüdüğü İstanbul'dan uzakta,Edirne’ye sürgüne gönderildiği 'de sıkıntı içinde yaşamıştır. Sürgün hayatından sonra tekrar İstanbul 'a dönen Nâ'ilî 1666 yılında İstanbul ''da ölmüştür. Şiirlerinden, iyi yetişmiş, kültürlü, olgun bir kişi olduğu anlaşılmaktadır. Devletin ileri gelenlerine kasideler sunan Naili, devlet erkânından gelen hediyelerle rahat bir hayat yaşamayı amaçlamıştır. Fakat elde edebildiği bu yardımlardan her zaman iyi neticeler alamayan Naili, Fazıl Ahmet Paşa tarafından İstanbul’dan uzaklaştırılmıştır.  [5]Hayatının sonlarına doğru yeniden dönebildiği İstanbul’da 55–60 yaşlarında iken vefat etmiştir.



NAİLİ DİVANI

 

Naili hayattayken şiirlerini bir divan halinde toparlamıştır. Tezkireci Safayi'den öğrendiğimiz bilgileri divanının tertip eden kişi de kendisidir. Hatta ölmeden sekiz on yıl öncesinden şiirlerini bir divan halinde toparlaığı Haluk İpekten tarafından tespit edilmiştir. Naili Divanı'nın ilk baskısı Mısırda Bulak Matbaası tarafından basılmıştır. [6]İlk baskısı yapılmış divanında bazı şiirlerin eksik olduğu Haluk İpekten Tarafından belirlenmiştir. Naili Divanının diğer sekiz nüsha ile karşılaştırmalı olarak inceleyen Haluk İpekten 4413 beyit tutan, 2 münacaat, 10 naat,29 övgü kasidesi,1 terci bend,1 terkibi bend,4 müseddes,1 tahmis,390 gazel,1 müstezat18 kıta,8 rubai, 11 şarkı ve 6 tarih tespit etmiştir.[7]

Naili divanı hakkında Özer ŞENÖDEYİCİ    ŞENÖDEYİCİ Özer (2011). Nâilî Divanı Sözlüğü [Bağlamlı Dizin ve İşlevsel Sözlük],  Basılmamış Doktora Tezi, Danışman: Prof. Dr. İsmail Hakkı Aksoyak, Gazi Üniversitesi , adı ile bir çalışma yapmıştır.

 

“Divan’ı 1970 yılında edisyon kritikli olarak Halûk İpekten tarafından yayımlanmış. ancak şairin bazı şiirleri, Divan’ın bu baskısında kendilerine yer bulamamışlardır. Nâilî’nin sanatından bahseden kimi kaynaklarda, onun Divan’ında bulunmayan şiirlere rastlamak mümkündür” [8] diyen Özer ŞENÖDEYİCİ  bahsi geçen çalışmasında Naili’ye ait dokuz şiir daha tepit etmiştir. [9]

 

 

ŞİİRLERİNDEN SEÇMELE[10]

GAZELLER 

Hikmet ki derd-i aşkı îlâc-ı dil eylemiş
Kâfûr-u hüsnü şûle mizâc-ı dil eylemiş

Sermâye-dâd-ı kâle-fürûşân-ı hüsn ü nâz
Bâzâr-ı aşkı germ-i revâc-ı dil eylemiş

Mînâdan olsa tâk ü revâkı aceb midir
Gerdûn ki bunca kesr-i zücâc-ı dil eylemiş

Reşk âgeh-i sun' cevherî-i kârgâh-ı aşk
Ol dürr-ü pâki zîver-i tâc ü dil eylemiş

Ey Nâilî fürûğdih-i âlem-i vücûd
Kandîl-i âfitâbı sirâc-ı dil eylemiş

GAZEL 

Dil-i zârı haste kıldı ne yaman nezâredir bu
Şeb-i gemda koydu hâlin ne siyeh sitâredir bu

Açılub gül-i terinden mey içerdi sâgaından
Ele al ki hançerinden dil-i pare paredir bu

O periyi âh-i şeb-gîr ede câmehâba teshîr
Olunur mu lûtfu ta’bîr ne hoş istiharedir bu

Felekâ dokuz sefînen gümeder habâbveş dil
Hazer eyle cünbişinden yem-i bikenâredir bu

Der imiş görüp ol âfet bu tahammülüm cefâya
Dil-i Nâilî değildir kopa seng-i hâredir bu

GAZEL 

Hevâ-yi aşka uyup kuy-ı yâre dek gideriz
Nesîm-i subha refîkız bahâra dek gideriz

Pelâspâre-i rindi bedûş kâse be kef
Zekât-ı mey verilir bir diyara dek gideriz

Verip tezelzül-i Mansûr-ı sâk-ı arşa tamam
Huda Hudâ diyerek pây-ı dârâ dek gideriz

Ederse kand-i lebin, hâtır-ı mezâka hutûr
Diyâr-ı Mısr'a değil Kandehâr’a dek gideriz

Tarîk-i fâkta hemkefş olup Senâî’ye
Cenâb-î külhâni-i Lâyhâr’e dek gideriz

Felek girerse Kef-i Nâilî'ye dâmânın
Seninle mahkeme-î gîrdgâre dek gideriz

GAZEL 
Şarâb-ı nâb götürdükçe nîm-i hâb sana
Tutar elinde kadeh mâh ü âftâb sana

Cihanı etmeğe bir lahzada harâb sana
Yeter o nergis-i mahmur ü nîm-i hâb sana

Hazer gururdan ey âftâb-ı behçet kim
Zaman ola gele her zerreden hicâb sana

eter harâbi-yi rindâna bir nigeh sâkî
Giran gelürse eğer câm-ı pür şarâb sana

Düşerdi manzara-i çârtâk-ı nahvetten
Bu hüsn ile nazar etseydi âftâb sana

Nedir bu feyz-i sirayet ki sakiyâ vermiş
Lebin şarâba letafet şarâb nâb sana

Selâm-ı Nâili-yî zârdan mı incindin
Nedendir ey ham-ı ebru bu ü tâb sana

GAZEL 

Severiz gördüğümüz âfeti dilber diyerek
Başlarız nâle vü feryâda sitemger diyerek

Biz de bir gonce-lebin yoluna can versek olur
Can verir bülbülü gör âh gül-i ter diyerek

Boyanıp hasret-i zülfünle duhâna şeb ü rûz
Verziş-i âh ederiz dûd-ı muanber diyerek

Çeşm-i mestin hevesiyle oluruz kîse-tehî
Kûçe kûçe gezeriz bir dolu sâgâr diyerek

Nâilî dâğ-ı dil-i köhne-bahâr-ı gam olup
Gülşene açılalım taze gazeller diyerek

GAZEL

Gül hâra düştü sîne-figâr oldu andelîb
Bir hâra baktı bir güle zâr oldu andelîb

Şehnâme-hânlık eyledi Keyhusrev-i güle
Destân-serâ-yı sebz ü bahâr oldu andelîb

Feryâda başladı yine her perri hârdan
Dîvân-serâ-yı gülde hezâr oldu andelîb

Gül gördü pâre pâre ciger gonca gark-ı hûn
Memnûn-ı zahm-ı hancer-i hâr oldu andelîb

Ey Nâilî vedâ’-ı gül ü bâğ u râğ idüp
Mehcûr-ı yâr u dâr u diyâr oldu andelîb

Gazel Mey olmadıkça dile pertev-i safâ düşmez
Derûn-u tîreye her câmdan ziyâ düşmez

Zihî taalluk-u pervâne kim yanar kül olur
Ölünce şem’-i şebefrûzdan cüdâ düşmez

Bu rûzgârda âzâdeser o rinde hased
Ki fark-ı himmetine sâye-i hümâ düşmez

Bısât-ı dehr oda yansın bu tâbhânede kim
Nasîb ehl-i dile köhne bûryâ düşmez

Mesîh olursa da bîmâr-ı ışkın olmayana
Felekte bâliş-i horşîde ittikâ düşmez

Garâbet olmasa ma’nâda Nâilî nazmın
Garîbdir bu ki elfâzı âşinâ düşmez

YAKAR MI NÂME-BERİN.. 

Yakar mı nâme-berin yoksa yâra değmez mi
Niyâz-nâmemiz ol gam-güsâra değmez mi

Bizi unuttu mu yoksa peyâm-ı sıhhat-ı yâr
Bu memlekette garîb-üd-diyâra değmez mi

Bir âşinâlığı ol mâh-ı çâr-ebrûnun
İki cihanda da ömr-i dû-bâra değmez mi

Bahârı n’eyleriz ol gül-izâr-ı gonce-femin
Gülüp açılması bin nevbahâra değmez mi

Ne denli saklasan ey köhne pîr-i nâ-bâliğ
Tecemmülün yine mîrâs-hâra değmez mi

Kadem kadem gece teşrîfi Nailî o mehin
Cihân cihân elem-i intizâra değmez mi

TAHMÎS

(Tahmîs-i Nâilî Çelebi gazel-i Bahâyî)

Hirâs-ı fitne saldun dehre ey bî-dâd n’eylersün
Kopardun yer yer âşûb-ı kıyâmet-zâd n’eylürsün
Perîşânlıklar etdün nev-be-nev icâd n’eylersün
Dağıtdun hâb-ı nâz-ı yârı ey feryâd n’eylersün
Edüb fitneyle dünyâyı harâb-âbâd n’eylersün

Vücûdun eylemiş hikmet-şinâs-ı âlem-i bâlâ
Aristâlis-i asr u nakd-ı vakt-ı Bû Alî Sînâ
Benânun hall-i râz-ı müşkilât-ı nabz edüb hakkaa
Edersün gerçi her derde tabîbim bir devâ ammâ
Cünûn-ı ehl-i ışk olunca mâder-zâd n’eylersün

Nihândır bû-yı fitne târ-ı anber-fâm-ı zülfünde
Nice subh-ı kıyâmet muhtfîdir şâm-ı zülfünde
Dimağ-âşüftedir cân ârzû-yı kâm-ı zülfünde
Dil-i mecrûhuma rahm eyle kalsun dâm-ı zülfünde
Şikeste-bâl olan murgı edüp âzâd n’eylersün

Zemîn nat-ı siyâset-gâh-ı dil seyf-i kazâ mübrem
Zebân hâmûş-ı hayret sîne sûzân dîdeler pür-nem
Hevâ-yı ışk şûr-efgen mahabbet gaalib ü muhkem
Şehîd-i tîg-ı ışk-ı yârdır ser-cümle-i âlem
Urub şemşîre dest ey gamze-i cellâd n’eylersün

Bulub pervâza ruhsat rûzgâra işveler satdun
Perîşân etmeğe cem’iyyet-i uşşâkı can atdun
Ne âl etdünse etdün murg-ı cânı dâma uğratdun
Varub gîsû-yı zülf-i yârı biri birine katdun
Yine bir fitne tahrîk eyledün ey bâd n’eylersün

Ne sûret kim çekersün can bağışlarsun Mesîh-âsâ
Olur hayrân-ı kârun mû-şikâfân-ı yed-i beyzâ
Bu san’atde ne Erjeng ü ne Mânîdür sana hemtâ
Güzel tasvîr edersün hatt u hâl-i dil-beri ammâ
Füsûn u fitneye geldükçe ey Bihzâd n’eylersün

Olursun Nâilî-veş gördüğün mahbûba efgende
Meta’-ı sabrunı tâlân eder her tıfl-ı nâz-ende
Mahabbet gam-fezâ esbâb-ı cem’iyyet perâkende
Bahâyî-veş değülsün kaabil-i feyz-i safâ sen de
Tekellüf ber-taraf ey hâtır-ı nâ-şâd n’eylersün

(Vezin: Mefâilün mefâilün mefâilün mefâilün)
Nâilî

 

KAYNAKÇA

 

[1] https://edebiyatvesanatakademisi.com/divan-siiri-ve-sairler/naili-kadim-hayati-ve-edebi-kisiligi/1015
[2] https://edebiyatvesanatakademisi.com/divan-siiri-ve-sairler/naili-divani-ve-siirlerinden-secmeler/1288
[3] Haluk İpekten, "Naili, Divanı, Sanatı ve Şiirleri ", Kültür ve Turizm Bakanlığı, Türk Büyükleri Dizisi,
 Ankara, 1986, shf, 7-10)
[4] Haluk İpekten, a.g.e, shf 9
[5] Haluk İpekten, a.g.e, shf 9
[6] Haluk İpekten, a.g.e, shf 9
[7] Haluk İpekten, age, shf 11)
[8] Özer ŞENÖDEYİCİ, NÂİLÎ’NİN BİLİNMEYEN ŞİİRLERİ VE ONLAR HAKKINDA BAZI MÜLÂHAZALAR, https://www.
turkishstudies.net/Makaleler/102289637
[9] Özer ŞENÖDEYİCİ, NÂİLÎ’NİN BİLİNMEYEN ŞİİRLERİ VE ONLAR HAKKINDA BAZI MÜLÂHAZALAR, httpsrkishstudies.
net/Makaleler/102289637
[10] https://edebiyatvesanatakademisi.com/sairler/detay/naili-siirleri/304

 

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar