17.06.2011
NAİLİ HAKKINDA ( d ?- ö. 1666)
17 Yüzyıl Divan Şairi: da doğdu. Hayatının sonlarına doğru Edirne’ye sürüldü. Avusturya zaferinden sonra (1665) affedildi; İstanbul’a döndü.da Öldü. İstanbul Fındıklı’da Sünbülî Tekkesi’nin mezarlığına gömüldü. Naili, fikrini en kısa, söz katılamayacak bir tarzda ve en ahenkli bir ifâde ile anlatır. Kelime seçmekte titizdir. Usta bir şairdir. Bilhassagazelleri çok güzeldir. Tanzimat Edebiyatı şairlerinden LESKOFÇALI GALİP , Hersekli Arif Hikmet, Yenişehirli Avni ve Namık Kemal üzerinde tesiri vardır. Divanı Haluk İpekten tarafından İlmî yollarla hazırlandı ve bastırıldı (1970). Aynı yazar, Naili Kadim Hayatı ve Edebi Kişiliği adlı incelemesini de yayımladı (1973).
HAYATI
17 Yüzyıl Divan Şairi: Naili,: Nâ'ilî-i Kadîm diye de tanınır. İstanbul’ludur .Ve asıl adı Musatafa’ dır. Babası Maden Kalemi kâtiplerinden Piri Halfe’dir. Bu yüzden Naili'nin adı kaynaklarda Piri zade Mustafa Çelebi, olarak geçer. Dîvân-ı Hümâyun’da kâtiplik yaptı. Mâden kalemi başhalifesi oldu. Doğum yılı belli olmamakla birlikte kasidelerinin incelenmesi sonucu 1608- veya 1611 yılları arasında doğmuş olabileceği düşünülmektedir. Ne derece eğitim gördüğü bilinmese de şiirlerinden çok iyi bir eğitim gördüğü anlaşılmaktadır. Efendi yerine Çelebi olarak adlandırılması medrese bitirmediğini ortaya koymaktadır. ( Haluk İpekten, "Naili, Divanı, Sanatı ve Şiirleri ", Kültür ve Turizm Bakanlığı, Türk Büyükleri Dizisi, Ankara, 1986, shf, 7-10) Arapça ve Farsça'yı iyi düzeyde öğrendiği şiirlerinden belli olmaktadır. Babasının da çalıştığı ve şairin bütün hayatın geçirdiği maden kâtipliğinde baş halifeliğe kadar yükselmiş ve burada edindiği tecrübeler şiirinde oldukça etkili olmuştur. ( Haluk İpekten, a.g.e, shf 9) Naili, Nâ'ilî-i Kadim diye de tanınır. Kâtiplik yaparken ömrünün son yıllarını doğup büyüdüğü İstanbul 'dan uzakta,Edirne’ye sürgüne gönderildiği 'de sıkıntı içinde yaşamıştır. Sürgün hayatından sonra tekrar İstanbul 'a dönen Nâ'ilî 1666 yılında İstanbul ''da ölmüştür. Şiirlerinden, iyi yetişmiş, kültürlü, olgun bir kişi olduğu anlaşılmaktadır. Devletin ileri gelenlerine kasideler sunan Naili, devlet erkânından gelen hediyelerle rahat bir hayat yaşamayı amaçlamıştır. Fakat elde edebildiği bu yardımlardan her zaman iyi neticeler alamayan Naili, Fazıl Ahmet Paşa tarafından İstanbul’dan uzaklaştırılmıştır. ( Haluk İpekten, a.g.e, shf 9) Hayatının sonlarına doğru yeniden dönebildiği İstanbul’da 55–60 yaşlarında iken vefat etmiştir. Naili hayattayken şiirlerini bir divan halinde toparlamıştır. Tezkireci Safayi'den öğrendiğimiz bilgileri divanının tertip eden kişi de kendisidir. Hatta ölmeden sekiz on yıl öncesinden şiirlerini bir divan halinde toparlaığı Haluk İpekten tarafından tespit edilmiştir. Naili Divanı'nın ilk baskısı Mısırda Bulak Matbaası tarafından basılmıştır( Haluk İpekten, age, shf 11) İlk baskısı yapılmış divanında bazı şiirlerin eksik olduğu Haluk İpekten Tarafından belirlenmiştir. Naili Divanının diğer sekiz nüsha ile karşılaştırmalı olarak inceleyen Haluk İpekten 4413 beyit tutan, 2 münacaat, 10 naat,29 övgü kasidesi,1 terci bend,1 terkibi bend,4 müseddes,1 tahmis,390 gazel,1 müstezat18 kıta,8 rubai, 11 şarkı ve 6 tarih tespit etmiştir. ( Haluk İpekten, age, shf 11) Nâ'ilî, Tasavvufun etkisinde kalmış, Halvetiye tarikatına girmiştir.
Naili Şiirleri
Naili Divanı r
ŞİİRLERİNDEN SEÇMELER
GAZELLER
(1) Hikmet ki derd-i aşkı îlâc-ı dil eylemiş
Kâfûr-u hüsnü şûle mizâc-ı dil eylemiş
Sermâye-dâd-ı kâle-fürûşân-ı hüsn ü nâz
Bâzâr-ı aşkı germ-i revâc-ı dil eylemiş
Mînâdan olsa tâk ü revâkı aceb midir
Gerdûn ki bunca kesr-i zücâc-ı dil eylemiş
Reşk âgeh-i sun' cevherî-i kârgâh-ı aşk
Ol dürr-ü pâki zîver-i tâc ü dil eylemiş
Ey Nâilî fürûğdih-i âlem-i vücûd
Kandîl-i âfitâbı sirâc-ı dil eylemiş
GAZEL
Dil-i zârı haste kıldı ne yaman nezâredir bu
Şeb-i gemda koydu hâlin ne siyeh sitâredir bu
Açılub gül-i terinden mey içerdi sâgaından
Ele al ki hançerinden dil-i pare paredir bu
O periyi âh-i şeb-gîr ede câmehâba teshîr
Olunur mu lûtfu ta’bîr ne hoş istiharedir bu
Felekâ dokuz sefînen gümeder habâbveş dil
Hazer eyle cünbişinden yem-i bikenâredir bu
Der imiş görüp ol âfet bu tahammülüm cefâya
Dil-i Nâilî değildir kopa seng-i hâredir bu
GAZEL
Hevâ-yi aşka uyup kuy-ı yâre dek gideriz
Nesîm-i subha refîkız bahâra dek gideriz
Pelâspâre-i rindi bedûş kâse be kef
Zekât-ı mey verilir bir diyara dek gideriz
Verip tezelzül-i Mansûr-ı sâk-ı arşa tamam
Huda Hudâ diyerek pây-ı dârâ dek gideriz
Ederse kand-i lebin, hâtır-ı mezâka hutûr
Diyâr-ı Mısr'a değil Kandehâr’a dek gideriz
Tarîk-i fâkta hemkefş olup Senâî’ye
Cenâb-î külhâni-i Lâyhâr’e dek gideriz
Felek girerse Kef-i Nâilî'ye dâmânın
Seninle mahkeme-î gîrdgâre dek gideriz
GAZEL
Şarâb-ı nâb götürdükçe nîm-i hâb sana
Tutar elinde kadeh mâh ü âftâb sana
Cihanı etmeğe bir lahzada harâb sana
Yeter o nergis-i mahmur ü nîm-i hâb sana
Hazer gururdan ey âftâb-ı behçet kim
Zaman ola gele her zerreden hicâb sana
eter harâbi-yi rindâna bir nigeh sâkî
Giran gelürse eğer câm-ı pür şarâb sana
Düşerdi manzara-i çârtâk-ı nahvetten
Bu hüsn ile nazar etseydi âftâb sana
Nedir bu feyz-i sirayet ki sakiyâ vermiş
Lebin şarâba letafet şarâb nâb sana
Selâm-ı Nâili-yî zârdan mı incindin
Nedendir ey ham-ı ebru bu ü tâb sana
GAZEL
Severiz gördüğümüz âfeti dilber diyerek
Başlarız nâle vü feryâda sitemger diyerek
Biz de bir gonce-lebin yoluna can versek olur
Can verir bülbülü gör âh gül-i ter diyerek
Boyanıp hasret-i zülfünle duhâna şeb ü rûz
Verziş-i âh ederiz dûd-ı muanber diyerek
Çeşm-i mestin hevesiyle oluruz kîse-tehî
Kûçe kûçe gezeriz bir dolu sâgâr diyerek
Nâilî dâğ-ı dil-i köhne-bahâr-ı gam olup
Gülşene açılalım taze gazeller diyerek
GAZEL
Gül hâra düştü sîne-figâr oldu andelîb
Bir hâra baktı bir güle zâr oldu andelîb
Şehnâme-hânlık eyledi Keyhusrev-i güle
Destân-serâ-yı sebz ü bahâr oldu andelîb
Feryâda başladı yine her perri hârdan
Dîvân-serâ-yı gülde hezâr oldu andelîb
Gül gördü pâre pâre ciger gonca gark-ı hûn
Memnûn-ı zahm-ı hancer-i hâr oldu andelîb
Ey Nâilî vedâ’-ı gül ü bâğ u râğ idüp
Mehcûr-ı yâr u dâr u diyâr oldu andelîb
Gazel Mey olmadıkça dile pertev-i safâ düşmez
Derûn-u tîreye her câmdan ziyâ düşmez
Zihî taalluk-u pervâne kim yanar kül olur
Ölünce şem’-i şebefrûzdan cüdâ düşmez
Bu rûzgârda âzâdeser o rinde hased
Ki fark-ı himmetine sâye-i hümâ düşmez
Bısât-ı dehr oda yansın bu tâbhânede kim
Nasîb ehl-i dile köhne bûryâ düşmez
Mesîh olursa da bîmâr-ı ışkın olmayana
Felekte bâliş-i horşîde ittikâ düşmez
Garâbet olmasa ma’nâda Nâilî nazmın
Garîbdir bu ki elfâzı âşinâ düşmez
ESA’DAKİ BAZI ŞİİRLERİ
Hikmet ki derd-i aşkı îlâc-ı dil eylemiş
Dil-i zârı haste kıldı ne yaman nezâredir bu
Hevâ-yi aşka uyup kuy-ı yâre dek gideriz
Şarâb-ı nâb götürdükçe nîm-i hâb sana
Tahmîs-i Nâilî Çelebi gazel-i Bahâyî
Cihân gavgàsın ey dünyâ-taleb senden mi isterler
Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın