25.03.2015
Edebiyat tarihçisi Nihad Sami Banarlı'nın, Türk dili üzerine kaleme aldığı araştırma kitabının adıdır. Eserin ilk basımı 1971 yılında yapılmıştır. MEB tarafından Yüz Temel Eser Listesine de alınan bu eser bu tarihten sonra da defalarca basılmıştır.
Kitapta Türkçenin güzelliklerini, inceliklerini ve ahenginin ele alındığı makaleler bulunmaktadır. Her biri ayrı bir başlık halinde toplam kırk üç ayrı makaleden meydana gelen eserdeki yazılar birbirini tamamlayacak şekilde sıralanmış Türkçenin estetiğine dikkat çeken bir konu bütünlüğü oluşturulmuştur.
Nihad Sami Banarlı kitapta "imparatorluk dili" adını verdiği kavrama değinmiş, İngilizce, Arapça, Latince ve Türkçenin imparatorluk dili olduğunu bekitmiştir. Dilin millet için önemini vurgulayan yazar, kaynağını dışarıdan alan ideolojilerin milleti tahrip etmek için dili bozmaya yöneldiğine dair kaygılarını sıralar.
İmparatorluk dillerinin mecburen birçok milletin dili ile zenginleştiği, imparatorluğa mensup olan milletlerinin dilinin de bu dile girdiğini vurgular. Eser de bir imparatorluk dili haline gelen Osmanlı Türkçesinin budanmaya kalkışılmasının zararlı ve kötü maksatlı olduğu vurgulanır.
Kelimelerinin kendine özgü bir musikiye ve ahenge sahip olduklarını öne sürmüş, İngilizce, Arapça, Latince ve Türkçenin diğer dillerden aldıkları kelimeleri bile bu ahenge uygun olarak dönüştürdüğünü örneklerle açıklamıştır. Banarlı, Türkçenin Sırları kitabında Öz Türkçecilik akımına karşı çıkmış, Türkçedeki binlerce yıldır var olan Arapça ve Farsça kökenli kelimelerin yerine uydurma kelimelerin yerleştirmesine karşı çıkmıştır. Halkın benimsediği öğrendiği, anlamını bildiği sözcüklerin yerine hilkat garibesi olarak nitelendirdiği uyduruk kelimelerin Türkçeye verdiği zararları anlatmaya çalışmıştır.
İmparatorluk dili haline gelen yabancı asıllı pek çok sözcüğün halkımız tarafından Türkçeleştirilmesi konularında çok sayıda örnekler vererek halkın anlamını bildiği kelimelerin sırf yabancı asıllı diye atılıp yerlerine uydurma sözcüklerin sokulmasına karşı çıkmıştır.
Banarlı, bu eseri yazarken neyi hedeflediğini şu şekilde anlatır: [1]” Şu fâni dünya saadetleri içinde hiçbir şey, aziz Türk çocuklarına Türk dilini öğretmek kadar güzel hizmet değildir. Vatan çocuklarına bir milletin yarattığı ve yaşattığı dili, bütün güzellikleri, incelikleri, yücelikleri ve güzel sesleriyle öğretmek Onları, böyle bir dilin sihirli İfadelerine yükselterek; her an, daha çok duyan, düşünen, anlayan ve yaratan insanlar olarak yetiştirmek Dilin, böylesine tılsımlı vasıta olduğunu bilmek ve bütün bunları, bilerek, severek yapmak
Burada cesaretle söyleyebilirim ki yeryüzünde nice insan böyle büyük bir sanatın, böyle şerefli bir hizmetin vazifelisi olduğunu düşünmemiştir. Çünkü bilindiği ve zannedildiği gibi, bu güzel hizmet, yalnız dil ve edebiyat hocalarının vazifesi değildir. Muallimler, hangi dersin hocası olurlarsa olsunlar, Türk çocuklarına her şeyden çok Türkçeyi öğretecek, onlara, anadillerinin ses ve söz güzelliklerinden, ifade ve mana zenginliklerinden güfteler ve besteler vereceklerdir. Öğretmen değil de anne ve baba İseniz, abla ve ağabey İseniz, bu sizin daha sevgili vazifenizdir. Yavrularınıza, sözlerini halk dehasının yarattığı ve bestesi yine halk sanatından yükselen ninniler söylemekten başlayarak, öğreteceğiniz en güzel şey, Türkçedir.”
Eserin Özeti
Eser çeşitli başlıklardaki makaleler dizini şeklinde yazılmıştır. Eser belli bir konu çerçevesindeki makalelilerin merkez düşünceleri ortaya koyabileceği şekilde sıralanmıştır.
Eser, Osmanlı'nın yıkılışı, milliyetçilik akımlarının Osmanlı'yı böldüğü anlatılır. Osmanlı'nın iç ve dış tehditlerle uğraşması sonunda edebi dilin çok etkilendiğini, anlaşılmaz sözcükler icad edildiğini, Mustafa Kemal Atatürk'ün Türk dilinin gelişimine katkısını ele alarak başlar.
Türk Milletini sevmek; tarih boyunca oluşan her milli eseri sevmek demektir düşüncesi işlenir. Türkçenin dünya dilleri arasındaki yeri, diğer dillerle etkileşimi hakkında bilgi verilmiştir. Bir milletin atalarının kullandığı kelimelere o milletin çocuklarının düşman olmaması gerektiği günümüze kadar gelen kelimelerin dilimizden atılamayacağı belirtilmiştir.
Yazara göre bir dilin güzelleşmesi o dili o ülke kadar sevmekle olur. Dil üzerinde sevgi ile bilgi ile şuurla, sabırla işlemek gerekir. Dile uyduruk kelimeler katmamak gerektiğini o dili konuşan halkın kullandığı kelimelerin en güzellerini seçerek güzelleşeceğini anlatır.
Ali Şir Nevâi ve Fuzuli'den örnekler vererek Türkçenin güzelliklerini vurgulayarak, Türkçeyi yıkmak isteyenler konusunda okurları uyarır. Servet-i Fünun ve Fecr-i Ati topluluğunun yazdığı eserlerdeki anlaşılmaz dillerinden söz eder. Dilde sadeleşmeye gidilerek beyaz bir dilin ortaya çıkarıldığını, bazı dilcilerin dili çirkinleştirdiğini aktarır. Türkçeye uydurma kelimeler sokularak Türkçenin güzel kelimelerinin yok edildiğinden söz eder.
Yazar, günlük hayatta kullandığımız eşyaların adlarının yabancı sözcüklerle değil, Türkçe kelimelerle söylenmesinin daha güzel olduğunu savunur.
Eskiyen kelimelerin yerine Türk halkının daha güzel kelimeler bulduğunu örneklerle anlatır. 13.asırda Yunus Emre'nin yazdığı eserlerle yeniden Türkçeye dönüşün başladığını ama sonradan öz Türkçeye değil diğer dillerden Türkçeye dönüş olduğunu belirtir.
Atatürk'ün yaptığı dil inkılâbından bahsederek Atatürk'ün Türkçeyi güzelleştirmek ve düzeltmek için yaptığı çabalar ve Güneş-Dil Teorisi hakkında bilgi verilmiştir. Türkçedeki kelimelerin değişik manalara gelebileceği ifade edilip Türkçenin güzelliği vurgulanır.
Yahya Kemal'in Türkçe'ye sadık kalışı onun dilini yaratan anlayışın özellikleri Yahya Kemal'in şiirlerinden örnekler verilerek ifade edilir.
Türk halkının yarattığı mecazlardan söz ederek Ahmet Haşim 'in merdiven şiirindeki ifadenin güzelliğinden söz eder. Örnek" kelimesinin aslının Ermenice'ye dayandığını fakat bu sözcüğün Türk halkının zekâsıyla Türkçeleştiği belirtir..
Türkçede mimari yerine yapı,eser yerine yapıt,kelime yerine sözcük,tabiat yerine doğa,mesela yerine örneğin gibi; aygıt,kalıt,kalız, görkem, çelgen, yastına, kişi,tiri, tüm, gürüt gibi kelimelerin kullanılmasını eleştirir.
Divan edebiyatının Arapça ve Farsça kelimelerden oluştuğunu söyleyip bunu Türkçe olamayacağını ve anlaşılamayacağını söyleyenlerin kötü maksatlı olduğunu belirtir. Türkçemizin en güzel konuşulduğu ağız İstanbul ağzıdır.
Dillerde değişen şeyler vardır. Bunlardan bazen lehçeler, bazen de başka diller meydana gelir. Millet bağrında gelişen her dil hareketine hakkını vermekle olur.Gramerciler,bütün bu cehalet ve taassupları şimdi bir medrese mirası gibi yaşatanlardır.
Türk milletini içerden yıkmak isteyenler onun önce dilini ve arkasından dinini devirmek yolundadır,
Öğretmen kelimesinin hoca kelimesinden daha saygılı olmadığı ifade edilmiştir. Tarihte dilimizin birçok dille savaştığı ı ve kendini koruduğu belirtilir. Şimdi ise uydurmaca kelimelerle ve yabancı sözcüklerle dilimizin zenginliğinin kaybettirilmeye çalışıldığı anlatılır.
Kelimelerin milletleri vardır diyen yazar Elif Gül Ankara sözcüklerinin kökeni ve Türkçeleşmesi üzerinde durur.
Türkçeyi korumak için çalışan; Karamanoğlu Mehmet Bey, İzzettin Keykavus, Osman Bey, Orhan Bey, II. Murat, Avni Fatih Sultan Mehmet ve Abdülhamit ten bahseder. Sultan Abdülhamit'in dilimizin daha çok Türkçeleşmesi dilimize daha fazla yabancı kelime sokulmaması gerektiğini belirten genelgesinden söz ederek Osmanlı hükümdar ailesinin Türk Dili ne verdiği önem anlatılır.
Stalin’le yapılan röportajdan bahsedilip Stalin'in Osmanlıya yaptığı iftiralar anlatılır. Rusya'nın Türkçe üzerinde oynadığı oyunlardan bahsedilir.
Bir İngiliz doçentinin Öz Türkçe'yi bulmak için bazı kişilerle konuştuğundan söz edilir. İngiliz doçentinin kendi dilinde de böyle bir durumla karşılaştığından ve sokakta konuşulan İngilizce’nin Edebiyat Dili olmasından korktuğunu vurgular. Türkiye'de Türkçeyi mahvetmeye çalışan insanların olduğunu Türkçeyi yıkmak ve unutturmak için ne lazımsa onu yaptıklarından söz eder.
''Alay'' kelimesinin dilimize allagiyan kelimesinden geçtiği belirtir. Alay kelimesi Gekçe’de, Latincede ve Bizans Dilinde de vardır. Alay kelimesi ile ilgili deyimler verir. ''Alay'' kelimesinin Türkiye'den Orta Asya'daki Türk topluluklarına yayıldığı belirtir.
Ülkemizde yapılan en büyük gafletin her şeyin aşırısına gidilmesi, tarihimizle ilgili verilen yanlış bilgiler ve uydurma kelimeler olduğundan söz eder. . Yabancı ideolojilerin Türk gençliğini etkilemeleri Türk insanının çeşitli kutuplara ayrılarak nefret içinde yaşamasına sebep olduğunu aktarır.
Türk dili ve edebiyatı dersleri, çocuklarımıza milli dilin, Türk edebiyatının ve Türk edebiyatı tarihinin öğretilmesi içindir. Bu dersler, milli şahsiyeti olan bir zevkin böyle bir kültür ve tefekkürün gelişmesini sağlar. Çocuklara uydurma kelime öğretilmesi büyük edebiyatçıların bir kalemde geçilmesi ve eski eserlerin hor görülmesinin sakıncalarından bahseder.
Türkçenin imparatorluk dili olma özelliği üzerinde durulur. Türkçenin yanında Arapça ve Acem dili olduğu belirtilir. Türkçede "üç dilin sözleri " hakandan Mehmetçiğe ve en büyük şairden köy çocuğuna varıncaya kadar herkesin her türlü mısra ve cümlelerde derin zevkle kullandığı bir kültür ve medeniyet hazinesi olduğunu belirtir.
Cumhuriyetin ilk yıllarında bazı Türkçe kelimelere öz Türkçe değildir diye atmaya çalışanlar olmuştur.Bu kişilere Atatürk karşı gelmiş ve bunu ispatlatmıştır.Atatürk'ün ölümünden sonra ise bazı kişiler uydurma kelimeler üretmişlerdir.Bunlara karşı da Fuad Köprülü karşı koymuştur.Bu öz Türkçecilik adı altındaki bu harekete Türkiye'de hiç bir ciddi adam iştirak etmemiştir.
Türkçe kelimelere getirilen "sel" ve "sal" üzerinde durulup bunların uydurmacı kişiler tarafından uydurulduğu belirtir. Millet yapan ve milleti kalkındırmanın temeli dil olduğu belirtilir.
Dili güzel konuşan bazı kişilerin başkaları tarafından gerici damgası yediğini Âşıkpaşa Zâde tarihinden bir örnekle anlatılır.
Dil inkılâbı üzerinden 28 yıl geçmesine rağmen Türkiye'de dil işlerinin tam bir çıkmaz içinde olduğu belirtilir. Dilimizin çeşitli politikalara alet edildiğinden bu karmaşaya yol açan etkenlerin ise uydurma kelimler olduğundan söz eder.
Türkçemiz bir o yana bir bu yana itilmiş ve dildeki bu zıtlıklar halkımızın dil hareketine karşı güvenini sarsmıştır. Sol hareketler dilimizi yozlaştırmaktadır. Medenî olabilmek için öncelikle zengin bir dilimizin olması gerekir. Öz Türkçe deyimi bazı kişiler tarafından kullanılmaktadır. Türk dili özlerleştirilmek bahanesiyle fakirleştirilmektedir. Dünyada dil realitesi öz dil şeklinde değildir. Ortak bir medeniyetin ihtiyaçlarıyla dolu tüm milletler birbirinden kelime almaya mecburdurlar. Önemli olan bunu millîleştirmektir. Tıpkı İstanbul'un Bizans'tan alınıp Türk vatanı olması gibi... Sahte öz Türkçecilik milliyetçiliği öldürmek için icad edilmiş çok kurnaz bir yıkıcılıktır. Bazı kelimeler Türkçeleştirilerek millîleştirilmiştir. Devrik cümle kullanılması Türkçeye ihanettir. Dil yıkıcıları dilimizin cümle yapısına yapışarak devrik cümleyi yaymak yoluyla dilimizi temelden yıkmak istemişlerdir. Her dilin başka dillerden alınmış kelimelerine bakılmaz esas olan kelimelerinin dilbilgisi kaidelerine göre çekimlerine, söylenişlerine bakılır. Türkçe bir mecazlar ve cinaslar dilidir. Bir kelimeyi türlü manalarda kullanmak zevki, Türkçenin dehasını teşkil eden çizgilerdendir. Türkçe de birçok kelime pek çok manaya gelir. Bu dilimizin zenginliğini gösterir. Nihad Sâmi Banarlı, Türk milletinin bu derin dil zevkine; onun yarattığı ve yaşattığı dilin sesine, mimarisine, her kelimede hatta her hecede saygı ve sevgi gösterecek bir dil anlayışı, Türkçeyi kurtaracaktır, der. [2]
İLGİLİ LİNKLER
Nihad Sâmi Banarlı Hayatı ve Edebi Yönleri
EDEBİYAT YOLUNDA GEÇEN BİR ÖMÜR: NİHAD SAMİ BANARL
Türkçe'nin Sırları Hakkında Özeti Nihat Sami Banarlı
Türkçe'nin Sırları Nihat Sami Banarlı
ÖLÜMÜNÜN 45. SENE-İ DEVRİYESİNDE TÜRKÇENİN KEREM’İ: NİHAT SAMİ BANAR
KAYNAKÇA
[1] https://www.edebiyatsayfasi.com/turkcenin-sirlari/
[2] https://ziranbula.blogcu.com/nihad-sami-banarli-nin-turkcenin-sirlari-adli-kitabinin-ozet/1198149
0
1
Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın