Yazıcızade Ahmet Bican Hayatı Eserleri Konuları

23.03.2012

 

AHMED BÎCÂN

On beşinci yüzyılda Gelibolu'da yetişen velilerden. Yazıcızâde lakabıyla tanınmıştır. Babası âlim bir zât olan ve kâtiplik yapan Sâlih Efendi, ağabeyi ise meşhur âlim Yazıcızade Mehmet  Efendidir. ( bkz  Yazıcızade Mehmet ve Muhammediye )

Doğum târihi belli değildir. Buna rağmen pek çok emareden 15. yüzyılın ilk yarısında Sultan II. Murat ve Avni Fatih Sultan Mehmet  devirlerinde yaşamış oldukları ortaya çıkmaktadır.[2]Eserinde yer alan "Hak teâlâ hazretleri, miskin Ahmed-i Bîcân'ı, deniz kenarında, gâziler şehrinde Gelibolu'da yarattı." ifadesinden onun Gelibolu'da doğduğu anlaşılmaktadır.

Babası Yazıcı Salih Efendi, bâzı rivayetlere göre, Ankara veya Bolu civarında devlet hizmetlerinde kâtiplik yapmıştır. 1408'de tamamladığı, Anadolu'da astroloji sahasında ilk Türkçe manzum eser olan Şemsiyye'sini Ankara'da İskender bin Hacı Paşaya ithâf etmiş, [3]Sonra Gelibolu'ya gelip yerleşmiştir. Soylu bir aileden gelen Ahmed'-i Bican kardeşi Muhammed Bican ile birlikte halk arasında evliya mertebesinde görülen bir payeye erişmiştir. Anneleri ve kardeşleri ile ilgili anlatılan menkıbelerden anlaşıldığına göre annesi ve babası da halk arasında aşağı yukarı veli derecesinde saygı gören kimselerdir. Babası Yazıcı Sâlih Efendi, bâzı rivâyetlere göre, Ankara veya Bolu civarında devlet hizmetlerinde kâtiplik yapmıştır. [4] 1408′de tamamladığı, Anadolu’da astroloji sahasında ilk Türkçe manzum eser olan Şemsiyye’sini Ankara’da İskender bin Hacı Paşaya ithaf etmiş, Sonra Gelibolu’ya gelip yerleşmiştir.

Ahmed-i Bîcân küçük yaşta ilim tahsiline başlamış, Zamanın ilimlerini tahsil etmiş, Arapça ve Farsçayı çok küçük yaşlardan itibaren ileri düzeyde öğrenmeye başlamıştır. İyi bir öğrenim gördüğü düşünülen Yazıcıoğlu Mehmed'in de ilim vadisinde ilk öğretmeninin babası olduğu tahmin edilmektedir. [5] Zaten onun bu düzeyi yazdığı eserlerden de ortaya çıkacaktır.  Dindışı ve zahiri ilimlerdeki tahsilini tamamladıktan sonra ağabeyi Muhammed Bîcân ile birlikte dini tasavvufi ilimleri de öğrenmek istemişlerdir. Her iki kardeş de babalarının mesleğinden dolayı Yazıcıoğlu ismiyle tanınmıştır. Babalarının ve annelerinin de ilmi konulardaki derin alakaları her iki kardeşe de sirayet etmiş oldukça iyi bir eğitim aldıkları gibi âlimlik ve tasavvuf konularında çok derin ilgiler duyan iki kardeş olmuşlardır.

Arapçayı ve Farsçayı ileri düzeyde öğrendiği çok iyi bir tahsil gördüğü eserlerinden de anlaşılan Ahmet Bican’ın kendi ifadesinden de anlaşıldığı gibi mezhebi Hanefi, Tarikatı Bayramiyyedir.

Ahmet'i Bican ve Kardeşinin tanışmasının Hacı Bayram Vel 'nin II. Murat ile görüşmek için Edirne'ye geldiği sırada tanışmış oldukları bilinmektedir. [6]  İstanbul fethedilmeden önce Anadolu- Edirne yolculuğu Çanakkale-Gelibolu üzerinden yapılmaktadır.  Sultan İkinci Murad, Şeyh Bedrettin isyanında Şeyh’ Bedrettin’in Somuncu baba ve Hacı bayram Veli ile daha önceden tanışıyor olmasından dolayı Hacı Bayram Veli’den de kuşkulanmış, diğer kışkırtmalar sonrasında ve etrafının çok genişlemesinden tedirginlik duymuş, onu ölçüp biçmek için Edirne’ye davet etmiştir. [7] Görevli çavuş ile Edirne’ye yola çıkan Hacı bayram Veli bu yolculuk esnasında Yazıcızade Ahmet Bican  ve Kardeşi Yazıcızade Mehmet  Bican ile Gelibolu’dan geçerken tanışmış, onları da talebeliğine kabul etmiştir. Hacı Bayram’ın Edirne’ye gittiği tarih Muhtemel olarak 1421 yıllarıdır.[8]

İşte bu sırada Yazıcıoğlu Mehmet ile Kardeşi Ahmet Bican, Hacı Bayram Veli ile tanışma fırsatı bulmuş ve Hacı Bayram Veli'ye intisap etmişlerdir.

Ahmet Bican, HACI BAYRAM VELİ Tarikatına girdikten sonra tarikatının gereği olan Çilesini, Gelibolu'nun Namazgâh yöresinde Hamza köy’ü sahillerindeki bir kaya bloğunun içindeki bölmede tamamlandığı anlaşılmaktadır. Bu kaya ve içindeki oyuk bu gün için mevcut değildir. Ahmet Bican, babası ve Kardeşi Malkara da veya Malkara’ya bağlı Kadıköy'ünden Gelibolu’ya gelip yerleşmiş olmalıdır.[9]

Hayatı üzerine ileri sürülen bilgiler arasında, Gelibolu'da yaşadığı, Hacı Bayram Veli ile görüştükten sonra Bayramiye Tarikatı'na girdiği konusu bütün kaynaklar atrafından kabul edilmiş bir bilgidir. Rivayetlere göre İki kardeş arayış içinde iken, devrin büyük velisi Hâcı Bayram-ı Velî hazretlerinin misafiri olmak onun yanına ulaşabilmek için Edirne’den ayrılarak Ankara'ya gitmek için yola çıkmışlar, epey yol aldıktan sonra, Gelibolu'ya yaklaştıklarında yolu şaşırdıklarını anlayıp, telaşlanmışlar, kalp gözüyle onları gören Hâcı Bayram-ı Velî ; "Evlatlarım! Devam ediniz. Belki orada bekleyenlerimiz vardır." diye gaipten haber vererek uyarmıştır.  Hâcı Bayram Velî'nin huzuruna erip kendilerini tanıtmak istediklerinde Hâcı Bayram-ı Velî; "Biz sevdiklerimizi daha iyi tanırız." diye cevap vermiştir. Onlara duâ ettikten sonra; "Yağ ve kandil hazırmış, bize yalnız kibriti yakmak kalmış." diye hitap etmiştir. Fakat yukarıda da zikrettiğimiz gibi işin esası Hacı Bayram’ın Edirne’ye yaptığı yolculuk sırasında tanıştıkları tarihi olaylarla aşikârdır.

Bican mahlasının verilmesine dair birçok rivayet vardır. Cansız anlamına gelen bu mahlası alma nedenine dair rivayetlerden birisi ibadet ve oruçla çok fazla iştigal ettiğinden kupkuru kemik halinde kalması yüzünden olduğu söylenir. Bir başka rivayete göre de Ahmed-i Bîcân ve ağabeyi, Bayramiye tarîkatının esaslarına göre devamlı oruç tutup çile çıkardılar ve tarikat içinde saygınlıklarını arttırarak  aşk ve muhabbet çokluğundan yemeden içmeden kesildikleri için Bîcân lakabını aldılar.[10]

Hayatı hakkında pek çok şey öğrenemediğimiz Ahmed'i Bican'ın alp eren bir derviş gazisi olduğu devrindeki pek çok savaşlara bu ruh ile iştirak ettiğini düşündürten emareler de vardır. Ahmet'i Bican'ın eserlerinde geçen; "Elhamdülillah ki Gelibolu'da nice kez kâfir ile cenk idüp gazalar idüp dururuz. Gâh kâfir bize geldi. Gâh biz kâfire varup dururuz." beytinden birçok savaşlara katıldığı anlaşılmaktadır.  Yine her iki kardeşin birlikte yazdıkları bir sözden bu bilgi teyit edilir. " Hem nefisimize ceza, hem de düşman ile gaza ettik" [11]

Hâcı Bayram-ı Velî hazretlerinin talebesi olan Ahmed-i Bican tasavvuf alanında da yetişmiş meşhûr âlimlerden birisi olmayı başarmıştır. Yazdığı eserler Anadolu’da ve diğer yerlerde çok tanınmış ve asırlardan beri okuna gelmiştir

Ahmed Bîcân hocası, Hacı Bayram-ı Veli’nin sohbetlerinde bulunup, tasavvuf alanında kendini çok iyi yetiştirmiştir.  Ailesinden ve Hacı Bayram Veli'dn aldığı bilgileri sindirdikten sonra, eserlerini yazmaya başlamış,  yazdığı eserlerinde son derece sade ve anlaşılması kolay güzel bir üslup kullanmıştır. Umumiyetle babasının ve ağabeyinin yazdıkları Arapça eserleri Türkçeye tercüme ve şerh etmiştir. Ahmed Bican, kozmografya ilmini de öğrenmiş, bu ilim dalıyla alakalı olarak  Acaib-ül-Mahlûkat adında kıymetli bir eser yazmıştır.

Doğduğu tarih gibi Vefât târihi de ihtilaflı olup, 857 (m 1453) veya 859 (m 1455)’da Gelibolu’da vefât ettiği kaynaklarda kaydedilmiştir.

Ahmed Bîcân hazretleri bir vaazında şöyle demiştir. "Dünya, çok gün geçirmiş fitneli ve nazlı bir ihtiyara benzer. O, dışını gençler gibi giyecekler ile süsleyip, halk arasında naz eder. Böylece insanlar da onun tuzağına düşer. Dünyâ zâlim bir padişah gibidir. Halka bazı şeyler bağışlarsa da dostluğu yoktur. Hepsini öldürmek ister.

Akıllı kimseler kışın ihtiyacını yazdan hazırlar. Ölümün hazırlığını da diri iken yaparlar. Dünyâ, içi cevherler ile dolu bir denize benzer. Kimileri ondan cevher çıkarır. Bazıları da boğulur. Sözün kısası, Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur; "Dünyâ fitne ve belâdır. Her ümmetin bir fitnesi vardır. Benim ümmetimin fitnesi dünyâyı sevmek ve mal toplamaktır."

Ahmed-i Bîcân hazretleri insanlara doğru yolu göstermeye devam ederken bir gün Ağabeyi Muhammed Bîcân'a; "Ağabey! İlim ve irfanın ziyadedir. Tek arzum ve sizden dileğim, yadigâr bir eser yazmanız ve bunun her yerde okunmasıdır. Dünya geçici, günlerin ise hiç vefâsı yok." dedi. Muhammed Bîcân hazretleri onun bu isteği üzerine Megârib-üz Zeman adlı eserini yazdı. Bir süre sonra Muhammed Bîcân, kardeşine gelerek; "Kardeşim Ahmed! Bizi memnun etmek istersen Megârib-üz-Zaman'ı Türkçeye tercüme et. Güzel üslûbun ile herkes istifâde etsin." dedi. Bunun üzerine Ahmed-i Bîcân hazretleri eseri Envâr-ül-Âşıkîn ismiyle tercüme etti.

Mezarı Fener Meydanı'na giden caddede, ağabeyinin mezarının 50 metre altındaki Yazıcızade Mezarlığı'ndadır. Yazıcıoğlu Mehmet ve kardeşi Ahmet Bican'ın mezarları ve türbeleri Gelibolu civarında önemli bir ziyaret yeri olarak işlevini devam ettirmektedir.[12]

AHMEDİ BİCAN HAKKINDA BİR RİVAYET

ABDESTSİZ SÜT VERMEDİM

Ahmed-i Bîcân bir gün, Gelibolu'nun en büyük câmisinde vâz veriyordu,  bir ara başını kaldırdı ve  giriş kapısında ağabeyini gördü. Abisi ayakta bekliyor ve kendisine tebessüm ediyordu.

Akşam annesi ile sohbet ederken bunun sebebini öğrenmek istedi ve; "Anne, Vâz ederken ağabeyim câmi kapısında durmuş, bana bakıyor ve tebessüm ediyordu. Ama içeri girip oturmadı. Sebebini ondan bir suâl eylesen." dedi. Annesi, Muhammed Bîcân'a giderek kardeşinin vâzı arasında niçin câmiye girmediğini sordu. O da; "Kardeşim âlim, ârif biridir. Hâcı Bayram-ı Velî hazretlerini görünce bir başka Ahmed oldu. Sözleri hikmet dolu. Gönülleri alan, ruhları cezbeden bir üslûbu var. İlminden, irfanından istifâde edenlerin sayısı belli değil. Ben de mübarek sözlerini dinlemek için gitmiştim. Meleklerin kanatlarını sererek vâzını dinlediklerini gördüm. Basmamak için içeriye girmedim." dedi.

 

Annesi bu olayı küçük oğlu Ahmed-i Bîcân'a anlattı. Ahmed Bîcân sevineceği yerde durgunlaştı. Bunu fark eden annesi sebebini sorunca; "Ağabeyim melekleri gördüğü hâlde ben niçin göremiyorum, acabâ sebebi nedir?"

Annesi bir süre düşündükten sonra yaşlı gözlerle oğluna; "Sen henüz süt emme çağında idin. Namaza durmuştum. O esnada komşularımdan bir hanım geldi. Sen ağlamaya başladın. Selâm vermeme de az kalmıştı. Kadıncağız ağlamayasın diye seni emzirmeye başladı. Selâmı vermemle birlikte mâni oldumsa da sen bir kaç yudum almıştın. Sonra sordum hanım abdestsiz imiş. Ben seni hiç abdestsiz emzirmedim. Her halde sebebi odur." diye cevap verdi.[13]

ENVAR'UL AŞIKIN'DAN BİR BÖLÜM:

İBLİS'İN ADEM'E (A.S) OLAN HASEDİ


Müfessirler şöyle demişlerdir; Hak Teala hazretleri yeri, göğü ve melekleri yarattığı zaman melekleri göklerde oturttu. Cinnileri arza koydu. Onlar, çok zaman yeryüzünde ibadet ettiler. Ondan sonra bunların arasında fesat belirdi. Hatta birbirini öldürdüler. Hak Teala hazretleri onlara, Cennetin hazinedarı olan Melekler ordusunu gönderdi. İbliste onların reisleri idi. İlk önce iblisin adı, AZAZİL di. Süryanice ve Arapça ismi de haris ti. Asi olduğu zaman Allah Teala onun adını, şeklini değiştirdi. Onun için İBLİS dediler. Allah’ın rahmetinden ümidini kesti. Melaike askerleri yeryüzüne inince cinleri  dağlara ve adalara sürdüler. Ondan sonra Hak Teala hazretleri iblise destur verdi.

Yerde, gökte Cennette ibadet et, dedi. İblisin nefsine bir gurur geldi, dedi ki;

"Hak Teala beni yerde yarattığı zaman feriştehlerden daha Ekrem, daha kerim yarattı. Bana bunca mülk verdi. İbadet et dedi." O zaman Allahu Teala hazretleri;

İnni A’lemu Ma La Ta’lemun.

“Benim bildiğimi, siz bilmezsiniz” diye buyurdu.

Hak Teala hazretleri böyle deyince melekler Rabbın gazabından korktular ve her gün, üç saat Kabeyi tavaf ettiler ve ağlayıp hıçkırdılar. Hak’tan rahmet dilediler. Hak Teala;

Benim arşımın altında bir nehrim vardır. Ona (Hayat suyu, Ab-ı Hayat) derler. Ondan avucunuza alınız, onunla yüzünüzü ve ayaklarınızı yıkayın! Diye buyurdu. Onlarda üç kere yüz ve ayaklarını yıkadılar. Hak Teala; “Bütün günahlarınızı bağışladım, yarlıgadım! Dedi.

Müfessirler derlerki;

Hak Teala Azrail’e (a.s) buyurdu. O da Yer’in dört bucağından toprak aldı. Âdemoğullarının suratları, renkleri çeşit çeşit oldu. Hak Teala; Onu, acı ve tatlı, tuzlu su ile balçık ediniz! Dedi. Onlarda balçık ettiler. Ondan sonra Hak Teala Cebraile (a.s);

“Yer’in kalbinden yüreğinden toprak al; ondan Muhammed Mustafayı (s.a.v) yaratayım” dedi.

 

Cebrail (a.s) ve Allahın en yakın melekleri, Kerubiyyin, Hazreti Resulin kabrinden birer avuç toprak aldılar. O’nu yüce Cennetin Tasnim, Rahik ve Selsebil sularıyla karıştırdılar. O ak bir inciye döndü. Ondan sonra Cebrail (a.s) o balçığı bütün Cennet ırmaklarına daldırıp yine çıkardı. Melekler o zaman bildilerki Muhammed Mustafa (s.a.v) budur. Bundan sonra Adem, kırk yıl böylece balçık halinde yattı. Nitekim Hak Teala;

“İnsan zaman içinde öyle devirler geçirdi ki, bu sırada bahse değer uzun bir zaman geçmemiş midir?

Diye buyurmuştur. İblis Âdem’in bu türlü kemalini görünce çok kıskandı. Adem (a.s) balçık halinde yatarken eli ile göğsüne vurdu. Onun içinin boş olduğunu gördü. Ağzından girdi, altından çıktı. Yarenlerine;

“Bunun içi boştur. Bu âlemde bir nesneye yaramaz, bir nesneye malik olamaz. Eğer Hak Teala bunu sizden ulu ederse ne edersiniz?" Dedi. Onlar da;

“Allahu Teala’ya muti oluruz!” dediler. İblis;

"Eğer o benden daha ulu olursa ben Ona isyan eder, asi olurum. Eğer o benden daha ulu olursa onu helak ederim!" Diye ant içti.



AHMED BİCAN'IN ESERLERİ VE KONULARI

1. Envar-ül-Âşıkîn

Envârü'l-'âşıkîn ( 1451,  1446, veya 1449 da yazılmıştır.)

Envârü'l-'âşıkîn, Ağabeyinin Megarib-üz Zaman adlı eserinin Türkçe’ye yapılmış olan çevirisidir. Dört-beş asırdan beri çok sevilip, benimsenerek okunan çok sevilmiş bir eseridir. Eser 1451 senesinde tamamlanmıştır. Eserin çeşitli yazma nüshaları olduğu gibi, pek çok baskısı da yapılmıştır.

Envâr-ül-Âşıkîn kitabının tertibi, ana hatlarıyla beş bölümdür. İçinde şunlar yer almıştır: Varlıkların tertib ve nizâmı, Âdem aleyhisselâmın yaratılışı, peygamberler ve kıssaları, ilâhî kitaplar, dünyâ ile ilgili fazîletler, kıyâmet alâmetleri, Kur’ân-ı kerîm, mahşer, sırat, Cennet, Cehennem, melekler, hûrîler, gılmanlar, cennetliklerin makamları ve Cennet nîmetleri gibi bölümler bulunur.

2. Dürr-i Meknûn

Bu eserini, insanların, Allahü teâlânın kudretini ve azametini bilmeleri için, onlara bunu anlatmak gâyesi ile yazdığını belirtmiştir. Bu eser, on sekiz bölümdür. Gökler, Arş, Kürsî, Cehennem, ay, yıldızlar, güneş, yeryüzü, ilim, hendese (geometri), iklimler, dağlar, denizler, şehirler, mescidler, Süleymân aleyhisselâmın tahtı ve saltanatı, Belkıs’ın saltanatı ve ömürleri, helâke uğrayan beldeler, otlar, yemişler, sûretler ve kıyâmet alâmetleri anlatılır.

3. Müntehâ Tercümesi (  Munteha’t-Taleb )

Bu eser, Kitâb-ül-Müntehâ el-Müştehâ alel Füsûs adlı eserin şerhinin Türkçeye tercümesidir. Eserin aslı Muhyiddîn Arabî hazretlerinin Füsûs-ül-Hikem adlı eseridir. Bunu, Ahmed-i Bîcân’ın ağabeyi Yazıcızâde Muhammed şerhetmiştir. Arapça olan bu şerhi de Ahmed Bîcân Türkçeye tercüme etmiştir. Eser otuz bölümdür. Peygamberlerin aleyhimüsselâm makamları, kıssalar, mîrâc, gazâ etmek, Muhammed aleyhisselâmın gazâları, şehîdlerin namazının kılınışı, kıyâmet alâmetleri, Cennet, Cehennem, nebîler, velîler, güneşe göre vakit bulmak, haftanın günleri, çeşitli sûrelerin tefsîri, Peygamber efendimizin vefâtı, hazret-i Ebû Bekr, hazret-i Ömer, hazret-i Osman, hazret-i Ali, hazret-i Fâtıma, hazret-i Hasan ve hazret-i Hüseyin’in vefâtları, Peygamberimizin mübarek zevceleri gibi konular yer almıştır.

4. Rûh-ul-Ervah- Ravdat’ül-Ervah,

Peygamberlerin aleyhimüsselâm kıssalarından bahseden bir eserdir.

5. Bostân-ul-Hakâyık (1466)

Bu eseri babasının yazdığı Şemsiyye adlı eserin nazım şeklinde tercümesidir. Bâzı bölümlerini yeniden ele almıştır.

6. Acâib-ül-Mahlûkât (1453)

Bu eseri, Zekeriyyâ Kazvînî’nin Acâib-ül-Mahlûkât adlı eserini ana kaynak tutarak hazırlamıştır. Kendi zamânına kadar yazılmış olan coğrafya, kozmoğrafya ve biyoloji kitaplarından faydalanmıştır. Ay, yıldızlar, göklerdeki melekler, Azrâil aleyhisselâm, günler, aylar, rüzgârlar, denizler, deniz canavarları ve denizdeki mahlûkât, çeşmeler, mâdenler, nebatlar, insan âzâları, cinler, yiyecekler, kuşlar, haşerât gibi daha pek çok şeyden bahsetmektedir. Coğrafya ile ilgili olan eserin Türkçe’de ilk defâ olduğu kayıtlı ise de aynı eser daha önce Rükneddîn Ahmed tarafından tercüme edilmiştir.

7. Cevãhirnãm

Şiirleri

·         Cevâhir-nâme’den

·         Envârü’l-Âşıkîn’den

Kaynak:


[1] Şahamettin Kuzucular https://edebiyatvesanatakademisi.com/post/yazicizade-mehmet-ve-muhammediye/74940

[2] Amil Çelebioğlu, Muhammediye, MEB Yayınları, Ankara 1996, s. 170

[3] Amil Çelebioğlu, Muhammediye, MEB Yayınları, Ankara 1996, s. 170

[4] Amil Çelebioğlu, Muhammediye, MEB Yayınları, Ankara 1996, s. 170

[5] Şahamettin Kuzucular, ttps://edebiyatvesanatakademisi.com/post/yazicizade-mehmet-ve-muhammediye/74940

[6]  Şahamettin Kuzucular  https://edebiyatvesanatakademisi.com/post/haci-bayram-veli-hayati-ve-seyhligi/74042

[7] Şahamettin Kuzucular, https://edebiyatvesanatakademisi.com/post/yazicizade-mehmet-ve-muhammediye/74940

[8]  Nihat Azamat, Hacı Bayram Veli, TDV İslam Ansklopedisi, C15, Shf. 442-446,İst. 1996

[9] Amil Çelebioğlu, İslam Ansiklopedisi Ahmed Bican Maddesi, C.2, ,shf, 50–51)

[10] Amil Çelebioğlu, İslam Ansiklopedisi Ahmed Bican Maddesi, C.2, ,shf, 50–51)

[11] Amil Çelebioğlu, İslam Ansiklopedisi Ahmed Bican Maddesi, C.2, ,shf, 50–51)

[12] Prof.Dr. MehmetDEMİRCİ, Gönül Dünyâmızı Aydınlatanlar,Mavi Yayıncılık-2005 İst.

[13] Anonim: AHMED-İ BİCAN Abdestsiz Süt Vermedim, https://forum.islamiyet.gen.tr/islam-alimlerimiz-buyuklerimiz/

Edebiyat Dil bilim, Kültür, Folklor, Geleneksel ve Güzel Sanatlarla ilgili, Tez, yazı, İnceleme, ve Araştırmalarınız bize başvurarak bu sitede Paylaşabilirsiniz.

 BAŞVURU İÇİN : ESA, İLETİŞİM  veya
s_kuzucular@hotmail.com 

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar