24.03.2012
[Ölm. T. 1451]
Yazıcıoğlu Mehmet, 15. yüzyılın ilk yarısında Sultan II. Murat ve Fatih devirlerinde yaşamış, halk arasında Âlim ve Veli olarak şöhret bulmuş, kardeşi Yazıcızade Ahmet Bicanile birlikte çok sevilmiş bir divan edebiyatı yazarıdır. ( bkz Yazıcızade Ahmet Bican Hayatı Eserleri Konuları )
Babası, devlet hizmetinde o zaman için önemli bir görev alan kâtiplik görevinde bulunduğundan [1]"Yazıcıoğlu" lakabıyla anılmıştır. Babası Salih Efendi 1408'de tamamladığı, Anadolu'da astroloji sahasında ilk Türkçe manzum eser olan Şemsiyye' adlı kitabın yazarıdır. Babası Salih Efendi, Şemsiye adlı bu eserini Ankara’da İskender bin Hacı Paşaya ithaf etmiş daha sonra Gelibolu'ya gelip yerleşmiştir. [2]Yazıcıoğlu Mehmet Efendi, babası ve kardeşi Yazıcızade Ahmet Bican 'ın Malkara'dan veya ona bağlı olan Kadıköy'ünden gelip Gelibolu’ya yerleşmiş oldukları sanılmaktadır. [3] Buna rağmen kardeşi Ahmet Bican'ın "Eserinde yer alan "Hak teâlâ hazretleri, miskîn Ahmed-i Bîcân'ı, deniz kenarında, gâziler şehrinde Gelibolu'da yarattı." ifadesinden onun Gelibolu'da doğduğu anlaşılmaktadır. [4]
Babası âlim bir zât olan, annesi de halk arasında çok sevilen hatta ermiş mertebesinde görülen ve küçük kardeşi ise Ahmet Bican olan Yazıcızâde Muhammed Efendi'nin doğum tarihi de kardeşi Ahmet Bican gibi belli değildir.
Soylu bir aileden gelen Ahmed'-i Bican kardeşi Muhammed Bican ile birlikte halk arasında evliya mertebesinde görülen bir payeye erişmiştir. [5]Anneleri ve kardeşleri ile ilgili anlatılan menkıbelerden anlaşıldığına göre Babası Yazıcı Salih Efendi, bazı rivayetlere göre, Ankara veya Bolu civarında devlet hizmetlerinde kâtiplik yapmıştır.
Yazıcıoğlu Mehmet, devrinin ilimlerini öğrenmiş, Arapça ve Farsça bilmektedir. Onun gözlerini başka bir dünyaya açan, gönül dünyasını uyandıran kimse ise Hacı Bayram Veli olmuştur. Bir şikâyet sonucu sorgulanmak üzere Ankara'dan, o zaman Osmanlı'nın başkenti olan Edirne'ye getirilmiş olan Hacı Bayram, II. Murat tarafından izzet ve ikram görmüştür. İstanbul fethedilmeden önce Anadolu- Edirne yolculuğu Çanakkale-Gelibolu üzerinden yapılıyordu. İşte bu sırada Yazıcıoğlu Mehmet ile Kardeşi Ahmet Bican, Hacı Bayram Veli ile tanışma fırsatı bulmuş ve Hacı Bayram Veli 'ye intisap etmişlerdir.
Avni Fatih Sultan Mehmet’in babası Sultan İkinci Murad, Şeyh Bedrettin’in Somuncu baba ve Hacı bayram Veli ile daha önceden tanışıyor olmasının yarattığı kuşku ve diğer kışkırtmalar sonrasında ondan kuşkulanmış, etrafının çok genişlemesinden tedirginlik duymuş, onu iyice ölçüp biçmek için Hacı Bayram-ı Veli’yi Edirne’ye davet etmiştir. Görevli çavuş ile Edirne’ye yola çıkan Hacı Bayram Veli ,bu yolculuk esnasında Yazıcızade Ahmet Bican ve kardeşi Yazıcızade Mehmet Bican ile tanışmış onları da talebeliğine kabul etmiştir.[6] Hacı Bayram Veli ’nin Edirne’ye gittiği tarih Muhtemel olarak 1421 yıllarıdır.[7]
"Ciha.nın kutbu mahı Hacı Bayram
Cihanın şeyhi şahı Hacı Bayram" diye över.
1451 yılında vefat eden Yazıcıoğlu, ömrünün son dönemlerinde şöyle seslenir: "Resulüllah eşiğine ayak bas Belini dal edip dayak bas. " "Tövbeye gel tövbeye gel tövbeye geçti ömrün erişesin nevbeye"
Tasavvuf bir manevi eğitim işidir. İnsanın ruhı-manevi yönünü geliştirmek için zaman zaman belli sürelerle yalnızlığa çekilmek gerekir. Bu sırada mümkün olduğu kadar az yenip içilerek, ibadet ve tefekkürle vakit geçirilir. Bunun bir adı da "çileye soyunmak/çile çıkarmaktır” . Bu işin yapıldığı mekânlara" çilehane" denirdi. Yazıcıoğlu Mehmet’in ve kardeşi Ahmet Bican'ın çilehanesi de böyledir. İki kardeşin çilehanesi Gelibolu' da, Hamzakoyu sahillerinde büyük bir kaya bloğuna oyulmuş, birbirine geçen iki hücreden ibarettir. [8]
Babası olan Yazıcı Salih kâtiplik rütbesiyle çeşitli devlet kademelerinde görev almış bir zattır. İyi bir öğrenim gördüğü düşünülen Yazıcıoğlu Mehmed'in de ilim vadisinde ilk öğretmeninin babası olduğu tahmin edilmektedir.
Daha sonra Hacı Bayram-ı Veli'ye intisap eden Yazıcıoğlu Mehmed, Gelibolu civarında çok sevilen ve hürmet gösterilen bir tasavvuf ehli haline gelmiştir. Gelibolu'da bugün tamamen yok olmuş bir tekke kurduğu bilinmektedir. Ömrünün sonuna dek bu bölgede halkı irşad eden Yazıcıoğlu 1451 tarihinde vefat etmiş ve Gelibolu'da defnedilmiştir. Kabri sonradan bir türbe haline getirilmiş olup daha sonraki devrelerde halk tarafından yoğun bir biçimde ziyaret edilen önemli bir ziyaretgâh konumuna gelmiştir.[9]
Yazıcıoğlu Mehmet ve kardeşi Ahmet Bican'ın mezarları ve türbeleri Gelibolu civarında önemli bir ziyaret yeri olarak işlevini devam ettirmektedir. Yazıcıoğlu'nu unutturmayan asıl sebep onun Muhammediye" adlı meşhur eseridir. Kitapta yaradılış, peygamberler ve bilhassa Hz. Muhammed (s.a.v.)'in hayatı, mucizeleri ve başka bir takım dini konular yer alır. Bu manzum kitap Hz. Peygamber'in, rüyasında Yazıcıoğlu' na yaptığı telkin, işaret ve irşad sonucu yazılmaya başlanmıştır.
Muhammediye, beş yüz yıl boyunca Türkçe'nin konuşulduğu hemen bütün İslam ülkelerinde okunmuş ve çevrilmiştir. Halkın dini kültürünün temel kaynaklarından biri olan Muhammedi ye Anadolu, Balkanlar, Maveraünnehir, Kırım, Kazan ve Başkurt Türkleri arasında büyük şöhret kazanmıştır.[10]
YAZICIOĞLU MEHMET VE MUHAMMEDİYESİ
Yazıcıoğlu' nun bitip tükenmez bir Allah ve peygamber sevgisi vardır. Şu beyitler bu duyguları dile getirir: "Senin vasfin kitabını yazarken Yazıı/oğlu Yanar canı, eder ahı, elinde tutuşur evrak. " Rivayete göre, Muhammediye' nin, yazarın elinden çıkan nüshasında, bu beytin bulunduğu sayfa kısmen yanık görüntüsünde, kahverengileşmiş ve kavrulmuş gibidir. "Burası müellifin ahıyla yanmıştır" diye işaretlenmiştir. Bir başka yerde Yazıcıoğlu Allah'a şöyle yakarır:
"Dedin 'la taknetu min rahmetillah'
ÜmId ile kapına geldim ey şah"
Yazıcıoğlu Mehmed'in Ahmet Bîcan adlı kardeşi de bu yolun meşhurlarındandır. Onun "Envaru’l Aşıkin" isimli kitabı da benzer konuları, nesir/düz yazı şeklinde işlemiştir. "Bican" yani "cansız" Lakabının verilmesi, tasavvuf yoluna girdikten sonra, ilahı aşkını' artırmak için çok perhiz yapmasına bağlanır. Sonunda çok zayıflaması ile adeta cansız denecek kadar inceldiği söylenir. Yazıcıoğlu Mehmet ve Ahmet Bican, fütuhat devrimizin aktif ve savaşçı derviş tipine uygun özellik taşırlar. Bir yandan ser yazıp irşadla uğraşırken; bir yandan da, o sıralarda düşmanla burun buruna olan Gelibolu' da deniz savaşlarına katılmışlardır. Yazıcıoğlu Mehmet §öyle söyler: [11]
"İlahi biz kulun dahi Gelibolu'da olurduk Deniz katmda beklerdik Frenkten kale vü afak İşimiz cenk idi ekser çü heftad ü dü millet ki Verirdik başı yolunda ederdik malınız infak. "[12] Kardeşi Ahmet Bican ise aynı konuda şunları yazar: "Elhamdülillah ki Gelibolu' da nice kez kafır ile cenk edip, gazalar edip dururuz. Gâh kafır bize, gâh biz kafıre vurup dururuz." [13] Hacı Bayram Veli'ye inanarak Bayramiye tarikatına girdikten sonra hayatının sonuna kadar Gelibolu'dan ayrılmadı, kendisini kitaplarının yazımına vererek yaşadı.
Muhammediye Türk Edebiyatında yazılmış olan eserler arasında en çok okunmuş, asırlar boyunca Kuran'ı Kerimden sonra en çok sevilmiş eserlerden birisi olmuştur.
Muhammediye, asırlar bıyunca divan edebiyatında yazılmış en çok okunan kitaplardan biri olma özelliğini korurken diğer taraftan da medreselerde ders kitabı olarak okutulmaya devam etmiştir. Hatta Muhammediye'nin bu yoğun etkisi Anadolu'yla sınırlı kalmamış ve başta Balkanlar ve Tataristan olmak üzere Türkçe konuşulan bütün bir coğrafyaya yayılmıştır. Mesela Yahya Kemal'in çocukluk hatıralarında Üsküp'te annesinin Muhammediye okuyup, kendisine de Kur'an'ı öğrettiğine dair bilgiler bulunmakta ve Muhammediye hakkında şu satırlar göze çarpmaktadır:
"Annem Yazıcızâde'yi sabah namazlarını kıldıktan sonra okurdu. Beyaz başörtüsü ile elindeki kitaba eğilişini hâlâ görür gibiyim. Çok yerlerini anlamadığım halde, annemin yüksek sesle ve makamla okuyuşundan dinlediğim Muhammediye'nin o mısraları bana bizim öz maceramız, evimizin, mahallemizin, Üsküb'ün ve müphem surette bütün milletimizin dünya ve ahiret macerası gibi gelirdi. Daha o yaşta Yazıcızâde Mehmed Efendi'nin Türklük'le İslamlık'ı yoğuran milli-islamî harsini benliğimde hissetmeye başlamıştım."[14]
Öte yandan başka bir kaynakta da 19. yüzyılın ikinci yarısı gibi geç bir tarihte dahi Kazan gibi uzak bir beldede Muhammediye'nin birçok defalar basıldığına ve bu coğrafyada da -Anadolu'da olduğu gibi- bu eseri beste ile okuma âdeti bulunduğuna temas edilmektedir.[15]
Evliya Çelebi Seyahatnamesinde Ejderhan'da Muhammediye'nin Moskofça tercümesini okuyan Müslümanlardan bahsedildiğine dikkat çeken Fuad Köprülü ise eserin Türkçenin sınırlarını da aşıp bütün bir Müslüman Türk coğrafyasına mâl olduğunu vurgulamaktadır.[16]
Yazıcıoğlu Mehmed Efendi'nin şahsiyetinden, ilmî ve irfanî derinliğinden, yer yer esere de akseden samimi hissiyatından bahsetmek gerekmektedir. Hayatı ve kişiliği hakkında halk muhayyilesince çeşitli menkıbeler üretilen Yazıcıoğlu Mehmed Efendi, devrinde ve sonrasında halk tarafından samimi bir İslam âlimi ve mutasavvıfı olarak sahiplenilmiştir. Diğer taraftan ise eserlerini dayandırdığı sahih kaynaklardan da önemli bir âlim olduğu görülmektedir. Ayrıca gerek devrinde gerek kendisinden sonraki devrelerde (İsmail Hakkı Bursevî gibi) önemli âlim ve mutasavvıflarca eserlerine atıflar yapılması ve hatta şerhler, nazireler yazılması da Yazıcıoğlu'nun mütebahhir bir kişilik olduğuna delil teşkil etmektedir.[17]
Yazıcığlu'nun ilk eseri Arapça kaleme aldığı Megaribü'z-zaman'dır. Yazara asıl ününü kazandıran Muhammediyye ise bu eserin manzum bir tercümesi sayılabilir. Yazıcıoğlu Mehmed'in bunlardan başka bir de manzum bir Füsûsu'l-hikem şerhi bulunmaktadır.
Yazıcıoğlu Mehmet Efendi'nin "Megâribü'z-Zaman" adlı yapıtı, başlangıçta Arapça yazılmış, sonradan nazım diliyle kardeşi Ahmet Bican tarafından Türkçeye çevrilmiştir. Eser Türkçeye çevrilirken 9.119 beyitten meydana gelmiştir. Arapça olarak yazılan "Meğâribü'z-Zaman" adlı eseri Ahmed Bîcân "Envâru'l-Âşıkîn" ismi ile dilimize çevirmiştir. Envarul aşıkın muhtelif tarihlerde ve müteaddit defalar basılmış, Muhammediye kadar da çok sevilmiş bir eserdir. Yazar, bu kitabın içerdiği mevzuları ve yazdığı sırada müracaat ettiği kaynakları "Muhammediye" adlı eserinde şöyle açıklamaktadır:
Ne denlû var ise âlemde tefsir,
Bulup aldımdı ma'zini bir bir.
Ehadis ü tamam İhyâ'yı süzdüm,
Oniki ilmin aslı üzre dizdim.
Cihânın ihtidâsın, intihâsın,
Meğârib'de yazıbdım müntehâsın.
Dedim Bicân'a ben dahi gel,
Çü düzdüm bu kitabı sen dahi gel.
Bunu Türkî diline döndür imdi,
Yayılsın ile, şehre gönder imdi.
MUHAMMEDİYE HAKKINDA BİLGİLER VE MEHAMMEDİYEDEN ALINTILAR
Aruz ölçüsünün çeşitli kalıplarının kullanıldığı ve "Muhammediye" adı verilen yapıtta Hz. Muhammet ve halifelerinin yaşamları üzerine bilgi verilmekte, cennet, cehennem ve ahret ahvalinden bahsedilmektedir. Muhammediye'nin okunmak için bu kadar çok tercih edilmesi, içeriği ile alakalıdır. Muhammediye, Âlemin yaratılışından başlayarak Hazret-iMuhammed’in vefatına kadar geçen olayları heyecan dolu bir dille anlatır. Deccâl’ın çıkışını, Hazreti Îsâ aleyhisselâmın nüzûlünü; kıyâmet, haşr, cennet, cehennem bahislerini içine alarak devam eder. Tasavvufî yönü de kuvvetli olan Muhammediye'de yer alan münacat ve nâatler coşkun bir Allah ve Peygamber sevgisini ifade eden güzel parçalardır. Muhammediye, 1449 tarihinde tamamlanmış 9000 küsur beyitten oluşan manzum bir eserdir.
İlk defa 1969 yılında Âgâh Güçlü tarafından Latin harflerine aktarılmış bir baskısı yapılan Muhammediye'nin Latin harfli baskıları arasında Åmil Çelebioğlu tarafından hazırlanarak 1971 tarihinde basılmıştır. Åmil Çelebioğlu 1996 yılında ise bu eserin daha ilmî bir neşrini yapmıştır. Ayrıca 1984 yılında Abdülkadir Akçiçek tarafından yapılmış Latin harfli bir baskı daha mevcuttur.
XVII. asırda İsmail Hakkı Bursevî tarafından Ferahü'r-rûh adıyla şerh edilen Muhammediye, yine aynı asırda Esirî Mehmed Yusuf Efendi tarafından nesre çevrilmiştir. Özellikle Ferahü'r-rûh, Muhammediye şerhleri arasında çok büyük öneme sahiptir. Bugün piyasada bulunan Muhammediye baskıları da genellikle Ferahü'r-rûh'la birlikte Muhammediye'den yapılan serbest çeviriler görünümündedir.
Bu eserde tevhid ve nât manzumelerinden sonra, aklın yaratılışı, Âdem aleyhisselâmın ve diğer peygamberlerin hayatı dile getirilmektedir. Ondan sonra, Resulullah (s.a.v.)'in dünyaya gelişi, evsaf ve kemâlâtı, miracı ve Medine'ye hicreti, kıblenin tahvili, Peygamberimizin çeşitli mucizeleri ve ashabından bahseden parçalar yer almaktadır. Muhammediyede belli bir nazım şekli bulunmamaktadır. Yer yer mesnevi tarzında şiirlere rastlanırken, zaman zamanda kaside tarzında şiirlere rastlanılmaktadır.
Muhammediyede yer alan kasidelerden birisi olan Kaside-i Rabbâniye'den bir örnek [18]
Yine arz eyledi dilber, yüzün kasr-ı celâliden;
Yine nâlendei şeydâyem, şerâb-i lâ-yezâliden.
Cemâli âfitabının şuâı etmeden pertâb,
Adem şehrinde sâyeydi cihan fey'i zevâliden.
İki âlem vücudu kim düşübdür sırrına Mushaf,
Kemâli hüsnü âyâtın açar aynı kemâliden
Hz. Muhammed (s.a.v.)'i övmek için yazdığı bir kaside'den
Eğer Rûmun revanında görürsem ben dilârâyı,
Revanına revan ide Semerkand'i Buhârâ'yı.
Dilârâdır tutan hurrem, gözüm gönlüm cihanını,
Ve illâ nite bulaydı dilârâyı dilârâyı.
Gelür derler dilârâmi, gider derler dilârâmi,
Şu dem bulur dilârâmi, ki ben bulam dilârâyı
Senin husnün hayâlinin çü düştü âleme aksi,
Sabâ nakkâşi renk âmiz edüp yazdı hezârâyı
Çü gördü Yazıcıoğlu ki sensin âşık u mâşuk,
Bi-küllî sende mahvoldu, kodu tedbir ile râyı.
Mesnevi tarzında yazılmış bölümlerden bir örnek
İlâhün vâhidün Rabbün teâlâ,
Hüvallâh'ül-Bediul Hakku'l-âlâ,
Teâlâ zatühû lemmâ tecellâ,
Minel-gaybi ilel ayni fe cellâ. [19]
Nâ't-i Resulullâh'tan bir Bölüm
Ki mahbûbunu etti bize irsâl
Muhammed Ahmed ü Mahmûd u asfâ
Onu kendi için halkı onunçün
Yarattı tal'atın etti musaffâ
Cemîi enbiyâ ümmettir ona
Kamu âlemlere aksâ-yı mermâ
Ona hâdim eminü'llâhi cibrîl
Makamı kaabe kavseyni ev ednâ
Kemâli zâhir oldu bi'l-bedâhe
Şu dem kim Refref ile oldu ahfâ
Ayağı tozunu arş etti kıble
Onunçün oldu arşın kadri erkâ
Kamu edyânı dîni kıldı mensûh
Onunçün şir'atidir hayr ü ebkâ
Ay iki pâre oldu parmağından
Onunçün şems-i kevneyn oldu ebhâ
İçipdür havzının bir katresinden
Onunçün zindedür Hızr ile Îsâ
Çü meddâhı ola Allâhu a'zam
Kıyâs et kimdür ol Sultân-ı âlâ [20]
Kaynakça
[1] Şahamettin Kuzucular. https://edebiyatvesanatakademisi.com/post/yazicizade-ahmet-bican-hayati-eserleri-konulari/74939
[2] Amil Çelebioğlu, Muhammediye, MEB Yayınları, Ankara 1996, s. 170
[3] Amil Çelebioğlu, Muhammediye, MEB Yayınları, Ankara 1996, s. 170
[4] Şahamettin Kuzucular. https://edebiyatvesanatakademisi.com/post/yazicizade-ahmet-bican-hayati-eserleri-konulari/74939
[5] Şahamettin Kuzucular. https://edebiyatvesanatakademisi.com/post/yazicizade-ahmet-bican-hayati-eserleri-konulari/74939
[6] ŞAHAMETTİN KUZUCULAR, https://edebiyatvesanatakademisi.com/post/haci-bayram-veli-hayati-ve-seyhligi/74042
[7] Nihat Azamat, Hacı Bayram Veli, TDV İslam Ansklopedisi, C15, Shf. 442-446,İst. 1996
[8] Prof.Dr. MehmetDEMİRCİ, Gönül Dünyâmızı Aydınlatanlar,Mavi Yayıncılık-2005 İst.
[9] https://www.msxlabs.org/forum/turk-edebiyati/359773-muhammediyye-yazicizade-mehmed-efendi.html#ixzz1q0GzoSup
[10] Prof.Dr. MehmetDEMİRCİ, Gönül Dünyâmızı Aydınlatanlar,Mavi Yayıncılık-2005 İst.
[11] Prof.Dr. MehmetDEMİRCİ, Gönül Dünyâmızı Aydınlatanlar,Mavi Yayıncılık-2005 İst.
[12] Şahamettin Kuzucular. https://edebiyatvesanatakademisi.com/post/yazicizade-ahmet-bican-hayati-eserleri-konulari/74939
[13] Şahamettin Kuzucular. https://edebiyatvesanatakademisi.com/post/yazicizade-ahmet-bican-hayati-eserleri-konulari/74939
[14] Nihad Sami Banarlı, Yahya Kemal'in Hatıraları, Istanbul Fetih Cemiyeti, 1960, s. 24-25
[15] Hilmi Ziya Ülken, Türkiye'de Çağdaş Düşünce Tarihi, Ülken Yayınları, 2005, s. 212
[16] ] Tirmizi, Zühd, 2 İbn Mace, Zühd, 19, 24
[17] Amil Çelebioğlu, Muhammediye, MEB Yayınları, Ankara 1996, s. 170
[18] Anonim, Yazıcızade ve Muhammediye, https://www.zehirliok.net/node/736
[19] Anonim, Yazıcızade ve Muhammediye, https://www.zehirliok.net/node/736
[20] https://www.msxlabs.org/forum/turk-edebiyati/359773-muhammediyye-yazicizade-mehmed-efendi.html#ixzz1q0GzoSup
Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın