Agâh Efendi
Çapanzade(Çapanoğlu) Agâh Efendi (D.1832, Yozgat, Ö.-2 Ocak 1886, Atina), Tanzimat dönemi Genç Osmanlı Cemiyeti üyesi, Türkiye'de gazeteciliğin öncüsü, İlk özel gazetemiz olan Tercüman’ı Ahval’in sahibi ve yazarı Osmanlı devlet adamı ve aydınıdır.
Agah Efendi, 18. 19 yy da Yozgat ‘da Derebeylik yapan meşhur Çapanoğulları sülalesinden gelen Çapanzade Ömer Hulûsi Efendi'nin oğludur. [1]
Yozgat'ın Sorgun ilçesinde n İstanbul’a gelmiş. İstanbul'da Mekteb-î Tıbbiye'de eğitim görmüş fakat tıp eğitimini tamamlayamadan okulu bırakmıştır. Tıp öğrenimi sırasında kâtipliğe başlayan Ağah Efendi, iyi düzeyde Fransızca, İngilizce ve İtalyanca öğrenmiş ve okul yıllarında iken kâtipliğe başlamış, iyi düzeyde Fransızca bilmesi nedeni ile Bâb-ı Âli'de kâtip ve [2] Fransızca çevirmeni olarak Babıâli Tercüme Odası'nda çalışmaya başlamıştır.
1852-54 arasında, Paris elçiliğine atanan Rıfat Paşa'nın sekreteri olmuş[3] ve onunla birlikte Paris’e gitmiştir. [4] İlk önce Paris elçilik sekreterliğine, daha sonra 1854`te Posta Nazırlığına getirilmiş[5] olan Ağah Efendi bu yıllarda Şinasi ile tanışır. [6] Kısa bir süre İstanbul Karantina idaresinde görev alır. Daha sonra Rumeli Ordusu başmüfettişi olarak görevlendirilir. [7]1855. Bu görevinden döndükten sonra da Babıâli Tercüme odasındaki işine dönmüştür. Bu esnalarda Şinasi ve Namık Kemal ile tanışmıştır. İmtiyaz sahibi olduğu Tercüman-ı Ahval (Durumların Sözcüsü) gazetesini İbrahim Şinasi ile birlikte yayımlamaya başlarlar. Posta Nazırlığında iken 1860 yılında Şinasi ile birlikte Tercüman-ı Ahvâl Gazete sini çıkarmaya başlamış, bu gazete basın yayın dünyamızda çıkarılan ilk özel gazete olarak kabul edilmiştir. [8] Bu gazete, resmî olan Takvîm-i Vekâyî’den ve Churchill adlı bir İngiliz tarafından çıkarılan yarı resmi bir gazte olan Cerîde-i Havadis’ten sonra üçüncü, fakat bir Türk tarafından çıkarılan ilk özel Türkçe gazetedir. Bu bakımdan Agâh Efendi, ilk özel Türk gazetesinin imtiyaz sahibi olduğu için, Türkiye’deki gazetecilik mesleğinin kurucusu olmuştur.
Gazetenin ilk yirmi dört nüshasında, İbrahim Şinas’nin makaleleri yayınlanmış [9] ama altı ay sonra Şinasi'nin gazeteden ayrılması üzerine [10] gazeteyi tek başına çıkarmaya devam etmiştir. Tercüman-ı Ahval haber gazetesi olmakla kalmayıp, ülkenin ekonomik ve toplumsal sorunlarını da ele alan bir gazete haline gelmiştir.
Agâh Efendi 1861-65 arasında hem özel gazeteciliği devam ettirirken Fevaid-î Osmaniye vapurları idaresi direktörlüğü görevi görevine getirilmiştir. 1861 yılında bir başka ilke imza atarak posta pulu uygulamasını ülkemize kazandırmıştır. Posta nazırlığındaki görevini devam ettirirken gazeteciliğini de sürdürmüş, İstanbul'da güçlü bir posta örgütü kurmuş ve 1863 te Türkiye'de ilk kez posta pulu kullanımını başlatmıştır. Bu uygulamayla posta işlemleri basitleştiği gibi yolsuzluklar da önlenmiş olur. [11] Daha önceleri mesafeye göre posta ücretlerinin hesaplanmasına son vererek 13 Ocak 1863 tarihinde Sirkeci, Beşiktaş, Üsküdar ve Fatih postanelerinde satışı başlayan bu pullar ile posta gönderi ücretlerinin ödenmesi uygulamasını da başlatmıştır. [12] [13] Kısa bir süre vapurlar nazırlığı da yapan Agâh Efendi, daha sonra Dîvân-ı muhasebat azalığına terfi eder.
Fakat eğitimdeki bozuklukları eleştiren çağdaş eğitimi savunan gazetesi Ali ve Fuat Paşa kabinesinin iktidara gelmesi ile Yeni Osmanlılar Cemiyeti'nin 1865'teki ilk üyelerinden biri olur. Ziya Paşa ile dostluğu Namık Kemal ile arkadaşlığı ve cemiyete üye olması nedenleri ile Tercüman’ı Ahval’in kapatılması 1866 sonrasında Dîvân-ı muhasebat azalığı görevinden de uzaklaştırılır. 1867
Azlinden on dört gün sonra, Âli Paşa kararnamesi üzerine Ali Suavi ve bazı arkadaşları ile Paris’e kaçar.
Bu örgüt bir meclis toplanmasını ve ülkenin bu meclisten çıkan yasalarla yönetilmesini savunmaya başlamış, Kavalalaı Mehmet Ali Paşa’nın torunu Mısır Prensi Mustafa Fazıl Paşa’nın da desteklediği [14] bu örgüt kabine ile ters düşmüştür. Namık Kemal ve Ziya Paşa gibi aydınların da katılmış olduğu bu örgüt üyeleri takibata uğramaya başlar.[15] Kabine ile ters düşen, gazetesi kapatılan memuriyetten de atılan Ağah Efendi, Namık Kemal ve Ziya Paşa gibi 1867 de [16] Paris`e kaçmak zorunda kalmıştır. Abdülaziz’in Fermanı ile Mısır Hidivliğinden azledilen Genç Osmanlıların lideri haline gelen Mustafa Fazıl Paşa, kaçakları etrafına toplamakta ve masraflarını karşılamaktadır. [17]Ali ve Fuat Paşa kabinesine karşı olan bu üyeler hükümet aleyhine yazılar yazmaktadır.
1866-71 yılları arasında Fransa. İngiltere ve Belçika gibi ülkelerde yaşamak zorunda kalır. Bu sürgün ve kaçış yıllarında gazeteciliğe yurt dışında devam etmiştir. Agâh Efendi Paris'te iken arkadaşları ile birlikte Muhbir (Haberci) ve Hürriyet gazetelerinde çalışmaya başlamıştır. Muhbir gazetesini Ziya Paşa ve Namık Kemal çıkarmakta, Ağah Efendi ve Ali Suavi’de bu gazeteye yardımcı olmaktadır. Fakat Abdülaziz, Paris’e ziyarete gelmiş ve Mustafa Fazıl Paşa ile görüşüp anlaşmış, kaçakların Paris’ten uzaklaştırılması kararı alınmıştır. [18] Bunun üzerine Namık Kemal, Ağah Efendi ve Ali Suavi yollarını Ziya Paşa’dan ayırarak Londra’ya geçmişler, Paris’ten Londra’ya kaçışları esnasında yabancı sefaretlerin ve Mustafa Fâzıl Paşa’nın kâtibi Sakakini’nin maddî yardımını görmüşlerdir.[19]
Londra’da da Hürriyet gazetesinde çalışan Ağah Efendi, Londra’da ve Brüksel’de oturmuş, ç eşitli Avrupa ülkelerinde yaşadıktan sonra hasımları olan Âli Paşa ölünce ve 1871 de ilan edilen aftan sonra yurda dönmüştür. Hükümetle arası düzelen Ağah Efendi, İzmir mutasarrıflığı ve Şurayı Devlet üyeliği görevlerine atanır. İstanbul’a döndükten sonra Abdülazîz Han’ın tahttan indirilmesini hazırlayan hâdiselerden biri olan talebe-i ulûm ayaklanmasının elebaşlarından biri olur ve Abdülaziz tahtan indirilir. Ancak II. Abdülhamid, padişah olunca ayaklanmadaki rolünden dolayı bu görevinden alınır ve fikirlerinden dolayı 1877 de Bursa'ya ve arkasından Ankara'ya sürgün edilir. Önce Bursa'da, daha sonra Ankara'da altı ay sürgün yaşadıktan sonra affedilir. Bağışlandıktan sonra önce 1884 senesinde bâlâ rütbesi ile Rodos, arkasından da Midilli mutasarrıflıklarına getirilir. 1885 Daha sonra ise iyi düzeyde yabancı dil bilmesi nedeni ile Midilli Mutasarrıfı iken bir sene sonra Atina’ya büyükelçi olarak atanır.
1887 de Atina elçisi iken vefat eder ve Atina’da defnedilir. Bir yıl sonra ise Atina’daki kemikleri yurda getirilip, Mahmut Türbesi haziresine defnedilmiştir. [20]
Kaynakça
Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın