Akşemseddin Hayatı Eserleri

04.08.2012

Akşemseddin

Akşemseddin (d. 1389, Şam - ö. 1459, Göynük) asıl adı ile Mehmet Şemseddin, Fatih'in hocası  çok yönlü İslam âlimi, şair, tabip ve bilim adamıdır.

Hayatı

Akşemseddin, veli şeyh Şehabeddin Sühreverdî'nin torunlarından olan Şerefüddin Hamza'nın [1] oğludur. "Kurtboğan Evliyası" olarak bilinen babası Şeyh Hamza (Şâmî) Şam'dan Amasya'ya yerleşmiştir. Bazı kaynaklar babasının yerleştiği yeri Samsun iline bağlı Kavak ilçesi olarak göstermektedir.[2]

Kaynaklar doğum tarihinin H. 792- Miladi 1389 yılı olduğu ve Şam 'da doğduğu konusunda mutabık kalmaktadır. Fakat bazı kaynaklarda Çorum-Osmancık, Çorum- İskilip [3]gibi yerlerde zikredilmektedir.

"Kurtboğan Evliyası" olarak bilinen AK Şemseddin’in babası Şeyh Hamza veli mertebesinde görülen bir kimsedir. Şeyh Hamza hakkında şöyle bir menakıp vardır. “  Bir kurt, Amasya’ya musallat olmuş, yeni mezârları bulup ölüleri parçalamaktadır.  Akşemseddîn’in babası Şeyh Hamza’da vefat etmiş kurt onun da cesedini deşip parçalamak istemiştir. Fakat Şeyh Hamza, elini uzatıp kurdu boğarak öldürür. Ertesi sabah ziyarete gelen halk, kurdu ölü vaziyette, Şeyh Hamza’nın elini de mezârdan dışarıya çıkmış şekilde bulurlar.  Kurdu elinden alıp bir çukura atarlar ama Şeyh Hamza’nın eli dışarıda kalmıştır. Bir zât: “Şeyh Hamza’nın mübârek eli, kurda değdiği için, yıkanması lâzımdır” der. Şeyhin eli yıkanınca şeyh de elini tekrar mezarın içine çeker.  Bu menkıbeden dolayı da Akşemseddîn’in babasına, Amasya’da “Kurtboğan Velî” denmektedir. “

Bu bakımdan kaynaklar Akşemseddin’in adını Muhammet Bin Hamza olarak zikretmektedirler.  Fakat o daha çok Akşemseddin veya kısaca Akşeyh olarak tanınmıştır. Kaynaklar Akşemseddin'inin soyunun baba tarafından Hz. Ebu Bekir'e kadar dayandırmak eğilimindedir.[4][5]

 İlk tahsilini babası Şeyh Hamza’dan alan Akşemseddin, 7 yaşında hafız olup, ailesiyle birlikte Amasya'nın Kavak bucağına yerleşmiştir. Arapça ve Farsça öğrenerek küçük yaşta Kur'an-ı Kerim'i ezberlemiş, yedi yaşında hafız olmayı başarmış diğer yandan da babası ve çevresindekilerden oldukça kuvvetli bir tahsil görmüştür.  İlerleyen yaşlarına kadar hem dini ilimleri hem de devrinin diğer ilimlerini son derece iyi bir şekilde öğrenmiş,  tıp tahsilini de tamamlayarak kısa zamanda İlmiye sınıfının bir mensubu olmuştur. [6] Hayatının ilerleyen kesitlerinde de açıkça ortaya çıkacağı gibi daha yirmili yaşlarına kadar oldukça ciddi bir tıp eğitimi almış olmalıdır. Fakat hakkında bilgi veren kaynaklardan bu eğitimi nasıl aldığına dair bir bilgi çıkmamaktadır.

Akşemseddin ayrıca, eczacılığa da merak sarmış devrinin en önemli eczacılarından biri olmuştur. Bu eğitimi ileriki yaşantısında pek çok meşhur kimseyi iyileştirmesi ile ortaya çıkacaktır

Babasının vefatından sonra Amasya ve Osmancık medreselerinde eğitimini tamamlayan Akşemseddin, müderrislik payesi alıp Osmancık Medresesinde müderris olmuştur.  

Çok ciddi bir eğitim almış olduğu belli olmasına rağmen Osmancık medresesinde müderris iken aldığı eğitimden ve bilgi düzeyinden memnun olamaz hale gelmiştir.  Onun hakkında en ciddi bilgileri bize veren Enisi ve menkıbesine göre 25 yaşında genç bir müderris iken müderrisliği bırakarak daha fazla ilim tahsil etmek ve tasavvufi konularda kendini çok daha iyi eğitmek için kâmil bir mürşit bularak ona intisap etmeyi düşünmeye başlamıştır. Devrinin âlimleri ve II. Bayezid Adli kazaskeri İmam Ali Efendi [7] ona Hacı Bayram Veli’yi işaret ederler. Fakat menkıbelere göre Ankara’ya kadar gelmiş Hacı bayram Veli’yi dilenirken görünce onun kâmil bir müşit olmadığına hükmederek Mavreaünnehir’e doğru yolculuğa çıkmıştır. Müderrisliği ve medreseyi terk eden Akşemseddin İran’ı dolaşmış ama umduğunu bulamadığı için tekrar Anadolu'ya dönmüştür

Devrin Âlimleri bu defa ona yine Hacı Bayram-ı Veli’ye intisap etmesini önermiş ama o tavsiyelere uymayarak ilk önce Halep’te bulunan Şeyh Zeynüdd’in El Hafi’ye intisap etmeye karar vermiş  [8]  ve Halep’e gitmiştir. . Burada bir müddet kalır. Menkıbelerde anlatıldığına göre Halep’te El Hafi’ye mürit olmuşken bir gece rüyasında boynuna takılı bir zincirin Hacı bayram Veli’nin dergâhının kapısına bağlı ve onun elinde olduğunu görür. [9][10][11] Hatta rüyasında bu zincir çekilmiş uyandığında da zincirin izlerini boynunda görmüştür. Bu rüyanın üzerine Şeyhi El Hafi’den izin alarak Halep’ten Ankara’ya doğru yola çıkar. [12]

Hacı Bayram Veli 1412 den önce Ankara’ya Solfasol köyüne dönmüş ve talebe yetiştirmeye, başlamıştır.  Artık bir müderris olarak değil bir tarikat ehli olarak müritler yetiştirmektedir.  Talebelerini daha çok hocası Somuncu Baba’nın işareti doğrultusunda sanata ve ziraata sevk etmekte dergâhındakilerin de rızıklarını bu yolda temin etmektedir. Kendisi de geçimini ziraatla sağlamaya başlamış,  dergâhı ününü duyup gelen müritler ile dolmaya başlamıştır. Bunlardan bir tanesi de daha sonra damadı olacak olan Eşrefoğlu Rumi ’dir.[13]

Kaynakların bazıları Akşemseddin’in Önce Ankara’ya gittiğini Hacı Bayram Vel’nin kapı kapı dolanıp yiyecek dilendiğini görünce Halep ’e gittiği,  Halep‘te o rüyayı gördükten sonra yeniden Ankara’ya döndüğü şeklinde bir görüş içindedir. ( bkz Halep Şehri ile Kültür ve Türkü Dünyamızda Halep)  Fakat sıraları değişse bile hem Şeyh El Hafi’ye hem de Hacı Bayram’a intisap ettiği konusunda pek çok kaynak görüş birliği içinde olmasına rağmen Akşemseddin hakkında en geniş araştırmaları yapmış olan A. İhsan Yurt,  Akşemseddin’in El Hafi’ye intisap etmiş olamayacağı iddiası içindedir. A. İhsan Yurt, bu fikrine delil olarak Akşemseddin’in “ Def’u Meta’in” adlı eserinde El Hafi’ye açıkça karşı çıktığı ve ona tariz ettiği konusunu ileri sürmektedir. [14]

Menkıbeye göre Akşemseddin Ankara’ya gelip Hacı Bayram’ın huzuruna çıkar. Hacı Bayram Veli’yi kan ter içinde tırpanla çalışırken görür. Hacı Bayram Veli , onun tevâzu içindeki haline bakarak “Köse, kalbimize girdin, gel yanıma” diyerek, sofrasına oturtur. Sofrada pek de yenebilecek doğru dürüst bir yiyecek yoktur. Hacı Bayram Veli; “Zincirle zorla gelen misafiri böyle ağırlarlar” diyerek onun rüyasından haberdar olduğunu ve onu zorla getirdiğini Akşemseddin’e ima etmiş olur.[15][16]

Hacı Bayram Veli 'nin yanında kalan ve bir müddet de çile ile imtihana tabi tutulan Akşemseddin kısa süre de tasavvufun bütün yollarını ve inceliklerini öğrenmiştir. Hacıbayram Camii'nin çilehanesinde çile çıkardıktan sonra Hacı Bayram Veli 'den icâzet almıştır. Rivayetlere göre çilesi esnasında nefsini terbiye ve ıslah etmekte büyük sıkıntılar çekmiş,  bir defasında da yedi günde bir kaşık sirkeden başka bir şey yememiştir

Bu çilehanesi bu gün bile Hacı Bayram Camisinde halka açık durumdadır. Ve adıyla anılmaktadır.  Esasında Bayramiye tarikatında hilafet verme geleneği yoktur. Fakat Hacı Bayram öldükten sonra onun yerine geçtiğine göre Hacı Bayram Ölmeden evvel onu işaret etmiş olmalıdır.[17] Akşemseddin, şeyhi Hacı Bayram Veli öldükten sonra ortaya çıkan altı Neferden birisi olmuştur.

Hacı Bayram Veli'den aldığı izinle Ankara'dan ayrılıp Beypazarı’na yerleşir. Beypazarı’nda  bir mescid ve değirmen inşa ederek yaşamaya başlar. Burada büyük bir şöhret bulan Akşemseddin, kısa bir süre sonra oradan da ayrılıp ve İskilip'e gelir. Çorum'un İskilip kazasına bağlı Evlek köyünde bir müddet kaldıktan sonra İskilip'te de çok fazla kalmayarak Bolu'nun Göynük ilçesine yerleşir. [18]Göynük'te bir değirmen ve mescid inşa ettirip, kendi çocuklarının tahsili dervişlerinin terbiyesi ile meşgul olmaya başlamıştır. Diğer taraftan da elimize ulaşan eserlerini Göynükte kaldığı bu yıllar arasında yazmaya başlamış üstelik bu esnalarda hacca gidebilme imkânı da bulmuştur. [19][20]Akşemseddin'in kaynaklara göre on çocuğu olmuştur.[21]

Kimi kaynaklara göre Hacı Bayram Veli II. Murat tarafından Edirne’ye çağrılınca Akşemseddin’in de onunla birlikte Edirne’ye kadar gittiği ve II. Murat ile de bu şekilde tanıştığı hakkında bilgiler vermektedir. Hacı Bayram’ın Edirne’ye gittiği yıl muhtemelen 1421 yılı olmalıdır. [22] Hacı Bayram’ın ölüm yılı ise 1429 yılı olduğuna göre Akşemseddin’in bu yıllarda Göynük’te olması gerekir. Buna mukabil. II. Murat’ın onu çocuklarına Lala yapmış olması bu görüşün doğru olabileceğini Akşemseddin’in Hacı Bayram ile Edirne’ye kadar gitmiş olabileceğine delalet etmektedir. Bu bilgi birçok kaynak tarafından da teyid edilmektedir.[23]

Göynükte iken Hacı Bayram’ın vefatını önceden hissetmiş menkıbelere Hacı Bayram’ın son dileği olan "Benim namazımı Akşemseddîn kıldırsın ve cenazemi yıkasın." Dileğini yerine getirmiştir.  (1429) Bu olay böyle gerçekleşmemiş olsa bile netice olarak Akşemseddin cenaze sonrasında dahi gelerek dergâhın postuna oturmuştur.

Tarihi belli olmamakla beraber Fetihten önce iki kere Edirne’ye gittiğini bir keresinde Avni Fatih Sultan Mehmet 'in kızı Gevherhan Sultanı, diğerinde de Kazasker Çandarlıoğlu Süleyman Çelebi’yi tedavi ettiği bilinmektedir. 

Akşemseddin'in asıl ünü, II. Murat'ın emir ve isteğiyle  Avni Fatih Sultan Mehmet 'in hocalığına tayin edilişiyle başlar. Fakat nedense kaynaklar konu ile ilgili doyurucu bilgi vermemekte Fatih’in hocası olduğunu ifade ederek konuyu geçiştirmektedir.

Kaynakların hepsinde verilen ve kabul edilen bir husus ise Fatih’in Fetih hazırlıkları sırasında Akşemseddin’in Fatih’in yanında olduğu ve Fatih’in danışmanı olarak görev aldığı yönündedir. Fetih başlarken Akşemseddin yüzlerce müridi çocukları, Akbıyık Sultan, Molla Fenârî, Molla Gürânî, Şeyh Sinân,  Abdüürrahim Karahisari  gibi meşhûr âlim ve velîler, talebeleriyle Fetih için İstanbul’a gelmiştir. [24] ( bkz ABDÜRRAHİM KARAHİSÂRΠ)

Akşemseddin,   Fatih Sultan Mehmet 'e danışmanlık yapmış İstanbul'un fethine katkıda bulunmuştur. Bu sırada Akşemseddin İstanbul kuşatmasının en kritik günlerinde II. Mehmed'e yazdığı ve aşağıdaki mektup Topkapı sarayı arşivinde saklanmaktadır.

“     O Allah ki ikram ve yardım sahibidir. En içten selâm ve teslimiyet ifadelerimi takdimden sonra: Allah Teâlâ'dan temennî ve niyazim odur ki, gemi olayı hayli üzüntü ve sıkıntı getirdi. Bir fırsat doğmuştu, herhalde kaçırıldı. Ve hayli mahzurlar meydana getirdi. Birincisi din gayretidir. Bu olay da kâfirler sevinip, düşmanlar gülmüştür. İkincisi, başarısız ve yetersiz oluşunuz şeklinde bir yoruma sebep olundu. Üçüncüsü ise: Bu fakir'in "bendenizin" duâsının kabul olunmadığı ve itibar görmeyeceği ve müjdemizin değersiz olduğu şeklinde bir takım sakıncalar, mahzurlar meydana geldi. Şimdi: Hiç müsamaha ve yumuşaklık göstermeden, bu başarısızlığın kimden ve nereden geldiğini tespit edip, sorumluyu görevden almak, tedip etmek - şiddetli azarlamak gibi- ağır ceza vermek gerek. Eğer böyle bir tedbir alınmazsa, yarın öbür gün surlara hücum edileceği ve hendek dolduralacağı anda tembellik gösterirler. Bilirsin bunların bir kısmı sıradan Müslüman'dır. Allah için canını, başını koyan azadan azdır. İşin içine ganimet toplamak v.s. olunca çoğu canını ateşe atar. Şimdi sizden dileğim ve dikkat edilecek hususlar şunlardır: Ciddî bir gayretle işe bizzat katılmak, emirleri kusursuz uygulamak gereklidir. Bahriyedeki kumandayı ciddî, disiplinli, merhameti az kişilere vermelisiniz. Üzüntülü bir şekilde otururken Kur'an-ı Kerimle tefe'ül ettik. Ulular ve gönüller sultanı Ca'fer Sâdık işaretiyle şu âyeti kerime geldi. Bu durumda hemen harekete geçmeyenler, gerçek Müslüman değildir. Münâfık hükmünde olup kâfirlerle birlikte cehennemde ebediyyen beraberdir. hükmü gönlüme verildi... İşi disiplinli şekilde ele almak göründü. Gayretinizi esirgemeyiniz. Sonunda mahcûbiyet ve ümitsizlikle gitmeyeceğiz. Allah'ın yardım ve inâyetiyle sevinçle ve muzaffer olarak gideceğiz, inşallah. Gerçekte "kul tedbir alır, Allah takdir eder" hükmü esastır. Allah'a hamd olsun. Kişi elinden geldiğince ciddî gayret göstermeli ve tedbirde kusur etmemeli. Allah Resûlü'nün ve Ashabı'nın sünneti budur. Üzüntülü bir şekilde biraz Kur'an-ı Kerim okuyup yatıldı. Allah'a çok şükür ki, bir takım ikramlar, müjdeler oldu. Çoktandır böyle müjdeler alınmamıştı. Tam teselli meydana geldi. Sözlerimiz zât-ı âlinize boş sözler gelmesin. Sizi sevdiğimizdendir. Vesselâm.  ” [25][26]

Fâtih Sultan Mehmed ise şehre öğle saatlerinde Topkapı'dan şehre girdi. Beyaz bir at üzerinde, Ayasofya'ya doğru yol aldı. II. Mehmed, Akşemseddin ile İstanbul'a girişte şehir halkı tarafından karşılandı. Yanında ileri gelen kumandanlarıyla vezirlerinden başka, Molla Gürânî, Molla Hüsrev, Akşemseddîn veAkbıyık Sultan gibi âlimler ve velîler topluluğu da bulunuyordu.  Şehir halkı Akşamseddin'i II. Mehmed sanıp ona çeşitli hediyeler uzatmaya başlamıştı. Akşemseddin ise "Padişah ben değilim" diyerek yanındaki II. Mehmed göstermiştir. II. Mehmed ise "Verin verin, padişah benim ama, o benim hocamdır!" sözüyle tebessüm etmiştir.[27]

 Fâtih Sultan Mehmed Han, fethin üçüncü günü Ayasofya'ya gidip, orayı câmiye çevirdi. Ayasofya'yı câmiye çevirmesi, Bizanslılar ile yapılan bir anlaşmaya bağlanmıştı.  II. Mehmed İstanbul'un fethin ardından Ayasofya’da ilk Cuma namazını kıldırmış,[28] ilk hutbeyi, Akşemseddîn okumuştu. 

Ayrıca Akşemseddin, II. Mehmed isteği üzerine İstanbul’u Fethe gelen ilk İslam ordularının önceki kuşatmalarında şehit düşen Ebu Eyyûb el-Ensarî'nin kabrinin olduğu yeri Fatih’in arzusu ile tespit etmiştir. Bu mezar yeri bu gün Eyüp Sultan olarak anılmaktadır. 

Vefatı

Akşemseddin, fetihten sonra, bir müddet kiliseden önce medreseye sonra da camiye çevrilen Zeyrek Camisinde müderrislik yaptı. Fakat II. Mehmed'in ısrarına rağmen İstanbul'da kalmak istemedi ve Göynük'e çekildi. Kaynaklar onun Göynük'e çekilmesinin nedenini Fatih’in padişahlıktan çekilerek onun dervişi ve müridi olmak istemesine, Akşemseddin’in ise : “Payitahta derviş değil Padişah lazımdır” diyerek reddetmesine Fatih’te bu konuda ısrar edince bu isteğine engel olmak için İstanbul’dan ayrılmasına bağlamaktadır. Fakat bu anlatılanlar fazla inandırıcı olamamaktadır. Gerçekte ise Akşemseddin ve öğrencisi Abdurrahim Karahisari Fatih’e bilemediğimiz bir neden den dolayı gücenmişler, Akşemseddin Göynük'e geri dönerken Abdurrahim Karahisari de Afyon’a gelmiştir. [29]

Göynük'e döndükten sonra Fatih’in ikramlarını kabul etmemiş, cami ve tekke yaptırtmak isteği ile yolladığı hediyeleri kabul etmemiş geri çevirmiş, sadece Göynük'e bir çeşme yapılmasına izin vermiştir. [30] Bu hadiseler dahi onun Fatih’e ne kadar gücendiğinin emareleri olmaktadır. Göynükte değirmenine, tekke ve mescidine dönen Akşemseddin yeniden müritleri ile olmaya başlamış ve bir süre sonra yetmiş yaşında orada vefat etmiştir. Menakıpnameye göre ölüm tarihi fetihten altı yıl sonra 1459 yılındadır. Bu tarih türbesinin kapısındaki kitabede de yazmaktadır.

Menkıbeler onun ölümünü şu şekilde aktarmaktadır: “Bir gün hanımının: “Göçerdim dersin yine göçmezsin!” demesi üzerine: “Göçeyim!” deyip mescide girdi. Akrabasını ve evladını toplayıp, vasiyetini yaptı. Helallaşıp veda etti. Yasin-i şerifi okumaya başladı. Sünnet üzere yatıp temiz ruhunu teslim etti (1460). Göynük”teki tarihi Süleyman Paşa Camiinin bahçesine defnedildi. Daha sonra oğullarının kabri ile beraber bir türbe içine alındı.”[31]


Akşemseddin Tasavvuf ve Tıp 

Akşemseddin, bilimde ve tasavvufta olduğu gibi, tıp ve eczacılık alanında da büyük bir üne sahip olmuş yukarıda da belirtildiği gibi en az iki meşhur kimsenin tedavi olmasını sağlamıştır. Tıp alanında da eserleri olan Akşemseddin devrinin ileri gelen mutasavvıflarındandır. Bayramiye tarikatı Hacı Bayram’ın ölümünden sonra onun Şeyhliği sayesinde devam etmiş müritler yetiştirmeyi sürdürmüştür. 

Bayramiye tarikatının Şemsiyye kolunu kuran Akşemseddin’in bu tarikatı ölümünden sonra Oğlu Fazlullah, İbrahim Tennuri ve İskilip’te Attaroğlu Muslihiddin ile devam eder. İbrahim Tennuri de şeyhi gibi tıp ilminde ilerlemiş ve bazı hastalıkların tedavisini bulmuş birisidir.

Kaynaklarda “ Tabib-i Ebdan “ olarak devrinin en iyi hekimleri arasında gösterilen Akşemseddin’in  tıp ilmini kimden ve nasıl öğrendiğine dair net bir bilgi yoktur. Fakat menkıbelerinden ve diğer kaynaklardan edinilen bilgiler doğrultusunda sadece bedeni değil ruh hastalıklarının da hekimi olduğu pek çok kaynak tarafından belirtilmektedir. Maddetü'l-Hayat adlı eserinde de belirttiği gibi hastalıkların gözle görülmeyecek kadar küçük canlıların kişiden kişiye geçerek oluştuğunu Pasteur’dan dört yüz sene öncesinden fark edecek kadar ileri bir tıp bilgisine de sahip olabilmiştir.

Ayrıca  tıp ile ilgili eserlerinde hangi hastalıkların hangi bitkilerden hazırlanan ilaçlarla tedavi edileceğine dair bilgiler ve formüller de yazmıştır.  

 

ŞAİRLİĞİ

Sanılanın aksine Akşemseddin’in aynı zamanda bir şairdir. Faklı mecmualarda ona ait olan 38 şiiri Kemal Eraslan tarafından bulunmuş açıklamalı ve imalalı olarak neşredilmiştir. [32]

Mikrobun kaşifi

Akşemseddin, Louis Pasteur'in yaklaşık 400 yıl sene önce, hastalıklar ve mikroplar meselesini ilk defa açtığı kabul edilen İtalyan Hekim Fracastor’dan 100 sene önce Maddetü'l-Hayat adlı eserinde yıllar öncesinden mikroplar ve hasatlıklarla olan ilgisini keşfetmiş ve bunu adı geçen eserinde şu şekilde ifade etmiştir. 
“     Hastalıkların insanlarda teker teker ortaya çıktığını sanmak hatadır. Hastalık, insandan insana bulaşmak suretiyle geçer. Bu bulaşma, gözle görülmeyecek kadar küçük, fakat canlı tohumlar vasıtasıyla olur”[33][34]

Eserleri

Eserlerinin önemli bir kısmı tasavvufla alakalıdır.    Kitabü't Tıb ve Maddetü'l-Hayat adlı eserleri tıp ve eczacılık ile alakalı eserleridir.

Risaletü'n-Nûriye: Tasavvufa ve tasavvuf ehline dil uzatanlara cevab mahiyetindedir. Arabça olup, kardeşi Hacı Ali tarafından Türkçe’ye çevrilmiştir
   

·          Hall-i Müşkilât: 

·           Makamât-ı Evliyâ

·           Kitabü't Tıb

·           Maddetü'l-Haya

Kaynakça

·         [1] Şemseddin Sâmi: Kâmus-u Âlâm

·         [2] Yurd, Ali İhsan (1972). Fatih'in Hocası Akşemseddin Hayatı ve Eserleri. İstanbul: Fatih Yayınevi.

·         [3] MURAT KARACA, AKŞEMSEDDİN, Şemseddin Mehmed, https://www.turkedebiyatiisimlersozlugu.com/index.php?sayfa=detay&detay=6092

·         [4] O. Fuad Köprülü- Mustafa Uzun, Akşemseddin, TDV İA, C. 2 , İst. 1989- shf. 299-302

·         [5] Şemseddin Sâmi: Kâmus-u Âlâm, c. 1, s. 265

·         [6] MURAT KARACA, AKŞEMSEDDİN, Şemseddin Mehmed, https://www.turkedebiyatiisimlersozlugu.com/index.php?sayfa=detay&detay=6092

·         [7]

·         [8] O. Fuad Köprülü- Mustafa Uzun, Akşemseddin, TDV İA, C. 2 , İst. 1989- shf. 299-302

·         [9]  Şemseddin Sâmi: Kâmus-u Âlâm, c. 1, s. 265

·         [10] O. Fuad Köprülü- Mustafa Uzun, Akşemseddin, TDV İA, C. 2 , İst. 1989- shf. 299-302

·         [11] İbrahim Koç: İstanbul'un Manevi Fatihi Akşemseddin. Elest Yayınları, İstanbul, 2007, 2. Basım, s. 129

·         [12] O. Fuad Köprülü- Mustafa Uzun, Akşemseddin, TDV İA, C. 2 , İst. 1989- shf. 299-302

·         [13] Şahamettin Kuzucular,  https://edebiyatvesanatakademisi.com/post/haci-bayram-veli-hayati-ve-seyhligi/74042

·         [14] O. Fuad Köprülü- Mustafa Uzun, Akşemseddin, TDV İA, C. 2 , İst. 1989- shf. 299-302

·         [15]  Emir Hüseyin Enîsî: Menâkıb-ı Akşemseddin,

·         [16] O. Fuad Köprülü- Mustafa Uzun, Akşemseddin, TDV İA, C. 2 , İst. 1989- shf. 299-302

·         [17] Ş. Kuzucular, https://edebiyatvesanatakademisi.com/post/haci-bayram-veli-hayati-ve-seyhligi/74042

·         [18] Nezihe Araz: Anadolu Evliyaları, s. 151-152

·         [19] O. Fuad Köprülü- Mustafa Uzun, Akşemseddin, TDV İA, C. 2 , İst. 1989- shf. 299-302

·         [20] İbrahim Koç: İstanbul'un Manevi Fatihi Akşemseddin. Elest Yayınları, İstanbul, 2007, 2. Basım, s. 129

·         [21] İbrahim Koç: İstanbul'un Manevi Fatihi Akşemseddin. Elest Yayınları, İstanbul, 2007, 2. Basım, s. 129

·         [22] https://edebiyatvesanatakademisi.com/post/haci-bayram-veli-hayati-ve-seyhligi/74042

·         [23] O. Fuad Köprülü- Mustafa Uzun, Akşemseddin, TDV İA, C. 2 , İst. 1989- shf. 299-302

·         [24] O. Fuad Köprülü- Mustafa Uzun, agy

·         [25] Topkapı Sarayı Arşivi, No: 5584

·         [26] https://edebiyatvesanatakademisi.com/post/avni-fatih-sultan-mehmet-hayati-sairligi/74309

·         [27] İbrahim Koç: İstanbul'un Manevi Fatihi Akşemseddin. Elest Yayınları, İstanbul, 2007, 2. Basım, s. 78

·         [28] Ahmed Muhtar: Feth-i Celîl-i Konstantiniye, s. 273

·         [29] https://edebiyatvesanatakademisi.com/post/abdurrahim-karahisari-hayati-ve-eserleri/75378

·         [30] O. Fuad Köprülü- Mustafa Uzun, agy.

·         [31] Prof. Dr. Ramazan Ayvallı, “BÜYÜK ALİM VE VELİ AKŞEMSEDDİN”İN HAYATI, ESERLERİ, TASAVVUFİ FİKİRLERİ VE MENKIBEVİ KİŞİLİĞİ” https://www.ramazanayvalli.net/,

·         [32] O. Fuad Köprülü- Mustafa Uzun, agy.

·         [33] Taşköprülüzâde: Şakayık-ı Nûmâniye, c. 1, s. 48

·         [34] Osman Şevki Uludağ: Beş Buçuk Asırlık Türk Tabâbet Tarihi. İstanbul, 1969, s. 35-36

·          

Edebiyat Dil bilim, Kültür, Folklor, Geleneksel ve Güzel Sanatlarla ilgili, Tez, yazı, İnceleme, ve Araştırmalarınız bize başvurarak bu sitede Paylaşabilirsiniz.

 BAŞVURU İÇİN : ESA, İLETİŞİM  veya s_kuzucular@hotmail.com 

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar