KategorilerEDEBİYATTasavvuf Edebiyatı Aşık ve DivanDevriye Nazım Türü Tüm Özellikleri ve Örnekleri

Devriye Nazım Türü Tüm Özellikleri ve Örnekleri

21.06.2020


 Devriye Nazım Türü Tüm Özellikleri ve Örnekleri

Osmanlıca yazılışı: devriye – دوریه

Sözlük anlamları: Dairesel, çember gibi; birbirinin yerini alma. Dönen, dolaşan şekillerindedir. Devriye sözcüğü devr, sözcüğünden türemiş, tekke edebiyatında bir şiir türünü ifade eden terim bir anlam da kazanmıştır.

Devriye, sözlük anlamından hareketle Dini Tasavvufi Âşık Edebiyatında ( Tekke ve Zümre Edebiyatı) bir şiir türünün adı olacak şekilde terim anlam da kazanmıştır.

 

Devriye Nazım Biçimin Dış Yapı Özellikleri  

 Devriye, nazım şekli olarak dörtlük sistemine dayanan, kafiye şeması:  abab ( abcb) cccb, dddb, eeeb, fffb, gggb şeklinde koşma düzeninde kafiyeleşen, dörtlük sistemine dayalı, genellikle 11 hece ölçüsü ve durak sistemine sahip olan; kendine özgü konusu ile diğer Tekke ve zümre âşık edebiyatı nazım şekillerinden ayrılan bir şiir türüdür.

Devriye nazım şekli Tekke ve Zümre aşık şiiri içerisinde Alevî-Bektaşî şairleri tarafından "devir nazariyesi" konusunu işleyen bir şiir türüdür. Devriyeyi, ilahi, deme, saz, nefes, nutuk vb den ayıran özelliği ise devriye türüne mahsus “ devir ve tenasüh “ inancını işleyen bir şiir olmasıdır. Adını da tasavvuftaki Devir Nazariyesinden alır  (Ruh Nedir Ruhun Varlığı Hülul Tenasüh Devr ve Ruh Göçü )

Nefesler 7 dörtlükten fazla olursa devriye özelliği gösterir. ( bkz  Devriye: Ferşiyye- Arşiyye ve Şer'i Örnekleri)

 

Devriye Şiir Türünün Konuları

Tasavvuftaki Devr İnancına göre  insan evrenin özüdür. Evren’in kendisi ise Allah’ın bir aynaya yansıması gibi Allah’ın evren şeklindeki görünümü gibi düşünülmektedir. Bu düşünceye göre, canlı cansız yaratılan her şey bir ve mutlak olan Allah’tan gelip geri Allah’a dönecektir.  

Devr inancı yaratılan her varlığın Allah’tan gelip ilk önce sürekli düşüş mebde sonra da sürekli yükseliş mead aşamalarından gelip geçerek en sonunda Allah ile bütünleşeceği aşamalarına dayanır.  “ Mutlak varlıktan ayrılan ilâhî nur, (umumi feyz, vücûd-ı sârî, mevcud) sırayla küllî akıl, dokuz akıl, dokuz nefis, dokuz felek, dört tabiat ve dört  enasır (unsur)  seviyesine kadar düşer. Sonra yeniden yükselişe geçer ve sırasıyla madde, maden, bitki, hayvan, insan ve kâmil insan mertebesine kadar yükselir.”[1]

“Gökler ve  gök cisimleri  Mutlak Varlık olan Allah(  C.C)  nin zatından ilim olarak tecelli eder. Bunların dönmesi ile dört unsur enasır-ı erba  ( hava, su, ateş , toprak ile  rüzgar)  meydana gelir bu dört unsurun birleşmesi ile  cansızlar nebatlar ve hayvanlar meydana gelir. Mutlak varlıktan ayrılan tanrı nuru akl-ı kül’den ukul-ı tısa’ya ( dokuz feleğe) teba-yı erbaya ( dört  tabiata ) onlardan da enasır-ı erba’ya ( dört ana unsur- hava, su, ateş ve rüzgar-) geçer.  Allah Nurunun madde, nebat  ve hayvana  geçişi  bu şekilde olur ve  bu inişe Kavs- ı nuzul ( iniş kavsı ) veya mebde  adı verilir. Bu alçalan eğriye (devre-i fersiye, kavs-i nuzul) denir. Dünyaya geldikten sonra yükselişe huruca geçer. Bu yükselen eğriye (devre-i arşiye, kavs-i nuzul)  veya mead da denir. ” [2]

Kavs-ı nuzul veya mebde Tanrı nurunun topraktan madene, madenden bitkiye, bitkiden hayvana, hayvandan insana dönüşümünü içerir. İnsan ise yaratılırken Allah’ın ruhundan üflendiği için "eşref-i mahlûkat"tır.  İnsan Allah’ın ruhundan üflendiği için yaratılmışların en şereflisi olarak yaratanın bütün sıfatlarına, yani zatına mazhar olmuştur. Ancak Eşref-i Mahlûkat olan insan da mebde ve mead aşamalarından süzülerek, insan sıfatına; en sonunda insan-ı kâmil mertebesine kadar yükselir.

 

Devriyyeler işledikleri konulara göre ikiye ayrılırlar: Bunlardan kavs-i nüzûl'ü  yani sürekli inişi anlatanlara "Arşiyye", kavs-i urûc'u  yani yükseliş kavsını anlatanlara ise "Ferşiyye" denir. Arşiyyelerde mutlak varlıktan ayrılıp dünyaya (âlem-i süflî) gelinceye kadar geçen macera, Ferşiyyelerde ise, dünyadan tekrar yüce âleme doğru yapılan seyahat anlatılır. ( bkz Devriye: Ferşiyye- Arşiyye ve Şer'i Örnekleri )

 

Türk Edebiyatında Önemli Devriye Şairleri

Niyazi Mısr,İ Sun'ullah Gaybî, Abdülahad Nur ve Üsküdarlı Haşim Baba , Gufrani, Yunus Emre  , Şah İsmail Hatai , Devriye  türünde en başarılı örnekleri veren şairlerdir.

 

KIRKLAR MEYDANINA VARDIM

Kırklar meydanına vardım
Gel beru ey cân dediler
İzzet ile selâm verdim
Gel işte meydân dediler

Kırklar bir yerde durdular
Otur deyu yer verdiler
Önüme sofra yazdılar
El lokmaya sun dediler

Kırkların kalbi durudur
Gelenin kalbin arıdır
Gelişin kanden beridir
Söyle sen kimsin dediler

Gir semâa bile oyna
Silinsün açılsun ayna
Kırk yıl kazanda dur kayna
Dahi çiğ bu ten dediler

Gördüğünü gözün ile
Söyleme sen sözün ile
Andan sonra bizim ile
Olasın mihmân dediler

Düşme dünyâ mihnetine
Tâlib ol Hak hazretine
Âb-ı zemzem şerbetine
Parmağını ban dediler

Şah Hatâyî'm nedir hâlin
Hakk'a şükr et kaldır dilin
Gaybetten kese gör dilin
Her kula yeksân dediler          Şah Hatayi

 

 

Devriye

Katre idim Ummanlara karıştım
Kaç bulandım kaç duruldum kimbilir
Devre edip alemleri dolaştım
Bir sanata kaç sarıldım kimbilir

Bulut olup ağdığımı bilirim
Boran ile yağdığımı bilirim
Alt anadan doğduğumu bilirim
Kaç ebeden kaç soruldum kimbilir.

Kaç kez gani oldum kaç kere fakir
Kaç kez altın oldum kaç kere bakir
Bilmem ki kaç katip ismimi okur
Kaç defterde kaç dürüldüm kimbilir

Bazı nebat oldum toprakta sürdüm
Bilmem kaç atanın sulbünde durdum
Kaç defa cenneti alaya girdim
Cehenneme kaç sürüldüm kimbilir

Kaç kez alet oldum elde bakıldım
Semadan kaç kere indim çekildim
Balcık olup kerpiç kerpiç döküldüm
Kaç bozuldum kaç kuruldum kimbilir

Dünyayı dolaştım hep kara batak
Görmedim bir karar bilmedim durak
Üstümü kaç örtü bu kara toprak
Kaç serildim kaç dirildim kimbilir

Gufrani'yim tarikatım bos değil
İyi bil ki kara bağrım tas değil
Felek ile hiç hatırım hoş değil
Kaç barıştım kaç darıldım kimbilir   (Gufrani

Devriye

Ey kardeşler ey yaranlar sorun bana kanda idim 

Divanlar dinler isen diyivirem ezelî vatanda idim

 

Evvel dilimdeki budur Tanrı bir rasûl Hak'dürür 

Anı böyle bilmez iken bir acep gümanda idim

 

Kaalû belâ dinilmeden tertip düzen eylenmeden 

Hak'tan ayru değil idim ol ulu divanda idim

 

Eyyub ile derde esir inledim ben çektim ceza 

Belkıs ile hem taht üzre mühr-i Süleyman'da idim

 

Yunus ile balık beni çekti demeye yuttu beni 

Zekerriyya ile kaçtım Nuh ile tufanda idim

 

ismail'e çaldım bıçak bıçak bana kâr etmedi 

Hak beni azad eyledi koç ile kurbanda idim

 

Yusuf ile bir kuyuda yatdım bile çektim ceza 

Yakub ile çok ağladım bulunca efganda idim

 

İsa ile Musa ile sürdüm çıktım Tür dağına 

İbrahim ile Mekke'ye bünyad bırakanda idim

 

Mi'raç gicesi Ahmed'in döndürdüm arşda na'linin 

Üveys ile öründüm taç Mansur'la urganda idim

 

Ali ile saldım kılıç Ömer ile adi eyledim

On sekiz yıl Kaf dağında Hamza'yla meydanda idim

 

Yunus senin âşık canın ezelî âşıklar ile 

0l Allah'ın dergâhında cevlân-ü seyranda idim

 


[1]  Kamile ÇETİN, TASAVVUF ŞİİRİNDE AĞAÇ VE MEYVE İSTİARESİ: GAYBÎ ÖRNEĞİ, https://www.turkishstudies.net/Makaleler/718815697_%C3%A7etinkamile.pdf

[2] https://edebiyatvesanatakademisi.com/post/ruh-nedir-ruhun-varligi-hulul-tenasuh-devr-ve-ruh/137080

Yorum yapmak için lütfenKayıt Olunya da