Devriye Nazım Türü Tüm Özellikleri ve Örnekleri
Osmanlıca yazılışı: devriye – دوریه
Sözlük anlamları: Dairesel, çember gibi; birbirinin yerini alma. Dönen, dolaşan şekillerindedir. Devriye sözcüğü devr, sözcüğünden türemiş, tekke edebiyatında bir şiir türünü ifade eden terim bir anlam da kazanmıştır.
Devriye, sözlük anlamından hareketle Dini Tasavvufi Âşık Edebiyatında ( Tekke ve Zümre Edebiyatı) bir şiir türünün adı olacak şekilde terim anlam da kazanmıştır.
Devriye Nazım Biçimin Dış Yapı Özellikleri
Devriye, nazım şekli olarak dörtlük sistemine dayanan, kafiye şeması: abab ( abcb) cccb, dddb, eeeb, fffb, gggb şeklinde koşma düzeninde kafiyeleşen, dörtlük sistemine dayalı, genellikle 11 hece ölçüsü ve durak sistemine sahip olan; kendine özgü konusu ile diğer Tekke ve zümre âşık edebiyatı nazım şekillerinden ayrılan bir şiir türüdür.
Devriye nazım şekli Tekke ve Zümre aşık şiiri içerisinde Alevî-Bektaşî şairleri tarafından "devir nazariyesi" konusunu işleyen bir şiir türüdür. Devriyeyi, ilahi, deme, saz, nefes, nutuk vb den ayıran özelliği ise devriye türüne mahsus “ devir ve tenasüh “ inancını işleyen bir şiir olmasıdır. Adını da tasavvuftaki Devir Nazariyesinden alır (Ruh Nedir Ruhun Varlığı Hülul Tenasüh Devr ve Ruh Göçü )
Nefesler 7 dörtlükten fazla olursa devriye özelliği gösterir. ( bkz Devriye: Ferşiyye- Arşiyye ve Şer'i Örnekleri)
Devriye Şiir Türünün Konuları
Tasavvuftaki Devr İnancına göre insan evrenin özüdür. Evren’in kendisi ise Allah’ın bir aynaya yansıması gibi Allah’ın evren şeklindeki görünümü gibi düşünülmektedir. Bu düşünceye göre, canlı cansız yaratılan her şey bir ve mutlak olan Allah’tan gelip geri Allah’a dönecektir.
Devr inancı yaratılan her varlığın Allah’tan gelip ilk önce sürekli düşüş mebde sonra da sürekli yükseliş mead aşamalarından gelip geçerek en sonunda Allah ile bütünleşeceği aşamalarına dayanır. “ Mutlak varlıktan ayrılan ilâhî nur, (umumi feyz, vücûd-ı sârî, mevcud) sırayla küllî akıl, dokuz akıl, dokuz nefis, dokuz felek, dört tabiat ve dört enasır (unsur) seviyesine kadar düşer. Sonra yeniden yükselişe geçer ve sırasıyla madde, maden, bitki, hayvan, insan ve kâmil insan mertebesine kadar yükselir.”[1]
“Gökler ve gök cisimleri Mutlak Varlık olan Allah( C.C) nin zatından ilim olarak tecelli eder. Bunların dönmesi ile dört unsur enasır-ı erba ( hava, su, ateş , toprak ile rüzgar) meydana gelir bu dört unsurun birleşmesi ile cansızlar nebatlar ve hayvanlar meydana gelir. Mutlak varlıktan ayrılan tanrı nuru akl-ı kül’den ukul-ı tısa’ya ( dokuz feleğe) teba-yı erbaya ( dört tabiata ) onlardan da enasır-ı erba’ya ( dört ana unsur- hava, su, ateş ve rüzgar-) geçer. Allah Nurunun madde, nebat ve hayvana geçişi bu şekilde olur ve bu inişe Kavs- ı nuzul ( iniş kavsı ) veya mebde adı verilir. Bu alçalan eğriye (devre-i fersiye, kavs-i nuzul) denir. Dünyaya geldikten sonra yükselişe huruca geçer. Bu yükselen eğriye (devre-i arşiye, kavs-i nuzul) veya mead da denir. ” [2]
Kavs-ı nuzul veya mebde Tanrı nurunun topraktan madene, madenden bitkiye, bitkiden hayvana, hayvandan insana dönüşümünü içerir. İnsan ise yaratılırken Allah’ın ruhundan üflendiği için "eşref-i mahlûkat"tır. İnsan Allah’ın ruhundan üflendiği için yaratılmışların en şereflisi olarak yaratanın bütün sıfatlarına, yani zatına mazhar olmuştur. Ancak Eşref-i Mahlûkat olan insan da mebde ve mead aşamalarından süzülerek, insan sıfatına; en sonunda insan-ı kâmil mertebesine kadar yükselir.
Devriyyeler işledikleri konulara göre ikiye ayrılırlar: Bunlardan kavs-i nüzûl'ü yani sürekli inişi anlatanlara "Arşiyye", kavs-i urûc'u yani yükseliş kavsını anlatanlara ise "Ferşiyye" denir. Arşiyyelerde mutlak varlıktan ayrılıp dünyaya (âlem-i süflî) gelinceye kadar geçen macera, Ferşiyyelerde ise, dünyadan tekrar yüce âleme doğru yapılan seyahat anlatılır. ( bkz Devriye: Ferşiyye- Arşiyye ve Şer'i Örnekleri )
Türk Edebiyatında Önemli Devriye Şairleri
Niyazi Mısr,İ Sun'ullah Gaybî, Abdülahad Nur ve Üsküdarlı Haşim Baba , Gufrani, Yunus Emre , Şah İsmail Hatai , Devriye türünde en başarılı örnekleri veren şairlerdir.
KIRKLAR MEYDANINA VARDIM
Kırklar meydanına vardım
Gel beru ey cân dediler
İzzet ile selâm verdim
Gel işte meydân dediler
Kırklar bir yerde durdular
Otur deyu yer verdiler
Önüme sofra yazdılar
El lokmaya sun dediler
Kırkların kalbi durudur
Gelenin kalbin arıdır
Gelişin kanden beridir
Söyle sen kimsin dediler
Gir semâa bile oyna
Silinsün açılsun ayna
Kırk yıl kazanda dur kayna
Dahi çiğ bu ten dediler
Gördüğünü gözün ile
Söyleme sen sözün ile
Andan sonra bizim ile
Olasın mihmân dediler
Düşme dünyâ mihnetine
Tâlib ol Hak hazretine
Âb-ı zemzem şerbetine
Parmağını ban dediler
Şah Hatâyî'm nedir hâlin
Hakk'a şükr et kaldır dilin
Gaybetten kese gör dilin
Her kula yeksân dediler Şah Hatayi
Devriye
Katre idim Ummanlara karıştım
Kaç bulandım kaç duruldum kimbilir
Devre edip alemleri dolaştım
Bir sanata kaç sarıldım kimbilir
Bulut olup ağdığımı bilirim
Boran ile yağdığımı bilirim
Alt anadan doğduğumu bilirim
Kaç ebeden kaç soruldum kimbilir.
Kaç kez gani oldum kaç kere fakir
Kaç kez altın oldum kaç kere bakir
Bilmem ki kaç katip ismimi okur
Kaç defterde kaç dürüldüm kimbilir
Bazı nebat oldum toprakta sürdüm
Bilmem kaç atanın sulbünde durdum
Kaç defa cenneti alaya girdim
Cehenneme kaç sürüldüm kimbilir
Kaç kez alet oldum elde bakıldım
Semadan kaç kere indim çekildim
Balcık olup kerpiç kerpiç döküldüm
Kaç bozuldum kaç kuruldum kimbilir
Dünyayı dolaştım hep kara batak
Görmedim bir karar bilmedim durak
Üstümü kaç örtü bu kara toprak
Kaç serildim kaç dirildim kimbilir
Gufrani'yim tarikatım bos değil
İyi bil ki kara bağrım tas değil
Felek ile hiç hatırım hoş değil
Kaç barıştım kaç darıldım kimbilir (Gufrani
Devriye
Ey kardeşler ey yaranlar sorun bana kanda idim
Divanlar dinler isen diyivirem ezelî vatanda idim
Evvel dilimdeki budur Tanrı bir rasûl Hak'dürür
Anı böyle bilmez iken bir acep gümanda idim
Kaalû belâ dinilmeden tertip düzen eylenmeden
Hak'tan ayru değil idim ol ulu divanda idim
Eyyub ile derde esir inledim ben çektim ceza
Belkıs ile hem taht üzre mühr-i Süleyman'da idim
Yunus ile balık beni çekti demeye yuttu beni
Zekerriyya ile kaçtım Nuh ile tufanda idim
ismail'e çaldım bıçak bıçak bana kâr etmedi
Hak beni azad eyledi koç ile kurbanda idim
Yusuf ile bir kuyuda yatdım bile çektim ceza
Yakub ile çok ağladım bulunca efganda idim
İsa ile Musa ile sürdüm çıktım Tür dağına
İbrahim ile Mekke'ye bünyad bırakanda idim
Mi'raç gicesi Ahmed'in döndürdüm arşda na'linin
Üveys ile öründüm taç Mansur'la urganda idim
Ali ile saldım kılıç Ömer ile adi eyledim
On sekiz yıl Kaf dağında Hamza'yla meydanda idim
Yunus senin âşık canın ezelî âşıklar ile
0l Allah'ın dergâhında cevlân-ü seyranda idim
[1] Kamile ÇETİN, TASAVVUF ŞİİRİNDE AĞAÇ VE MEYVE İSTİARESİ: GAYBÎ ÖRNEĞİ, https://www.turkishstudies.net/Makaleler/718815697_%C3%A7etinkamile.pdf
[2] https://edebiyatvesanatakademisi.com/post/ruh-nedir-ruhun-varligi-hulul-tenasuh-devr-ve-ruh/137080