24.08.2016
FATİH’TEN ANEKDOTLAR
EĞER PADİŞAH BİZ İSEK...
Sultan II. Murad, Rumelinde düşmanlarını sindirmiş “Oğlumu hâl-i hayatımda tahta geçirem, tâ ki gözüm bakarken görem, ne vechile padişahlık eder” diyerek 13 yaşın daki oğlu Şehzade Mehmed’i ( Fatih) tahta geçirmişti.
Çocuk yaşta bir hükümdarın tahta çıkması Avrupalıları ümide düşürmüş Kosova ile Varna'nın hıncını çıkarmak için Osmanlılara karşı bir haçlı seferi hazırlamışlardı. Polonya Kralı Ladislas, yanına Macaristan kralı Yanoş Hunyad’ı da alarak 100.000 kişilik bir haçlı ordusuyla, Osmanlıları Balkanlardan atmak için hemen harekete geçti. Veziriazam Çandarlızade Halil Paşa, durumu Sultan Murad’a anlatıp derhal ordunun başına geçmesi gerektiğini bildirdi. Ama II. Murad "Padışahınız tahttadır" diyerek itiraz Bunun üzerine genç padişah II. Mehmed, hemen babasına mektup göndererek şunları yazdı:“Eğer padişah siz iseniz, bu müşkil vaziyette devletinizin başında olmanız icab eder. Yok eğer padişah biz isek, size emrediyorum, hemen ordunun başına geçiniz!”
İSA PEYGAMBERİN BEZİ
Sehî Bey’in Heşt Behiş’te naklettiğine göre: Molla Lutfi Efendi ile Sultan Fâtih arasında şöyle bir vaka olmuştur.
:Fâtih Sultan Mehmed , kütüphânecisi olan Molla Lutfi’den gbir kitap istemiş. O kitap yüksekte olduğu için Molla Lutfi, yerde duran bir mermer parçasının üstüne basarak kitaba uzanmak istemiş. Fâtih’de şaka yollu: — Hele neyledin? Ol taş, Îsâ aleyhisselâmın üzerinde doğduğu taştır! diyerek ona engel olmuş.
Sultan, okumaya dalmışken Molla Lutfi, kitapların üstüne örtülmüş ve güvelerin delik-deşik ettiği bir bez parçasını, büyük bir edep ve saygı ile eğilerek alıp, Sultân’ın dizinin üzerine, koymuş...
Fatih ise hafifçe sinirlenip, - Bu kirli bez parçasını neden üzerime koydun?
Molla Lutfi’nin cevabı şöyle olmuş:
— Devletlü pâdişahım, neden huzursuz oldunuz? Bu bez, İsâ Peygamber’in beşiğinden kalan bezdir.
FATİH İLE DİLENCİ
Fatih bir dilenciye altın vermişti. Dilenci, az bularak :
—Adem ile Havva’dan kardeş olduğumuz halde bir altın nasıl verirsin?
Fatih, ilencinin kulağına eğilerek:
—Aman alçak sesle söyle! Diğer kardeşler duyarsa ben de bir zırnık da kalmaz, sana da bir kuruş düşmez.
FATİH İLE KEŞİŞ
( Süheyl Ünver'in İstanbul Risaleleri kitabından )
''Fatih İstanbul'u alıp da alayla Ayasofya önüne geldiği zaman derinden derine bir inilti işitti. Sesin geldiği tarafa bir adam gönderdi. Sakalları uzamış, hali perişan bir keşiş bulup getirdiler. Huzura çıkardılar. Korktu, teskin ettiler.
Niçin hapsedildin diye sordular? Keşiş fala baktığını ve kuşatma hazırlıkları sırasında Konstantin'in kendisini çağırıp İstanbul'u Türklerin alıp almayacağını bildirmek için remil atmasını söylediğini, remilde İstanbul'un Türklerin eline geçeceğini söylemesi üzerinde de Konstantin'in kızarak onu zindana attırdığını hikaye etti. Ve şimdi karşınızda bulunuyorum, demek ki falım doğru imiş.
Bunun üzerine Fatih de İstanbul'un kendi elinden çıkıp çıkmayacağına dair remil atmasını ve doğruyu söylerse ödüllendirileceğini bildirdi.
Keşiş remil attı ve şöyle dedi:
—İstanbul Türklerin elinden harp ve darp ile çıkmayacak, lakin öyle bir zaman gelecek ki emlak ve arazileriniz satılacak, bu suretle İstanbul Türk malı olmaktan çıkacak.
Bu falın bildirdiği sonuçtan büyük üzüntü duyan Fatih ellerini kaldırarak 'İstanbul'da edindiğim yerleri ecnebilere satanlar, Allah'ın gazabına uğrasınlar!' diye beddua etti.''
Elbisen Haram
Molla Gürani Fatih’in hocasıdır ve şehzadeleiğinden beri onu azarlamaya alışmıştır. Fatih sultan olduktan sonra bir gün öğle yemeğine Fatih’in yanına gelir. Molla Gürani Fatih’in elbisesinin altın işlemeli seraser kumaş, sofra takımlarının ise altından olduğunu görünce:
—Elbisen de haram, yemeklerin de . Haramdan kaçın diye bağırıp sofrayı terk edip gider.
Bunun üzerine Fatih’in elbiselerini ve sofra takımlarını sadeleştirmiştir.
UNUTMA
Fatih, İstanbul'u fethetmiş,atının üzerinde ordusuyla şehre girmiştir. . Dervişlerden biri Fatih'in atının yularına yapışıp Padişaha şöyle der:
—Padişahım! İstanbul’u bizim dualarımızın sayesinde aldığını unutma.
Fatih, hafifçe gülümser ve:
—Doğru söylersin, ama şu kılıcın hakkını sakın sen de unutma.
ÇEŞM İ CİHAN BU MU OLA
Fatih Karadeniz’e yürüyüp Amasra önlerine gelmiştir. Tepeden bakınca Amasra’nın muhteşem manzarası karşısında dona kalmış ve lalasını yanına çağırıp sormuştur.
- Lala lala . Çeş mi cihan bu mu ola?
BEN GELİP HESAPLAŞIRIM.
Trabzon Rum imparatoru David Kommen, akrabası Uzun Hasan’a güvenerek Türklere verdiği vergiyi kestiği gibi, daha evvelce verdiklerini de istemeye başlar ve Fatih’ e elçiler gönderek “ Sen bana çok borçlusun . Evvelce verdiğim tüm hediyeleri ve altınları geri gönder “ diye haber salar.
David’in elçilerini dinlleyen Fatih elçilere şu cevabı vermiştir.
— Sultanınız öyle mi der. Er kişi isem borcumu elçi ile gönderemem, götürür kendim veriirim. Haydi, şimdi gidiniz siz. Ben gelip hesaplaşırım.
Hasta Olursun Diye Korktum
Fatih bir sefer dönüşünde, Balıkesir'den geçerken hava oldukça sıcaktır. Sıçaktan ve yorgunluktan Fatih çok bezgin düşmüştür.
Kendisini bu halde gören bir köylü kadın ona bir tas i ayran verir. Fakat tasın içinde saman çöpleri de vardır. Fatih, ayranın üstündeki saman çöplerini üfleye üfleye ayranı içer . Sonra da ihtiyar kadına:
—Allah razı olsun. Ama şu saman çöpleri yüzünden çok da çabuk içemedim.
İhtiyar kadın Fatih'e şu cevabı verir.
—Oğul, bir yudumda içse idin belki de hasta olurdun. Hasta olmayasın diye ayrana saman da koydum.
Uzun Hasan’ın Ciğeri
Fatih, Uzun Hasan ile Otlukbelide karşılaşmadan önce rüyasında Uzun Hasan’ı pehlivan kisbeti giyip meydanda güreşirken görmüş, Uzun Hasan, Fatih’e bir hamle yapmış, ve Fatih ise bu rüyada yerlere diz çökmüştü. Sonra karşı hamle ile Uzun Hasan’ı sırtüstü yere sermiş Uzun Hasan’ın göğsüne oturmuş tu. Göğsüne çöktürdüğünde Uzun Hasan’ın ağzından, ciğerinin parça parça düştüğünü de görmüştü. Fatih, kan ter içinde uyanıp rüyasını nedimelere anlattı. Her kes de hayra yormuştu.
Bir hafta sonra Otlukbeli savaşında Fatih’in rüyası çıktı. Fatih’in öncü kuvvetleri komutanı Has Murad Paşa, elindeki az b b bir kuvvetine rağmen orduyu beklemeden Uzun Hasan ‘ı yenmek için savaşa tutuşur. Uzun Hasan, sahte ricat (geri dönüş) manevrası ile Murad Paşa’yı çembere alıp mağlup ve şehit eder. Yani Fatih’i dize düşmüş olur.
Fatih kısa bir süre sonra Uzun Hasan’ın karşısına çıkmış, , onu Otlukbeli’nde mağlup ederek tarihten silmiş, Uzun Hasan’ın oğlu Zeynel Bey de savaşta ölmüş, yani Uzun Hasan’ın ciğerinden bir parça yere düşmüştür.FATİH SULTAN MEHMET VE HÜNER SAHİPLERİ
Fatih hüner sahibi olanları alim, sanatçı ve bilginleri ülkesine getirdirdi. İstanbul'a gelenlere mükemmel ikramlar yapar, onlara makam vererek ihsanlarda bulunurdu. Bu yüzden Müslüman, veya Hıristiyan, alim sanatçı ve bilgin İstanbul'a toplanmıştı. Acem diyarından da Habilî, Kabilî ve Hamidî namında şairler gelmiş ve Fatih'ten büyük bağış almışlardı. Bunların içinde bir Yahudi doktor ve adı Dozri olan bir Frenk ressam da vardı.
Fatih'in bu sanatkar ve alimlere yaptığı iltifatlara daha fazla dayanamayan nedimelerinden 'Çatladı' lakaplı olan biri aşağıdaki beyti yazıp padişaha arz etmişti. .“
Ger dilersen şah eşiğinde olasın muhterem
Ya yahudi gel bu mülke, ya firenk ol, ya acem
Adını ko Habili ve Kabili ve Hamidi
Dozrılıktan olma gafil, marifetten urma dem.”
PADİŞAHLAR DA GÜLER!
Sehî Bey’in Heşt Behiş’te naklettiğine göre: Molla Lutfi Efendi ile Sultan Fâtih arasında şöyle bir vaka olmuştur.
:Fâtih Sultan Mehmed , kütüphânecisi olan Molla Lutfi’den gbir kitap istemiş. O kitap yüksekte olduğu için Molla Lutfi, yerde duran bir mermer parçasının üstüne basarak kitaba uzanmak istemiş. Fâtih’de şaka yollu: — Hele neyledin? Ol taş, Îsâ aleyhisselâmın üzerinde doğduğu taştır! diyerek ona engel olmuş.
Sultan, okumaya dalmışken Molla Lutfi, kitapların üstüne örtülmüş ve güvelerin delik-deşik ettiği bir bez parçasını, büyük bir edep ve saygı ile eğilerek alıp, Sultân’ın dizinin üzerine, koymuş...
Fatih ise hafifçe sinirlenip, - Bu kirli bez parçasını neden üzerime koydun?
Molla Lutfi’nin cevabı şöyle olmuş:
— Devletlü pâdişahım, neden huzursuz oldunuz? Bu bez, İsâ Peygamber’in beşiğinden kalan bezdir.
FATİH İLE ŞEYH VEFA
Sultan Fatih üç defa Şeyh Vefa'yı makamında ziyarete gitmiş, fakat, üçünde de tekkenin önündeki demir kapıya gelmiş, fakat kapıyı kilitli bulmuştur
Hükümdar bunun ne demek olduğunu anlamış ve çok üzülmüştü. Şeyh Vefa ise gizli gizli padışahın geri dönüşünü seyredip üzlmüştür. Bir gün dervişlerinden biri:"Şeyhim!" "Mademki Hünkar'ı görmek dilemezsin, neden her gelişinde rengin sararır,? Madem Hünkar'ı seversin, neden görmek dilemezsin?
Şeyh Vefa, "-Birbirimizi gördükten sonra, o benden ayrılmak istemeyecek, ben de onu bırakmayacağım. Halbuki o saltanatı , biz de dünya düzenini korumaya mecburuz. Hem de Hünkâr gelecek, ihsanlarda bulunacak, biz ise bunları s izlerin adına da reddetmeyeceğiz. Böylece, ihvanla benim arama, dünya malı girecektir
0
0
Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın