Hakkaklık Sanatının İncelikleri ve Tarihçesi

01.04.2013





Hakkâklık Sanatı

Çok eskiden beri pek çok medeniyette görülen başlıca el sanatlarından birisidir. Bu sanat özellikle mühür ve damga işlemleri yapmak ihtiyacından doğmuş ilk çağ medeniyetleri, Mezopotamya Uygarlıkları, Sümer,  Akat,, Asur, BABİL , Mısır, Yunan Roma , ile  Osmanlı  Selçuklu ve İslam medeniyetlerinde revaçta olan bir sanat dalı olmuştur.

İslamiyet öncesi dönem Türklerinde de bu meslek gözde bir meslekti Oğuz boylarının damgalarını kayalara kazıyarak günümüze ulaşmasını sağlayanlar da şüphesiz birer Hakkaktı, Mühür kazıma işleminde olduğu gibi kumaş baskısı (ıhlamur ağacından hazırlanan yemeni baskı kalıpları) hazırlayanlar da birer Hakkaktır. Matbaacılığın başlangıcını da aynı yöntemle kazınan harflerin kalıplarının hazırlanmasıyla çıktığı bilinmelidir. Bu yüzden matbaayı bulanlar da birer hakkaktır.

Her türlü değerli taş, Altın, Gümüş, Bakır veya alaşımlar üzerine, ellerindeki aletlerle "hakk" ederek ( kazıyıp oyarak ) yazılar ve desenler işleyen zanaat sahiplerine hakkâk denilmiştir. Hakkaklık sanatı mühür, damga, baskı, harf, yazı, simge ve işaret kazımak işi olarak şekillenmiş ilk uygarlıklardan günümüze kadar bu iş kolu olarak yaşamıştır. . Hakkaklar, kuyumcu sayılmasalar da yaptıkları iş kuyumculukla, mücevher ve cevahircilikle ilgili zanaatlardan biriydi.

Hakkâklik, para, madalya, matbaa harfi ve şemse türü cilt kalıpları, imza yerine kullanılan mühür ve damga kazımak işi olarak şekillendi. Bu işlemleri yapan ustalara da hakkâk denildi. Bunların yanı sıra hakkaklar, yeşim, topaz, akik, necef vb. değerli taşlar, altın, gümüş, bakır, pirinç gibi metalleri işleyerek değerli takılar ve süs eşyaları da yapabiliyorlardı. 

Hakkâklik mesleği mühür kazımak gibi devleti ve onu temsil eden itibarlık kişilerin kullandığı mühürleri, damgaları ve paraları kazımak işi olduğu için hakkâklik işi en güvenilir ve seçilmiş insanlara teslim edilir ve bu işi yapan insanlar toplum içinde en tanına seçkin insanların vekâlet,  tavsiye ve referansları ile seçilir ve yetiştirilirdi. Bu bakımdan hakkâk olmanın kendisi de çok itibar kazandıran bir meslek olarak ortaya çıkıyordu.

Mezopotamya ve Eski Mısır uygarlıklarından bu yana kullanılan mühür, çoğunlukla değerli taşlardan, metalden ya da kauçuktan yapılır. Kullanılan yüzünde, ters olarak kazınmış kişi ya da kurum adı ile çeşitli yazı ve desenler bulunur. Sıcak balmumu üzerine basıldığı gibi, mürekkeplenerek kâğıt üzerine de basılır.

Daha çok kese ve küçük kutularda saklanan mühürler; , Altın, Gümüş, Bakır,  pirinç, , kurşun gibi madenlerden kazılır ayrıca; akik, yakut, zümrüt, yıldız taşı, firuze, necef, yeşim gibi kıymetli taşlar üzerine de hokkaların kazıdığı isimler ve yazılar bulunurdu. 

Kıymetli taş, mühür olarak kullanıldığında bu taşların kıymetine uygun olan bir mühür sapı yapılırdı. Bu mühürlerin şekilleri yuvarlak, oval, kare ve dikdörtgen olabilirdi. Osmanlı Pâdişâhlarının mühürleri “Mühr-i Hümâyûn” ve “Mühr-i şerîf” adı ile anılırdı.

Osmanlılarda mühür hakkâklığı(kazıma sanatı), çok ileri bir seviyeye ulaştı. Hattâ bu yoldan geçimini temin eden bir esnaf grubu meydana geldi. Osmanlılar zamanında bu işleri yapacak olan insanların seçimine çok dikkat ediliyor, hakkâk olacak kişilerin seçimi ve yetiştirilmesi üzerinde çok dikkat ediliyordu. Bu dikkatli seçim nedeni ile Osmanlı tarihinde bilindiği kadar bu meslekle ve mühürcülük sanatı ile ilgili bir sahtekârlığa rastlanılmamıştır. [1] Osmanlılarda bu mesleğe alınacak kişiler özenle seçiliyor, güvenilir olmaları yanında çok kabiliyetli olmaları gerekiyordu. Hat Sanatı  eğitimini alan çıraklar belli bir metal veya madde üzerinde kazıma işi üzerinde yoğunlaştırılır, herkes belli bir madde üzerinde hakkaklık yapar, böylece hangi ustanın hangi karakterde hangi malzeme üzerinde çalıştığı bilinir ve tanınırdı. [2]  Bunlar üzerinde genellikle, Sülüs, Talik, veya isteğe göre diğer yazı çeşitleri kazınırdı.( Bkz:  Tezhip Türleri ve Kullanılan Malzemeler ) Üç taraflı mühürlerin yüzünde genellikle aynı yazı ve karakteri kazınırdı.

Öteki sanatlarda olduğu gibi, hakkâkların da bir başı vardı. Serhakkâk (hakkâk-başı) denilen bu kişi örgütün düzenini sağlar, bu teşkilatın ihtiyaçlarını karşılardı.  Hakkâklar, “ esnafı hakkâkan,”, “ esnafı “mühürkünan ve  “esnafı mühürkünanı sim heykel”  olarak üç gruba ayrılıyordu. Esnafı hakkâkan grubunun piri Abdullah Yümni'ydi. Bunlar daha çok akik, firuze vb. değerli taşları işlerlerdi. Pirleri Hazretl Osman olan esnafı mühürkünan devletin önde gelenlerinin mühürlerini hazırlardı. Esnafı mühürkünanı sîm heykel grubu, gümüş mühürler ve tılsımla ilgili eşyaları işlerdi. Pirleri Hazreti Ükkâşe'ydi.

Sahaflar veya Hakkaklar çarşısında çalışan bu esnaflar yaptıkları mühütleri kayıt altına alırlar kime nasıl bir mühür yaptıklarını bu defterlere kayıt ederlerdi. Mühür ve damgalarındaki yazı resim ve şekilleri kâğıda düz çıkması için ters olarak işlemeleri gerektiğinden bu esnafın mesleği oldukça zordu. Bu esnaflar  işleri gereği aynı zamanda birer Ehl i Hiref Kaligrafi, Hat Sanatçısı , Hüsnü Hat ustası, ve Tezhip Sanatını öğrenmek zorunda kalan kimselerdi. Üstelik bunları ters taraftan yapmak işlerini daha da güçleştiriyordu.

Osmanlılarda devlet memurlarının 1908 II. Meşrutiyete kadar mühür basmaları ve kullanmaları bu mesleğin bu yıllara kadar gözde bir meslek olarak kalmasını sağlamıştı. Bu tarihten sonra mühür yerine imza atılmaya başlaması ile bu mesleğe olan ilgi azalamaya başladı. Latin harflerinin kabulünden sonra bu meslek tamamen ortadan kalkarak yerini, Kalemkârlık ve Kalemişi mesleğine bıraktı.

Arapça Hakk,  bir şeyi diğerine sürtmek, kaşımak kazımak, anlamına gelir. Bu tanımdan yola çıkarak hakkâklik sanatını tahta, metal, fildişi, taş veya mermer üzerine bir yazı ya da şekli kazıma veya oymacılık ve oyma sanatı  olarak düşünmek gerekir.  Hakkâk ise bu işlemleri yapan kişiye denir. [3] Hakkâk,  çeşitli metaller, ahşap işleme ve oyma , mücehver veya bir nesne üzerine yazı, resim ve çeşitli şekiller oyma sanatını bilen ve yapan sanatçı olarak tanımlanabilir.

Hakkâklık, hak işleri yapan sanatçı ve yaptığı oymacılık işidir.  Hak etmek ise, maden, ağaç taş üzerine elle yazı veya şekil oymak, yazı ve şekilleri kazıyarak silmek anlamlarına gelmektedir.

Hakkaklılğın bir dalı ise Nahhatlıktır. Nahhat ise marangoz, doğramacı, ağaç oymacısı, taş yontucusu anlamına gelmektedir.[4] Naht ise, ağacı yontmak suretiyle kabartma şekiller yapma, yontma, oyma sanatı olmaktadır.[5]

 Hakkâk ile Nahhat arasındaki fark birinde düz zemin içeriye doğru kazınarak, oyularak çalışılmasıyla diğerinde yazının veya resmin kabartma halinde işlenmesinden ibarettir.[6] Hattı-ahşap’da hat sanatı eserlerinin ahşap üzerine uygulandığı bir sanat dalıdır. İşte bu sanatın uygulayıcılarına da Nahhat denilmektedir. Aynı zamanda hem hattat hem hakkâk olan sanatçılar da bulunmaktadır.

KAYNAKÇA

  • [1] İslam Ansiklopedisi ,, Hakkaklık, TDV Yayınları,
  • [2] İslam Ansiklopedisi ,, Hakkaklık, TDV Yayınları,
  • [3] Murat Dursun Tosun , HAKKAKLIK VE NAHHATLIK NEDİR, https://muratdursuntosun.wordpress.com/
  • [4] Şemseddin Sami, Kamus-ul Alam (Osmanlıca)
  • [5] Murat Dursun Tosun , HAKKAKLIK VE NAHHATLIK NEDİR, https://muratdursuntosun.wordpress.com
  • [6] Murat Dursun Tosun , HAKKAKLIK VE NAHHATLIK NEDİR, https://muratdursuntosun.wordpress.com


 
Not: Geleneksel ve Güzel Sanatlarla ilgili, Tez, yazı, İnceleme, Resim,Tablo, kaligrafi, ebru, Fotoğraf, minyatür, hat, sedef, el işi, oya, bezeme, Telkari, kazaziye  benzeri çalışma  ve araştırmalarınızı, sitemize üye olarak ,  bize başvurarak ESA'da paylaşarak kültürümüze katkıda bulunabilir, kendinizi ve ürünlerinizi tanıtabilirsiniz.

 BAŞVURU İÇİN : ESA, İLETİŞİM  veya s_kuzucular@hotmail.com


 

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar