Nazmi Ziya Güran Hayatı, Sanatı ve Tabloları

03.02.2012


Nazmi Ziya Güran : Otoportre 

Nazmi Ziya Güran



(d. 1881 Aksaray,  İstanbul 1937), ilk Türk empresyonist ve Çallı Kuşağı  ressamı

Nazmi Ziya'nın babası Ziya Bey ilk nüfus genel müdürlerindendi.  [1]

Nazmi Ziya, 1881 yılında İstanbul,  Aksaray’da doğmuştur. Babası Ziya Bey, ilk nüfus genel müdürlerinden, soyu Molla Gürani’ye kadar uzanan bir aileden gelmektedir.[2]  Taha Toros, Nazmi Ziya, adlı yazısında  sanatçının Fatih Sultan Mehmet'in hocası "Molla Gürani"nin soyundan geldiğini, İstanbul’un kalburüstü ailelerinden oluşan bu soydan gelenlerin pek çoğunun önemli devlet görevlerine geldiğini yazmaktadır.  Dolayısı ile Nazmi Ziya Güran birçok devlet adamı ve ulema yetiştiren bir aileye mensuptur.

 Nazmi Ziya, ilköğrenimini İstanbul Vefa Özel Şemsülmaarif adlı bir okulda tamamladı. Çocukluk ve gençlik yılları Aksaray, Horhor’da geçmişti. [3] Vefa İdadisi (Vefa Lisesi) ardından da Mülkiye Mektebi’nde öğrenim gördü. Çocukluğundan beri güzel sanatlara düşkünlüğü olan Nazmi Ziya, Sanayi-i Nefise Mektebi Ali’si ( Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi )’nde öğrenimi sürdürmek istedi. Daha ilkokuldayken; zamanının büyük bir kısmını  resim  yaparak geçiren sanatçı, resim öğretmeni olan amcası Binbaşı Hasip’den ders almaya başlamıştı.  Güran’ın babası ise; kendisi gibi üst düzey bir devlet memuru olmasını istediği oğlunun resme olan ilgisinden endişe duymakta ve kardeşinin Nazmi Ziya ile görüşmesini dahi istememekteydi. 

Ancak ailesi onun bu isteğine karşı çıktı. Resim öğretmeni amcası Binbaşı Hasip’ten ders aldığı öğrenilince engellendi.  Babasının isteği üzerine 1901 yılında Mülkiye Mektebi’ne kaydoldu ve ve bu okuldan 1901 yılında mezun oldu. Aynı yıl babasının ölümü üzerine hayalindeki okul olan Sanayi-i Nefise’mektebi’ne 1902 yılında kaydoldu. Ancak, okulda  Osman Hamdi Bey  yönetiminde Salvatore Valery, Varniya ve Osgan Efendi gibi hocaların verdikleri eğitime uyum sağlamada ciddi sıkıntılar yaşadı. [4] Nazmi Ziya bu yıllarda manzara (Peyzaj) resimleriyle tanınan  Hoca Ali Rıza ’dan özel dersler alıyordu.   Hoca Ali Rıza  ise peyzaja daha çok önem vermesi nedeni ile ona sadece doğaya yönelmesi [5] ve akademik konulara önem vermemesi her türlü etkiden kaçınması yönünde telkinlerde bulunuyordu. Nazmi Ziya Güran bu nedenle akademideki hocaları ile uyumsuzluk yaşıyor, Fransız ekolünden gelen okul hocalarının yönlendirme çabalarına muhalefet ediyordu.  Bu çatışmalar nedeni ile hocası Valery’den ve diğerlerinden tepkiler almıştı. [6]

 İlk hocası olan Hoca Ali Rıza Bey, ona, bu mesleğin soyluluğunu aşılamış çok da iyi anlaşamadığı halde Sanayi-i Nefise Mektebi'ndeki hocalardan Warnia, Vallery gibi ünlü ressamların öğrencisi olmuştu.  

Nazmi Ziya 1905 yılında İstanbul'a gelen Fransız Fransız Neo- Post Empresyonist ressam Paul Signac'ın Hüseyin Zekai Paşa‘nın Doğancılardaki evine konuk gelmesi ve Haliç'teki çalışmalarını izleme fırsatı buldu.

Signac'ın resim çalışmalarını izlerken Sanayi-i Nefise’de öğrenciydi.  Signac'ın İstanbul'daki çalışmaları onu çok etkilemiş, bu nedenle de Paris'e gitmeyi, iyice aklına koymuştu.[7] Etkiler hangi kaynaktan gelirse gelsin; akademide öğrenci iken eğitimi verilen sanat anlayışıyla ciddi bir çatışma yaşamıştı. Nitekim: Eğitim kurallarına uymadığı gerekçesiyle hocası Valery tarafında şikâyet edildi. Nitekim belki de sırf bu nedenle 1907 öğretim yılı diploma sınavında resimleri  okulun idarecisi olan Osman Hamdi Bey tarafından beğenilmeyerek mezuniyeti bir yıl gecikti.[8]

1908 yılında mezun olan sanatçı aynı yıl kendi olanaklarıyla Paris’e gitti. Burada kısa bir süre Academie Julian’da Marcel Bachet ve Royer’in atölyesinde çalıştıktan sonra Ecole National Supérieur’da eğitimini sürdürdü.  Bir müddet sonra Çallı Kuşağının hocası olan İzlenimci ressam Cormon’un dikkatini çekmişti. Bu nedenle Crormon’un atölyesinde çalışmaya başladı Bu atölyedeki çalışmalarından artta kalan serbest zamanlarında özel dersler aldığı Hoca Ali Rıza ve Barbizon ressamları gibi açık havada resim yaparak zamanını değerlendirdi. Bu arada Hoca Ali Rıza'nın kimseden etkilenmemesi yönündeki, hayatı boyunca sadık kaldığı öğüdünü aklının bir köşesinde tutarak müzeleri gezmekten geri kalmadı. Louvre Müzesi'nde iki ay çalışarak Antoine Coypel'in Democrite Başı kopyasını yaptı. Özel kabiliyeti, Akademi'den aldığı sanat ışığının birleşimiyle oradaki değişik atölyelerde çalıştı. Bu arada Signac'la da buluştu. Neo-Empresyonist ressam Paul Signac’ın etkisini daha da bir perçinledi. Viyana'ya ve Berlin'e kadar uzanarak  Resim Sanatı alanındaki görgü ve bilgisini zenginleştirdi. Signac'ın izinden giden Nazmi Ziya  “benekleme” ve ‘noktalama’ tarzında eserler yapıyordu.

1911 yılında atölye arkadaşı olan Fransız asıllı Marcel Chevalier ile evlendi. [9] Bu bayan ile olan evliliğinden Cenan ve Mihriban adlı İki kızı oldu. Nazmi Ziya , yurt dışında bulunduğu süre içerisinde aynı zamanda Almanya ve Avusturya'yı ziyaret etti.

1914 yılında yurda döndüğünde ilk Türk Empresyonist ressamı olarak resimler yapmaya başlamıştı.

Yurda döndükten sonra Akademi kadrosuna alınarak İzmir Muallim Mektebi Müdürlüğü ve İstanbul İl Tedrisat Müfettişliği gibi görevlerde bulundu. Bu sırada savaşın nefesi tüm Avrupa'da hissedilmektedir. Mütareke yıllarında ailesinin geçimini sağlayabilmek için arkadaşlarıyla Çamlıca'da tavuk çiftliği kurmak ve kunduracılık yapmak gibi girişimlerde bulundu. Bu yıllarda Paris’ten de tanıştığı ve birlikte çalıştığı 1914 Çallı Kuşağı (Türk İzlenimcileri):   İbrahim Çallı, Feyhaman Duran  ,  Hikmet Onat,  Namık İsmail Hüseyin Avni Lifiç,  Sami Yetik',   Şevket Dağ,  Mehmet Ruhi Arel, Ali Sami Boyar gibi ressamlar ile birlikte ses getirecek işlere girmeyi düşünüyordu. Ancak I.Dünya Savaşı çıkmış, Enver Paşa da onlarla ilgilenmeye başlamıştı. Harbiye Nazırı Enver Paşa V savaş ve kahramanlık olan resimler yaptırmak amacıyla Şişli’deki atölyeyi ressamlara açmış, bu ressamlardan savaş konulu resimler yapmasını istemişti. [10]1918 yılında Sanayi-i Nefise Mektebi’ne Müdür oldu. 1921’e kadar süren müdürlüğünün ardından 1925 yılında iki yıl daha müdürlük görevinde bulundu. 1909 yılında kurulan, ilk adıyla Osmanlı Ressamlar Cemiyeti, sonraki adıyla Güzel Sanatlar Birliği içerisinde yer alıp onların 1916 yılından itibaren her yıl düzenli olarak gerçekleştirdikleri sergilere katıldı.  Osmanlı Ressamlar Cemiyeti çoğunluğu Sanayi-i Nefise Mektebi mezunu  Sami Yetik Şevket Dağ  ,  Hikmet Onat   İbrahim Çallı , , Agah Bey, Mehmet Ruhi Arel, Ahmet Ziya Akbulut , Halil Paşa, Hüseyin Zekai Paşa,    Hüseyin Avni Lifij Feyhaman Duran Mehmet Ali Laga ve Müfide Kadri gibi genç ressamlar, tarafından oluşturulmuştu. Nazmi Ziya Güran’da bu cemiyetin aktif ve önemli ressamlarından biriydi. [11]

Nazmi Ziya, Akademi'deki hocalığı ve devletten aldığı resmi siparişleri yerine getirmekten arta kalan zamanlarında doğayla baş başa kalarak açık havada manzara resimleri üretmeye devam etti. Paris’te yaptığı küçük boyutlu resimlerini 1928 yılında Türkiye’ye gelen Afgan Kralı Emanullah Han satın almıştı. Bu olay Nazmi Ziya Güran için oldukça önemli oldu.
Kişisel sergilerin son derece sınırlı olduğu bu dönemde Güzel Sanatlar Akademisi Müdürü Burhan Toprak ona İstanbul Festivali için iki katlı salonda kişisel sergisini açması için bir imkân hazırlamıştı.  

Resim , Heykel ,Süsleme Sanatları , afiş ve Tarihte Karagöz konulu beş ayrı bölümden oluşan serginin resim bölümü sadece Nazmi Güran’a ayrıldı. Büyük bir heyecanla çalışmaya koyuldu, resimlerini o sıcak yaz günlerinde kendi elleriyle taşıdı, 300'e yakın resmini yerleştirmek ve asmakla titiz bir şekilde uğraştı. Bu heyecan ve yorgunluk, 17 Ağustos 1937 günü açılan ve 35 yıllık sanat hayatını ortaya koyan büyük bir sergiyle sonuçlandı. Ancak, aynı zamanda sanatçının bitkin düşmesine yol açtı. Sergi henüz kapanmadan 11 Eylül 1937 tarihinde gelen bir kalp kriziyle hazin bir şekilde öldü.

 

Nazmi Ziya Güran :                                  Nazmi Ziya Güran : Göksu'da gezinti 

SANATÇI KİŞİLİĞİ 

1914 sonrası  Çallı Kuşağı  denilen  Ressamları grubunun içinde sayılan Nazmi Güran bu kuşağa mensup  ressamlarımızla birlikte anılan ressamlarımızdan birisidir. Nazmi Ziya Güran Türk Resim Sanatı tarihinde ilk İzlenimci ressamımız olarak kabul edilmektedir.  Nazmi Ziya Güran , özel ders aldığı hocası Hoca Ali Rıza’nın “Doğadan başka hoca yoktur” görüşüne yaşamının sonuna dek bağlı kalmıştı. [12] Bu nedenle kendi ressamlığını şu sözleriyle özetlemişti. ““Yönüm Mihrabım Her Zaman Güneş, Kitabım Her Zaman Doğa

Devrindeki kaynaklar onun hiç kravat takmayan, ağzından piposu düşmeyen, sürekli papyon takmayı seven ilginç bir kişi olarak anlatmışlardır.

Resim sanatındaki kişiliğini özel resim hocası Ali Rıza'nın telkinleriyle " kimsenin etkisinde kalmadan resim yapmak" felsefesi üzerinde  kurmaya çalışmıştı. Nazmi Ziya yaşarken de takdir görmüş, Türkiye'ye ziyarete gelen Afgan Kralı Emanullah Han onun bir resmini satın almıştı. Bu hadise bile onun sanatçı kimliğini ortaya koyması bakımından önemli olsa gerektir.

Taha Toros onun sanatçı kişiliği hakkında şu değerlendirmelerde bulunur. "Zaman zaman toplumdan uzak, köşe bucak yaşamış, iç sıkıntısını tabiatla başbaşa kalarak ve göz alıcı tablolar yaparak gidermiş, bu alanda fırçası, ona en yakın gönül arkadaşlığı yapmıştır. Nazmi Ziya en çok tabiatı tuvale geçiren bir ressam olarak tanınır. Çok erken kalktığı, tabiatla başbaşa kalarak güneşin doğuşunu beklediği bilinmektedir. Onun kadar yeşilliği, ağaçları ve güneşin bunları okşadığı anları tespit edebilen ressam pek azdır. Nazmi Ziya son yıllarını Süleymaniye'deki, planını kendi çizdiği, yapımında bir inşaat işçisi gibi çalıştığı konak yavrusunda geçirmiştir. Salkım salkım çiçekler bu konağın duvarından sokağa bakan bekçiler gibiydi. Kendinin hem komşusu, hem talebesi olan Arif Kaptan bir yazısında ona ait anıları çok güzel anlatır. Nazmi Ziya bu öğrencisine şunu söylemiştir: "- Sanat hiçbir zaman fena yürekli insanların harcı değildir."  [13]

Nazmi Ziya'nın sanatçı kişiliği hakkında Sultan Abdülmeciti'in de güzel bir değerlendirmesi vardır. Son Halife Abdülmecid Efendi bilindiği üzere, büyük bir ressam ve aynı zamanda sanat konularında görüşlerine değer verilen bir eleştirmendir. 1921 Sergisi'ne katılan Nazmi Ziya Bey'in eserleri için şöyle diyor:  "Nazmi Bey, eserlerinde pek ciddidir ve sanatına hâkim ressamdır. Onun Üsküdar'da bir sabahı temsil eden tablosu cidden müstesnadır ve güzeldir. Öyle zannediyorum ki yalnız bu tablo bile, ressamı daima yaşatacak bir sevimliliğe maliktir."

Celal Esad Arseven'in "Sanat ve Siyaset Hatıralarını" kitabında hocası Nazmi Ziya hakkında şunları yazmaktadır.  " Emprestyonist tarzda memleketin en ileri gelen ressamlarından olan Nazmi Ziya İlk dersi ressam Ali Rıza Bey'den almış ve Paris'te Corot'nun atölyesinde çalışarak resmin bütün inceliğini anlamış ve onun sonuna erişilmez bir deniz olduğunu idrak etmişti. O, artık tabiattaki eşyanın şekil ve renginden ziyade, güneş ve ışığın her an değişen cilvelerini kavrayabilmek ve onu tespit ederek ebedileştirmek istiyordu.

 

KAYNAKÇA

 

 İLGİ DUYABİLECEĞİNİZ  LİNKLER

1914 Çallı Kuşağı (Türk İzlenimcileri):   İbrahim ÇallıFeyhaman Duran  ,  Hikmet Onat Nazmi Ziya Güran ,  Namık İsmail ,  Hüseyin Avni Lifiç,  Sami Yetik',   Şevket Dağ,  Mehmet Ruhi Arel, Ali Sami Boyar

 Müstakil Ressamlar ve Heykeltraşlar Birliği kurucuları :   Refik Epikman ,  Cevat Dereli  ,  Şeref Akdik , Mahmut Cûda,  Nurullah Berk  Hale Asaf , Ali Avni Çelebi  ,  Zeki Kocamemi  Muhittin Sebati  , Ratip Aşir AcudoğlU

Not: Geleneksel ve Güzel Sanatlarla ilgili, Tez, yazı, İnceleme, Resim,Tablo, kaligrafi, ebru, Fotoğraf, minyatür, hat, sedef, el işi, oya, bezeme, Telkari, kazaziye  benzeri çalışma  ve araştırmalarınızı, sitemize üye olarak ,  bize başvurarak ESA'da paylaşarak kültürümüze katkıda bulunabilir, kendinizi ve ürünlerinizi tanıtabilirisiniz.

 BAŞVURU İÇİN : ESA, İLETİŞİM  veya [email protected]



Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar