Çallı Kuşağı Resmi ve Türk İzlenimcileri

22.08.2016

 

Zeybekler- İbrahim Çallı

 

1914 Çallı Kuşağı (Türk İzlenimcileri) 1908’de kurulan Osmanlı Ressamlar Cemiyeti ’nin Asker kökenli ressamlardan sivil kuşağa geçiş, 1910 Çallı Grubu olarak bilinen  Empresyonist ressamlar kuşağıyla gerçekleşmiştir. Türk Resim Sanatında figür geleneğini başlatan Osman Hamdi Bey ’den bu ressamlara geçiş, aynı zamanda modernleşme sürecinin de başlangıcını oluşturur.

Çallı Kuşağı Resmi ve Türk İzlenimcileri şunlardır:  İbrahim Çallı,  Feyhaman Duran ,  Hikmet Onat ,   Nazmi Ziya Güran,  Namık İsmail Hüseyin Avni LifijSami Yetik'  , Şevket Dağ  , Mehmet Ruhi Arel  , Ali Sami Boyar

Çallı Grubunu  oluşturan ressamlar Şişli'de kurdukları bir atölyede daha çok büyük boy savaş resimleri yaparak Viyana ve Berlin'de Osmanlı Muharebe Resimleri sergisi ni yapmayı planladılar.  Kısa sürede hazırlanan eserler Viyana'ya götürüldü. 1918 yılında Viyana Üniversitesi salonlarında sergi açıldı. Türk ve yabancı protokolün açılışa katıldığı sergi Türkiye sanat çevrelerinde duyuruldu. Dönemin gazete ve magazin dergilerinde yer aldı Genel olarak figürlü kompozisyon ve portre alanında izlenimci tarzda eserler meydana getirdikleri gözlenen bu sanatçılar arasında büyük ölçüde portre ressamlığına yönelmiş olan sanatçı Feyhaman Duran ’ın İstanbul Üniversitesi’ne bağışlamış olduğu Beyazıt’taki evinin 2001 yılında İstanbul Üniversitesi tarafından restorasyonu tamamlandıktan sonra, içindeki eşyalar, aslına uygun biçimde düzenlenerek  sanatçı Feyhaman Duran Kültür ve Sanat Evi olarak hizmete açıldı...İşte Bu sanat evi Çallı kuşağı ressamlarının çalışma mekanı olacaktı. Feyhaman Duran ’ın bağışladığı bu ev Çallı Kuşağı ressamlarını ve kuşağını oluşturan ilk faktör olarak ortaya çıkıyordu. 

1914 kuşağı sanatçılarının, çağdaş Türk Resim Sanatı Tarihi içinde  yer almalarına etken olan diğer bir sebep ise Enver Paşa olarak gözükmektedir.  Harbiye Nazırı Enver Paşa Viyana ve Berlin Sergileri için konusu savaş ve kahramanlık olan resimler yaptırmak amacıyla Şişli’deki atölyeyi ressamlara açmış, bu ressamlardan savaş konulu resimler yapmasını istemişti.   Çallı Kuşağını oluşturacak olan ressamlar da Şişli Atölyesi olarak bilinen atölyede de çalışmaya başladılar. Böylelikle böyle bir resim topluluğunun oluşmasında Enver Paşa’nın da  etkisi olmuş oldu.

Bu resim sergisi için hazırlanan ressamla daha sonra çeşitli ortak temalar ve  benzer resim anlayışı ile çalışmaya başladılar. Genellikle İzlenimci  bir sanat anlayışı ile resimler yapıyorlardı. 1914 yılında kurulmuş sayılan topluluk, topluluk özelliğini savaş yıllarında da sürdürmüş  Kurtuluş Savaşı sonrasında da  grup ve kuşak niteliklerini devam ettirmişlerdi.

 Cumhuriyet döneminde de etkinlikleri süren bu sanatçılar, toplumsal konulu eserler yanında Atatürk ve devrimlere bağlılığı konu alan resimler de yaptılar. Aralarında eğitimci yönleri bulunanlar ise Cumhuriyet dönemi resim sanatçılarının yetişmesinde önemli rol oynadılar.

Bu sanatçılar izlenimciliği Türk resmine taşıdılar. Ortak bir sanat anlayışına sahip oldukları söylenebilecek olan bu grupta Hüseyin Avni Lifij simgeci görünümü ile farklılık göstermektedir. Grubun başlıca ilham kaynağı İstanbul’un görünümleri (Peyzajları) olduğu, İbrahim Çallı,   Hikmet Onat ,   Nazmi Ziya Güran,  ’ın İstanbul’un çeşitli bölgelerini konu alan çalışmalarından da anlaşılmaktadır. Çallı Kuşağı, Batılı izlenimcilere oranla daha rahat ve içgüdüsel davranarak, doğanın büyüsüne kapılıp kendilerinden geçercesine resimler yaptılar.

Çallı Grubu ve kuşağı olarak adlandırılan bu dönemin sanatçılarından Hüseyin Avni Lifij,  , Sanayi-i Nefise'de kısa süre eğitim aldıktan sonra Paris Güzel Sanatlar Okulu'na gönderildi. Gölgesi ufka düşen ağaçlar, servilikler, kızılımsı bir güneşin aydınlattığı gizemli manzaralar içli bir melankolinin ördüğü ıssız yollar iç dünyanın dışa vurulduğu karmaşık ilişkiler Hüseyin Avni Lifij ‘in resimlerine içli bir şiirsellik katar. iNamık İsmail ise, Türk resim sanatında kişisel üslup ayrımlarının belirginlik kazanmasını sağlayan büyük ustalardan biridir. Temalara biçimsel yaklaşımı belli sınırları aşmayan bir deformasyon eğilimi yansıtır.Türk Resim Sanatında 1914 yılından itibaren başlayan 1914 kuşağı ya da Çallı Kuşağı olarak Sanat Tarihimize geçen sanatçı grubunun başını İbrahim Çallı’nın kendisi , Ali Sami Boyar, Hikmet Onat, Ali Cemal, Namık İsmail, Nazmi Ziya Güran, Feyhaman Duran, Hüseyin Avni Lifij gibi arkadaşları çekti.İbrahim Çallı, ( d.13 Temmuz 1882, Çal, Denizli - ö. 22 Mayıs 1960 İstanbul ) Türk ressam, Ailesi tarafından askeri okula girmek üzere İstanbul’a gönderildi. Ancak; resim çalışmalarına yöneldi Ermeni asıllı Ressam Roben Efendi’den de resim dersleri alan İbrahim Çallı,  Şeker Ahmet Paşa’nın önerisi üzerine 1906 yılında şimdiki adı Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi olan dönemin Sanayi-i Nefise Mektebi’ne girdi. Altı yıllık okulu üç yılda bitirdi. Ressam Ruhi’nin önerisiyle çoğunluğu Sanayi-i Nefise Mektebi mezunu, İbrahim Çallı, Feyhaman Duran, Hikmet Onat,  Nazmi Ziya Güran ,  Namık İsmail ,  Hüseyin Avni Lifiç,  Sami Yetik',   Şevket Dağ,  Mehmet Ruhi Arel, Ali Sami Boyar, Ahmet Ziya Akbulut, Halil Paşa , Hüseyin Zekâi Paşa, Mehmet Ali Laga ve Müfide Kadri gibi genç ressamlardan oluşan ve Türk ressamlarının ilk örgütü olan Osmanlı Ressamlar Cemiyeti nin üyesi oldu. 1910 ile 1914 yılları arası Paris’te Fernand Cormon’un atölyesinde öğrenimini sürdürdü.

 “Şişli Atölyesi” etkinlikleri kapsamında ürettiği çalışmalarının Viyana ve İstanbul sergilerinin 1917 yılında altı eseriyle katıldığı İstanbul sergisinde “Sanayi-i Nefise Madalyası” kazandı. 1914 Kuşağı onun adıyla “Çallı kuşağı” olarak anıldı. Şeref Akdik', Refik Epikman, Saim Özeren, Mahmut Cûda, , Muhittin Sebati,  Ressam Ali Avni Çelebi, Zeki Kocamemi ve Bedri Rahmi Eyuboğlu yetiştirdiği öğrenciler arasında gösterilebilir.  ( BKZ Müstakil Ressamlar ve Heykeltraşlar Birliğ: Refik Epikman   , Zeki Kocamemi, ) Hamit Görele, Nurullah Berk, Şeref Akdik' , Hale Asaf , Mahmut Cûda, Cevat Dereli  , Zeki Kocamemi  , Ressam Ali Avni Çeleb  , Muhittin Sebati, Edip Hakkı Köseoğlu , Ratip Aşir Acudoğlu   ve  Turgut Zaim )

1947 yılında emekli olan ve 22 Mayıs 1960 yılında mide kanaması sonucu İstanbul’da yaşamını yitirdi.Yrd. Doç. Dr. Özand Gönülal, “  İbrahim Çallı’nın resimlerini, genel olarak "manzara, natürmort, nü, ve portreler olmak üzere gruplandırmak mümkündür" der. “Resim yüzeyinde kullandığı renk skalası içerisinde yer alan çarpıcı renkleri, kayığın üzerinde topluyor olması, dikkati insan varlığının gün içerisinde yaşadığı zorlu bir yaşam kesitine çekmeye çalıştığı izlenimi yaratmaktadır. 1914 kuşağı ressamları arasında bu gruba adını verecek kadar ön plana çıkan İbrahim Çallı, Türkiye Cumhuriyeti’nin resim alanında batı anlayışına yönelik bir sürece girmesinde önemli itici güçlerden birisi olmuştur. Çalışmalarının tümünde gözlemlenen izlenimci anlayış, Avrupa’nın resim uygulamalarında görülen izlenimcilik akımının kurallarını sıkı sıkıya uygulamaktan çok, kendine özgü bir karakter sergileşmiştir" ( Yrd. Doç. Dr. Özand Gönülal, sanatteorisi.com/ Makaleler.asp? sayfa= Oku&id=165 )

 Eserlerinden bazıları: Cami Avlusu, Mevleviler, Dikiş Diken Kadın, Hatay, İstiklâl Savaşında Zeybekler, Türk Topçularının Mevzie Girişi, Nü, Balıkçı Kayığı, Çayır ve Keçiler, Manolyalar, Atatürk, İsmet İnönü ve Yahya Kemal Beyatlı portreleridir.

 Cami- Nazmi ziya Güran Adada Gezintiye Çıkan Kadınlar- İbrahim Çallı Yrd. Doç. Dr. Özand Gönülal, İbrahim Çallı’nın resimlerini, genel olarak "manzara, natürmort, nü, ve portreler olmak üzere gruplandırmak mümkündür" der. “Resim yüzeyinde kullandığı renk skalası içerisinde yer alan çarpıcı renkleri, kayığın üzerinde topluyor olması, dikkati insan varlığının gün içerisinde yaşadığı zorlu bir yaşam kesitine çekmeye çalıştığı izlenimi yaratmaktadır. 1914 kuşağı ressamları arasında bu gruba adını verecek kadar ön plana çıkan İbrahim Çallı, Türkiye Cumhuriyeti’nin resim alanında batı anlayışına yönelik bir sürece girmesinde önemli itici güçlerden birisi olmuştur. Çalışmalarının tümünde gözlemlenen izlenimci anlayış, Avrupa’nın resim uygulamalarında görülen izlenimcilik akımının kurallarını sıkı sıkıya uygulamaktan çok, kendine özgü bir karakter sergileşmiştir" ( Yrd. Doç. Dr. Özand Gönülal, sanatteorisi.com/Makaleler.asp?sayfa=Oku&id=165 ) Eserlerinden bazıları: Cami Avlusu, Mevleviler, Dikiş Diken Kadın, Hatay, İstiklâl Savaşında Zeybekler, Türk Topçularının Mevzie Girişi, Nü, Balıkçı Kayığı, Çayır ve Keçiler, Manolyalar, Atatürk, İsmet İnönü ve Yahya Kemal Beyatlı portreleridir.

Feyhaman Duran (d. 1886, Kadıköy, İstanbul, Türkiye - ö. 6 Mayıs 1970 İstanbul), Türk ressam ve hattat. Türk Resim Sanatı'nda, Portre sanatının ilk ve en önemli temsilcisi sayılır. Şair ve öğretmen olan Süleyman Hayri Bey oğlunu 1895 yılında, günümüzdeki adı Galatasaray Lisesi 'ne kaydettirdi. Burada, ressam  Şevket Dağ,   Tevfik Fikret ve Viçen Arslanyan Efendi'nin öğrencisi oldu. Galata Sarayı Humayun Mektebi'ne atandı. Abbas Halim Paşa, onu Paris’e gönderme girişiminde bulundu.

1911 ile 1913 yıllarında Paris’te Academie Julian’da Jean Paul Laurens Atölyesi’ne kaydoldu. İzlenimcilik akımına yakınlık duydu. I. Dünya Savaşı’nın çıkışıyla birlikte yurda döndüğünde Galatasaray Sergileri’ne her yıl düzenli katıldı. Osmanlı Ressamlar Cemiyeti’nin sergilerine katıldı.. Birinci Galatasaray Sergisi’nde Prof. Dr. Akil Muhtar adlı portresi ile “Gümüş Madalya” ve Zikr-i Cemil ödülünü aldı.

1919 yılında Sanayi-i Nefise Mektebi’ne Usulü Resim öğretmenliğine getirilen sanatçı Güzel sanatlar Birliği kurcuları arasında yer aldı ve ölünceye kadar da yönetim kurulu üyeliğini sürdürdü. 1922 yılında öğrencisi Güzin Hanım'la evlendi. 

 1927’de Usul-ü Tersim, 1933’te ise “Resim Atölyesi” öğretmenliğine atandı. Feyhaman Duran 1939 Ocak ayında İbrahim Çallı ve Ayetüllah Sümer birlikte İsmet İnönü’nün portresini yapmak üzere Ankara’ya çağrıldı. 1951 yılında emekli oldu. Emekliliğinde çalışmalarını sürdürdüğü Beyazıt’daki evini müze olarak İstanbul Üniversitesi’ne bağışladı. 1914 Çallı Kuşağı içinde yaralan sanatçı, 6 Mayıs 1970'te İstanbul’da öldü. Atölyelerdeki eğitimin dışında, Avrupa resim sanatının birkaç yüzyıllık geçmişini barındıran müzeler ve açılan çağdaş sergiler yoluyla da sanatçı kimliğini geliştirmiştir. Feyhaman Duran, bu ortamda izlenimci resimlere yakınlık duymuştur. 19.yüzyılın son çeyreğinde ortaya çıkan izlenimcilik, önceleri Fransa’da büyük tepki çekmiş, ancak daha sonra hızla benimsenmiş ve 20.yüzyılın başlarına gelindiğinde sanat çevrelerinde geniş ölçüde kabul görerek müzelere girmeye başlamış bir sanat üslubudur. Dolayısıyla Feyhaman ve onunla birlikte Paris’te bulunan genç arkadaşları, bu sırada Avrupa sanatının en etkin üslubu olan izlenimciliği benimsemişlerdir. ( Hayatı Hakkında Geniş Bilgi İçin Bkz:  Feyhaman Duran; Hayatı, Sanatı ve Tabloları) 

Hikmet Onat, (d. 1882 İstanbul - ö. 1977 İstanbul), Türk ressam. EMPRESYONİST akımın Türkiye'deki devamcılarından olan Hikmet Onat,  Türk Resim Tarihi’nin  büyük ustalarındandır. Bir asra yaklaşan yaşamında ancak bir kere sergi açabildi. İlköğreniminden sonra, Heybeliada Deniz Harp Okulu'nu 1903 yılında bitirdi. Bir süre güverte subayı olarak görev yaptı. Ruhi Arel ile birlikte Sanayi-i Nefise Mekteb-i Âlisi’nde resim derslerine devam etti. Bahriye fotoğrafçısı Ali Sami Bey'in yanında çalıştı. Bahriye'den ayrılarak 1905 yılında İstanbul Sanayi-i Nefise Mektebi'ne girdi (Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi). 1908’de Osmanlı Ressamlar Cemiyeti ive Güzel Sanatlar Birliği’nin kurucuları arasında yer alarak sergilerine katıldı.

Mezuniyetinden sonra, 1910 yılında açılan Avrupa sınavlarını kazandı, burslu olarak Paris’e gitti. Paris Güzel Sanatlar Akademisi'nde Fernaed Cormon Atölyesi'nde dört yıl çalıştı. I. Dünya Savaşı'nın çıkması üzerine yurda döndü ve Mekteb-i Sultani’de (Galatasaray Lisesi) resim öğretmenliği görevine başladı. Müdür Halil Ethem’in isteği üzerine Sanayi-i Nefise Mektebi’ne geçti. Varnia Zarzecki’nin yerine hazırlık sınıfı hocalığına, ardından da atölye şefliğine atandı.

1914-1918 yılları arasında, Harbiye Nazırı Enver Paşa’nın desteklediği Şişli Atölyesi’nde diğer 1914 kuşağı sanatçıları gibi savaş ve asker konularında resimler yaptı. 1922 yılında Güzel Sanatlar Cemiyeti'ne kurucu üye olarak katıldı. 1939 yılında Halkevleri aracılığıyla düzenlenen “Yurt Gezileri””nde Bursa’ya gitti. Yapıtları Devlet Resim ve Heykel Sergileri'nde yer aldı. 1973 ve 1974 yıllarında üst üste çalışmaları ödüle değer görüldü. İlk ve son sergisini ölümünden birkaç ay önce açan sanatçı, 14 Mart1977’de İstanbul’da öldü. (https://tr.wikipedia.org/wiki/Hikmet_Onat ) ( Hayatı Hakkında Geniş Bilgi İçin Bkz:  Hikmet Onat, Hayatı, Resim Sanatı ve Taploları )

Nazmi Ziya Güran, ( 1881 Aksaray İstanbul 1937) Türk ressam Çocukluğundan beri sanata düşkünlüğü olan Nazmi Ziya, 1901 yılında Mülkiye Mektebi’nden mezun oldu. Aynı yıl babasının ölümü üzerine 1902 yılında Sanayi-i Nefise’mektebi’ne kaydoldu.

1908 yılında mezun olan sanatçı aynı yıl kendi olanaklarıyla Paris’e gitti.. Bu arada Hoca Ali Rıza'nın kimseden etkilenmemesi yönündeki, hayatı boyunca sadık kaldığı öğüdünü aklının bir köşesinde tutarak müzeleri gezmekten geri kalmadı..

1911 yılında atölye arkadaşı olan Fransız asıllı Marcel Chevalier ile evlenen sanatçı, yurt dışında bulunduğu süre içerisinde aynı zamanda Almanya ve Avusturya'yı ziyaret etti. 1914yılında İzmir Muallim Mektebi Müdürlüğü ve İstanbul İl Tedrisat Müfettişliği gibi görevlerde bulundu..

1918 yılında Sanayi-i Nefise Mektebi’ne Müdür oldu. . 1909 yılında kurulan, ilk adıyla Osmanlı Ressamlar Cemiyeti, sonraki adıyla Güzel Sanatlar Birliği içerisinde yer alıp onların 1916 yılından itibaren her yıl düzenli olarak gerçekleştirdikleri sergilere katıldı. Nazmi Ziya Güran, arta kalan zamanlarında doğayla baş başa kalarak açık havada manzara resimleri üretmeye devam etti.

1937 yılında Akademi'de düzenlenen kapsamlı sergi sayesinde bu imkânı bulabildi. 300'e yakın resmini yerleştirmek ve asmakla titiz bir şekilde uğraştı. Bu heyecan ve yorgunluk, 17 Ağustos 1937 günü açılan ve 35 yıllık sanat hayatını ortaya koyan büyük bir sergiyle sonuçlandı. Ancak, aynı zamanda sanatçının bitkin düşmesine yol açtı. Sergi henüz kapanmadan 11 Eylül 1937 tarihinde gelen bir kalp krizi ölümüne neden oldu.

 

Hüseyin Avni Lifij

 (d. 1886 Samsun Lâdik ö. 1927 İstanbul)  Çerkez  asıllı Türk ressam

Sanatçının ailesi 1877–1878 Osmanlı Rus savaşı sırasında Kafkasya'nın Kuban bölgesinden göç ederek önce Samsun'a yerleşti. H.Avni Lifij, Samsun'un Lâdik ilçesine bağlı Karaaptalsultan köyünde doğdu. Çerkez, Adige kökenlidir.

İstanbul Fatih Aşıkpaşa Mahalle Mektebini 1896 yılında resim ve müzik derslerine özel ilgi duyarak bitirdi. Öğrenimini Şehzadebaşı'ndaki "Numune-i Terakki Mektebi"nde 1898 yılında bitirdi. 1906 yılında Fransızca öğretmeni İskender Ferit ve yeni tanıştığı Henri Prost, resimlerini Müze Müdürü Osman Hamdi Beye götürmesini önerince, dediklerini yaptı. “Pipolu Oto portre” adlı resmini beğenen Osman Hamdi Bey, bundan sonra da yaptığı resimleri kendisine göstermesini istedi. 1908’de Osman Hamdi Bey’in Paris’e göndermek istediği öğrenci adayları listesi, Hüseyin Avni Lifij’in de bulunduğu biçimiyle ve “Pipolu Oto portre resmi ile Abdülmecit Efendi’nin beğenisine sunuldu. 1909 yılında Paris’e giderek Cormon Atölyesi’nde resim çalışmalarına başladı. Ressam Guillonnet ve Andre Lecomte Du Noüy ile dostluk kurarak serbest zamanlarında atölyelerine devam etti. 1912’de (İstanbul Erkek Lisesi)’nde resim öğretmeni olarak görev yaptı. Paris’te Louvre Müzesi’nde Luca Giordano’nun “Mars ile Venüs” tablosunun Lifij tarafından yapılan kopyasının da bulunduğu koleksiyon Güzel Sanatlar Okulu’nda toplanarak; 1915 Ekim ayında sergilendi. 1921 tarihli mazbatası uyarınca "Resim Eserleri Koleksiyonu"na katıldı. Türk ressamlar Cemiyeti Tarafından düzenlenen 4. Galatasaray Resim Sergisi'ne üç resim ile ve 7 poşad ve 1 eskizi ile katıldı. Ekim 1922’de Bursa'ya Mustafa Kemal'i karşılamak için giden öğretmenler arasında sanatçı ile birlikte eşi Harika ve eşinin kardeşi Heykeltraş Nijad da bulunuyordu. Mustafa Kemal, Hüseyin Avni Lifij’i   Ankara' 'ya götürdü ve Erkanı Harbiye'de dört ay misafir etti. Ankara dönüşü "Karagün" ve "Akgün" tablolarının hazırlık çalışmalarına başladı. Bir yılsonunda söz konusu komposizyon tuvale uygulandı. 1924’te Sanayi-i Nefise Mektebi Âlisi Tezyini Sanatlar öğretmenliğine atandı. Ölümüne kadar Sanayi-i Nefise Mektebi Âlisi Tezyiniye Muallimi olarak görevde kaldı. “Mareşal Fevzi Çakmak Mesaide” tablosunu gerçekleştirdi. ( İST. RESİM VE HEYKEL MÜZESİ inde), ancak bölümün ilk mezunlarını göremeden; 2 Haziran 1927’de Lalelide Harikzedegan Apartmanı’ndaki odasında henüz 41 yaşında iken, hayata veda etti.  

Namık İsmail, Ressam Namık İsmail 1890 doğumlu olup Tophane veznedarı Çerkes İsmail Bey 'in oğludur. Sanayi-i Nefise Mektebi'ni bitirdikten sonra 1912 ‘de Fransa'ya gitmiş ve Paris'te Ecole Nationale des Arts Decoratif 'de Julians ve Cormon Atölyesi'nde 1914 yılına kadar çalışmıştır. Birinci Dünya Savaşı sırasında Türkiye'ye dönüp; Kafkas Cephesinde savaşmaya gitmiştir. Şişli'de kurulan atölyede bir grup ressamla birlikte savaş tablolar ı yapan Namık İsmail ; ressam ve sanat tarihçisi Celal Esat Arseven ile birlikte de Türk ressamları yapıtlarını sergilemek üzere 1917 ‘de Berlin ve Viyana'ya gitmiştir. Berlin'de iki yıl kalıp; Corynth ve Liebermann atölyelerinde ve müzelerinde çalışmıştır. Galatasaray Sergileri'nde resim kişiliğini tanıtan sanatçı, bir süre resim öğretmenliği, Güzel Sanatlar Akademisi Müdür yardımcılığı ve Milli Eğitim Müfettişliği görevlerini de yerine getirmiştir. Ayrıca, Genel sekreterliğini Dr. Şefik Hüsnü Deymer’in yaptığı Türkiye İşçi ve Çiftçi Sosyalist Fırkası’nın Vehbi Sarıdal’dan sonra başkanlığını yapmıştır. 1928 de Güzel Sanatlar Akademisi müdürü olarak atanıp, 30 Ağustos 1935 ‘te ölümüne kadar da bu görevde kalmıştır. Namık İsmai’in eser ve tabloları, RESİM VE HEYKEL MÜZEleri'nde ve özel koleksiyonlarda yer almaktadır.

Corinth’in geniş, kalın fırça vuruşlarından, lekeci, serbest, bir-iki seansta ortaya çıkmış hızlı, atak tekniğinden etkilenen Namık İsmail’in, sonraki dönem tablolarının çoğunda hocasının teknik ve üslubunu uygulandığına tanık olunur. Corinth’in tekniğine yakın çalıştığı Güvertede Adamlar tablosunda, bir renk karmaşasının, açık-koyu tonlamaların, renk lekelerinin ve resimsel değerlerin ön plana çıktığı gözlenir. Figürler, renk kompozisyonunun öğeleri olarak kullanılır. Bu resim, Ekspresyonizm benimsendiği, klasik resim anlayışının geriye itildiği, renklerin ve boya dokusunun, konunun önüne geçtiği bir çalışmadır.

Namık İsmai’in paletinde, 1923 tarihli “Bayır” tablosunda açıkça görüldüğü gibi gerçek bir renklenme başladı. Biçim kaygısı taşımadan, desene önem verilmeden, rengin ön plana çıkarıldığı bu çalışmada, renkler birbirine kaynaşarak, planların tuşlarla, kontur kullanılmadan, renk lekeleriyle bölünerek verildiği bir dönem başladı. Sanatçı, Fransa’da EMPRESYONist, Almanya’da akademik, EMPRESYONist ve  Ekspresyonist  ressamlardan etkilenmesine karşın, konuya göre içinden geldiği gibi çalışmayı yeğlemiştir. Bazen paletinde hafif fırça vuruşları ve ışıltılı renklerin görüldüğü empresyonist, zaman zaman parlak renklerin ve karşıt tonların egemenliğinin hissedildiği Ekspresyonist bir doğa ressamı, bazen Realist bir figür ressam, sırasında akademik bir çıplak ressamı olmuştur. İkinci dönem resimlerinde renklerin ve boya dokusunun, konunun önüne geçtiği yoğun boya tabakaları dikkati çekmektedir.

 

Ali Sami Boyar 

 ( d.  İstanbul 1880 ö. 1967 İstanbul )

Resme ilgi duyması küçük yaşlarda başladı. Binbaşı Cemal Bey’in ortaokulda resim öğrencisi oldu. Bahariye mektebi’ne 1892 yılında girdiğinde resim öğretmeni olan Kaymakam Şükrü Bey’den yağlı boya ve sulu boya tekniklerini öğrenen, Ali Sami Boyar, 1901 yılında teğmen rütbesiyle mezun olur olmaz Bahariye İnşaiye Resimhanesi’nde görevlendirildi. Beş yıl boyunca görevine bağlılığı ve verimli çalışmalarıyla üstleri tarafından takdir edildi. Bir yıl Rehber-i Tahsil Okulu’nda yaptığı resim öğretmenliğinden sonra, dönemin Bahriye Nazırı Bozcaadalı Hasan Hüsnü Paşa’nın özel izni ile şimdiki adıyla Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi olan dönemin Sanayi-i Nefise Mektebi’ne kayıt yaptırdı. Okulu birincilikle bitiren sanatçı, 1910’da Paris’e gönderildi. O dönemde Paris’te bulunan Çallı Kuşağı sanatçıları ile Güzel Sanatlar Akademisi’nde Cormon'un atölyesinde çalıştı. Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla 1914 yılında yurda dönünce Yüzbaşı rütbesiyle ordudan ayrıldı.İnas Sanayi-i Nefise Mektebi’ni kurarak; kız ve erkek bölümlerinin müdürlüğü görevlerinde bulundu. Eski eserler konusundaki uzmanlığı nedeniyle de şimdiki adı Deniz Müzesi olan Bahriye Müzesi’nin de müdürlüğü kendisine tevdi edildi

Paris’te olduğu dönemde özel bir uzmanlık dalı olan mum heykel ve mulaj sanatını öğrendiğinden bu sanatı müzede uygulama fırsatı buldu. Müze kataloğunu hazırladı. Birinci Dünya Savaşı’nda, Harbiye Nazırı Enver Paşa’nın emriyle Şişlide açılan resim atölyesinde aynı dönem arkadaşları Sami Yetik, Hikmet Onat, İbrahim Çallı,  Namık İsmail, Ali Cemal ve Avni Lifij ile beraber çalışarak askeri kompozisyonlar hamasi tablolar yapıp tarihi konularda eserler verdi.

1922 yılında Halide Edip Adıvar’ın kız kardeşi Belkıs Hanım’la evlenen sanatçı, 1925 yılında açılan yarışmada birinci olduğu cumhuriyetin ilk pulları ve 1926’da ise ilk paraları kullanılmaya başlandı. 5 Aralık 1927 yılında piyasaya çıkan Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk kâğıt parası olan 1 TL’nin üzerindeki resmin de sahibi olan Boyar, iki defa gittiği Londra’da 1926'da sergi de açtı. Atatürk’ün emri ile kurulan Ayasofya Müze Müdürlüğü’nde çok yönlü çalışmalar yaptı. Yabancı uzmanlarca mozaik leri temizlenen müzede Mabedin Vaftiz Teknesi’nin bulunması dünyada geniş yankı buldu. 1944 yılında emekli olan sanatçı Türkçe ve İngilizce “Ayasofya” adlı bir de kitap yazdı.

Emeklilikten sonra kendini resme vererek serbest çalışan Boyar, Türkiye’de “Yedirme Kazı Resim Gravür” çeşidinin ilk yapımcısıdır. Suluboya eserlerinin büyüklüğü ile tanınıp; eserlerine duygu ve düşüncelerini kendine özgü bir sanat karakteri ile yaratmış olan gerçekçi bir resim sanatçı olup; suluboya, karakalem, pastel, tarama, yağlı boya teknikleriyle yapılmış pek çok eser veren ve eserlerinin büyük bir kısmı tarihi belgesel değer taşıyan Ali Sami Boyar, Portre, peyzaj ve natürmort başta olmak üzere hemen her türde resim yaptığı bilinmektedir. Askeri Müze, İST. RESİM VE HEYKEL MÜZESİ , Deniz Müzesi, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kütüphane ve Müzeler Müdürlüğü gibi müzelerin yanı sıra yurt içinde ve yurt dışında özel resim koleksiyonlarında eserleri bulunmaktadır.

Kaynaklar

  • Doç. Dr. Özand Gönülal, https://www.sanatteorisi.com/Makaleler.asp?sayfa=Oku&)

  • Turan EROL, Günsel RENDA –Geçmişten Günümüze Çağdaş Türk Resim Sanatı Tarihi –sayfa 78–83 –Tiglat Yayınları 1980 )

  • Çağdaş Türk Sanatı, Sezer Tansuğ, Remzi Kitabevi yayınları,1. basım,1986,

  • Başlangıcından Bugüne Çağdaş Türk Resim Sanatı Tarihi, Günsel Renda -Turan Erol Sunuş: Suut Kemal Yetkin, C. : 1 Tiğlat Basımevi)

  • Güvemli, Z., 1975, Şeker Ahmet Paşa, Türkiyemiz Dergisi, Ak Yayınları, sayı 16, s .38-43 Nüzhet İslimyeli –Asker Ressamlar, Ankara 1965 Doğuş Ltd. Şti. Matbaası

  • https://www.rehberim.net/forum/c-d-455/127029-calli-kusagi.html

  • https://tr.wikipedia.org/wiki/ Çallı-Kuşağı

  • Ufuk Hekimoğlu ,İbrahim Çallı ve Namık İsmail'de Kadın Teması, https://www.sanalmuze.org/arastirarakogrenmek/calliveismail.htm

  • Saim Kutsav. "Feyhaman Duran". Ankara Sanat 1966, S.5, s.13. 24

  • https://tr.wikipedia.org/wiki/Hikmet_Onat )

  • https://tr.wikipedia.org/wiki/Nazmi_Ziya_Güran

  • https://tr.wikipedia.org/wiki/Hüseyin_Avni_Lifij

  • Vikipedi, özgür ansiklopedi, Namık İsmail

  • https://tr.wikipedia.org/wiki/Ali_Sami_Boyar

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar