Osmanlıca yazılışı simya : سميا
Simya Sözcüğünün Kökeni
Simya ile kimya sözcükleri Grekçe’deki “sıvı akıtmak, metal dökmek” anlamlarına gelen “ khymeia” sözcüğüne dayanır. Bu sözcük Arapçaya el-kîmiyâ’ ve es-sîmyâ’ şekli ile geçmiştir.
Simya sözcüğüne Araplar “alşimi “ de demişler bu sözcük İngilizceye "alchemy" şeklinde geçmiş ve kimya sözcüğünün de kökeni oluşturmuştur. [1]
Simya Sözlük Anlamları
Simya kelimesi sözlüklerde: Adi madenleri altına çevirme çabası, kimya ilminin başlangıcı, “ Nişan, işâret, alâmet.”[2]
Simyacıların Düşünme Şekilleri ve Hedefleri
Simya ilmi, adi madenleri altına çevirme çabasından çıkmıştır. Ancak İslam kültüründe bu çaba ölümsüzlük iksirini bulmak, sınırsız bir zenginlik ve ölümsüz bir hayatı elde etme amacına da yönelmiştir.
Değersiz madenleri altına çevirebilmek madenlerin özünü değerli madenlerin özüne çevirebilmek ile mümkündür. Değersiz madenleri altına çevirebilme arayışı ölümsüzlük iksirini de bulmaya yöneltmiş, simya ilmi bu iki amaç üzerinde şekillenmiştir. Ölümsüzlük iksirini bulmak için de, harf ve rakamlarla sihir yapmaya dayalı bâtıl bir ilim haline gelir. Böylece simyacılar adi madenlerden altın imal etmek, ölümsüzlük iksiri ve felsefe taşını bulmak için ilm-i havas , ilm-i huruf gibi batıl ilimleri geliştirmek yoluna gitmişlerdir.
Îlm-i simyâ Mezopotamya, Mısır, Antik Yunan hatta Çin ve Hint uygarlıklarından beri değersiz madenlerden altın üretme arayışından doğmuştur. Adi madenleri altına çevirmek çabası madenlerin doğal yapılarının altına dönüştürülebileceği düşüncesine dayanmıştır. Madenlerin doğal yapıları değiştirilebilirse ölümsüzlük iksiri de bulunabilir düşüncesine eriştirmiştir. “Sonsuz bir zenginlik ve ölümsüz bir hayat” arayışına dayanan simya ilmi “demir, bakır, kurşun gibi değersiz metallerden altın ve gümüş elde edilmesi yoluyla, ikincisine de “iksîr” denilen sihirli madde sayesinde ulaşılabileceğini ileri sürer.[3]
Eskilerin İnançlarına göre adi metaller tedavi edilirse altına dönüşebilir. Adi madenler olgunlaştırılarak asil metallere dönüşebilecekse insanları tedavi edip gençleştirebilecek bir iksir elde edebilmek de mümkün olabilir.
Doğadaki her şey dört elementin dört nitelikle belirli şekillerde birleşmesinden meydana gelir. Bu düşüncenin temeli ise tüm madenlerin ve canlıların temelinin toprak, su, hava ve ateş gibi dört unsur; sıcak, soğuk, kuru, nemli gibi dört nitelikten oluştuğu düşüncesidir. İnsanın canlılık sağlık ve hastalıklarını etkileyen şeyler ise safra, kan, sevda ve balgam gibi dört sıvıdır. [4] Safra, kan, sevda ve balgam insanın canlılık fonksiyonlarını temellendiren Ahlât-ı Erbaa yani “ Dört Hılt ” olmaktadır. Bu dört hılt insanın biyolojik, ahlâkî ve psikolojik fonksiyonlarını etkilemektedir. Bunların arasındaki dengenin korunması insanın sağlıklı olmasını bozulması ise hastalığı hatta ölümü getirmektedir.
Simya ilmi işte bu noktalardan hareketle metallerin adi veya değerli oluşları bu dengelerin değişimi veya iyileştirilmesi olarak görmektedir. Bu dengeler sağlanabildiğinde adi metaller altına, hastalıklar da sağlığa, gençleşmeye hatta ölümsüzlük iksirini keşfetmeye dönüşebilir.
Simyanın Tarihi Serüveni
Simyanın başlangıcı, Sümer, Akad, Elam, Mısır uygarlıklarına kadar dayanır. Altın, gümüş, bakır, cıva, kükürt madenlerinin işlenmesi daha sonra Hitiler tarafından demirin bulunması ile madenlerden aIaşımlar yapılması öğrenilmiş, adi madenlerden altın ve gümüş imal edilebileceği düşüncesi de doğmuştur. MÖ. III. yüzyıllarda İskenderiye’de MÖ IV ve V. Yüzyılda Antik Yunanda Pithagoras'ın ve Pithagorculuk etkisi ile simya ilmi batı uygarlıklarındaki manası ile felsefe taşı, İslam medeniyetlerinde ise ölümsüzlük iksiri bulma yolunda da düşünceler geliştirmeye başlar. Madenlerin dengesini değiştirebilecek bir iksir insanı da ölümsüzleştirebilir.
Karun ‘un dokunduğu her şeyi altına çevirdiği ve çok zengin olduğu efsanesinin simyacıları heveslendiren bir masal olduğu da ap açıktır.
Simyacıların çabası adi madenlerden altın üretme, ölümsüzlük iksirini ( bkz Ab-ı Hayat Ab-ı Hayvan Bengisu Nedir Beyit örnekleriyle) bulmayı sağlamamışsa da kimya ilminin doğmasını temin etmiştir. MÖ. III. Asırda Cıvanın izole edişi, 13. asırdan önce aqua vitae (alkol) ve madeni asitlerin keşfi ve vitriol (zaç yağı, sülfürik asit) ve şapların hazırlanması [5] simya ilmini kimya ilmine yönelten somut örnekler olmaktadır.
İslam Uygarlıklarında Simya
Simya İlmi Antik Yunan ve Hint medeniyetlerine vakıf olan İslam âlimlerinin de uğraş alanları olmuştur. Muhiddîn-i Arabi, simyâyı, Allah'ın güzel adları ve sözleri ile İlahî bilgiler elde edebilme ilmi olarak görmüştür. Bu görüş huruf ilminin ortaya çıkmasına vesile olmuş, simyâyı harf ilmine dayanan sırlar ve tılsımlar ilmi olarak anlayan simyacıların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Kurandaki ayetler, sözler, harfler, rakamlardaki sırları çözerek ölümsüzlük iksirinin bulunabileceği, değersiz madenlerden altın üretilebileceği iddiaları ortaya çıkmaya başlar.
İbn Haldûn, harflerin ve rakamların sırları olduğu düşüncesine dayanan ilm-i hurûf havas ve hurûf ilmini bir tür tılsım sanatı olarak görmüş bu ilimler ile simya arasında bir ilişki olduğunu ifade etmiştir. ( “Hurufilik, kutsal kitapların, harfleri ve kelime sayıları, sıraları ve dizilime şekillerinde şifreler bulunduğunu iddia eden, harflerin ebced hesabına göre metinlerde anlatılan anlamlarından daha farklı telmihler, imalar, işaretler olduğuna inanan, böylece kutsal kitaplarda anlatılanlardan daha farklı anladıkları ikincil anlamlar üzerinden, yeni anlayışlar türeten bir çeşit Bâtıni inanç sistemidir.”[6] Harflerin gizli manaları ve sırları olduğuna inanarak, harfleri rakamlarla açıklayarak "Ebced" kelimelerini sihir ve büyüde kullanılmasına da " havas" denmiştir. “İlm-i huruf ile uğraşan simyacılar harfleri ve rakamları anâsır-ı Erbaa’ya ( toprak, hava, su, ateş ) göre taksim edilmiş harfler üzerinde çalışır. Eski muskalarda harfler, rakamlar ve esmâ-i hüsnâ'nın bulunması bu ilim nedeniyledir.”[7]
İslam medeniyetinde simya ilmi ile en ciddi şekilde ilgilenen Câbir, adi madenlerin tabiatlarındaki dengelerin ayarlanabilmesi ile altına çevrilebileceği düşüncesinde olmuş, diğer yandan da insana ölümsüz hayat sağlayabilecek bir iksir elde etmek için uğraşmıştır.
Simya İlmiyle İlgili Keşifler ve Kimya
Simyacılar ve alşimi adi madenleri altına çevirmeyi ve ölümsüzlük iksirini keşfetmeyi başaramamış ama onların bu çabaları birçok şeyin keşfine yol açmıştır. Demirin, civanın bulunması barutun keşfi, madenlerin test ve rafine edilmesi, metaller üzerindeki çalışmalar, mürekkep, kozmetik, boya üretimi, deri boyanması, seramik ve cam üretimi, likör ve esans üretimi [8] simyacıların sayesinde olmuştur.
İlm-i simya kendi amacına ulaşamasa da kimya ilminin ortaya çıkmasını ve gelişmesini sağlamıştır.
Elbette ki Divan ve halk şairlerinin de bu konuda söyleyecekleri şeyler olmuştur.
Kîmyâ ilmi kimi etti ganî Sînıyâ sîme batırmaz elini
Simyâ ise hayâl ü evhâm İsmi var gerçi velîkin kuru nâm Sünbülzâde Vehbî
Çâr anasırdan halketti tâ ezel Hak Ademi
Cennetten sürgün ettiler hâke bastı kademi
Çıktı Sarendip Dağı’na âh u figân eyledi
Affetmez Mevlâ günahın murat aldı encâmı Aşık Sümmani
Anasır gömleğin giymezden evvel
Azade başıma hünkar idim ben
Yemekten içmekten münüzzeh idim
Manzar-ı Mevla'da envar idim ben Dertli
KAYNAKÇA
[1] AYTEN KOÇ AYDIN, https://islamansiklopedisi.org.tr/simya
[2] https://remzi.cagdassozluk.com/buyuk-osmanlica-sozluk-madde-17416.html
[3] AYTEN KOÇ AYDIN, https://islamansiklopedisi.org.tr/simya
[4] https://edebiyatvesanatakademisi.com/post/dort-temel-can-sivisi-ahlat-i-erbaa-dort-hilt/133628
[5] MIRCEA ELIADE, “Simya Nedir?”, Çeviren Kemal Menemencioğlu, The Encyclodedia of Religion , Editor in Chief Mircea Eliade, Copyright © 1989, MacMillian Puplishing Co.
[6] https://edebiyatvesanatakademisi.com/post/hurufi-hurufilik-nedir-ve-inanc-sistemleri/107362
[7] İskender Paşa, , Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü , Simya Maddesi
[8] https://tr.wikipedia.org/wiki/Simya