Habibi Hayatı Edebi Kişiliği Azerbaycan

28.02.2017

 

HABİBİ - 15. YY Azerbaycan Divan Şairi 

 

 (1470, Azerbaycan- Gökçay, Ucar, Bergüşad köyü  – 1520)

Habibî, XV. yüzyılın sonu ile XVI. yüzyılın başlarında yaşayıp eser vermiş Azerbaycan sahasının en önemli divan şairlerindendir. Azerbaycan, Gökçay, Ucar’a bağlı Bergüşad köyünde doğduğu[1] [2]çobanlık yaparak büyüdüğü bilinen Habibi’nin asıl adı bilinememiştir. Kaynaklar onun ialesi hakkında hiçbir bilgi iletmemiştir. Ancak çobanlık yaparak büyüdüğü belirtildiğine göre ailesinin de bir köylü olduğu ortaya çıkar.

Habibi adı onun mahlası olmaktadır. Ancak bilim dünyasında Habîbî-i Azerbaycânî, Habîbî-i Bergüşâdî, Habîbî Çelebi adları ile bilinir. Habibi’nin adı  farklı kaynaklarda  Acem Habîbî (Tuman 2001: 188), Habîbî-i Azerbaycânî (Hayyâmpûr 1368: 248), Habîbî-i Bergüşâdî (Sâm Mîrzâ Safevî yty.: 357) ve Habîbî Çelebi (Mehmed Süreyyâ 1308: 109) olarak anılmaktadır. [3]

Tahminen 1470 yılında  İran Azerbaycan’ında (Güney Azerbaycan) Tebriz’e bağlı Göyçay'm nahiyesine bağlı [4] Bergüşad köyünde doğmuştur.    Onun hayatı hakkında ilk bilgiler Şah İsmail Hatai  'nin oğlu Sam Mirza’nın (1517-1576) 1550 de yazdığı “Töhfeyi-Sami” tezkiresinde bulunmaktadır. Bu eserdekilerin dışında İran’daki hayatı hakkında çok ve sağlam bilgiler yoktur. Onun hakkında en iyi kaynaklardan biri olan Sâm Mirza, Azerbaycan’ın Bergüşâd kasabasında doğduğunu, fakir bir ailenin çocuğu olduğunu, küçük yaşlarda çobanlık yaparken Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan'ın  ikinci oğlu olan Yakup Bey’le bir av esnasında karşılaştığını yazar.  Netice olarak Yakup Bey’in onunla kısa bir müddet sohbet ettiğini belirtmektedir. Bu kısa sohbet onun tüm geleceğini etkilemiş,  Yakup Bey,  onun çok zeki bir çocuk olduğunu anlayınca  ailesinin de izni ile onu himayesine almasını sağlamıştır.  Hakkında söz eden kaynaklar onun ikbalinin başlangıcını bu büyük tesadüfe ve şansa bağlamaktadır. Böylece Habibi, küçük yaşta Akkoyunlu Sarayına alınarak sarayda yetişmiştir. (Tuĥfe-i Sâmî, s. 340).[5]

Bu hadise onun tüm hayatını baştan sona şekillendirmiş, Akkoyunlu sarayında yetişen önemli bir şair olmasını sağlamıştır. Şah İsmail Hatai, Akkoyunluları mağlup edip başkentini Tebriz'e taşıyınca Habibi 'de Şah İsmail'e intisap etmiş ve Şah İsmail'den de iltifat görmüştür. Üstelik Şah İsmail’den gördüğü bu iltifat onun çok ünlü bir Azerbaycan Sahası şairi olmasına da vesile olacaktır.

Habibî, Safevî hükümdarı Şah İsmail'in sarayında saygıyla karşılanmış devrinde şöhret bulmasına olanak sağlamıştır.  Yakup Bey’in ölümünden (896/1490),  sonra Şah İsmail Hatai’in Safevî sarayına girdiği 907 (1502) yılına kadar geçen hayatı hakkında bilgi yoktur.  Ancak  Şah İsmâil’in (Hatâyî) sarayında  “melikü’ş-şuarâ” unvanını almış olduğuna göre oldukça rağbet görmüş olduğu ortaya çıkar.  Şah İsmail’in saray şairi olabilmesi gördüğü itibarın da düzeyini ifade etmeye yeter.  Habibi bu sayede böylece devrinde çok tanınmış bir şair olmuştur. [6]

Yavuz ile  Şah İsmail’in mezhep çatışmalarına girdiği yıllarda, Şia mezhebine bağlı olmasına rağmen Habibi’nin  Şah İsmail’in “  melikü’ş-şuarâ”  sı olduğu halde  neden Safevi Sarayından ayrılıp İstanbul’a geldiği bilinmemektedir.  Fakat Kınalızâde Hasan Çelebi (Tezkire, I, 279) ve Âşık Çelebi (Meşâirü’ş-şuarâ, vr. 86a)  Habîbî’nin,  1512 yılarında II Bayezid devrinde İran’dan Anadolu’ya geldiğini yazmaktadır. [7]

Habibi’nin İstanbul’a geliş nedeni sadece seyahat etmek zevkine sahip olmasına bağlayanlar da vardır. [8] Üstelik Latîfî (Canım: 2000: 221), Habîbî’nin, Osmanlı ordusuyla “ Kızılbaş Seferine “ katıldığını da yazmıştır. [9]

Devrin tezkerecileri ve Evliya Çelebi  ,  Habibi’nin Osmanlı Sarayında da iltifat gördüğünü, Yavuz Sultan Selim tarafından da himaye edildiğini belirtir. Fakat Habibi’nin İstanbul’daki hayatı hakkında kaynaklar pek bir bilgi vermemişlerdir. Devrin kaynakları tezkireler ve  , Evliya Çelebi , Habibi’nin, tahminen 1520 yılında İstanbul'da ölmüş olduğunu,  Sütlüce’de Câferâbâd Tekkesi’ne defnedildiğini kaydetmişlerdir. [10]

EDEBİ KİŞİLİĞİ

Habibi’nin Akkoyunlu ve Safevi saraylarında yaşarken bir divan tertip edip etmediği bilinmemektedir.  Fakat mevcut halde ele geçen bir eseri yoktur.

Onu bilim dünyasına ilk tanıtan kişi İ. H. Ertaylan’dır. İ. H. Ertaylan, Habîbî hakkında bir makale yayımlayarak onun hakkında ilk bilgileri paylaşır. [Hayat Mecmuası, (1928).]

Fuad Köprül, Habibi’nin şiirlerini toparlamaya çalışmış onun 42 şiirini yayınlayarak bilim dünyasına tanıtmıştır. Edebiyat Fakül­tesi Mecmuası, C. VIII, 1932). Bu şiirlere E.Memmedov 5 şiir daha ekleyerek hepsini birden 1980 yılında Bakü’de yayımlatmıştır. "XII-XVI. Asırlar Azerbaycan Şiiri" adlı antolojide (Bakü, İlim,1984)

Azerî araştırmacılar, Habibi’nin halk şiirine yakın bir şair olduğunu halk şiiri kaynaklarından beslendiğini ve bu özelliklerini de gazel kaside ve yazmış olduğu divan şiir tarzındaki şiirlere yansıttığı görüşündedirler.  Dolayısı ile Habibi’nin divan şiirine,  halk şirine duyarlı bir yaklaşım getirdiğini kabul etmektedirler.  Habibi’nin gazel ve kasidelerindeki dili ve zevki geraylı, tecnis ve koşmaların sadeliğine ve şiir zevkine sahiptir.

Habibi, Seyyit Nesimi ve Fuzuli’den sonra Azerbaycan Edebiyatının en eski ve en önemli üç divan şairinden birisi olarak kabul edilmektedir Seyyit İmameddin Nesimi , Fuzuli veGenceli Nizami T ‘den sonra Azerbaycan şairlerini en çok etkileyen şairlerin başında gelmektedir. Pek çok araştırmacı Habibi’yi Fuzuli’yi hazırlayan şairlerin en başında gösterirler.

Habibi, bir Azerbaycan şairi olarak sade samimi, sıcak sade “Acem şivesine sahip, ancak kendisine has ve başka şairlerden farklı üslubu olan  (Kutluk 1989: 279; Dehhudâ 1998: 8674). “ bir şairdir. Tezkireciler onun üslubunu Acemâne üslup olarak nitelendirmişlerdir.

 

 “Âzerî Türkçesi ile yazıldığı için tezkire yazarlarının onun üslubunu “Acemâne üslûplu” diye nitelendirdikleri şiirleri sade ve samimi bir ifade taşımaktadır.  “ ……”Habîbî’nin şiirlerinde yer yer Hurûfîlik’le ilgili mazmunlara da rastlanmaktadır. M. Fuad Köprülü Nesîmî, Hatâyî ve Fuzûlî arasında bir geçiş dönemini temsil eden Habîbî’yi yaşadığı dönemin en önemli Âzerbaycan sahası şairlerinden biri olarak kabul eder.”[11]

Habibi,  özellikle Akkoyunlu ve Safevi saraylarında ve edebiyat dünyasında oldukça itibar görmüş bir şair olmasına rağmen Osmanlı sahasında o denli önemli kabul edilmemiş bir şairdir.  Şah İsmail’in "melikü'ş-şuara" sı,   Şia mezhebinden olmasına rağmen İstanbul’a gelip Bayezid ve Yavuz Sultan Selim’e sığınmış olması da manidardır. Üstelik sebebi de bilinmemektedir.

Habibi şiirdeki kuvvet ve kudret yönünden Fuzuli ile Nesimi arasında bir köprü gibidir. Gazellerinde âşıkane ve sofiyane bir eda vardır. “ Şia- Caferi mezhebinden -  olması yanı sıra şiirlerinin bazılarında tıpkı Seyyit Nesimi’nin şiirlerinde de olduğu gibi Hurufilik inancının da izleri gözükmektedir.  

Bu nedenle şiirlerinde dini tasavvufi konular “aşk, âşık, mâşuk, harabat, meyhane, câm, Hz. Âdem’e secde, vahdete erme gibi tasavvufî kavramlar “  bulunmaktadır.

Habîbî, nazım tekniğine hâkimiyet bakımından Osmanlı şairlerinin seviyesine ulaşamamıştır. Çâkerî Sinan Çelebi, Sâfâyî Çelebi, Celâlzâde Mustafa Çelebi, Hayâtî Çelebi ve Tutmacı gibi XVI. yüzyıl şairlerinin Habîbî’ye nazîre yazmaları, onun Osmanlı sahasında belli bir şöhrete ulaştığını göstermektedir. Ancak bu yüzyılda Fuzûlî ve Bakî gibi önemli iki şairin bu dönem şairlerini derinden etkilemesi sonucunda Habîbî de diğer şöhretler gibi tesirini kaybetmiştir.”[12]

Azerbaycan ve Tüm Türk edebiyatının en önemli Divan şairlerinden birisi olan Fuzuli onun şiirlerine nazireler yazmıştır. Sadece bu işaret bile Habibi’yi, Fuzuli’nin hazırlayıcısı olarak görenleri haklı çıkarmaya yetmektedir.

Görəldən zülfi-ənbərbarın, ey dust,

Müsəddəs Dün gördüm ol nigari-tərəbnakü ərcimənd

 

KAYNAKÇA

[1] Hayyâmpûr, Abdürresûl (1368). Ferheng-i Suhanverân. C. 1. Tahran: İntişârât-ı Tılâye.

[2] Sâm Mîrzâ Safevî (yty.). Tezkire-i Tuhfe-i Sâmî. Tahran: İntişârât-ı Elmî.

[3] DOÇ. DR. İSRAFİL BABACAN, HABÎBÎ, Acem Habîbî, https:// www. turkedebiyatiisimlersozlugu. com/index.php?sayfa=

[4] DOÇ. DR. İSRAFİL BABACAN, HABÎBÎ, Acem Habîbî, https:// www. turkedebiyatiisimlersozlugu. com/index.php?sayfa=

[5] Sâm Mirza, Tuĥfe-i Sâmi, Tahran 1313, s. 340;

[6] Sasani Çingiz Sadıkoğlu, HABÎBİ, DİA, cilt: 14; sayfa: 375

[7] Sasani Çingiz Sadıkoğlu, HABÎBİ, DİA, cilt: 14; sayfa: 375

[8] Canım, Rıdvan (hzl.) (2000). Latîfî, Tezkiretü’ş-Şu’arâ ve Tabsıratü’n-Nuzamâ (İnceleme-Metin). Ankara: AKM Yay.

[9] Canım, Rıdvan (hzl.) (2000). Latîfî, Tezkiretü’ş-Şu’arâ ve Tabsıratü’n-Nuzamâ (İnceleme-Metin). Ankara: AKM Yay.

[10] Evliya Çelebi Seyahatnâme, I, 411).

[11] Sasani Çingiz Sadıkoğlu, HABÎBİ, DİA, cilt: 14; sayfa: 375

[12] Sasani Çingiz Sadıkoğlu, HABÎBİ, DİA, cilt: 14; sayfa: 375

 

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar