Genceli Nizami Türklüğü Edebi Yönü ve Hayatı

18.06.2011

 


Leyla İle Mecnun Mesnevi'sinin Nizami uyarlamasından bir sahne

 

Genceli Nizami'nin doğum ve ölüm tarihleri üzerinde çok kesin bilgiler olmasa da 1141'de Gence 'de doğmuş olduğu kesin olmaya yakın bir bilgidir. Doğum tarihi için en güçlü kanıt, Mahzen-i Esrar eserinde " Kırk yaşının erginliğini İdrak etmiş olduğunu..." bu eserini " Hz Muhammet'in ölümünden 570 sene sonra " bitirdiğini bildiren ifadeleridir. (Gencosman, M. Nuri, 1964, a.g.e, shf, 6)  Bu bilgilere göre Nizami 1140 yılından sonra doğmuş olmalıdır. Kaynaklar şairin asıl adının Cemaleddin Ebu Muhammed İlyas bin Yusuf olduğunda da hem fikirdir. 

Kaynaklara göre Nizami'nin babasının adı Yusuf, annesi ise Rence adındaki  soylu bir bey kızıdır. Bir çok kaynak Nizami' nin annesinin Kürt kökenli olduğunu yazmaktadır. Bu iddia Nizami'nin bir eserinde geçen " annem gurd bir kadındı" ibaresine dayanır. Eski yazıdaki “ kef “ ve” vav “harflerinin günümüz alfabesine hem gurd hem de kürt olarak okunmasına sebebiyet vermesi nedeni ile Nizami'nin annesinin Kürt asıllı mı yoksa “ gurd “ bir kadın mı olduğu konusu tartışma yaratmıştır. Azerbaycanlı araştırmacılara göre Nizami'nin annesi Kürt değil, “gurd “bir kadındır.  Gurd kadının Anadolu sahasındaki anlamca karşılığı ise " oturmasını, kalkmasını, yolu yordamı, adet ve gelenekleri  iyi bilen, usturuplu kadın" daha kısa ifade ile Osmanlı kadındır. 

Genceli Nizami  'nin ilk eşinin   Kıpçak asıllı bir köle olduğu ve bu eşinden bir oğlunun dünyaya geldiği bilinmektedir. İlk eşinin adının Afak olduğu ve bu eşinden Muhammet adlı bir oğlunun dünyaya geldiği kaynaklarda belirtilen bilgiler arasındadır. Üç kez evlenen Nizami'nin her üç karısı da erken yaşlarda ölmüştür.  Nizami'nin de küçük yaşlarda anne ve babasını kaybettiği bu nedenle küçük yaşta  iken yetim kaldığı anlaşılır. Yetim kalmasına rağmen son derece iyi  bir eğitim aldığı verdiği eserlerden ve verdiği bilgilerden açıkça ortaya çıkar. Nizami’nin eserlerinde yer alan bilgilerden hareketle onun  astronomi, tıp, hukuk, müzik ve matematik alanlarında mükemmel bir eğitim gördüğü açıkça ortaya çıkar. Gençlik yıllarına ulaşmadan dahi Arapça ve Farsçayı üstün düzeyde öğrendiği hamsesini oluşturan eserlerinden zaten belli olmaktadır.[1]

"Küçük yaşlarında babasını ve annesi Rence’yi kaybeden Nizami, dayısı Hace Ömer’in sayesinde eğitim almış, neredeyse bütün yaşamını Gence’de geçirmiştir. Nizami'nin dayısının Hace unvanlı olması onun yetişmesini sağlayan kültürel ortamının niteliğini ortaya koymaktadır. Şu halde Nizami, devrinin en üst düzey  eğitimini alabilecek ilmi ve kültürel bir ortamda yetişmiştir. Zaten böylesine üst düzey bir şair ve edip olmasını sağlayan bilgi birikimi üst düzey bir eğitimden geçmiş olmasına mühim kanıt olmaktadır. 

Nizami, kendi ana dili olan  Türkçe dışında Arap, Fars ve Pehlevi dillerini de öğrenmiştir. Eserlerini Farsça yazmasının gerekçesi dönemin koşullarıdır. Örneğin, Leyla ile Mecnun adlı eserinin sunuş kısmında böyle bir eserin Farsça yazılmasını kendisinden talep eden kişinin  Şirvaşah Ahistan" [2] olduğunu izah etmiştir.  Nizami'nin eserlerini Farsça yazmasının diğer bir  nedeni ise o devrin edebiyat dilinin Farsça olmuş olmasıdır. O devirde Farsça dışında bir eser yazmak, Farsça dışında eser yazarak takdir görmek veya Farsça yazılmamış bir eseri bir hükümdar veya üst düzey devlet görevlisine takdim etmek neredeyse imkânsızdır. 

Hayatı hakkındaki bilgiler bunlardan ibaret bulunan Nizami’nin doğum ve ölüm tarihleri çok kesin olmadığı gibi doğum yeri ve milliyeti de üzerinde mutabık kalınmış bilgiler olmamaktadır. İranlılar tarafından büyük bir Fars şairi olarak tanıtılan Nizami, Gence'ye olan sevgisini ve Genceli olduğunu ifade eden birçok mısra yazmıştır. Ancak İranlılar onu İran asıllı ve Kum şehrinde doğan bir şair olarak ilan etmiş üstelik bu iddia yaygınlık kazanmıştır. [3] Dolayısı ile Nizami'nin  Türk veya İranlı, olup olmadığı konusu çok tartışılan bir mevzu olarak kalmaktadır. 

Azərbaycan Türkleri ve Anadolu sahasındaki bazı araştırmacılar 12. yy. 'ın en önemli mesnevi şairi olan Nizami’yi,  Türk asıllı milli şairleri olarak kabul ederler. Ancak İranlıların baskın iddiaları yüzünden   Anadolu sahasında dahi  pek çok  bilim adamı  onu Farisi kökenli bir şair olarak kabul etmiştir. Fakat birçok bilgi ve veriye göre Nizami, Farisi kökenli değil Türk  asıllı bir şair olmalıdır. 

Nizami hakkındaki  en net ve  daha az tartışmasız  bilgilerden biri onun Genceli olduğudur. Kum şehrinde doğup Gence'ye geldiğini yazan tezkirecilerin aksine, Nizami kendisinin Genceli olduğunu Mahzen-i Esrar ve diğer eserlerinde defalarca tekrar eder. Nitekim İranlı büyük şair Cami, bile " Baharistan " adlı mesnevisinde " Nizami Gencelidir. Pek açık olan ilim, fazilet ve kemalinin şerh ve izaha ihtiyacı yoktur. Penç Genç adlı eserini o kadar güzelliklerle doldurmuştur ki, bu şeref kimseye nasip olmamıştır." [4] Şeklinde bir açıklama yapmıştır. 

Dünya'nın ilk büyük beş şairinden birisi kabul edilen Nizami hakkında yapılan spekülasyonların temel sebebi Penç Genç adlı hamsesiyle ulaştığı şöhreti yüzündendir. Onun hamsesindeki muhteşem mesnevileri hiç de haksız olmayacak şekilde  Nizami’yi dünya’nın ilk büyük beş şairi arasına sokmaktadır. 


NİZAMİ TÜRK ASILLI MI YOKSA İRANLI BİR ŞAİR MİDİR?

Bu güne kadarki edebiyat tarihlerimizde, Nizami’nin Türk şairi olduğu ileri sürülmemiş hatta İranlı olduğu genel bir kabul görmüştür. Çok önemli bir şair olan Nizami, hem Türk;  hem de İran edebiyatına çok derin etki etmiş, divan edebiyatında yazılmış  mesnevilerin neredeyse  hemen hepsine birden ana kaynak veya hareket noktası da  olmuştur. Şüphesiz ki Nizami’nin eserleri divan edebiyatımızın başlıca kaynaklarından birisi olmaktadır. Pek çok kaynak onu Türk şairi saymamış  olsa bile onu İran hatta Dünya edebiyatının en önemli beş on şairi arasında göstermektedir. En esef verici yan Nizami'nin Türk asıllı olduğunu kabul etmeyen akademisyenlerimizin Nizami'nin İran Edebiyatının dev bir şairi olduğunu onaylamış olmalarıdır.

Genceli olduğu açıkça  kesin olan Nizami’nin Türk asıllı olduğu da kuvvetle muhtemeldir. Pek çok kaynak bunu ispatlayacak deliller sunmaktadır. Nizami’nin Türk olduğu ve  Azerbaycan'ı yurt edinen Türklerin arasından yetiştiği en kuvvetli ihtimaldir. Nizami şu beyitlerde bunu Farsça olarak şu şekilde ifade eder. 

Peder mer peder mera Tork bud,
Der niru her yek yeki gorg bud.

Türkçe Çevrisi:

Benim atalarım ve dedelerim hepsi Türktü
Her biri güçte sanki bir kurttu.

Bu dizelere göre  tartışılması gereken asıl hususun Nizami’nin hangi Türk zümresine mensup olduğudur. Bu yönde de iki görüş bulunmaktadır: bir grup araştırmacıya göre Nizami Kıpçak Türküdür. Diğer görüşe göre, Nizami. Oğuz boyundan bir Türk'tü. ”[5]

Azerbaycan kaynakları Nizami'in Türk asıllı olduğunda kesinkes hem fikirdir. Genceli Nizami Husrev-i Şirin adlı eserini günümüz Türkçesine Çeviren Sabri Selsebil, çevirisinin önsözünde “babasının adının İlyas Yusuf “olduğunu, “annesinin ise asil bir Kürt beyinin kızı olduğunu” belirterek Nizami'in Genceli olduğundan ve Gence'yi öven pek çok şİir yazdığından söz eder. Fakat S. Selsebil de Türkiye’deki teamüle uyarak Nizami'nin Türk asıllı olduğunu belirtmeye cesaret edememiş, Türkçe ve günümüz alfabesine "kürd, gurd, hatta kurt" olarak çevrilebilecek bir kelimeden dolayı annesinin de Kürt kökenli olduğunu belirtmektedir. Bu konuya aşağıda yeniden değinilecektir. 

Genceli Nizami Leyla İle Mecnun 'u  Türkçe yazmak istediği fakat Şirvanşah Ebu-ul Muzaffer Ahistan’ın karşı çıkmasıyla Farsça yazdığı da bilinmektedir. Büyük Nizami bu olayı Şirvan şahın dilinden bu dize ile anlatmaktadır:" ;  “Torki sefete vefaye ma nist – Torkane sohen sezaye ma nist” Türkçe: “ bize vefanın sıfatı değil – Türkçe sözler bize reva değil”  [6]

Nizami’nin Türk asıllı olduğunu kanıtlayacak pek çok sebep bulunmaktadır. Azerbaycan Bakü üniversitesinde Prof., Elisa ŞÜKÜRLÜ, "İRAN PREZİDENTİ NİZAMİ'Yİ FARSLAŞDİRMAQ İstedi" adlı makalesinde Nizami'nin Türk asıllı bir şair olduğuna dair şunları yazmaktadır. "Bele ki, dahi şair eserlerinde babası, atası, anası, dayısı, dostları, müellimi ve s. haqqında behs etmekle beraber, öz milli mensubiyyeti üzerinden de sükûtla ötüb keçmeyib. O, yeri geldikce, eserlerinde yalnız Türk esilli olduğunu söylemekle kifayetlenmeyib, Türklere xas olan sifet quruluşundan, Türk xasiyyetinden, Türkce yazmadığının sebeblerinden de behs edib. Meselen, şair «Isgendername» eserinde özüne müracietle deyir:

Mekon torki, ey torki Çini neqar,
Biya, seati çin der ebru meyar. (Isgendername, seh.382) Ey Çin türküne (uyğura) benzeyen (şair) türklük etme, Gel birce saat qaş-qabağını tökme.

Göründüyü kimi, Genceli Nizami yuharıdakı bir beytde hem özünün Türk, hem de sifet almacıqlarının Çinlilerde olduğu kimi qabarıq, gözlerinin bir qeder qıyıq olduğunu, özünün ise Türkler kimi yeri düşende acıqlı olduğunu etiraf edir
." [7]

Nizami'nin İran asıllı olamayacağını belirtebilecek diğer bir husus da onun Sünni olmasıdır. Nizami'nin Mahzen'ül Esrar’ını günümüz Türkçesine çeviren M. Nuri Gençosmanoğlu bu eserin önsözünde "Caferi mezhebinden olan İranlıların aksine Nizami koyu bir Sünni’dir. Babası ve kendisi çok yüksek Zühd ve takva sahibi olan Nizami halkı tamamen Şia mezhebi olan Kum şehrinde doğmuş olamaz" [8]  diyerek Nizami'nin İranlılar gibi Caferi mezhebinden olmadığını ifade etmektedir.

Nizami’nin Türk asıllı ve Genceli olmasına rağmen, Fars şairi olarak tanınmasına yol açan en önemli sebep eserlerini Farsça ile yazmış olmasından ibarettir. Bir başka sebep ise  İkbâlnâme  adlı eserinin bir yerinde Kum şehrinde doğduğuna ilişkin bir ibarenin olmasıdır. Ancak bu ibareyi Nizami’inin yazmış olduğu  kesin değildir. Çünkü  ibare bu eserin çok sonradan yazılmış nüshasında bulunmaktadır. Nizami’nin eserlerini Farsça yazmış olması onun İranlı olmasına yetecek bir sebep olması da mümkün değildir. Çünkü Farsça o devrin hem edebiyat, hem de resmi dili olduğu gibi Anadolu sahasında bile 14. Yy sonlarına kadar eserlerini Farsça yazan çok sayıda Türk asıllı müellifi vardır. Selçuklu devletinin de resmi dili olan Farsça ile eser yazma modası Anadolu sahasında da devam etmiş çok sonraki yy da bile Farça eserler yazılmıştır. "Amak-i Buharî, Suzenî-i Semerkandî, Nizamî-i Gencevî, Hakanî-i Şirvanî, Enverî-i Ebiverdî, Mevlana gibi Türk asıllı şairlerin hemen hepsi o devirlerin moda edebiyat dili olan Farsça ile eserler yazmışlardır. Dikkati çeken diğer bir  mesele şudur. İran halkı ve coğrafyası 10. Asırdan itibaren Karahanlı, Gazneli, Selçuklu, Akkoyunlu, Safevi ve  İlhanlı Türk devletlerinin eğemenliği altındadır. Yani İran coğrafyasının  hem halk, hem şairler hem de coğrafyası Türk devletleri idaresi altındadır. Fakat  11. Yy'dan 19. Yy sonlarına kadar  Türk devletlerinin idaresi altında kalan bu  coğrafyadaki Türk devletlerin tamamına yakını da Farsça yı yazılı fil olarak kabul etmiştir. Bu nedenle Anadolu sahasında dahi azılan manzum ve mensur eserlerin pek çoğu Fars dilindedir.” ( AYDIN Şadi, agy.)  [9]

 Bu satırlardan da anlaşılacağı gibi Farsça yazmak sadece Nizami için geçerli bir konu değildir. Farsça o yıllarda moda edebiyat dilidir ve Türk asıllı şairlerin hepsi dahi  Farsça'yı bilmektedir. "İran edebiyatı hayranlığının hüküm sürdüğü hanedan saraylarında Ferruhî, Muizzî, Enverî, Zahir-i Faryâbî, Nizâmi-i Gencevî, Hüsrev-i Dihlevî gibi Türk asıllı şairler şiirlerini Türkçe değil, Arapçanın da yerine geçerek edebiyatın asıl dili sayılmakta olan Farsça ile yazmışlardır” [10]

Nizami’nin Kum şehrinde doğmuş olması iddiası ise yukarıda belirttiğimiz gibi onun adı geçen eserinin kopyasını yazan bir İranlı şairin ilavesinden ibarettir. “Nizami’nin Fars kimliği içinde tanıtılmasının yegâne gerekçesi onun eserlerini Farsça yazması ve İkbal-name’sinin bir yerine sonradan diğer şairlerce yapılan ilavelere dayanılarak onun Kum’da doğduğuna ilişkindir.” [11]

Eserlerini Farsça yazmasının sebepleri arasına şunları  da eklemek gerekir. İran’da egemen olan Selçuklular Farsçayı resmi dil olarak kabul etmiştir.  Türkler İslamiyet’i İranlılardan öğrenmek zorunda kalmış, açılan medreselerin ilk müderrisleri Acem asıllı olmuştur.  Öğretim diliyle resmi lisanın Farsça olması, medreselerde yetişen Türk asıllı öğrencilerin de bu kültürle yetişmesi, Farsçanın moda dili ve kültür dili haline gelmesi başlıca amiller olmuşlardır. Kuran’ı Kerim’in okunabilmesi için önce Farsçanın öğrenilmesini zorunlu kılmıştır. Yerleşik hayata alışmaya çalışan Türk kültürü bunu sağlamak için Acem kültürünü izlemek zorunda kalmış, gözünü İslam medeniyetine çeviren Türk âlimleri Farca ve Arapçaya yönlemiştir. Nizami de tüm diğer Türk asıllı âlimler ve şairler gibi Farsçayı kullanmıştır. Nitekim Farisiler sadece Nizami’ye değil, eserlerini Farsça yazan Mevlana’ya da sahip çıkmaktadır.

Nizami’nin yaşadığı dönemde Gence, İsfahan ve Merv ile karşılaştırılacak kadar önemli ve Azerbaycan atabeylerinin başşehri olan bir şehirdir. Devlet idarecilerinin çoğu Gence de yaşamaktadır Arap Bilgini İbnül Esir o yıllardaki Gence'yi “ Arran şehirlerinin anası” olarak kabul eder. H.M. Kazvini, Genceyi İsfahan ve Merv şehri ile karşılaştırır. (Efendizade Oktay,  1996 ,TDV, İA, a.g.y ,)[12]

Nizami’nin yaşadığı kültürel ortam Selçuklu siyasi çatısı altında birleşen Oğuzların yaşam alanlarıdır. Nizami’nin ününü Anadolu’dan Orta Asya’ya, Kafkaslardan Hint’e kadar ulaştırabilecek o asırdaki tek kültür şubesi de bu coğrafyaya hükümran olan Türk kültürüdür. Bu sürecin resmi dili Farsça olsa da siyasi olarak kontrol Türklerdedir. Farsça ise  sadece resmi ve edebi yazı dilidir.  Nizami Orta Asya, İran, Kafkasya, Anadolu, Irak ve Suriye’yi tek bir siyasal çatı bünyesinde bulunduran Selçuklu otoritesinin içinde yaşamaktadır. O dönemde Büyük Selçuklu İmparatorluğu Doğu ve Batı olarak ikiye ayrılmış, Doğu Selçukluları Horasan merkezli olup başında Sultan Sancar (1119–1157), Batı Selçukluları ise Irak merkezli olup başında Sultan Muhammed Tapar’ın (1105–1117) oğulları idaresi altındadır. “1161 yılında Irak Selçukluları tahtını Kıpçak Türk kökenli Azerbaycan Atabeyleri ellerine geçirmiş, Sultan Sancar’ın da ölümü ile Büyük Selçuklu İmparatorluğunun bütün merkezi eyaletleri kendi hükümranlıklarını ilan etmişlerdir. Dolayısıyla Nizami, Türklerle bütünleşmiş bir coğrafyada yaşamış "[13]büyük bir Türk şairidir. 

Gence, Nizami’nin yaşadığı dönemde Büyük Selçuklu, Irak Selçuklu Atabeyliği ile Azerbaycan Irak Selçuklularına bağlı İldenizli Hanedanı’nın idaresindedir. ( 1137- 1225) Azerbaycan Atabeyleri olarak anılan bu sülale zamanında Gence Azerbaycan’ın en önemli şehridir. Gence, sonraki dönemlerde de Hanlık merkezi olarak uzun müddet önemini korumuş, bu gün ise Azerbaycan’ın II. büyük kentidir. ([14]

Gence’ şehrinin bu yıllardaki önemi Türk halk hikâyelerine de yansımıştır. Nitekim Mahmut ile Niğar, Eşref Bey  gibi hikâyelerimizde[15] olayların  geçtiği ana kent Gence’ şehridir. Bu hikayelerde Gəncə, çem çerağ ( cihar çerağ) taşlarının olduğu, hanların beylerin oturduğu efsanevi bir şehir olarak anlatılır.

Gence şehri 11. yy dan günümüze kadar çok kısalı süreler hariç Türklerin idaresinde ve Türklerin yaşadığı bir şehirdir. [16]

GENCELİ NİZAMİ'NİN EDEBİ KİŞLİĞİ VE EDEBİ ETKİLERİ

Nizami Türk edebiyatındaki ilk Hamse yazarıdır. Pek çok edebiyat tarihçimiz Nizami’yi Fars şairi kabul ettiğinden edebiyatımızın ilk hamse sahibi şairi olarak ALİ ŞİR NEVA’iyi göstermiştir. Edebiyat Tarihçilerimiz bu yanlışı düzeltmeli Nizami’ye hak ettiği itibarı iade etmelidir.

Nitekim Türk şairi olarak kabul görüldüğünde Nizami İlk hamse yazarımız olmuş olacak, divan edebiyatımızın membaı da doğrudan doğruya Fars şairleri değil Nizami olacaktır. Çünkü  Nizami, lk hamse yazarımız kabul edilen Ali Şir Nevai  'den yaklaşık 250 sene önce yaşamıştır. Nizami, İran edebiyatının da Hamseli ilk şairlerinden biridir. Henüz hayattayken ün kazanan Nizami en önemli eserini ' Hamse S ' adı altında toplamıştır. Hemse (Khamse) ya da Beş mücevher (Panj Ganj) denilen eserleriyle meşhurdur. ( bkz Hamse Sahibi Şairler ve Eserleri )

Şah Ahistan'ın isteği ve devrin modası gereği eserlerini Farsça olarak kaleme alan Nizami’nin eserleri İran, Türk, Arap ve Rus edebiyatına tercüme edilmiş ve pek çok etki yaratmıştır. Rusça'ya da eserleri tercüme edilen Nizami'yi Türk Dünyası, Mehmet Emin Resul zade’nin 'Azerbaycan Şairi Nizami' (Ankara–1951) adlı eseriyle tanımak fırsatını bulmuştur.

Hamsesi, 1177'de yazdığı 'Sırlar Hazinesi', 1180'de yazdığı 'Hüsrev ve Şirin', 1188'de yazdığı 'Leyla ve Mecnun', 1196'da yazdığı 'Yedi Güzel' ve 1197–1209 arasında yazdığı İskendername adlı mesnevilerinden oluşmaktadır. Nizaminin şiirlerini topladığı bir divanının da olduğu bilinmektedir. Fakat divanından küçük bir bölüm günümüze ulaşmıştır. "Nizami’nin eserlerinde Firdevsi, Hayyam, Sana'i, Unsuri ve Farrukhi'nin lirizmini ve sanat gücünü bulmak mümkündür". [17]

Genceli Nizami'nin kıymetli eserleri, kendisinden sonra gelen büyük şair ve düşünürleri oldukça etkilemiş Sadi  Şirazi'nin 'Bostan'ında, Mevlana  Celaleddin-i Rumi'nin 'Mesnevi'sinde, Emir Hüsrev Dehlevi'nin 'Hamse'sinde, Arif Erdebili'nin Ferhadname'sinde, Ali Şir Nevai ve Abdurrahman Cami'nin 'Hamsal'larında ve Fuzuli'nin 'Leyla ve Mecnun'unda yeniden işlenmiştir. (turkceciler.com/18-06-2011,genceli-nizami.html ) Fakat  Nizami' nin etkilerini bunlarla sınırlamak oldukça hatalıdır. Nizami’nin hamsesindeki konular pek çok kereler ve pek çok şair tarafından defalarca işlenmiştir. ( bkz Sadi Şirazi ve Bostan'dan Seçmeler- Sadi ve Bostan Adlı Eseri hakkında )

Firdevsi ve Senai’den etkilenen Nizami,  mesnevilerinde tevhid, münacaat, nat ve mehdiyelere geniş yer vermiş,  mecaz ve teşbih gibi edebi sanatları çok zengin biçimde kullanmıştır. Nizami’nin Hamse’si “Mahzen-i Esrar, Hüsrev ü Şirin, Leyla vü Mecnun, Heft Peyker “ ve İskendername adlarıyla defalarca Osmanlıca ve Türkçeye çevrilmiştir.  Eserlerinde İslami düşünceyi ve idare sisteminin layıkıyla işlenmesi konusunu işleyen Nizami'nin asr-I saadet yıllarındaki adil nizamın layıkıyla işlenmesi gerektiği fikrinde olduğunu savunanlar da olmuştur. "Nizamî çok iyi bildiği Asr-ı Saadet dönemini, eserlerindeki kahramanlar üzerinden yaşadığı çağın anlayışına aktarmakta ve hayatı yaşanmaz hâle getiren idarecilere usulünce bir çıkış yolu göstermektedir. O, eserinde Allah'ın her iki dünyada mutlu bir hayat sürebilme imkânı sağladığı kullarının, hemcinsleri tarafından zulümlere maruz bırakılmasını kabul edememiş ve sanatının bütün gücüyle bunlarla mücadele etmiştir. Gencevî eserlerinde kahramanlarına çoban, bahçıvan vb. çeşitli karakter elbiseleri giydirerek insanları eğitmeyi gâye edinmiştir"  (YILMAZ Reha, 2010 “)[18]

Nizami eserlerinde haksızlıktan nefret eden, İnsana ve insanlığa değer veren, sevgi, hürriyet ve mesleği yücelten bir şairdir.  Vatan, toprak ve hayat gibi kavramları ilahileştirmiş, hayatın anlamını insana ve insanlığa saygı göstermek olduğunu iafede eden temalar işlemiştir.  Mütefekkir şair olan Nizami’nin eserlerinde Pantesit düşüncelerin, başka bir deyişle, Vahdet-i Vücut inancının izleri ve temelleri gözükür. Sünni bir şair olan Nizami, eserlerinde Türkçedeki deyim ve atasözlerini bol bol kullanmakla dikkati çekmektedir. 

Avrupalı araştırmacılar 17. yüzyıldan itibaren Nizami'nin eserleriyle ilgilenmeye başlamışlar, önce Fransız d' Erbelo, ardından Hammer Purgştal, Nizami hakkında bilgi veren yazılar yazmışlardır.Daha sonra V. Baher, Eduard Braun, M. Hautsta, R. Levi, Rıpka ve Arberri başta olmak üzere, birçok batılı Nizami'nin eserlerini tercüme ederek, hakkında makaleler yayımlar.

Nizami pek çok Türk ve Acem şairini hatta kendisi gibi Azeri Sahasının diğer dev şairi, Fuzuli’yi bile çok derin etkilemiştir. Fuzuli’nin en çok Nizami’den etkilenmesi çok doğaldır. Prof. Dr. İsmail Ünver, Nizami’nin Fuzuli üzerindeki etkilerini şu şekilde değerlendirmiştir. "Fuzulî esas olarak Nizamî'yi almış, Hatifî'den ve Türk Şairleri arasında Hamdullah Hamdı ile Celilî'den de faydalanmıştır"

diyerek,  Fuzuli’nin “Leyla vü Mecnun “ mesnevideki Nizamî etkisine işaret etmiştir. ([19]) Mesnevî'nin başında sadece Nizamî’nin adının anılması, onun eserinden üç beytin aynen alınması, iki eserin aynı vezinle (mef'ûlü / mefâ'ilün /fa'ûlün) yazılması ve hikâyenin ana çizgileriyle Nizamî’nin eseriyle paralellik göstermesi, Fuzuli’nin Leyla vü Mecnun’unda Nizamî etkisini belirleyen belli başlı noktalardır. "Ancak bu etkinin, Türk edebiyatında birçok mesnevide görülen "terceme veya taklîd" anlamında bir etkilenme olmadığını özellikle belirtmek gerekir. "[20]dergiler )

Prof. Dr İsmail Ünver, Fuzuli’nin Leyla ile Mecnun mesnevisinin yanı sıra Sakiname adlı mesnevisini de Nizami etkisinde yazdığını işaret ederek iki mesnevi arasındaki benzerlikleri ortaya koymuştur. “ Eserin adı, vezni ve sakiye seslenişte, benzerliğin ötesindeki birliği de katarsak, Sâkî-nâme'nin Şeref-nâme'deki aynı adı taşıyan bölümlerden önemli ölçüde etkilendiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Fuzuli’nin Leyla vü Mecnun’u üzerindeki Nizamî etkisini belirleyen A.S. Levent’in bu tespitine ek olarak, Sâkî-nâme' sinde de aynı şairin etkisi bulunduğu açıklık kazanmıştır. Fuzûlî, Fars edebiyatının en büyük mesnevi şairi Genceli Nizâmî'yi okumuş ve ondan etkilenmiştir. Ancak bu etkilenme onun her iki eserinin edebî değerini azaltmamış, aksine onları daha başarılı kılmıştır.” [21]dergiler Sözleri ile ifade eder.

Eserlerine baktığımız zaman devrinin tüm bilimlerini öğrendiği belli olan Nizam’inin Astronomi alanında da oldukça bilgi sahibi olduğu ortaya çıkmaktadır. Ahmet Taşgetiren’in Altın Öğütler adlı eserinden alıntı yaparak yazılan şu yazıda Nizami’nin Astoronimi bilgisi ile ilgili şöyle bir atıfta bulunulmuştur. 

“Nizami, doğduğu yer olan Gence'de 1209'da vefat etti ve burada defnedilmiştir." Nizami Gencevi yer küresinin yuvarlak olduğunu ve döndüğünü Coopernic ve Galilei'den çok önce biliyordu. Nizami aynı zamanda Astroloji ile de ilgilendiğini ve devrinin tüm bilimlerini öğrendiğini, o sırlarda İslam bilginlerinin bu konuda pek çok şey öğrendiği anlaşılıyor. 

Nizami, Satürn yıldızının kendi dairesinin olduğunu 11. yüzyılda aşağıdaki cümle ile ifade ediyor: "kısa bir süre içerisinde Satürn dairesi ile yer küresinin merkezi arasında mevcut tüm bilimleri öğrenerek, tüm bilimlerin ummanı oldum". Satürn dairesi çok sonralar Avrupa’da Galileo Galilei tarafından bulunmuştur” [22]

SONUÇ:

Pek çok kaynak Nizami’nin Genceli ve Türk asıllı bir şair olduğunu kanıtlayan bilgilerle doludur. Buna mukabil İranlı olduğuna delalet eden Tek mısrada geçen “ Kum “ şehrinde doğduğunu belirten ibaredir. Bu ibareyi Nizami’nin yazıp yazmadığı belli değildir. Üstelik çok sonradan yazılmış bu nüshadaki bu ibareyi Nizami’nin yazdığına delalet teşkil eden bir çalışma ve kanıt yoktur.

Nizami, çağındaki ve daha sonraki diğer Türk şairlerin de yaptığı gibi eserlerini Farsça yazmıştır.17 yy kadar pek çok diğer şair ve yazarımız eserlerini Farsça veya Arapça ile yazmıştır. Nizami eserlerini Farsça ve Arapça yazan diğer Türk şairleri kadar Türk asıllı bir şairdir. Farca yazma alışkanlığı o devirlerdeki diğer Türk âlim ve yazarının pek çoğunda görülen genel bir eğilimdir.

Eserlerinin birisi hariç diğerlerinin hepsini Türk Hükümdar ve Hanlarına takdim etmiştir. Gence de doğduğu ve öldüğü kabul edilmektedir. Genceli olduğu Gence’ye olan sevgisini dile getiren şiirlerinden de anlaşılır. Mezarı Gence'dedir. O devirde Gence, Isfahan, Merv, Aksaray kadar önemli Türk kültür başkentlerinden biridir. Gence, Altınorda, Hazar, Kıpçak, Selçuklu ve Osmanlı devletleri zamanından beri Azerbaycan’daki Türk hanlıklarının, atabeylerinin ve Türk Asıllı han sülalelerinin başkentliğini yapmış bir şehrimizdir. Çok kısa sürelerle İran Türk Hanedanlarının eline geçmişse de her zaman Türklerin yaşadığı, Türk hanlarının ve beylerinin yönetiminde olan bir şehir olarak kalmıştır. 

Nizami Türk, İran ve Dünya edebiyatı için çok önemli bir şairdir. Türk edebiyatına dâhil gördüğümüz zaman edebiyat tarihlerimizdeki pek çok bilginin yer değiştirmesi gerekecek, edebiyatımızda ilk hamse yazarı olmak şerefi Nizamiye düşecektir. Bu bilginin kabul edilmesiyle divan şairlerimizin Baki'ye kadarki süreçte İran şairlerinin seviyesine ulaşmak için gayret ettiklerine dair olan ortak kanı yıkılacaktır. Çünkü bu kanıyı uyandıran en önemli şeylerden birisi Nizami'nin İranlı kabul edilmesi, Fuzuli de dâhil pek çok şairimizin Nizami'nin tesirinde şiirler ve mesneviler yazmış olmaları, İran şiirinin üstünlüğünün kabulüdür.  İran şiirinin Türk divan şiirinden üstün sayılmasının en büyük sebeplerinden birisi de Nizami’dir. Nitekim divan şairlerinde çok yankı bulan Leyla ile Mecnun, Hüsrev ile Şirin, İskendername ve Sakinamelerin membaı Nizami’dir. Böyle olunca da Türk şairlerinin Farisi şairlerin seviyesine değil; bir Türk şairi olan Nizami'nin seviyesine ulaşmaya çabaladıkları sonucu ortaya çıkacaktır. Nizami gibi bir şair yetiştirmek övüncüyle gururlanan İran edebiyatı ve Türk şairlerinin İranlı şairlerin düzeyine ulaşma çabası olarak yorumlanan gayretlerin yer aldığı değerlendirmeler sarsıntıya düşecektir. 

Akademisyenlerimiz bu gerçeğin üzerine neden gitmemektedir. Yoksa yaklaşık olarak yüzyıldır yazdıkları her eserde vurguladıkları bu yanlışların altında kalmaktan mı korkmaktadırlar. Devrinin tüm bilimlerini öğrenen Nizaminin Copernik’ten altı yüz sene öncesinden dünyanın yuvarlak olduğunu bilmesi de ilginçtir. 

"Kısa bir zaman içerisinde Saturn dairesi ile Yer küresinin merkezi arasında movcud butun elmleri öyrenerek, tüm elmlerin ummanı oldum" diyen, Nizami’nin en önemli Türk şairlerinden biri olduğu tam anlamıyla kabul edilmesi durumunda İranlıların İranlıdır diye övünmesi ve bizlerin Nizami’ye kayıtsızlığı son bulacaktır.

Genceli Nizami Türklüğü Edebi Yönü ve Hayatı

Genceli Nizami Mahzen'ül Esrar ve Alıntılar

Genceli Nizami Leyla İle Mecnun Mesnevisi

Genceli Nizami Husrev-i Şirin ve Etkileri

İskendername Şerefnâme İkbâlnâme ve Nizami Gencevi

Genceli Nizami'den Beyitler ve Deyişler

Sasani Şahı Genceli Nizami ‘de Nakkaş I. Şapur ve Hayatı


HAMSESİNİ OLUŞTURAN MESNEVİLER

1. Sırlar Hazinesi (Makhzan al-Asrar; 1176- Mahzen'ül Esrar ): Erzincan'daki Mangucakların Bahmanşah bin Davud'a armağan edilmiştir.

2. Yedi Güzel (Haft Paykar): Sasani Hanedanı'nın V. Behram ve eşlerini anlatan şiir.

3. Leyla İle Mecnun(Layla o Majunun; 1181): Şirvanşah Aksitan'ın siparişi üzerine yazılmıştır.

4. Husrev-i Şirin, (Khusraw o Shirin; 1177 - 1181): Sasani Hanedanı'nın I. Hüsrev ile prensesi Şirin arasında yaşanan aşk anlatan bir şiir. İldenizliler hükûmdarı Cahanşah Pehlevan ve Kızıl Alslan ve Selçukluların son sultanı III. Tuğrul Bey'e övgü sözleri yazılmıştır.

5. İskendername Şerefnâme İkbâlnâme  (Iskandar Nama): "Şerefname" (Sharaf Nama; 1196-1200) ve "İkbalname" (Iqbal Nama 1200-ölüm) olmak üzere iki bölümden olan ve "İskender Zülkarneyn"'in hayatını anlatan şiir.

Şiirleri

·         İSKENDERNAME’SİNDEN

·         Genceli Nizami'den Beyitler ve Deyişler

·         Mahzen-ül Esrar’dan

·         Gece helvetce bize sevgili yar gelmis idi,

KAYNAKÇA 

[1] Bashiri Iraj, 18-06-2011, Nizami's Life and Works, angelfire.com/)

[2] Anonim Nizami, -marmara.blogspot.com/2006/04/trk-edebiyatna-katklar-ilk-hamse-yazar.html, 28-08-2012

[3] ATEŞ, Ahmet (1963) Nizami, TDV İA; İstnb

[4]GENÇOSMAN, M. Nuri, (1964), Nizami Mahzen-i Esrar, MEB Yayınları, AÜ Basımevi, Ankara, 1964, a.g.e, shf, 5

[5] Anonim, Nizami Gencevi,-marmara.blogspot.com/2006/04/)

[6] Tural, M. O. 2009, ‘Ülkü Ocakları Aylık Eğitim ve Kültür Dergisi’, Ağustos- 2009

[7] Prof., Elisa ŞÜKÜRLÜ, İRAN PREZİDENTİ NİZAMİ'Yİ FARSLAŞDİRMAQ İSTEDİ, ., Elisa, son erişim18-06-2011, az(adtribun.net

[8] Gencosman, M. Nuri, 1964, a.g.e, shf, 5

[9] AYDIN, Şadi, ( 2012)  ‘Türkoloji’ye Kaynaklık Bakımından İran Sahası, Yağmur Dergisi, Haziran, 28–08- 2012. Yağmur dergisi. Com)

[10] AVCI Yaşar,2006, age, shf,7)

[11] marmara.blogspot.com/2006/04/)

[12]  Efendizade Oktay,  (1996) "Gence", İslam Ansiklopedisi, TDV, C.14.,shf. 18, İstanbul,

[13] (marmara.blogspot.com/2006/04/)

[14] ZENIYATOV, Ziya Musa, (1996), Azerbaycan, İslam Ansiklopedisi , TDV, C14., Shf.321

[15] Eşref Bey (Kuzucular Ş. 28-08-2012,edebiyadvesanatakademisi.com/eşref

[16] Zeniyatov Ziya Musa, (1996), a.g.y., shf, 321)

[17] BASHIRI Iraj, (2000) Nizami's Life and Works, angelfire.com/rnb/bashiri/Teahouse/Figures.html#- Url, Son Erişim, 28-08-2012 (The Teahouse at a Glance by Iraj Bashiri copyright, Bashiri 2000)

[18] YILMAZ Reha, 2010 “Nizamî Gencevî'de İdeal Toplum ve Devlet”, Sızıntı Dergisi, Aralık- Yıl: 32 Sayı: 383  )

[19] Levend Agâlı Sırrı, ( 1959 ) Ankara, s. 267

[20] ÜNVER Prof. Dr. İsmail, 28-08 2012.ankara.edu.tr

[21] ÜNVER Prof. Dr. İsmail, 28-08 2012.ankara.edu.tr

[22] https://forum.vatan.tc/genceli-nizamiden-t409.0.html- 28-08-2012, Ahmet Taşgetiren,2003, ‘Altın Ötüt,’ İstanbul, 2003’ten alıntı

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar