Sadi Şirazi ve Bostan'dan Seçmeler

11.03.2015

Sadi ‘nin en önemli eserleri Bostan ve Gülistan adlı eserleridir

 

GÜLİSTAN

 “Gülistan” Divan Edebiyatımıza ilk kez Hoca Mesud, tarafından kısaltılarak ve manzum bir şekilde Hoca Mesud Süheyl ü Nevbahar ve Ferhengnâme-i Sa'di adıyla çevrilmiştir. [1]  İsbicabi adlı bir kişi tarafından Çağatay sahası Türkçesi ine de çevrilen Seyfi Sarayi Gülistan Tercümesi Memluk  adlı şairimiz tarafından da Memluk ( Kıpçak Türkçe ‘sine tercüme edilmiştir ( 1391). Gülistan 1550 yılında Şahidi İbrahim Dede tarafından tekrar tercüme edilmiştir. Bostan ve Gülistan Hakkında Ahmet Hikmet Müftüoğlu’nun çalışma ve tercümelerine rastlanılır. Cumhuriyet döneminde ise Bostan ve Gülistan'dan pek çok kez günümüz Türkçesine tercüme edilmiştir. G. Gentius Tarafından Latinceye ilk çevrisinin ardından hemen tüm batı dillerine çevrisinin yapıldığı görülür. [2]

Baharistan ve Niğaristan adlı eserler Gülistan’ı taklit etmiş ama taklitleri Sadi’nin eserlerindeki başarıya ulaşamamıştır. Muiniddin Cüveyni, Nigaristan, Molla Cami’nin Baharistan Sadi’nin Gülistanından etkilenerek yazılmış, Gülistan’ı taklit eden ama onun başarısına ulaşamayan eserlerdir. Bunların dışında da Gülistan’ı taklit eden çok sayıda eser bulunmaktadır. [3] Gülistan, Kilisli Rıfat Tarafından Ferhengname-i Sadi Tercümesi, adıyla  günümüz Türkçesine çevrilmiştir. ( bkz Hoca Mesud Süheyl ü Nevbahar ve Ferhengnâme-i Sa'di )

SADİ’NİN “BOSTAN “ ADLI ESERİ HAKKINDA DETAYLAR

Uzun yolculuklarından sonra tekrar Şiraz’a dönüşünün ertesinde 1257 yılında tamamlanmış olan bu eserini de Sadi Salgurlu Ebubekin Bin Sad’ b. Zengi adlı Atabek’e hediye etmiştir. Eser büyük ihtimalle Şam’da iken ve Kellase adıyla anılan medresede tertip edilmiştir.[4]Esere önceleri “Sadiname” adı verilmişse de sonradan Bostan diye anılır hale gelmiştir. Eser mesnevi türünde orta büyüklükte 4000 beyti aşan bir eserdir. Eserin tüm yazma nüshalarında büyük farklar bulunmaktadır.[5] Eser Hakkında Kilisli Rıfat Bilge ve  Hikmet İlaydın değerli çalışmalar yapmışlar eserin Türkçeye çevirmişlerdir.

Eser mukaddime ve on bölümden oluşur. Eserin bölümleri: Adalet, ihsan, aşk, tevazu, rıza, kanaat, terbiye, tövbe, münacat, hatm-i kâtip şeklindedir. Eser ahlak adalet, siyaset, cemiyet ahlakı, ferdi ahlak, aşk, terbiye Allah karşısında insan gibi belli başlı konular içermektedir. Hayat ve cemiyet en belirgin konular olarak karşımıza çıkmaktadır. Sadi’nin bu eserini yazdıktan sonra yeniden gözden geçirip değişiklikler yapmış olması mümkündür.

Gülistan’ a teknik olarak da benzeyen bu eserinde, derlenmiş Hikâyeler, rivayetler, Fıkralar ve bizzat yaşadığı olaylar dile getirilir. Bu kıssaları, tecrübe, bilgi ver görgüsüyle birleştirip, hikmetli sözlerle destekleyerek ders ve öğüt çıkacak şekilde sunmayı başarmıştır.

Sade, çekici, zor düşünülen ama çok kolay düşünülmüş ve anlatılmış hissi veren “ sehl-i mümteni “ bir eda ile yazmıştır. Adalet, siyaset, yönetim, iyi ve kötü ahlak, kulluk, terbiye, Aşk ve dostluk gibi konularda derin gözlemlere ve düşüncelere dayanan hikmetli ve düşündürücü fikirler üretmiştir. Her kıssa sonunda ibretlik vecizeler bulundurmaya gayret eder. Bunda da çok başarılı olmuştur. Kıssalar ve olaylar bu ibretler ve nasihatlere zemin olacak şekilde seçilmiştir.

Bostan ve Gülistan,  Farisilerin başlıca ders kitaplarından biri olduğu gibi divan edebiyatımıza da kaynaklık eden başlıca eserler arasındadır. Medreselerin temel ders kitaplarından biri olarak yüzyıllarca okutulmuştur. Pek çok Osmanlı devlet adamının elinden düşürmediği kitaplardan birisi de Bostan’dır. Bostan’ın Divan Edebiyatımızda bilinen ilk tercümesi Hoca Mesud, tarafından yapılmıştır. Hoca Mesud Süheyl ü Nevbahar ve Ferhengnâme-i Sa'di ( 1354) adlı çevirisi Bostanın kısaltılmış tercümesidir ve 1073 beyitten oluşur. Bu tercüme Kilisli Rıfat Bilge ( İstanbul- 1937) ve Hikmet İlaydın ( Ankara – 1947 ) tarafından günümüz harfleri ile yeniden neşredilmiştir. Hikmet İlaydın’ın tercümesi Sudi’nin Osmanlıca Tercümesini esas almıştır. Bostan pek çok batı diline de tercüme edilen bir eserdir.

Eserin ( Mehmet Çelebi ( Fatih zamanı) Süruri, ( Ölm- 1562), Şem’i ( ö. 1591) Havayi Mustafa Çelebi, Sudi ( ö. 1596) tarafından Osmanlıcaya pek çok çevirileri yapılmıştır. Bu çevirilerin en önemlisi olarak Sudi’nin yaptığı çeviri olarak gösterilir.[6]

 

Sadi'nin Bostan ve Gülistan adlı eseri ahlak, terbiye, tevazu, mertlik, adalet, ihsan, rıza, kanaat, şükür, tövbe gibi muhtelif konuların işlendiği on bölümden oluşmaktadır. Eser hikâye ve menkıbelerle zenginleştirilmeye çalışılmıştır. Bu esere birçok kişi tarafından şerh yazılmıştır. Eserde, hükümdarlar övülmekten çok hakka, adalete ve doğruluğa davet edilmektedir.

BOSTAN’DAN SEÇMELER

YOKSUL ADAMLA PADIŞAH

Vaktin birisinde yoksul mu yoksul bir adam padişahın huzurunda onun gücüne gidecek doğru bir söz söylemiş. Bu padişaha dokunmuş, onu incitmiş ve kızdırmıştır.  Padişah Adamı zindana attırmış, cezalandırmıştı bu yüzden. Zindana gizlice giden bir arkadaşı, yoksul adama; “ Sen de diline hâkim olup onu kızdıracak sözü  söylemeseydin’’ diye çıkışmıştı. Adam, dostunun sözlerine karşı, “ Doğruyu söylemek, Allah’ın buyruğunu bildirmek, bizim boynumuzun borcudur. Gerçeği haykırmanın karşılığı zindansa buna seve ve seve razıyım,’’ diye konuşmuştu.

Bu konuşmayı gizlice dinleyen bir durumu padişaha iletince, gülmüş ve “ Zavallı, yanlış düşünüyor, zindanı küçümsüyor, oysa ona mezar olacak orası’ ’demişti.

Sultanın bu sözü de kölelerinden biri tarafından yoksul adama iletilmişti. Yoksul, köleye; “ Padişahına ilet, bundan dolayı üzgün değilim,    zindan geçici, dünyada dedi ve ekledi ; “ Dünyanın kendisi bir zindandır bizim için. Sonsuz âleme göre dünya bir tutuk gibidir. Bir anlık… Konar ve geçeriz. Beni elimden tutup, buradan kaçırırsalar da sevinmem. Başımı kesecek olsalar da gam yeme, onun hazinesi de gücü de olsa, ben geçim derdiyle kıvranıyor, yiyecek bulmakta zorlanır olsam bir-gün  ölüm gelir ve ikimizi de eşit kılar. Şu birkaç günlük dünyaya değer vermesin. Halkımın gönlünden çıkan ah dumanıyla kendisini yıkmasın. Ondan öncede nice padişah geldi geçti. Onlar da servet edindi, güç kazandı, halka zulmettiler. Öyle yaşamalı ki, öldüğünde mezarını lanet savrulmasın. Adı iyilik tahtasını yazılsın. Bunları duyan Padişah’ın kızgınlığı daha da arttı,“  Bu adamın dilini ensesinden çekip çıkarın ’’diye buyurdu.

Buyruk kulağına gidince yoksul adam sesini daha sertleştirdi: “Padişahım, bu sözlerin de korkmuyorum. Dilsizlikten de çekinmiyorum. Allah kalbimizden geçeni de bilir. Yoksulluk da zulümde sonumun iyi olmasından hayırlı değildir.’’

Ey insan! Sonun iyi olursa yaşadığın üzüntüler senin için güveyiliktir. (sayfa 78) [7]

                                               BALDAKİ ZEHİR

Düşmanının yakınlarından birisi sana dostluk elini uzatabilir, bunu dikkatle karşıla. Düşmanının dostu düşmandır, unutma. Akrabalık bağları, onun sana karşı kinlendirir. Tatlı söze kanma. Baldaki tatlı yanıltıcıdır. Dostlarına karşı bile uyanık olmalısın. O zaman düşmanından da emin olabilirsin. Herkesin yan kesicisi olabileceğini düşünen kimse, kesesindeki inciyi kolay kolay  kaptırmaz.
Komutanına karşı çıkan bir askere görev verilmez. Başındakinin değerini bilmeyen, ona nankörlük edende hayır gelmez. Onun sözüne ve yeminine güvenilmez.


Yeni görev yüklenmiş olanların işlerine kolaylaştı, onlara yardımcı ol inayet elini uzat.
Düşmanın ülkesini kuşatıp fetih ettiğiniz zaman asayiş ve güvenlik işlerinde oranın tutuk evindeki mahpusları görevlendir onların yürekleri acılıdır. Zulme geçit vermezler.
Bir şehri kuşattığın ve yönetimine geçirdiğin zaman halka eskisinden daha iyi davran.
Halkın sevgi ve güvenini kazanırsan düşmanı gerçekten yemişsin demektir.(sayfa 88)[8]

  CEHENNEMİ BEN DOLDURAYIM

Köylü bir kadın nasihatte bulunmuş: “sevgili kızım, elinde varken yokluk günü için yiyecek sakla. Kırba ve tulumun hep dolu olsun köyde ırmak, kuruyabilir

Parayla ahreti kazanmak, altın ile arşlarım pençesini zararsız hale getirmek    mümkündür. Elin dardaysa sevgili’nin huzuruna girme. Gümüşün varsa birlikte gelir. Yedeğinde bir şey yoksa sevgilinin eşiğine yüzünü gözünü sürmeden faydasızdır. Altını çok olan devin gözünü çıkarabilir. Elin boşsa gülün güzel yüzlüleri peşini bırak parası olmayanın onların gözünde hiç değeri yoktur. Eli boş kimse amacına ulaşamaz.

Düşmanın kötülüğünü düşünerek dostların üzerine altın saçma. Varını yoğunu onların yolunda harcarsan, ihtiyaç duyduğunda kıvranırsın herkesi doyuramasın, sonunda sancınız ve sıska olursun. İyilikle  arası hoş olmayan, işi gücü kötülük olan cimri, bu hikâyeyi anlatıp, bu nasihatleri sıralayınca cömert adamın damarındaki kan hareketlendi. Kendisini eli açıklığı yüzünden ayıplayan adama kızarak “saçmalıyorsun’’ dedi, “ Şimdi sahibin olduğun servet babamın anlattığına göre dedemden kalmıştır. Dedem ve babam onu korumuş, ölürken bir özlemle ölmüş ve bırakıp gitmişlerdi. Babamın geçen bugün benim elimden.  Benden de oğluma geçecektir. Doğru olan bu malı ihtiyaç sahiplerine dağıtmamdır. Kalırsa yakınlarım çocuklarım yağmalayacaktır onu’’

Ey cömert adam, ye, giyin, bağışla, halkın mutluluğuna çalış. Akıllı insanlar sahip olduklarım öte dünyaya götürür. Cimriler ne yer,  ne de yedirir. Ölürken de hasretle gider,  her şeyini dünyada bırakırlar.

Ahreti dünyada kazanmak mümkünken buna çalış. Yarın çok geç olacak, hasretle yanarak göçeceksin.  Altın zümrüt ve yakut dünyada bırakmak için değil, ahiret sarayının duvarlarına yaldızlamak içindir.

Cimri adamın oğlu, bütün malını mülkünü yedi, dağıttı muhtaçlara bağışladı.Herkes bunu “aferin’’ dedi,“ cömertsin, yüce gönüllüsün iyilik ve güzellikler bıraktın geriye.’’ Çocuk ise övgülerden sıkılır bu sözlere neden olacak ne yaptım ki diyerek utanır ve Allah’ın bağışıyla yapıyorum ne yapıyorsam. Cömertlik ve iyilik ondan gelir derdi İşte tahrikât budur.
İyiliklerden dolayı gururlanmamak kendini küçük görmek  Din budur.
Erdemli kişi yalnızca kusurunu görür, geceyi kullukla geçirir gün ışıyınca kimse görmesin diye seccadesini toplar kaldırır.

Erenlerin sözlerini dinle, onlara kulluk ver. Gerçek sözü Sadi’den değil Sühreverdi’den dinle :“Bir deniz yolculuğunda şeyhin Şehabeddin Sühreverdi iki nasihat vermişti: “ Kötüler arasında bulunama ve kibirden uzak dur.’’


Cehennemliklere ilişkin ayetleri okurken ağlar ve geceleri yüreğindeki korkuyla kendinden geçer, şöyle yakarırmış:

“Ne olurdu cehennemin ben dolduraydım da kimseye yer kalmayaydı.’’(sayfa 98)[9]

               BİR GÜZELİN AŞKI

Su ile topraktan yaratılmış bir güzelin aşkı, gönül huzurunu ve sabrını kaçırıyor.

Yanağının benine bakıyor ve bağlanıyorsun uyanıkken. Uyurken de onun hayaliyle birliktesin. Gözüne başka hayalin girmesine izin vermiyorsun, nereye baksan onu görüyorsun. Sanki dünyada ondan başkası yok. Sanki cihan ondan ibarettir. Âlem gözüne dolmuyor, âleme varlık vermiyorsun.

Ondan başkasıyla görüşmek istemiyorsun. Gönlün onunla dopdolu, ruhun onunla çepeçevre, başkasına yer kalmıyor.

Açıkken gözüne yerleşiyor, gözünü kapasan gönlüne sızıyor. Rüsva olmaktan çekinmiyorsun. Bir an bile ayrılığa tahammül edemiyorsun. Canını isteyecek olsa sevgilin, “buyur al! ’diyorsun. Kılıçla kesmek istese, hemen uzatıyorsun başını.(sayfa131)[10]

                AŞK VE ÖLÜM

Adamın biri susuzluktan can vermek üzereyken, “suda ölmek ne güzeldir’ ’diye düşünüyordu. Aklı kısa biri bunu duydu ve “ne tuhaf söz ’’dedi, “madem öleceksin ne fark eder?’’

Susamış adam, “canımı teslim edinceye değin su isteğinde bulunmayayım ve bu arzuyla dudağımı ıslatmış olamayayım mı? ’diye cevap verdi.

Susuz kişi, boğulanın suya doyacağını bildiğinden, ölürken, derin göle düşer gibi ölür.

Âşık olan sevgilinin eteğine yapışır.

Canını isterse sevgilisi gözünü kırpmadan kabul eder. Mutluluk cennetine, mutsuzluk cehenneminden geçilmeden ulaşılmaz.

Çiftçi başlangıçta çok sıkıntı çeker. Hasat zamanı gelince keyfine diyecek yoktur.

Aşk meclisindeki kadeh dönüşünde, son olarak kim bir yudum içerse muradına ermiş olur. (sayfa 136)                   

                  CEFA TAŞLARI

Geceydi. Bir kopuzcu koltuğuna sazını iliştirmiş, ayakta duramayacak denli sarhoş yürüyordu. Yolda bir dervişe rastladı. Ansızın saldırdı dervişe, sazı başına vurarak kırdı. Sabah olunca derviş, bir avuç gümüş para götürüp verdi kopucuya. Ve“ Dün gece’ ’dedi, “sarhoştun. Kopuzun başına çarptı, kırıldı. Al bu parayı onarırsın sazını.’’

Başına cefa taşları yağan Allah dostlarının yeri, başların üzerindedir.(sayfa186)

                               UMUT

Sürekli gezinen deveye yavrusu, bir gün “anne’ ’dedi, “hep ayaktasın, yürüyorsun. Hiç dinlenmez misin sen? Biraz ara versen, uzanıp dinlensen…’’

“Yavrum’’ dedi anne deve, “ Eğer yularım elimde olsaydı, kimse katarda yük taşırken göremezdi beni.’’

Gemici istediği kadar paralasın kendini, Allah gemiyi dilediği yöne yürütür.

Ey Sadi! Kimsenin eline bakma. Ancak Allah verir.

Eğer doğruluk üzereysen başka kapı gerekmez. Huda kapısı yeter. Oradan ayrılma.

Kovulursan kimse istemez seni.

Başına taç koymak isterse Allah, uzatmaktan geri durma. Eğer Allah istemiyorsa bunu, otur umutsuzca başını kaşı.(sayfa 199)

 

ACI ŞEKER

Adamın biri kamış şekeri satardı. Bir tabla üzerinde sokak mahalle mahalle gezip dolaşırdı.

Şehrin kenar mahallesinde gönül eri birine rastladı.

Ona şeker ikram etti.

Adam almak istemeyince, “alın’ ’dedi, “parası önemli değil, elinize geçince ödersiniz.’’

Gönül eri, bir cevap verdi ki, göz üzerine yazılmaya değer.

Kim bilir parası için sabırlı   davranmayabilirim. Fakat ben şeker kamışına sabredebilirim. Ardından acı bir para isteği olan şekerde tatlılık arama.(sayfa 208)[11]

                      YARALI YÜZ

Moğolların içki ve işret meclisinde bir tarikat öğrencisi, çalgıcıların defterini ve çengilerini kırmış.

Bunun üzerine sarhoşlar saçından tutarak çenk gibi yerde sürüklemişler onu.

Yüzünü def gibi tokatlamışlar ve hırpalamışlar.

Gece olunca zavallı delikanlı, ağrı ve sızıdan uyuyamamış.

Şeyhine giderek durumu anlatmış.

Şeyhi, “ Tef gibi yüzü yaralı olmak istemiyorsan, çenk gibi başını aşağı tut’ ’diye nasihat vermiş.(sayfa 223)

         GECE HIRSIZI

Dağlarda yaşayan bir gece hırsızı, bir gün hırsızlık yapmak için Sistan şehrine geldi. Çarşıya giderek bakkaldan alışveriş yaptı. Aldığı eksik çıktı, bakkal çalmıştı maldan.

Gece hırsızı farkına varınca, “ Ey Allah’ım! ’dedi, “gece hırsızlarına cehennem ateşini yasakla. Sistanlılar gündüz yapıyor hırsızlığı. Ben gece yaptıklarımdan korkuyorum, bu adam güpegündüz hırsızlıktan çekinmiyor.’’

Bu mecazı bir cengâver ne güzel yorumlamış: Tolgadan ve zırhtan nefret ettik. Çünkü layık olmayanlar da giyiyor. (sayfa 231)[12]

                      

       SON  YAKARIŞ

 

Gelin yüreğimizle el açalım, yarın toprak altında kaldıramayız.

Sonbaharda ağaçlar görmüyor muyuz?

Dondurucu, soğuk ve sert rüzgârlar yapraklarını dökünce, kendilerini göğe kaldırır, yakarırlar.

Allah yakarışlarını cevapsız bırakmaz.

Yeni bir bahar giysisi bağışlar onlara.

Allah’ın kapısı hiç kapanmaz.

El açan mahrum kalmaz O’na.

Kullar kulluklarını sunar, güçsüzler niyaz erdeler O’na. Ey düşkün ve çaresizler!

Gelin güçsüzleri okşayan eşiğe yüz sürelim birlikte ellerimizi açalım.

Böyle yapraksız kalmayalım.

Allah’ım, esirgeyiciliğinle bak.

Ancak kötülük ve çirkinlik çıkıyor elimizden.

Güçsüz kulların affına umut bağlar.

Ey cömert Allah’ım!

Senin sunduklarınla beslendik. Bağış ve armağanına alıştık. Bizi dünya da yücelttin, öteki dünyada da onurlandırmanı umuyoruz.

İnsanlara yüceliği de alçaklığı da sen verirsin.

Senin yücelttiğini kimse aşağılayamaz.

Ey Allah’ım!

İzzetinin hakkı için beni alçaltma.

Kötülüklerimden ötürü utandırma beni.

Başıma benim gibisini sarma.

Cezam da elinle olsun.

Dünyada kendine benzer birinden eziyet ne güçtür insanın.

Ey Rabbim!

Yaptıklarımdan utanıyorum.

Her şeyi bilen, gören ve işitenden utanıyorum.

Beni başkalarının önünde mahcup etme.

Senden bir gölge düşerse üzerime, gökler merdivenimin en alt basamağına bile erişemez.

Başıma geçirdiğim taç, alır göğe eriştirir beni.

Allah’ım!

Sana tutunuyorum, kimsenin yere atmasına izin verme beni.(SAYFA 295)[13]

 

Hazırlayan :  Emine Deniz 

 

İLGİLİ LİNKLER

 Sa'di Şirazi Hayatı Bostan Gülistan ve Şiirimize Tesirleri

Mahmut Şebusteri Elvan-ı Şirazi Gülşen-i Raz,

Sa'di Şirazi Hayatı Bostan Gülistan ve Şiirimize Tesirleri

ELVAN-I ŞİRAZİ VE GÜLŞEN-İ RAZ TERCÜMESİ

Sadi Şirazi ve Bostan'dan Seçmeler

Gülşeni Raz Mahmud Şebusteri Elvan-ı Şirazi

Bübül-ü Şiraz Nedir ve Sadi-i Şirazi

Mahmut Şebusteri Elvan-ı Şirazi Gülşen-i Raz,

MAHMUT ŞEBUSTERİ - GÜLŞEN-İ RAZ' DAN ÖRNEKLER

Gülşeni Raz Mahmud Şebusteri Elvan-ı Şira

Hoca Mesud Süheyl ü Nevbahar ve Ferhengnâme-i Sa'di

HOCA MESUD SÜHEYL Ü NEVBAHAR HAKKIND

 Seyfi Sarayi Gülistan Tercümesi Memluk


KAYNAKÇA

[1] Şahamettin Kuzucular, https://edebiyatvesanatakademisi.com/post/hoca-mesud-suheyl-u-nevbahar-ve-ferhengname-i-sa/74303

 [2] Tahsin Yazıcı, Gülistan, İslam Ansk. C.14.sh.24

[3] Rehber Ansiklopedisi, Sadi ve Gülistan Maddeleri

[4] Hikmet İlaydın, Bostan, Çevirisi, Devlet Kitapları, Önsöz’den , shf 1 İstanbul, 1967,

[5] Hikmet İlaydın, Bostan, Çevirisi, Devlet Kitapları, Önsöz’den , shf 1 İstanbul, 1967,

[6] https://edebiyatvesanatakademisi.com/post/mahmut-sebusteri-elvan-i-sirazi-gulsen-i-raz/74347

[7] Sadi Şirazi Bostan, Semerkand Yayınları / İstanbul,

[8] Sadi Şirazi Bostan, Semerkand Yayınları / İstanbul,

[9] Sadi Şirazi Bostan, Semerkand Yayınları / İstanbul,

[10] Sadi Şirazi Bostan, Semerkand Yayınları / İstanbul,

[11] Sadi Şirazi Bostan, Semerkand Yayınları / İstanbul,

[12] Sadi Şirazi Bostan, Semerkand Yayınları / İstanbul,

[13] Sadi Şirazi Bostan, Semerkand Yayınları / İstanbul,

 

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar