Meddah Oyunu Örnekleri

24.08.2016

  

ÖRNEK : I

 

ALAYLI ÖMER EFENDİ ( Alıntı: https://www.edebiyatforum.com/ed )

 

 

Ömer Efendi, kahvede arkadaşına nasıl askerlikten kıdem al­dığını anlatmaktadır:

- Tilafone etmişler, Urganın garargâhına vardım. Gumandan begin çadırına girdim. Temennayı çaktım.

- Neğören Ömer Efendi, dedi.

- Sen neğören beğem, dedim.

- Seni imtihan edecez, gıdemine goycaz, dedi.

- Goyun beğem, dedim. Çadırın direğinde dürülü hartayı in­dirdi, masanın üstüne yaydı.

- Bu ne ki? dedi.

- Hartadır beğem.

- Ya şu gördüğün uzun, kızgıl çızgılar ne ki? dedi.

- Huduttur beğem, dedim.

- Ee, Eşkolsun Ömer Efendi sağa, dedi.

- Ya şu mavi boyalı gısım nedir? dedi.

- Denğizdir beğem, dedim.

- Ya şu nokta nokta siyah çızgılar ne ki? dedi.

- Gara pampurdur, beğem, dedim.

- Eşkolsun Ömer Efendi sağa, dedi.

- Bura nire? dedi, parnağınla göstürttü.

- İstanbul'dur, beğem, dedim.

- Ya şurası nire? dedi.

- Paris'tir, beğem, dedim.

- İstanbul'dan Paris'e ne kadar vakitte geden? dedi.

- Eşeğinen dört saatte varırık, emma yolda bir ahbab çıgar gayfe mayfe ısmarlar, beş saatte giderim, dedim.

- Eşkolsun Ömer Efendi sağa, dedi; galktı ağnımdan şapadanak öptü. Beni gıdemime goydular.

 





ÖRNEK : II 

 

EBE, HALLAÇ, ABDULLAH AĞA

 

 

 ( Alıntı Adresi: https://www.diledebiyat.net/turk-edebiyati-ta )

‎ Hotun Fatihi Osman Han zamanında, İslamboli Abdullah Ağa pederi Haci Ali vefat. Mal-‎ı pederi tüketti, iflas. Pederinin karındaşlığı hem-cıvarı Hacı Veli’nin Emeti nişanlısı iken,‎

‎ “Böyle sefihe kız vermem,”‎

demiş idi. Terk-i diyarına sebeb budur. Bu parasız Mısır’a vusul. Zen-i mükellefeye harf-‎endaz; hanesine vusul buldu. Fail mef’ul, mef’ul fail.‎

‎ “Zira seni ben sayd eyledim.”‎

Kaide üzre olur mu? Cariye ile zevk-i vafir-germ.‎

‎ “Ne zaman gelürsün?”‎

‎ “Eski nazarla istimal ederim,”‎

der. Vusul ila İslambol. Sultan Hamamı. Ebe kadına sual.‎

‎ “Oğul Abdi, ölüler dirilür mi?”‎

Kızı sual.‎

‎ “Ayasofya kurbunda bir hallaca verdiler. Misbahı belinde, dükkanı zir-hane,”‎

der.‎

‎ “Canım, Ebe Hanım!”‎

Ebe:‎

‎ “Hele bir kerre bakayım,”‎

dedi. Mürekkebi sof ferace, kemik başlı hizran asa, ol semte varub ilk muhibbesine verdi.‎

‎ “Biz de istedik mi idi, oğlum!”‎

Seyr eden güğümbaşılıktan ekmek aldı.‎

‎ “Eli dedik, avuçla cevahir, ev ister. Kızlar Aydın Ağa’nın sarayı, odalığı andıran düz, ‎bekçi bile odalar. Müezzin Çelebi evi karanlıktır, gündüz mumla oturmalı, dağlara,taşlara ölüsü ‎çarşıda yıkanur. Ah, büyük kadın, dört ay evvel olsa! Rüstem Ağa evi , deriz; sonra İvaz ‎Çelebi aldı, sonra Derviş Hoca aldı. Şimdi dört aydır bu hallaç aldı. Mezadda gezdi, yattı. ‎Kelimatından üç,dört sahibin haber aldı, oğul. İbtida Rüstem, sonra Müezzinzade Hacı Çelebi ‎‎, sonra Derviş Hoca, oğul.”‎

‎ “Kadın, niçün ağlarsın?”‎

‎ “Üsküdarda olurum.”‎

‎ “Pek söyle, arkadan işitdirmezler.”‎

‎ “Dergehde şeyh değildim, şimdi öksüzüm!”‎

Biri de onlar gibi açdı elile,içeri,dükkanda bekler. Yüzün bile yumdu; sonra evine. Hasta.‎

‎ “Evvel dil, ağız verme, karınız gündüz de duysun,”‎

der, gider.‎

‎ “Abdi, başlankıçın yaptım; sandık amade. Akşam namazı sine,” “hay kara saplı bıçak ‎hamleye kan düşürme!”‎

Sultan Hanımı’nda Ebe:‎

‎ “Hin-i sehre dek gidemem, bre zalim adam. Eyi mi olacak? Sevdayı mehenklidir. Ahşama ‎dak ta’viz, ta’vik, sandıkla erhandır, deyü hallaca tahmil geldi. Tabirat-ı garibe ile ilaç nakli. ‎Hasta-ciğerim, kokum tiryaktır, kurdularbürüncekli. İki bardak balıklı ayazma, sulu manastır, ‎kalfa kapusu murad savmaktır. Ertesi, Üsküdar’da Eski Çamlıcadan yedi kozalak, yalnız ‎selviden, toprak alem dağından bir karış Koca Yemişi. Çubuğunu kocası kendi eline ‎kesmelidir. Abdi’yi duyrurmalıdır,”‎

der.‎

‎ Bi-vakt Ayasofya, Et Meydanı, Firuz Ağa,Acı Hamam, Asmalı Mescid,Dikilitaş, Sedefciler, ‎Irgat Pazarı,Keresteciler aşub Kadın Çeşmesi, Okcularbaşı,Eski Darphane, Simkeşhane önü, ‎Sultan Bayezid Hamamı, Kıymacılar Kol. Tabanı yassı yeniçeri ağası tuttular. Bulunmak kabil ‎değil.‎

‎ “Haseki Bostancısıyım,”‎

diye düştü.‎

‎ “Eve gönder!Tövbekar hanım villada ihtifa’acaiben. Garaib ademdir, kukladır.”‎

‎ Villada da acaib oynadılar. Zarafetle kaçdılar. Oyun tamam, bahşiş.‎

‎ “Bir dahi artık olmaz,”‎

mırıldandı.‎

‎ Anlattı: nakl-i macera. Eve geldi.‎

‎ “Yetmiş yaşımda, elime daire aldım da oynadım, duydun mu?”‎

‎ “ne zaman kavga olsa bunu söylersin.”‎

‎ Murad da ayrıldı, Abdi Ağa’ya vardı. Pederinden kalan, Abdi Çelebi’nin Mısır’dan fazladan ‎getirdiğiyle zam, bedesten, dolap. Evleri durur kirada idi.‎

‎ “Bir miktar akarat da kazan var,”‎

der. Baki ömürlerin itmam.‎

 

İLGİLİ BAŞLIKLARIMIZ VE LİNKLERİ,

Edebiyat Dil bilim, Kültür, Folklor, Geleneksel ve Güzel Sanatlarla ilgili, Tez, yazı, İnceleme, ve Araştırmalarınız bize başvurarak bu sitede Paylaşabilirsiniz.

 BAŞVURU İÇİN : ESA, İLETİŞİM  veya [email protected] 

 

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar