ÖRNEK : I
ALAYLI ÖMER EFENDİ ( Alıntı: https://www.edebiyatforum.com/ed )
Ömer Efendi, kahvede arkadaşına nasıl askerlikten kıdem aldığını anlatmaktadır:
- Tilafone etmişler, Urganın garargâhına vardım. Gumandan begin çadırına girdim. Temennayı çaktım.
- Neğören Ömer Efendi, dedi.
- Sen neğören beğem, dedim.
- Seni imtihan edecez, gıdemine goycaz, dedi.
- Goyun beğem, dedim. Çadırın direğinde dürülü hartayı indirdi, masanın üstüne yaydı.
- Bu ne ki? dedi.
- Hartadır beğem.
- Ya şu gördüğün uzun, kızgıl çızgılar ne ki? dedi.
- Huduttur beğem, dedim.
- Ee, Eşkolsun Ömer Efendi sağa, dedi.
- Ya şu mavi boyalı gısım nedir? dedi.
- Denğizdir beğem, dedim.
- Ya şu nokta nokta siyah çızgılar ne ki? dedi.
- Gara pampurdur, beğem, dedim.
- Eşkolsun Ömer Efendi sağa, dedi.
- Bura nire? dedi, parnağınla göstürttü.
- İstanbul'dur, beğem, dedim.
- Ya şurası nire? dedi.
- Paris'tir, beğem, dedim.
- İstanbul'dan Paris'e ne kadar vakitte geden? dedi.
- Eşeğinen dört saatte varırık, emma yolda bir ahbab çıgar gayfe mayfe ısmarlar, beş saatte giderim, dedim.
- Eşkolsun Ömer Efendi sağa, dedi; galktı ağnımdan şapadanak öptü. Beni gıdemime goydular.
ÖRNEK : II
EBE, HALLAÇ, ABDULLAH AĞA
( Alıntı Adresi: https://www.diledebiyat.net/turk-edebiyati-ta )
Hotun Fatihi Osman Han zamanında, İslamboli Abdullah Ağa pederi Haci Ali vefat. Mal-ı pederi tüketti, iflas. Pederinin karındaşlığı hem-cıvarı Hacı Veli’nin Emeti nişanlısı iken,
“Böyle sefihe kız vermem,”
demiş idi. Terk-i diyarına sebeb budur. Bu parasız Mısır’a vusul. Zen-i mükellefeye harf-endaz; hanesine vusul buldu. Fail mef’ul, mef’ul fail.
“Zira seni ben sayd eyledim.”
Kaide üzre olur mu? Cariye ile zevk-i vafir-germ.
“Ne zaman gelürsün?”
“Eski nazarla istimal ederim,”
der. Vusul ila İslambol. Sultan Hamamı. Ebe kadına sual.
“Oğul Abdi, ölüler dirilür mi?”
Kızı sual.
“Ayasofya kurbunda bir hallaca verdiler. Misbahı belinde, dükkanı zir-hane,”
der.
“Canım, Ebe Hanım!”
Ebe:
“Hele bir kerre bakayım,”
dedi. Mürekkebi sof ferace, kemik başlı hizran asa, ol semte varub ilk muhibbesine verdi.
“Biz de istedik mi idi, oğlum!”
Seyr eden güğümbaşılıktan ekmek aldı.
“Eli dedik, avuçla cevahir, ev ister. Kızlar Aydın Ağa’nın sarayı, odalığı andıran düz, bekçi bile odalar. Müezzin Çelebi evi karanlıktır, gündüz mumla oturmalı, dağlara,taşlara ölüsü çarşıda yıkanur. Ah, büyük kadın, dört ay evvel olsa! Rüstem Ağa evi , deriz; sonra İvaz Çelebi aldı, sonra Derviş Hoca aldı. Şimdi dört aydır bu hallaç aldı. Mezadda gezdi, yattı. Kelimatından üç,dört sahibin haber aldı, oğul. İbtida Rüstem, sonra Müezzinzade Hacı Çelebi , sonra Derviş Hoca, oğul.”
“Kadın, niçün ağlarsın?”
“Üsküdarda olurum.”
“Pek söyle, arkadan işitdirmezler.”
“Dergehde şeyh değildim, şimdi öksüzüm!”
Biri de onlar gibi açdı elile,içeri,dükkanda bekler. Yüzün bile yumdu; sonra evine. Hasta.
“Evvel dil, ağız verme, karınız gündüz de duysun,”
der, gider.
“Abdi, başlankıçın yaptım; sandık amade. Akşam namazı sine,” “hay kara saplı bıçak hamleye kan düşürme!”
Sultan Hanımı’nda Ebe:
“Hin-i sehre dek gidemem, bre zalim adam. Eyi mi olacak? Sevdayı mehenklidir. Ahşama dak ta’viz, ta’vik, sandıkla erhandır, deyü hallaca tahmil geldi. Tabirat-ı garibe ile ilaç nakli. Hasta-ciğerim, kokum tiryaktır, kurdularbürüncekli. İki bardak balıklı ayazma, sulu manastır, kalfa kapusu murad savmaktır. Ertesi, Üsküdar’da Eski Çamlıcadan yedi kozalak, yalnız selviden, toprak alem dağından bir karış Koca Yemişi. Çubuğunu kocası kendi eline kesmelidir. Abdi’yi duyrurmalıdır,”
der.
Bi-vakt Ayasofya, Et Meydanı, Firuz Ağa,Acı Hamam, Asmalı Mescid,Dikilitaş, Sedefciler, Irgat Pazarı,Keresteciler aşub Kadın Çeşmesi, Okcularbaşı,Eski Darphane, Simkeşhane önü, Sultan Bayezid Hamamı, Kıymacılar Kol. Tabanı yassı yeniçeri ağası tuttular. Bulunmak kabil değil.
“Haseki Bostancısıyım,”
diye düştü.
“Eve gönder!Tövbekar hanım villada ihtifa’acaiben. Garaib ademdir, kukladır.”
Villada da acaib oynadılar. Zarafetle kaçdılar. Oyun tamam, bahşiş.
“Bir dahi artık olmaz,”
mırıldandı.
Anlattı: nakl-i macera. Eve geldi.
“Yetmiş yaşımda, elime daire aldım da oynadım, duydun mu?”
“ne zaman kavga olsa bunu söylersin.”
Murad da ayrıldı, Abdi Ağa’ya vardı. Pederinden kalan, Abdi Çelebi’nin Mısır’dan fazladan getirdiğiyle zam, bedesten, dolap. Evleri durur kirada idi.
“Bir miktar akarat da kazan var,”
der. Baki ömürlerin itmam.
İLGİLİ BAŞLIKLARIMIZ VE LİNKLERİ,
Edebiyat Dil bilim, Kültür, Folklor, Geleneksel ve Güzel Sanatlarla ilgili, Tez, yazı, İnceleme, ve Araştırmalarınız bize başvurarak bu sitede Paylaşabilirsiniz.
BAŞVURU İÇİN : ESA, İLETİŞİM veya s_kuzucular@hotmail.com