Notre Dame'nin Kamburu Victor Hugo Bölüm Bölüm Özeti

31.05.2013

Notre Dame'nin Kamburu Victor Hugo Bölüm Bölüm Özeti



NOTRE DAME'NIN KAMBURU (ÖZET)    

=1.BÖLÜM=

   6 Ocak 1482 günü çok önemli bir olay değildi.  Ama bütün Paris halkını heyecanlandıran şey çok önceden beri birlikte kutlanılan, Krallar ve Deliler Bayramı'nın kutlanmasıydı. Halk, Adliye Sarayı'nın çevresindeki sokaklara akın etmişti. Çünkü büyükelçiliklerin, dini oyunu ve Deliler Papa’sının seçimini izlemek için oraya gittikleri biliniyordu zamanda dünyanın en büyük kapalı salonu olarak tanınmış çok gösterişli adeta tarihi eser olan Adliye Sarayı tıka basa dolmuştu.

   Bu kocaman dikdörtgen yapının iki ucundan birinde, oyunun oynanacağı mermer masa duruyordu. Eğlencelerin zorunlu bekçileri olan sarayın dört İcra Memuru, mermer masanın dört ucunda ayakta duruyorlardı. Öğlen on ikiyi vurduğu zaman oyun başlamalıydı. Salonda bulunan halk ve öğrenciler  oyunu sabırsızlıkla beklerken bir yandan da üniversitenin rektörünü,  seçmenleri, bakanları hakaret yağmuruna tutuyordu. Saat on ikiyi vurduğunda hala oyun başlamamıştı. Halktan sesler yükseliyordu. On on beş dakika geçtikten sonra oyun başladı ve sessizlik oluştu. Oyunun en önemli yerinde salona bir dilencinin girmesiyle oyun yarıda kesildi. Dikkatler dilenciye verildi.

    Oyuncunun yöneticisi ısrarla oyunu devam ettirdi. Oyun devam ederken hiç beklenmedik bir anda salonun kapısı açıldı ve Mübaşirin sesi yankılandı;

-Sayın Bourban Kardinali Hazretleri...

            

 

  =2.BÖLÜM=

 

   Kardinal içeri girdikten sonra bile, Gringore en azından gösterinin selameti için çabalamaktan vazgeçmişti. Kesinti boyunca ayaklarını yere vurmaktan, çırpınmaktan, Gisquette ve Lienarde'ın sözünü kesmekten, çevresindekilere oyunu dinlemeye yönlendirmekten vazgeçmedi. Âmâ hepsi boşunaydı. Gringore kalabalığa karışarak "Oyuna başlayın! “diye bağırarak dört kişilik gürültü yapıyordu. Öğrenciler ise oyunun başlamasını istemiyordu. Adliye Başkanı kalabalığı susturarak oyunun devam etmesini sağladı.

 Gringore en azından eserinin geri kalanının dinleneceğini umut ediyordu.  Mübaşir yeni gelenlerin adlarını oyunu aralıklarda keserek bağırmaya devam ediyordu ve dolayısıyla da oyunu bozuyordu. Mübaşirin kaba sunumu sona ermişti. Herkes gelmişti artık, Gringore rahatlayacaktı derken işte tam o sırada Çorapçı Üstat Coppenole birden bire ayağa kalktı ve dikkatleri tekrar dağıtarak oyuun kötü olduğunu dair konuşma yaptı.

   Gringore cevap vermek istedi. Şaşkınlıktan konuşamadı. her şeyi akışına bırakmaktan başka çaresi yoktu. Üzüntüyle kafasını elleri arasına aldı ve geri çekildi.

       

    

  =3.BÖLÜM=

    Coppenole'ün tavsiyesi üzerine en çirkin suratlı olan, insan Deliler Papası seçilecekti. Parçalanmış ve doğru düzgün bir araya getirilmemiş bir dev papa seçildi.

   Bu Qusimado, kilisenin zangocu! Natre Dame'ın kamburu! Tek gözlü Qusimado! Çarpık bacaklı, zavallı yaratığın birçok lakabı olduğu belliydi. Kalabalık yeni papayı giyindirip sokağa doğru yürüdü. Salonda birkaç kişi vardı,,Gringore salondaki birkaç kişinin dinleyebileceği umuduyla oyunu devam ettirdi. Meydsns Esmeralda'nın gelmesiyle onlarda sokağa fırladı

   Gringore başı öne eğik, âmâ iyi mücadele etmiş bir komutan gibi en son kişi olarak, salonu terk etti.

  =4.BÖLÜM=

   Gringore Adliye sarayından çıktığında akşam olmuştu. Kalacak yeri yoktu. Eve gidemezdi çünkü ev sahibine on iki mangır borcu vardı. Oyundan alacağı parayla o borcu ödemeyi düşünüyordu ama olmadı. Paris sokaklarında gezinmeye başlamıştı. Kendini Deliler Papa’sının şenliğinde buldu ve nefretle ordan uzaklaştı Paris'in karanlık sokaklarında gezdikten sonra nehrin kenarına gitti, kendini nehre atmak istedi ama suyun soğukluğunu bahane edip yapamadı.

   Sonra  Deliler Papa’sının şenliğine gidersem yakılan ateşle ısınır, meydana bırakılan lokumlardan birkaç tane yerim dedi.

  =5.BÖLÜM=

   O devrin Greve Meydanı'ndan bu güne belli belirsiz bir iz kalmıştır. Belki o da Paris'in bütün eski bina cephelerini  bu kadar hızlı yiyip bitiren yeni evlerin dalgaları altında kaybolup gidecekler.

   Dua etmek için küçük bir kilise, davalara bakmak ve gerektiğinde kralın adamlarını geri püskürtmek için bir mahkeme ve çatı katında cephanelik vardı.

   Greve Meydanı o zamandan beri uğursuz bir görünüme sahiptir. Sütunlu Evler'in yerini alan Dominique,Baccador'un karamsar belediye binası insanda hala kötü bir izlenim bırakmaya devam eder.

 

 =6.BÖLÜM=

   Gringore,Greve Meydanı'na geldiğinde çok üşüyordu. Ateşin etrafında kalabalığa yaklaşıp, ısınmak isterken ateşin etrafında dans eden çingene kızı daldı. Kız herkesi büyülemişti. Kızı izlerken karnının aç olduğunun farkına vardı. Çocuklar için hazırlanan büfeye koştu ama hiçbir şey kalmamıştı, yine aç kalmıştı.

   Açlığıyla bir köşede sızlanan Gringore, çingene kızın şarkı söyleyişini duydu.Kızı dinlerken açlığını unuttu. Bu sırada Deliler Papası kalabalıkla meydana geldi. Qusimado yarı sarhoşluk içinde, zafer edasıyla Sütunlu Ev'in önünden geçerken, kalabalıktan bir adam fırlayıp Deliler Papası'nın simgesi olan asayı aldı. Herkes büyük bir korku ile Qusimado'nun adamı öldüreceğini düşündü.

   Ama Qusimado aynı zamanda rahip olan adamın önünde diz çöktü ve işaret diliyle konuştular, sonra dar ve karanlık bir sokağa gittiler. Gringore içinden "İşte bu harika."dedi ve nerde yemek yiyeceğini düşündü.

  =7.BÖLÜM=

   Gringore her şeyi göze alarak çingene kızı takip etmeye başladı. Paris sokaklarına aşina olan Gringore, nereye gittiğini bilmeden güzel bir kadının izlemenin hayalini kurmaya hiç uygun olmadığını anlamıştı.

   Gringore kızı daha uzaktan izlemeye baladı ki, bir sokağın dönemecinde tam kızı gözden kaybettiğinde korkunç bir çığlık duydu. Adımlarını hızlandırdı. Sokak karanlıktı. Âmâ sokağın köşesinde Azize Meryem'in ayaklarının altında demir bir kafeste yanan yağ ile ısıtılmış bir üstüpü, Gringore çingene kızın bu çığlıklarını kesmeye çalışan iki adamın kollarında çırpındığını görmesini sağladı.

   Qusimado'ydu kızı kaçırmak isteyen, Kraliyet okçularının Yüzbaşı Qusimado'nun elinden kızı çekip aldı. Kız askere teşekkür edip ortadan kayboldu. Asker Qusimado'yu bağladı.

 =8.BÖLÜM=

   Gringore,sokağın köşesindeki Meryem'in önünde, kaldırımın üstünde kalakalmıştı. Yavaş yavaş kendine gelip toparlanmaya çalıştı. İlk birkaç dakika pek rahatlatıcı olmayan, çingene kızla keçisinin bulanık görüntülerinin Qusimado'nun yumruğuyla karıştığı yarı uykulu bir rüya içimde dalgalanır gibi oldu.

   Gringore başından birsürü olay geçtikten sonra çingene kızla evlendi. Çingene kıza,"Zihnimle, bilgimle ve eğitimimle sizinle yaşamaya hazırım matmazel. Nasıl isterseniz. Eğer isterseniz karı koca olarak, arkadaşça ve neşe içinde, yok meğer iterseniz kardeş gibi. Dedi. Bu sırada bileziklerinden birini yere düşürdü. Gringore onu almak için eğildi. Doğrulduğunda kız kaybolmuştu.

   Bir kilit sesi duydu. Yandaki odaya açılan, dışarıdan kapanan küçük bir kapının sesiydi bu. Odayı dolaştı, oda boştu. Elinden geldiğince uyumaya çalışarak;

"-Haydi kadere bıyun eğmek gerek. Âmâ tuaf bir gerdek gecesi. “dedi.

              

 

=9.BÖLÜM=

 

   Natre Dame Paris Kilisesi, şüphesiz bugün dahi görkemli bir yapıdır. Âmâ zamanın ve insanın, ilk taşı koyan Charlemagne'a ve son taşı koyan Pihilippe-Auguste'e saygı göstermeden, bu saygıdeğer anıtı beraberce maruz bıraktıkları saygısız yıkım ve çürüme karşısında iç çekmemek, öfkelenmemek çok zor.

   Eğer binlerce çeşit barbarlığın karşısında durmadan yukarı çıkarsak, pencerenin kesişme noktasına dokunan ve ince, uzun, sivri, ustalıkla oyulmuş, yapısıyla gökyüzünde kulelerden de yükseğe çıkıp kaybolan, komşusu Sainte-Chapple çam kadar atılgan bir o kadar narin, sevimli çan kulesi yoktu artık. Zevk sahibi mimar onu özenle yerinden çınlardı.

   Bunu belirttikten sonra, küçük kiliselerin, kapılarının, halkın ve sanatın hayallerine göre sınırsız şekilde değişebilir. Dinsel hizmet bir kere düzene konulup, sağlama alındığında, mimar hoşuna gideni yapabilir.

          

 

 =10.BÖLÜM=

 

   Okuyucu için hayranlık verici Natre Dame Kilisesi'ni onarmayı denedik. On beşinci yüzyılda sahip olduğu ve bugün yok olmuş güzelliklerinin çoğunu ana hatlarıyla gösterdik. Fakat en önemli olanı unuttuk.

   Şehrin gözler önüne serdiği manzara, Paris’in doğudan batıya neredeyse bütün çevresini bir uçtan diğerine kuşatan, sur yapısının arkasında manastır ve küçük kiliselerden oluşan ikinci bir iç sur gibi duran, uzun bir manastır bölgesiydi. Engin tarlalarıyla, yalnızca  Paris surlarıyla çevrili Sainte-Catherine vardı. Böylece Romalıların insula dedikleri biri Louvre, diğeri Tournelesile süslenen iki saray bloğunun sağında ve solunda uzanan burjuva evlerinden oluşmuş ve iç içe girmiş gibi gözüken uçsuz bucaksız bir ataşesine nehri işte on beşinci yüzyılın şehri...

 

   =11.BÖLÜM=

   1467 senesinin Qusimado sabahı bu tahta üzerinde yatan yaratık benzeri şey, tahta yatağın çevresinde birikmiş kalabalık bir grubun dikkatini çekmişti. Kalabalığın çoğu kadınlardı.

   En önde üstlerindeki rahibe kıyafetleriyle aynı yere bağlı oldukları anlaşılan dört kadın vardı. Dördü de duldu, Qusimado'ya tiksinerek baktılar. Gözler minik kıza çevrildi.

   Altı yaşlarında çok güzel bir elinden tutmuş zengin bayan, yatağın önünden geçerken durdu. Bakır madeni paralar arasına yankılanarak düşen gümüş parayı leğene atıp sırtını döndü.

=12.BÖLÜM=

   Claude Frollo daha çocukken ailesi onun bir kilise adamı olmasına karar vermişti. Ona Latince öğretmişler, beyefendi olarak yetiştirilmişti. Dua kitaplarının ve sözcüklerin içinde büyümüştü.

   Zatan hüzünlü, ağırbaşlı ve çabuk öğrenen bir çocuktu. Bütün sanatların lisans, mastır, doktora derecelerini tamamlamıştı. Üçlü kutsal dili, Latince, Yunanca, İbraniceyi öğrendi. Bilim konusunda kendini iyice geliştirdi. Onsekiz yaşında dört fakülte bitirmişti. Kitaplardan başka hiçbir sevgiyi bilmeyen biriydi, insan sevgisi çok tuhaf geliyordu ona.

   Ama hayallerinin yerini başka hayallerin aldığı bir yaşta olduğu için aile ve kan bağının zorunlu olan tek sevgi olduğunu düşündü. Erkek kardeşinden başka dayanağı kalmadığı için çocuğu gibi bakıyordu kardeşine.

 =13.BÖLÜM=

   Claude Frollo Josas başdiyakozu olmuştu. Qusimado da büyümüştü, manevi babası sayesinde Natre Dame'ın zangocu olmuştu.

   Qusimado meçhul doğumu ve biçimsiz şekli yüzünden dünyadan ayrı tutulmuş, çocukluğundan beri bu aşılması imkânsız çift dairede hapsolmuştu. Qusimado büyüyüp geliştikçe Natre Dame onun için evren olmuştu. Bu yaratıkla bu bina arasında gizemli ve önceden var olan bir uyum olduğu belliydi.

   Bu akşam duası çanını çalan  Qusimado'ydu. Geceleri sık sık, kuleleri taçlandıran görkemli binada korkunç bir yaratığın gezdiği görünürdü. Bu Natre Dame'ın kamburuydu.

 

 =14.BÖLÜM=

   Qusimado'nun başkalarına karşı nefretinden ve kötü niyetinden ayrı tuttuğu,sevdiği biri yine de vardı, bu Claude Frollo'ydu.Claude Frollo onun elinden tutmuş evlat edinmişti.

   Qusimado'nun minnettarlığı  bunun için bu kadar derindi. Manevi babasının yüzü çoğu zaman asıktı, sözleri sert olsa da ona karşı minnettardı. Qusimado Baş diyakoz için en itaatkâr köle gibiydi. Zavallı Qusimado sağır olunca, Claude Frollo ile arasında gizemli ve ikisinin anladığı işaret dili oluşturmuştu. Böylece Baş diyakoz, Qusimado'nun iletişim kurabileceği tek insan olmuştu.

   Başdiyakoza bağlılığı hiçbir şeyle karşılaştırılamazdı. Claude Frollo için Qusimado Natre Dame'ın kulelerinden bile atlardı.

 =15.BÖLÜM=

   Qusimado yaklaşık olarak yirmi yaşındaydı. Claude Frollo ise otuz altı, biri büyümüş biri ise yaşlanmıştı. Ciddi somurtkan, Josas ,  Baş diyakozuydu. Önünde titredikleri  karanlık ve saygıdeğer bir adamdı.

   Ne bilimden, ne de kardeşinin eğitiminden vazgeçmemişti. Dahası çingene kadınlara olan nefretinin bir süredir iyice artmıştı. Piskopastan, çingenelerin avludaki meydana gelip gürültü yapmalarını yasaklamasını istemişti zamandan beri büyü yaptıkları için idama mahkûm olmuş büyü vakalarına ulaşmak için küflenmiş resmi kayıtları araştırıyordu.

   Başdiyakoz ve zangoç daha öncede bahsettiğimiz gibi katedral çevresindekiler tarafından pek sevilmiyorlardı. Eendisi ve onu izleyen uşağı gibi Natre Dame'ın karanlık sokaklarından geçtikleri zaman birçok alaycı  sözlerle karşılaştılar.

 =16.BÖLÜM=

   Dom Claude'nin şöhreti çok uzaklara kadar yayılmıştı. BÜ şöhreti prensesi görmeyi reddettiği zaman kazanmıştı.

   Bir akşamüstüydü, Natre Dame Manastır'ındaki Kilise hücresine çekilmişti. El yazılarıyla dolu geniş bir dolabın önünde, bakır bir şamdanın ışığında oturmuştu. Dirseğini bir kitaba dayamış, derin bir tefekkür içinde yeni getirdiği basılmış kâğıt sayfalarını karıştırıyordu.

   Odasına giren tek basılmış ürün buydu, düşüncelerinin ortasında kapı çalındı. Gelen doktordu, sevmemesine rağmen övgü dolu sözlerle içeri aldı.

 

=17.BÖLÜM=

   Eklinga Tapınağı,mısırdaki Ramses, Süleyman Tapınağı gibi muhteşem kitaplar yazılana kadar.

   Ana fikir, eylem aslında yalnızca bu binaların temelinde değil biçiminde de bulunur. Örneğin ‘Süleyman Tapınağı sadece kutsal kitabın cildi değildi, kutsal kitabın ta kendisiydi. Âmâ biçimi mumyanın tabutu üzerindeki insan resmi gibi, kılıfının üzerindeydi.

   Fakat sadece binaların biçimi değil aynı zamanda bina için seçilen yerde temsil edilen düşünceyi yansıtırdı.

 

 =18.BÖLÜM=

   Hukuk, bu iki hukuk danışmanın yargılama usullerinin ulu ağaçlı ormanlarıyla çevrilmemişti. Her şey açık, belirli ve anlaşılırdı. İnsan en azından nereye gideceğini bilirdi.

   Katip verilen hükmü belediye başkanına sundu, başkan mührünü basarken o da, Paris’in bütün ceza evlerini doldurma anlayışını korudu. Qusimado ise her şeye şaşkın bir şekilde bakıyordu.

   Bu sırada katip zavallı mahkuma acıyarak ve cezasının hafifletmek istedi.

 

=19.BÖLÜM=

   Önceki gün Esmeralda'yı izlemek için Gringore ile gittiğimiz Greve Meydanı'na geri dönelim.

   Her şeyde bir bayram sonrası havası vardı. Ortalık mahvolmuştu. Esnaf kendi arasında sohbet ediyordu. Şenlik, elçiler, deliler papası herkesin dilindeydi. Yorum yapıp, kahkaha atıyorlardı.

  Bugün bizde pek çok düşünce uyandıran bu görüntü, dışarıdaki kalabalık  tarafından fark edilmiyordu.

 =20.BÖLÜM=

    Bu hikâyenin yaşandığı zamanlarda Tour-Roland hücresi doluydu. Greve Meydanı'na doğru giden kadınlar hücreyi anlatıyorlardı.

   Hücre daracık, genişliği yüksekliğinden fazlaydı. Zemini oluşturan çıplak döşeme taşının üzerinde bir kadın oturuyordu. Bu yaratığa benzeyen, gerçekle hayalin üst üste bindiği bir görüntü gibiydi. Hayal meyal görünen insana benzeyen şekil insanı ürpertiyordu.

   Yine de kasvetli gözlerinden dışarı bir bakış, sıkıntılı düşünceleriyle bir nesneye yönelmiş gibi görünüyordu. Yaşadığı yüzünden münzevi, kıyafeti yüzünden torbalı adı verilen bir yaratıktı.

               

 =21.BÖLÜM=

   Mart ayının ilk günleriydi. Bu aydınlık ve huzur günlerinde Natre Dame'ın ana kapısının hayranlıkla seyredilen belli bir saat vardır, güneşin tam da katedralin karşısına düştüğü zamandı.

   Bu sırada güneş merkezdeki büyük gül, tek gözlü canavarın demirhanenin ışıltılarının alevlenen gözü gibi alev saçar. Güneşin batarken kızıla boyadığı  o yüksek katedralin tam karşısında bir evin üzerindeki taş balkonda birkaç güzel kız gülüşüp oynaşıyorlardır.

   Kızların hepsi dul bir bayanın evinde toplanan iyi aile çocuklarıydı. Kızların bulunduğu balkon, duvarları üzerine altın yaldızlı yapraklar parlıyordu.

 

  =22.BÖLÜM=

   Her gün, güneşin batmasından bir saat önce, Baş diyakoz çan kulesine çıkıyordu. Bazen bütün geceyi hücreye kapanarak geçiriyordu.

   O gün yine sığınağın önüne gelip, kemerinde asılı duran büyük kesenin içinde, sürekli yanında taşıdığı anahtarla kapıyı açarken kulağına zil sesi gelmişti. Hücrenin  kilisenin avlusuna açılan tek  penceresi vardı. Endişeli bir hal almıştı.

   Ciddi bir tavırla, hareketsiz duruyordu Natre Dame'ı sıkıştıran  damlarıyla inişli çıkışlı zinciriyle, ayaklarının altındaydı.

             

=23.BÖLÜM=

   Natre Dame'ın komşuları Qusimado o çan çalma tutkusunun azaldığını fark etmişlerdi. Çanlar önceleri şarkı söyleyen bakır ağızlardan dökülen bir gürültü her zaman sezilirdi.

   Şimdi bu ruh yok olmuştu, katedral üzgün görünüyordu. Bayramlar ve cenazeler için yalnızca gerektiği kadar bir çan sesi duyuluyordu. Oysa Qusimado hala oradaydı ama yediği kırbaç darbeleri o tutkusunu öldürmüştü galiba.

   Hava çok güzeldi Qusimado çan aşkının canlandığını hissetti. Balkonda duran kıza âşık olmuştu.

 

=24.BÖLÜM=

   Yine mart ayıydı, hücrenin her yeri genel bir  umursamazlık ve yıkıntı görüntü sergiliyordu. Buranın  durumu sahibinin uzun zamandır bakılmadığı anlaşılıyordu.

   Yine de tuhaf resimlerle süslü koca bir el yazısının üstüne eğilen bir üstat, kafasına takılan şeyi düşünüyordu. Çekici öfkeyle attı, sonra koltuğun ve masanın üstünde bir yığıldı ki koltuğun kocaman arkalığı ardında ağabeyini gözden kaybetti. Birkaç dakika sonra titreyerek ayağa kalktı.

   Başdiyakoz dönüp koltuğa oturdu, bir hasta gibi ellerini başına koydu. Ciddi ve dondurucu görüntüsü, soğuk erdemi kardeşini her zaman aldatmıştı.

              

=25.BÖLÜM=

   İçeriye giren adamın karamsar bir hali vardı. Atmış yaşlarında görünüyordu. Baş diyakoz ayağa kalkmıştı, birkaç dakika sessizlik oluştu.

   İç dünyasına dalmış olan Dom Claude artık onu duymuyordu. Rahibin baktığı yere baktığında onun pencereyi kaplayan örümcek ağına daldığını gördü. Mart güneşini arayan bir sinek gelip de ağlara atıldı ve örümcek sineği yemek için ona yöneldi. Kilise savcısı zavallı sinek diye düşünüyordu, tam onu kurtarmak için elini kaldırdı.

   Başdiyakoz bağırarak;

"Kadere engel olmayın “dedi.

=26.BÖLÜM=

   Kesenin içine hayranlık ve sevecenlik dolu bir bakış attı, parmaklarının ucunda döndü. Hücrede bir şey kalıp kalmadığına baktı. Son hoşgörü hareketi olarak kapıyı açtı. Muziplik olsun diye açık kapıyı tekrar hafifçe itti ve merdivenleri seke seke indi.

   Sarmalın karanlıkları ortasında, homurdanarak kenara çekilen biriyle çarpıştı. Bunun Qusimado olduğunu tahmin etti. Ona o kadar komik gelmişti ki, merdivenlerin geri kalanını gülerek indi. Birkaç adım attı ve iki baykuşu, yani heykelli dikkatle seyreden adamı fark etti. Ayaklarının ucunda yanlarına yaklaştı ve Baş diyakozu diledi.

   Yanlarına yaklaştığında konuyu değiştirmişlerdi. Avazları çıktığı kadar bağırarak şarkı söylüyorlardı.

                    

 

=27.BÖLÜM=

 

   Karanlık bastırıyordu. Sokak kapkaranlıktı. Mumlarla dolu meyhane uzaktan karanlıkta parlayan döküm evi gibi görünüyordu.

  Salonun sıcaklığının vitrin camlarına yaydığı buhar arasından içeri görünüyordu. Sokaktan geçenler o gürültülü yere bakmadan geçerlerdi. Âmâ arada sırada, eski kıyafetler içinde birkaç çocuk pencereden sarhoşlar, ayyaşlar diye bağırırdı

   Sonunda meyhanenin kapısı açıldı. İçeriden iki sarhoş çıktı. Karanlıktaki adam da onları tanıyor gibi görünüyordu. Çünkü bunlar yüzbaşı ve arkadaşıydı.

 

 =28.BÖLÜM=

   Gringore ve bütün Mucizeler Meydanı endişe ve merak içindeydi. Bir aydır Esmeralda'nın başına ne geldiğini kimse bilmiyordu.

   Gringore'ın acısını ikiye katlayan şey ise keçinin de kayboluşuydu. Çingene kız bir akşam kaybolmuştu ve o günden beri haber yoktu. Bir gün cinayet davalarının görüldüğü Tournelle önünden geçerken Adliye Sarayı'nın  kapısının birinde kalabalık gördü. Genç adama ağabeyi olan Baş diyakozu tanıdığını söylemeye cesaret edemezdi.

   Gringore kalabalığı izlemeye devam etti. Bunun acısını dağıtabileceğini düşündü. Sessizce yürüyen halkın arasına girdi.

 

 =29.BÖLÜM=

   Esmeralda bulunmuştu, adliye çavuşları onu korkunç bir odaya kapattı. Bu yeraltı mahzenine pencere falan yoktu, fakat yine de aydınlıktı.

   Duvarın içine bir fırın yerleştirilmişti. Oradan yayılan ışıkla mahkûm kız odanın her yerinde ne için kullanıldıkları bilinmeyen korkunç aletler gördü. Ortada bir yatak vardı, bunun adı kısaca sorgu odasıydı. Yeminli işkenceci yatağın üzerinde oturuyordu. Yardımcıları hurdaları karıştırıyordu.

    Bu arada Esmeralda ayaktaydı, kim bilir kimlerin işkence gördüğü yatak onu korkutuyordu. İki yardımcı onu alıp yatağa oturttu. Esmeralda’nın masum güzelliğini gören işkenceciler ona kıyamayıp nazik davrandılar.

           

 =30.BÖLÜM=

   Esmeralda sapsarı kesilmişti, mahkeme salonuna girince keçi sahibine doğru koşmak istedi ama bağlıydı.

   Gece olmuştu, karanlık bütün eşyaları bir sis gibi örtüyordu. Hâkimlerin tam karşısında, beyaz bir leke gibi duran sanıktı. Kız yerine kadar sürüklenerek gelmişti. Çingene kızı büyü, fuhuş gibi şeylerle suçluyorlardı. Kızın kalbi sıkıştı. Karanlık, içinde hıçkırdı.

   "Ne istiyorsanız kabul ederim, beni çabuk öldürün" dedi. Hâkim ona idam cezası verdi. Greve Meydanı'nda asılacaksınız dedi.

 

=31.BÖLÜM=

   Orta çağda bir bina tamamlandığında, yerin altında bir o kadar bina bulunurdu. Natre Dame gibi temel kazığı üzerine kurulmadıysa, bir bina her zaman çift gövdeli olurdu.

   Katedrallerde ışık içinde yüzen bir kubbenin altında, dilsiz bir katedral vardı bu zaman zaman bir mezardı. Bu yapıların yalnızca temelleri değil, toprak içinde bölümlere ayrılarak inilen katlar olurdu, bu yeraltı hapishaneleriydi.

   Bunlar korku derecelerine göre sıralanmış bölgelerdi. Bu zindanlar genel olarak ölüme mahkûm olanların yerleştirildiği fıçı dipli yer altı zindanın içine giderdi.

 

 =32.BÖLÜM=

   Bir annenin dünyada çocuğunun küçücük patiğini görmesiyle kalbinde uyanan duygulardan daha hoş bir şey olacağını zannetmiyorum. Patik bir annenin, balmumunu eriten bir ateş gibi kalbini eritir.

   Bir sabah, mayıs güneşi Garofalo'nun haçlarını yerleştirmeyi çok sevdiği o masmavi göklerde yükselirken bir tekerlek sesi onu uyandırdı. Bu küçük patik, onun için bütün evren demekti. Ona kaybolan kızından tek hatıraydı. Bu kadar büyük bir umutsuzluk, asla bu kadar hoş ve narin bir şeye bağlı olmamıştır.

   O sabah, sanki acısı her zamankinden fazlaydı. Allah’a yalvararak kızını istiyordu. Çünkü çocuğunu kaybeden bir anne o ilk günkü gibidir.

                  

 =33.BÖLÜM=

 

   Phoebus ölmemişti ama Baş diyakoz mahkûm kıza öldüğünü söylemişti. Çünkü öleceğini umuyordu ve sevdiği kadına rakibi hakkında iyi haber vermek istemiyordu.

   Phoebus'ün yarası ağırdı ama gençlik üstün gelmiş ve tanılara rağmen kurtulmuştu. Hasta yatağında onu sorguya aldıkları için canı çok sıkılmıştı. Kendini iyi hissedince eczacıya altın bırakmış ve kaçmıştı. Zaten davada da bir sorun çıkmamıştı.

   Yeter ki sanık idam edilsin onu ilgilendiren buydu. Hâkimlerin Esmeralda' ya karşı yeterince kanıtları vardı. Söylenecek bir şey kalmamıştı.

                 

 

 =34.BÖLÜM=

 

   Manevi oğlu,zavallı başdiyakozun kendisini ve çingene kızı içine soktuğu bu ölümcül durumda kedisi burda değildi.Manastırın gizli kapısından çıkıp,sandalla Seine'nin diğer tarafına geçmişti.

  Paris iyice gözden kayboldu.O an aklından korkunç düşünceler geçti.Kendisinin mahvettiği o zavallı kızı düşündü.Onun gibi birinin rahip olakla şeytan olduğunu düşündü ve kahkaha attı.

   Phoebus'un yaşadığını düşününce  tekrar güldü.Sonuçta yüzbaşı yaşıyordu.Ama kız ölmüştü.

                 

 =35.BÖLÜM=

   Bazen nüfusun arttırılması gereken bütün bir şehir sığınak olarak ilan edilirdi. Suçlu ayağını bir kere sığınağa soktu mu artık kutsaldı.

   Sığınaktan bir adım dışarı atarsa tekrar dalganın içine düşerdi. Bir kilise sundurmasının altında yaşlanan mahkûmlar olmuştu. Sığınak bu haliyle bir ceza eviydi. Zaman zaman mahkûm cellada teslim edilirdi, âmâ bu çok nadir olurdu.

   Kilisede genellikle ricacıların kabul edildiği hazır bir odacık bulunur. Manastırın tam karşısında bir hücredir.

 

 =36.BÖLÜM=

   Esmeralda  ertesi gün uyandığında penceresinde Qusimado'yu gördü. Korkup gözlerini kapattı. Qusimado "Korkmayın. Ben sizin arkadaşınızım. “dedi.

   Söyledikleri ona çok dokunmuştu. “Gelin" dedi ama sağır olan Qusimado onu kovduğunu sandı ve oradan uzaklaşmaya başladı. Kız arkasından koşup kolunu tuttu. Gelmesini istedi. Âmâ o içeri gelmemekte ısrar etti. Bir süre sessiz oturdular kız ona acıyarak bakıyordu.

   Bu durumdan rahatsız olan Qusimado kalkıp ona ihtiyacı olduğunda çalabileceği bir düdük verdi. Ünlü sadece o sesi duyabiliyordu.

=37.BÖLÜM=

  Esmeralda yavaş yavaş huzura kavuşuyordu kadar acı çekmişti ki ona şaşkınlıktan başka bir şey kalmamıştı. Güvenle beraber umutlanmaya da başlamıştı.

  Çok uzun zamandır korkunç görüntülerden yavaş yavaş uzaklaşıyordu. Hem Phoebus da yaşıyordu. Bu onun için her şey demekti. Ruhunda bir tek duyguyu canlı buldu ona bu kadar acı çektiren yüzbaşına olan aşkıydı. Geri dönse onu hemen affedeceğine emindi.

   Yaraları kapandıkça, eski güzelliği geri geliyordu. Qusimado’nun kendisine verdiği düdüğü yerde bırakmıştı.

=38.BÖLÜM=

   O gece Esmeralda uyandı, gözlerini açtı. Gece çok karanlıktı. Penceresinden bir yüzün kendisine baktığını fark etti.

   Bu rahipti, korkuyla gözlerini kapattı. Buz kesilerek yatağına düştü. Kendisine bir şeyin dokunduğunu hissetti. Kız bağırdı. Rahip ise kızı susturdu. Rahip kızı öpmeye başladı. Kız Qusimado'nun düdüğünü buldu ve çaldı.

   Qusimado hızlı bir şekilde oraya geldi ve kızı kurtardı.

                     

 =39.BÖLÜM=

   Gringore bu olayın nasıl değiştiğini anlamadığı gibi artık bu işe bulaşmayı da hiç düşünmüyordu. Halktan karısının Natre Dame Kilisesi'ne sığındığını öğrenmiş ve rahatlamıştı ama görmeye gitmeyecekti.

   Dördüncü yüzyıldan kalma sevimli küçük bir kilise vardı. Gringore bu  kilisenin dışındaki heykelleri inceliyordu. Bir elin omzuna dokunduğunu hissetti. Bu eski arkadaşı Baş diyakozdu.

   Gringore bir süre sessiz kalan Baş diyakozu izleme fırsatı buldu. Bu sessizliği rahip bozdu. Bir süre sohbet ettiler.

                      

 =40.BÖLÜM=

   Başdiyakoz manastıra döndüğünde hücresinin kapısında onu ziyarete gelen kardeşi Jean du  Moulin'i buldu. Ondan para istiyordu. Oda ona verecek parası olmadığını söyledi.

   Jehan onu yerlere kadar eğilerek selamladı ve ıslık çalarak  manastırın merdivenlerini inmeye başladı. Jehan aşağıya inince Dom Claude "Benden alacağın son para da bu"diyip onu kovdu.

   Jehann biraz kırgın ama memnun bir şekilde parayı aldı.

                           

 

=41.BÖLÜM=

 

   Bir akşam Paris'in bütün gözletme mum söndürme çanları çalındığında daha çok küfredildiği fark edildi.

   Dışarıda, meydanda büyük bir plan yapıldığında olduğu gibi, alçak sesle konuşan oraya buraya çömelen tuhaf bir adam vardı. Meyhanenin diğer ucunda, bu gürültü ve patırtının ortasında, şöminenin yanındaki sıranın üzerinde, ayakları küllerin içinde, gözlerini yanan oduna dikmiş bir filozof oturuyordu.

   Bu Gringore'du.

                            

 

 =42.BÖLÜM=

   Qusimado'nun çan kulesinin üzerinden Paris'i kontrol ederken, Louis’in mumunun ışıldadığını fark etti. Kral on birinci Louis iki gündür Paris'teydi.

   Mum söndürme işareti bir saat önce çalmıştı, ama onun mumu yanıyordu. Kralın odasının kapısında kralın refakatçilerine demirlerle ağırlaştırılmış silahlı adamlarıyla, ellerinde meşale genç adamları da vardı ama kendisi çok yaşlıydı.

   Aynı zamanda acımasız bir kraldı.

 

=43.BÖLÜM=

   Gringore Bastille'den çıkar çıkmaz ipini koparan bir at hızıyla Saint-Antino Sokağı'nda aşağı indi.

   Baudoyer Kapısı'na vardığında doğruca meydanın tam ortasında dikili duran haça doğru yürüdü. Sanki haçın basamaklarında oturan siyah başlıklı ve siyah kıyafeti adamı o karanlıkta görüyor gibiydi.

   Bu üstatdı. Natre Dame'a girip akadaki kapıdan kaçmak için Gringore'u bekliyordu.

 

 =44.BÖLÜM=

   Gringore ve üstat kaçmışlardı, suç çingene kıza kalmıştı. Her yandan kuşatılan zavallı sağır Qusimado cesaretini değilse de, en azından bütün kurtulma ümidini kaybetmişti.

   Ama kendini düşünmüyordu. Çingene kızı kurtarma ümidini kaybetmişti. Yine de Esmeralda'yı onlara vermeyecekti. Üstelik Natre Dame serseriler tarafından ele geçirilecekti.

   Hiçbir şey duymayan, çıplak kılıçları ve süvarilerin başındaki yüzbaşıydı. Sinirlenen Qusimado dehlize adım atan ilk saldırganları kiliseden fırlatıverdi.

                           

  =45.BÖLÜM=

   Dilenciler kiliseyi kuşattıklarında Esmeralda uyuyordu. Dışarıda oluşan gürültü onu uyandırdı.

   Uzunca bir süre sadece secde eder şekilde kaldı, aslında dua etmekten çok titriyordu. Bu kalabalığın kendisinden ne istediğini bilmiyordu ve çok korkuyordu.

   Gringore ve şair kızı kurtardı ve onu zamanında çingenelerin çaldığı annesine götürdüler tam kız annesine kavuşmuşken cellat kızı buldu ve annesinden kopardı.

                             

 

 =46.BÖLÜM=

 

   Qusimado kızı korurken hücrenin boş olduğunu görünce deliye döndü. Qusimado yalnız başına kızı aramaya devam etti.

   Kızın orda olmadığından emin olunca, başı öne eğik bir şekilde merdivenlerden çıktı. Natre Dame'da yalnız kalan Qusimado haftalarca kızı koruduğu hücrenin yokunu tutmuştu. Kızı belki orada bulabileceğini umuyordu. Kızı orada da bulamamıştı. Başdiyakoz ve kız asılmıştı.   Qusimado bunu görünce rahibi öldürdü. Ve bu arada kızın sevdiği yüzbaşı başka biriyle evlenmişti.

                            

 =47.BÖLÜM=

   Qusimado kızın ve Baş diyakozun öldüğü gün ortadan kayboldu. Bir daha onu gören olmadı.  Yıllar sonra bir kadın iskeletine sıkıca sarılmış erkek iskelet bulundu. Bel kemiğinin yamukluğundan erkek olanının Qusimado olduğu anlaşılıyordu. Onu sıkıca sarıldığı iskeletten ayırmak istediklerinde toz halinde yere döküldü.

Wictor Hugo  İlgili Linklerimiz

NOTRE-DAME'IN KAMBURU  Özet ve İnceleme VİCTOR HUGO

Notre Dame'nin Kamburu Victor Hugo Bölüm Bölüm Uzun Özeti

Sefiller Hakkında Konu Özet İnceleme ( Victor Hugo )

Bir İdam Mahkumunun Son Günü Hakkında Özet İnceleme VİCTOR HUGO “

Hernani Hakkında Özet ve İnceleme VİCTOR HUGO

Victor Hugo'nun Cromwell'i Hakkında Bilgiler Konu Özet İnceleme

Victor Hugo Gülen Adam ( L'Homme qui rit

Kral Eğleniyor ve Victor Hugo Hakkında Bilgiler

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar