Ömer Seyfettin Hayatı Hikayeciliği Eserleri

30.06.2011

Ömer Seyfettin Hayatı Hikayeciliği Eserleri

 HAYATI 

11 Mart 1884 Gönen Balıkesir, – 6 Mart 1920 İstanbul), Türk Edebiyatında olay öykücülüğünün önde gelen Hikaye yazarlarından asker,  şair ve edebiyat öğretmendir. Olay Hikâyeciliğinin kurucusu, Türkçülük akımı temsilcisi, Türkçe ‘de sadeleşmenin savunucusudur. 

AİLESİ

1884 yılında babasının görevi nedeni ile bulundukları Gönen'de (Balıkesir) doğmuştur. Yazarın babası Kafkasya, Dağıstan göçmeni Türklerinden alaylı olduğu halde Yüzbaşılığa kadar yükselen Ömer Şevki Bey’dir. Annesi ise Fatma Hanım ise İsfendiyar oğullarından Ankaralı topçu kaymakamı Mehmed Bey olmaktadır.  

Yazar “ And” adlı hikâyesinde Gönen de doğduğunu, Gönen’deki çocukluk günleri ile Mahalle Mektebini Gönen’de iken okuduğunu kendi kalemi ile de anlatmıştır. And, Falaka, Kaşağı ve İlk Namaz adlı öykülerinde çocukluk yıllarından söz etmiştir. Öykülerinde dile getirdiği gibi Ömer Seyfettin ailenin dört çocuğundan biridir. Kardeşlerinin ikisi küçük yaşlarda ölmüştür.  Kaşağı adlı hikâyede de muhtemelen çocukluk yıllarını anlatmış, yine bu öyküde muhtemelen kuşpalazı hastalığından ölen küçük kardeşi Hasan ve ölümünde söz etmiştir.

Öğrenimine dört yaşında iken Gönen, -Balıkesir-   mahalle mektebinde başlamış babası Ömer Şevki Bey, nakli dolayısıyla Gönen'den ayrılarak İnebolu ve Ayancık'a gelirler.  Ayancık’tan sonra annesiyle beraber İstanbul’a gelerek [1] dedesinin Kocamustafapaşa’daki konağına yerleşirler.  Bu yüzden yazarın ilköğretim yılları Gönen, İnebolu ve Ayancık ve İstanbul’da geçmiş olur

Ömer Seyfettin, önce 1893 ders yılı başında İstanbul'da Aksaray, Yusuf Paşa'daki Mekteb-i Osmaniye'ye,[2] daha sonra da Babasının isteği üzerine Eyüp Baytar Rüştiyesi'nin subay çocuklarına özgü yatılı bölümüne kaydedilir. [3] Bu Okulu 1896'da tamamlayarak aynı yıl Kuleli Askeri İdadisine kaydoldu. [4] Fakat daha sonra kendi isteğiyle Edirne  Askerî İdadîsi'ne devam etmiş, 1900'de İdadî'yi bitirerek İstanbul'a dönmüştür. Burada Mekteb-i Harbiye-i Şahâne'ye başlayan yazar 1903 yılında Makedonya'da çıkan karışıklık üzerine "Sınıf-ı müstacele" denilen bir hakla imtihansız olarak 22 Ağustos 1903'te - Mülazım- piyade teğmeni rütbesiyle bu okuldan erken mezun edilir.

 

 Ömer Seyfettin, Askerî İdadîsi'ne devam ettiği yıllarda yayımlanmış ilk şiiri olan “Hiss-i Müncemid”  adlı şiirini “Ömer” imzasıyla 1900′de “Mecmua-i Edebiye” dergisinde yayımlar.  Öykücülük hayatına da “İhtiyarın Tenezzühü”  adlı öykü ile başlamış, onun bu öyküsü aynı zamanda basılan ilk öyküsü olmuştur. “İhtiyarın Tenezzühü”  adlı öyküsü 1902′ yılında Sabah Gazetesinde yayınlanır.

Ömer Seyfettin, mezuniyetten sonra meslek hayatına Kuşadası Piyâde Taburu’nda mülâzım-ı sânî olarak başlar. Ancak dâhil olduğu tabur Selânik ve Manastır’a bağlı Pirlepe’de görev yapmak üzere gönderildiği için kendisinin ilk görev yerleri de buraları olacaktır. Burada meydana gelen isyanların bastırılmasında önemli başarılar elde ettiği için iki tane liyakat madalyasıyla ödüllendirilir. Böylece bağlı bulunduğu tabur ile 6 Eylül 1904’te Kuşadası’na dönmüştür. ( NAZIM H. POLAT, İslam Ansklop., Ömer Seyfeddin Maddesi )

İzmir’deki Aydın Vilâyeti Jandarma Alay Mektebi’ni kurmakta olan İtalyan subayı Miralay Tomas’a yardım etmek üzere bu okulda öğretmen olarak görev alır.  İzmir Zabitan ve Efrat Mektebi’nde bir süre öğretmenlik yaptıktan sonra piyade asteğmeni rütbesiyle, merkezi Selanik'te bulunan Üçüncü Ordu'nun İzmir Redif Tümeni'ne bağlı Kuşadası Redif Tabur’una, Mülazım-ı Sani olarak tayin edilmiştir. [5] 1906'da İzmir Jandarma Okulu'na öğretmen olarak atanır.

 Ömer Seyfettin’in İzmir’e tayin edilmesi onun için bir dönüm noktası olmuştur. İzmir’de görev yaparken İzmir 'deki fikrî ve edebî faaliyetleri yakından takip edecek ve bu çevreler içindeki pek çok insanla tanışır. Bu yıllarda İzmir’de bulunan Türkçü ve Turancı düşüncelere sahip birçok edip ve fikir adamı ile tanışır. Nitekim batı kültürünü tanıyan Baha Tevfik'ten Fransızca bilgisini artırmak için teşvik görmüş, Necip Türkçü'den ise sade Türkçe ve millî bir dille yapılan millî edebiyat konusunda önemli fikirler almış olur. Bu tanışmalar onun fikir yapısında değişimler oluşturacağı gibi İttihat ve Terakki’ye girmesine, Genç Kalemlerin yönetimini üstlenmesine, Yeni Lisan yazılarına, hikâyelerinin konularına ve Milli Edebiyat hareketinin ortaya çıkmasına vesile olacaktır.

 İzmir'de askeri öğretmen olarak görevdeyken ilk öyküsü olan " At " adlı öyküyü yazdı ve bu öyküsü 1908 yılında Tenkit Mecmuasında yayımlanır.

Ömer Seyfettin İzmir’de iken Ocak 1909'da Selanik Üçüncü Ordu'da görevlendirilir. Oradan Rumeli’nin Manastır, Pirlepe, Köprülü, Cuma-ı Bâlâ, kasabalarını dolaştıktan sonra  Serez Mutasarrıflığına bağlı, Menlik Sancağının Razlık Kasabası yakınlarında bulunan Yakorit Köyü civarındaki bir bölüğün kumandanlığına getirilir. Bu görevi süresince Velmefçe, Pirlepe, Osenova, Pirbeliçe, Serez, İştip, Babina, Demirhisar, Cum‘a-i Bâlâ, Razlık ( NAZIM H. POLAT, İslam Ansklop., Ömer Seyfeddin Maddesi )  gibi sınır yerleşim yerlerinde Bulgar ve diğer çeteleri takip etmiş onlarla çatışmalara da girmiştir.

Rumeli’deki bu görevleri sırasında Bulgar mezalimine uğrayan, Sırpların ve Yunanlıların hakaretlerine maruz kalan Müslüman Türklerin hayatlarını ve acılarını yakından gözlemlemiştir. Bu gözlemler onun hikâyelerinde ortaya çıkacak ve öykülerine malzeme olacaktır. Bomba , Çakmak ,  Beyaz Lale, Tuhaf Bir Zulüm adlı hikâyeleri Balkan Savaşları yılarında gözlemlediği ve şahit olduğu anılardan oluşmuştur. Rumeli’de iken Serez mutasarrıflığı ve Menlik kazası Razlık kasabası yakınlarında bulunan Yakorit köyünde bölük kumandanı olarak da görev alır.

 

İTTİHAT VE TERAKKİ İLE MİLLİ EDEBİYAT

Ömer Seyfeddin Selânik’e tayin edildiği 1909’dan itibaren daha önceden tanıdığı Ali Canip Yöntem ve Ziya Gökalp ’in sayesinde İttihat ve Terakkî ile temasa geçmişti. Bu ilişkiler vesilesi ile 17 Nisan 1909 da 31 Mart Vak‘ası’nı bastırmak amacıyla İstanbul’a gelen Hareket Ordusu ile İstanbul’a gelmişti. Böylece II. Meşrutiyetin ilanına vesile olan olayların da içinde olmuş oldu. 

1911 de ordudan istifa ederek Selanik’e yerleşti. İttihat ve Terakkicilerin finanse ettikleri Selanik'te çıkmakta olan Hüsün ve Şiir dergisinin yönetimine geçmişti. İttihat ve Terakkinin fikir doğrultusunda Ali Canip ve Ziya Gökalp’ında destekleri ile Türkçülük ve Milliyetçilik düşünceleri etrafında çalışmalara başladı.

Şiir ve Hüsün dergisinin ismi Akil Koyuncu'nun istek ve ısrarı üzerine Genç Kalemlere çevrilmişti. Fecr-i Ati’nin Selanik’teki muhabir üyeliğini yapmakta olan Ali Canip Yöntem, 1911 yılında Genç Kalemlerde Yeni Lisan başlığı adı altında Ömer Seyfettin’in yazıları çıkmaya başlayınca Harp okullarında ki ve askeriyedeki görevleri esnasında tanışmış oldukları Ömer Seyfettin ile birlikte Milli Edebiyat Akımın kurulmasına öncülük etmişlerdi. [6] 11 Nisan 1911'de Ömer Seyfettin'in Yeni Lisan isimli ilk başyazısı imzasız olarak yayımlandı. [7] Ömer Seyfettin’in bu yazısı ile Milli EdebiYat  hareketi başlamış oluyordu. Ömer Seyfettin İttihat ve Terakki içinde genç bir kültür adamı olarak görev almış oluyordu. “ Onu tanıyanlar İttihat ve Terakkiyi kullanarak zengin olma yoluna gitmediğini, siyasetten ve parti kodamanlarından uzak durduğunu, önde gelenlerin mutlak itaat arzularına boyun eğmediğini, eleştirilere açık olduğunu” [8]ifade etmişlerdi. Tahir Alangu  ise Ömer Seyfettin partinin propaganda işlerini yürüttüğünü ve broşürlerini hazırladığını yazmıştır.

Genç Kalemler yazı heyetini oluşturanlar Balkan Savaşı'nın başlaması üzerine dağılmak zorunda kalmıştı. Ancak daha sonraki gelişmeler onu siyasetten ve İttihat ve Terakki’den soğutmaya başlamıştı. Balkan Savaşı çıkınca tekrar orduya çağrıldı. . 8 Ekim 1912. Böylece üsteğmen rütbesiyle Garp Ordusu 39. Alay 3. Tabur’da harbe iştirak etmişti. (14 Eylül 1912)

Komanova’da Sırplar’a, Yanya’da ise Yunanlılar ile yapılan çatışmalara katıldı. Fakat 20 Ocak 1913’te Kanlıtepe’de Yunanlılar ile yapılan çatışmada esir düştü. Atina yakınlarındaki Nafliyon'da geçen on aylık esareti sırasında sürekli okumuştu. "  Mehdi  ", " Hürriyet Bayrakları " gibi hikâyelerini bu dönemde yazdı. Bu yıllarda yazdığı hikâyelerini Türk Yurdu dergisinde yayımladı. Esareti süresince gerek okuyarak, gerekse yaşayarak yazarlık hayatı için önemli olacak tecrübeler kazanmıştı

Ömer Seyfettin 15 Kasım 1913'te esaretinden kurtularak İstanbul'a döndü. (17 Aralık 1913). Fakat bu sırada annesi ölmüş, babası başka bir kadın ile evlenip İstanbul’dan ayrılmıştı. 23 Ocak 1913'te Enver Paşa'nın organize ettiği Babıâli Baskınına katıldı. Fakat yalnızlık psikolojisi içinde 23 Şubat 1914 yılında askerlikten ikinci kez istifa etti.

ÖĞRETMENLİK YILLARI VE ÖLÜMÜ

Yazarlık ve öğretmenlikle hayatını kazanmaya başladı. Türk Sözü dergisinin başyazarlığına getirildi ve burada Türkçü düşüncenin sözcülüğünü yapan yazılar yazdı. 1914 yılında Kabataş Sultanisinde öğretmenlik görevine başladı. Daha sonra İstanbul erkek lisesinde de edebiyat öğretmenliği yaptı ve öğretmenlik görevini ölümüne kadar sürdürdü.

1915’te Harbiye Nezareti’nin şair, yazar ve sanatçılardan oluşan bir heyeti Çanakkale savaşlarını halka ve dünyaya tanıtmak için tertip ettiği geziye katılmıştı.  1915'te İttihat ve Terakki Fırkası ileri gelenlerinden Doktor Besim Ethem Bey'in kızı Calibe Hanım'la evlenmişti. Bu evlilik sadece üç yıl sürmüş Güner isimli bir kız çocuğu dünyaya gelmesine rağmen bu evlilik çabuk bitmişti. Calibe Hanım ile de boşandıktan sonra yalnız ve bekârlığa alışkın hayatına geri döndü.   Bir daha da evlenmedi. Kızından da uzak kaldığı bu günlerde bir hayli yalnızlık çekmiş, Manastır’da görev yaptığı yıllardan tanımış olduğu” kumandanı olan Câvid Paşa’nın Kalamış koyundaki yalısını kiraladı. “Münferit Yalı” adını verdiği bu evde tek başına yaşadı.” (NAZIM H. POLAT, İslam Ansklop., Ömer Seyfeddin Maddesi )

1917'den ölüm tarihi olan 6 Mart 1920'ye kadar geçen zaman birçok acı ve sıkıntıya rağmen verimli bir hikâyecilik dönemi geçirmişti.  O yıllarda adı konulmamış bir hastalığın pençesine düşmüştü. Henüz çok genç olmasına teşhisi konulamamış olan diyabet hastalığı git gide ilerliyordu. Buna rağmen bu en son yıllarında en verimli günlerini yaşamıştı.  Bu dönemde 10 kitap dolduran 125 hikâye yazdı. Hikâye ve Makaleleri Yeni Mecmua, Şair, Donanma, Büyük Mecmua, Yeni Dünya, Diken, Türk Kadını gibi dergilerle Vakit, Zaman ve İfham gazetelerinde yayımlandı. Bir yandan öğretmenlik yapmayı sürdürdü. Bu sırada Darülfünun tarafından teşkil edilen Tetkikat-ı Lisaniye Encümenine seçildi.

1918 yılından sonra Ali Canip Yöntem ve Ziya Gökalp dışındaki İttihat ve Terakki üyelerine hicivler ve iğneleyici taşlamalar yazmaya başladı. İttihat ve Terakki üyelerine tenkitler ve hicivler yazmasının yanı sıra hikâyelerinde de daha serbest konulara değiniyordu. Bu yıllarda yazı ve öyküleri Diken, dergisi ile Zaman ve Vakit gazetelerinde çıkıyordu. Bu tartışmalar sonrasında ve 1918 yılında babasının Türk asıllı olmadığı, Çerkez olduğuna dair iddialar ortaya atılmıştı.  Bunun üzerine Mehmet Akif Ersoy’un başında olduğu Sebilürreşat dergisine gönderdiği bir mektupta “piyade binbaşılığından emekli Ömer Şevki Efendi’nin tek kelime Çerkezce bilmeyen Kafkasyalı bir Türk olduğunu açıkladı.” (Alangu, Tahir (2010). Ömer Seyfettin. Ülkücü Bir Yazarın Romanı. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.)

Hastalığı 25 Şubat 1920'de iyice şiddetlenmiş,  aynı zamanda doktor da olan en yakın arkadaşı Ali Canip onu koma halinde iken hastaneye kaldırmıştı. 4 Mart’ta Haydarpaşa Hastanesine kaldırılan yazar muhtemelen ağır bir diyabet hastasıydı.  Henüz insülinin de keşfedilmediği 6 Mart 1920'de hayata gözlerini yummuştu.

Cesedinin başında bulunan kimse yoktu. O bakımdan Ömer Seyfettin kimsesiz kabul edilmiş ve cesedi hastaneye kadavra olarak bırakılmıştı.  Cesedi, tıbbiye öğrencilerine ve doktorlarına eğitim amaçlı kadavra olarak tahsis edildi. . Önce iç organları ve bedeni kadavra olarak elden geçirilmiş daha sonra kafası da kesilmişti.  Ölümünden sonra cesedi tıbbiye öğrencilerinin üzerinde çalıştığı, kesip biçtiği anatomi veya ameliyat dersi uygulaması haline dönüşmüştü. Birkaç gün sonra Ali Canip hastaneye geldiğinde durumu anlamış ve Ömer Seyfettin’in defin işlemleri için hazırlık yaptırmıştı.

Önce Kadıköy Kuşdili Mahmut Baba Mezarlığı'na defnedildi. Daha sonra mezarı buradan yol geçeceği veya araba garajı yapılacağı gerekçesiyle 23 Ağustos 1939'da  Ayazağa’daki Zincirlikuyu Asri Mezarlığı'na nakledildi. [9]  Bu nedenle Türk edebiyatının en önemli öykü ustası Ömer Seyfettin ‘in hiç de rahat geçmeyen kısacık hayatından sonra cesedi de hiç de rahat edemedi.

“36 yaşında ölen yazar, 36 yıla 36 kitap sığdırmayı başarmıştı.”[10]  Yazar hayatı boyunca bir kere ve kısa süreli bir evlilik geçirmiş bir daha da evlenmemiş ve yalnız yaşamıştı.  “Genç bir ölümdü onun ki. Şeker hastalığı dolayısı ile vefat ettiği tahmin ediliyordu.”[11]


En yakın arkadaşı Ali Canip Yöntem, onun hayatını ve mizacını anlatan, Ömer Seyfettin ve Hayatı adlı bir kitap yazdı ve bu kitap 1935 yılında yayımlandı. Kısa bir süre sonra da bütün hikâyeleri bir kitap serisi halinde basılmıştı. Evrim Yeşilyurt ve Ali İmren,” Ömer Seyfettin Hayatı ve Eserleri, “ adında hakkında bir çalışma yaptılar ve  bu eser Yeryüzü Yayınları / Türk Edebiyat Klasikleri Dizisi, Ankara, olarak yayılmandı.

 

Hikâyeciliği ve hayatı hakkında çok sayıda akademik çalışma yapıldı. İsmini yaşatmak amacıyla isimi pek çok, okul cadde ve kurumlara verildi. 

 

EDEBİ KİŞİLİĞİ VE HİKÂYECİLİĞİ

Ömer Seyfettin Hikâyeci olmadan önce  bir şairdi. Şiirleri dergi sayfalarında kaldığı, bir araya toplanamadı.  O yüzden de şiirlerinden hemen hiç söz edilmemiştir. Hikâye de karar edebiyatımız için bir kazanç olmuş, hikâyeciliğimizin bu günkü seviyeye gelmesinde çok büyük payı olmuştur.  “Ömer Seyfettin olmadan, Servet-i Fünun' hikâyeciliğinden  Türk Hikâyeciliğine geçiş ya da atlama, düşünülemez. Ömer Seyfettin Hikâyeciliğimizin gelişme tarihinde başlı başına bir evre, bir dönemdir.” Onun ilk şiiri ise 16 yaşında iken Mecmua-ı Edebiye adlı dergide çıkmıştır. ( 1900)

Ömer Seyfettin, Millî Edebiyat Hareketi nin başlaması ve” Yeni Lisan   “ başlıklı yazısı ile çağdaş Edebiyatımızın dil anlayışının temellerini atmıştır.

Osmanlıcılık ilkesi ile hikâye yazılabileceği gerçeğini ortaya koymuş sonraları Osmanlıcılığın Türklük düşüncesini öldüren bir fikir olarak telaki ettikten sonra " Yeni Lisan  "  başlıklı yazılarında ileri sürdüğü " Sokaktaki konuşulan dille " edebi eserlerin yazılabileceğini, canlı ve konuşulan dilin edebi eserlerin dili olması gerektiği fikrini hikâyelerinde uygulamaya başarmıştır. Bu anlayış ile yazılan öyküleri Milli Edebiyatın Dil anlayışının yerleşmesine vesile olmuştur.


Yeni Lisan yazısı ile Millî Edebiyat ın başlangıcını duyurmuş, İttihat ve Terakki içerisinde hiçbir maddi kaygı gözetmeden saf ve samimi bir şekilde Ziya Gökalp ile birlikte düşünmüş, çalışmış ve yazmıştır. Yazdığı hikâyelerinde de bu düşüncelerini hayata geçirmiş hiçbir öyküsünü maddi kazanç veya çıkar kaygısıyla yazmanmış eserlerini halk ve düşüncelerine hizmet amacıyla üretmiştir. 1918 yılından sonraki öykülerinde Türkçü, Turancı ve Milliyetçilik misyonundan bir nebze kurtularak öykülerinde daha serbest konulara doğru yöneldiği de görülecektir.

Milli edebiyatın Dil anlayışının yerleşmesi demek Osmanlıcanın tarihe karışması, Cumhuriyet Dönemi Edebiyatının edebi dilinin kurallarının yerleşmesi demektir. Onun hikâyeleri “YENİ LİSAN “ başlıklı yazılarındaki dil anlayışının hayata geçmesi demektir. İşte bu başarısı ile Öykücülüğü meslek edinebilmiş ilk hikâyecimiz olmayı da hak etmiştir. Sami Paşazade Sezai  nin ve Halit Ziya nın denemelerinden sonra kendisi sırf hikâye veren ilk sanatçı Ömer Seyfettin’dir. Onun eserleri Fransız üstadı Maupassant  tarzında kuvvetli bir olay üstüne ve küçük bir Roman gibi kurulmuş hikâyelerdir.

Sözcüklerde unutulmuş Arapça ve Farsça sözcüklere başvurmadan, üslup oyunlarına yer vermeden, dili Türkçe, konuları ve kişileri hikâye eştirmiştir. 

Onun düşüncesine göre “ Batı medeniyetine özenmek şuursuzluktur.” Efruz Bey , Yüksek Ökçeler  adlı öykülerinde bu fikrini ele almıştır. Mehdi  , Piç ve Bir İttihatçının Hatıra Defterinden adlı hikâyelerinde ise ittihatçılara ve çağındaki sosyal ve siyasi olaylara değinmiştir.

Ömer Seyfettin bazı öykülerinde takma adlar da kullanmıştır. Takam adlarla veya rumuzsuz, imzasız olarak yazdığı yazıları “ Yeni Lisan, Gökçe, Türkçe, Güzel Türkçe, Sade Türkçe gibi adlarla çıkmıştır.” 

Hikâye türünü tezli olarak ve toplumu yükseltmek amacıyla ilk kullanan yazarımız Ömer Seyfettin’dir. Hikâyeci bugün de, okul kitaplarında baş yeri tutan ve çok okunan Ömer Seyfettin, özlediği milli amaca ulaşmış yazarlardandır.

Daha önceki devir hikâye ve romanlarında pek rastlanmayan bir özellikte olan ona ayrıcalık kazandırmıştır. Bu husus sadece İstanbul’u değil, memleketin her tarafını konu alan hikâyeler yazması, toplumun belli zümrelerini değil hemen her kesimi etkisinde yansıtması olmuştur.

Ömer Seyfettin görüşleri doğrultusunda yazmaya çalışmış, süssüz, yalın açık bir anlatım ile geniş kitlelere sesini duyurmuştur. Ancak bazen bu tutumundan dolayı kuruluğa düştüğü görülür. Onun “edebiyatsız edebiyat” görüşü, şairanelikten kaçma kaygısı bir yerde Edebiyat-ı Cedide’ye karşı tavır alışından ötürüdür."

Serveti Fünuncuların tasvire ve ruh çözümlemelerine ağırlık vermelerine karşılık Ömer Seyfettin olayı öne çıkaran bir tutumu benimsemiştir. Edebiyatta söylenişten çok söylenen düşünceye önem verir. Bu Tanzimatçılardan beri gelen “edebiyat yolu ile toplumu düzeltme, aydınlatma” tavrının göstergesidir. 

Ömer Seyfettin Dilde sadelikten yana olmuş, dilin Arapça ve  Farsça sözcüklerden arındırılmasını savunmuştur. Halkın anlayacağı sade bir Dil Anlayış ile yazmayı, halka gitmenin ilk koşulu  olarak benimsemiştir. 

Kişiler bakımından Ömer Seyfettin’in hikâyeleri zayıf görülmüştür. Bu hüküm, daha çok fikirleri savunmak veya yermek için yazılmış hikâye kahramanları bakımından doğru sayılabilir.

Çevre bakımından Ömer Seyfettin İstanbul sınırları dışına çıkan ilk hikâyecilerimizdendir. Konularının çoğu, Rumeli ve Anadolu da geçer. Ne var ki, bu hikâyelerinde çevre tasvirlerine, kişi ve eşya tahvillerine pek az yer verilir. Bu hal biraz da Serveti Fünun’un tasvirci ve tahlilci tutumuna karşı bir tepki sayılmalıdır.

Zaman bakımından Ömer  Seyfettin Edebiyatsız Edebiyat peşindedir. Ömer Seyfettin’in hikâyeleri klasik hikâye tipine örnek sayılabilir. Hepsinde de, belli ve değişmez planın uygulandığını görürüz. Serim, gelişme, düğüm, sonuç.  Olaylar, bu basamaklardan geçerek birbirini izler. Hikâyelerinde çözümleme değil, olay önemlidir. Sadece İstanbul’u değil, memleketin her tarafını konu alan hikâyeler yazmış toplumun her kesimine yönelmeye çalışmıştır.  

“Ömer Seyfettin, Türklerin de tıpkı İlyada  ve Odise gibi, milli bir destana ihtiyacı olduğunu ve o dönemde büyük bir Türk destanının yazılabileceğini savunmuştur. Bu nedenle de bu yönde yapılacak çalışmalara katkı olması için veya büyük bir Türk destanı yazmak isteyenlere destek verebilmek için Türk destanlarından bazılarını yeniden şiir formunda kaleme almıştır.” [12]

Mehmet Miyasoğlu'nun İngilizceye çevirdiği "Ömer Seyfeddin Seçme Hikâyeler" adlı eseri, Dr. Muhammed Harb tarafından Arapçaya ve Perulu Giulliana Elizabeth Ramirez Linan tarafından İspanyolcaya da çevrilmiştir.[13]

Öykülerinin pek çoğunu kendi adı ile yayımladığı halde bazı yazı ve öykülerinde “Perviz, Süheyl Feridun, Ç. Kemal, Ç. Nazmi, A.H., Şît”  ( PROF. DR. ABDULLAH ŞENGÜL - PROF. DR. AHMET BOZDOĞAN, http://teis.yesevi.edu.tr/madde-detay/omer-seyfettin ) gibi müstear adlar da kullanmıştır.

Maupassant Tarzı Hikâyecilik:

Klasik tarz hikâyedir. Anlatımı bakımından romana benzeyen, ancak romandan daha kısa yazı türüdür. Hikâyede olaylar genellikle yüzeyseldir. Kişiler çoğu zaman hayatlarının belli bir anı içinde anlatılır. Genellikle kişilerin tek yönü üzerinde ( çalışkanlık, titizlik, korkaklık vs. ) durulur. Bu da romanda aynı dönemlerde oluşmaya başlamış ve özellikle realizm döneminde önemli bir tür haline gelmiştir. Tamamen olay örgüsüne dayalı bir türdür. Dünya edebiyatındaki temsilcisi Guy De Maupassant olduğu için Maupassant tarzı hikâye de denir.

Doğa bilimlerinin, özellikle de Darwin’ce doğa anlayışının ilke ve yöntemlerinin Edebiyata uyarlanmasıyla gelişmiştir. Edebiyatı gerçekçilik geleneğini daha da ileri götüren doğacılar, gerçekleri ahlaksal yargılardan, seçici bir bakıştan uzak bir tutum ve tam bir bağlılıkla anlatmayı amaçlar. Doğalcılık, bilimsel belirlenimciliği benimsemesiyle gerçekçilikten ayrılır. Realist yazarlar, insanı ahlaksal ve akılsal nitelikleriyle değil, rastlantısal ve fizyolojik özelileriyle ele alır. Realist yaklaşıma göre, çevrenin ve kalıtımın ürünü olan bireyler, dıştan gelen toplumsal ve ekonomik baskılar altında ezilir, içten gelen güçlü içgüdüsel dürtülerle davranırlar. Yazgılarını belirleyebilme gücünden yoksun oldukları için yaptıklarından sorumlu değillerdir.

Hikâyede asıl olan "olay" dır. "Okuyucunun hikâyeyi şöyle ya da böyle yorumlamasına imkân verilmez. Çünkü hikâyedeki olay, mantıklı bir seyir hâlinde takip eder. Kişilerin portreleri, özenle ve ayrıntılı olarak çizilir."

Dünya Edebiyatında Maupassant Tarzını edebiyatımıza ve Öykülerimize kazandıran kişi Ömer Seyfettin olmuştur. Bu Tarzın ilk ve en güzel uygulayıcısı ve Öykücülüğü meslek edinmiş ilk hikâyecimiz Ömer Seyfettin’dir.


Kaynaklarına göre Hikâyeleri

1-Kendi Hayatı ile ilgili olanlar.
2-Çağının sosyal ve siyasal düzenine değinenler. (Bir ittihatçının Hatıra Defterinden, Boykotaj Düşmanı, Mehdi, Piç…)
3-Halk Kaynağından ve halk edebiyatından alınanlar. (Yalnız Efe, Kurumuş Ağaçlar, Yüz, Çakmak, Düşünce Zamanı, Külah, Deve, Bir Hayır…)
4-Yanlış inançlara dokunanlar (Perili Köşk, Sanduka, Kurbağa Duası, Nasıl Kurtarmış?, Eleğimsağma…)
5-Yurt Sevgisi, Türkçülük ve milliyetçilik Ülküsü aşılayanlar (Primo Türk Çocuğu: Nasıl Doğdu, Primo Türk Çocuğu: Nasıl Öldü?, Fon Sadriştayn’ın Karısı, Fon Sadriştay’nın oğlu, Forsa, Müjde, Hürriyet Bayrakları…)
6-Tarihe Dayananlar, (Pamuk İpliği, Devletin Menfaaiti Uğruna, Çakmak, Düşünme Zamanı, Yüz Akı)


ESERLERİ 

Ömer Seyfettin’in Şiirleri (1972, Fevziye Abdullah Tansel derlemesi)


UZUN ÖYKÜLERİ 

Ashâb-ı Kehfimiz (1918)
Efruz Bey (1919)
Yalnız Efe (1919, 1988)

Öyküleri:

Acaba Ne idi?Acıklı Bir Hikâye,Aleko,And,Antiseptik,Aşk Dalgası,Aşk ve Ayak Parmakları,Apandisit,At,Ayın Takdiri,Ay Sonunda,Baharın Tesiri,Bahar ve Kelebekler,Balkon,Başını Vermeyen Şehit,Bekarlık Sultanlıktır,Beyaz Lale,Birdenbire,Binecek Şey,Bir Hatıra,Bir Hayır,Bir Kayışın Tesiri,Bir Temiz Havlu Uğruna,Bir Vasiyetname,Bit,Bomba,Büyücü,Cesaret,Çanakkale'den Sonra,Çakmak,Çirkinliğin Esrarı,Dama Taşları,Devletin Menfaait Uğruna,Diyet,Dünyanın Düzeni,,Düşünme Zamanı,Eleğimsağma,Elma,Efruz Bey,Falaka,Ferman,Fon Sadriştayn’ın Karısı,Fon Sadriştayn’ın Oğlu,Forsa,Gizli Mâbed,Gürültü,Havyar,Hafiften Bir Seda,Horoz,Hürriyet Bayrakları,İffet,İki Mebus,İlk Cinayet,İlk Düşen Ak,İlk Namaz,İnsanlık ve Köpek,İrtica Haberi,Kaç Yerinde,Kaşağı,Kerâmet,Kıskançlık,Kızıl Elma Neresi?,Koleksiyon,Korkunç Bir Ceza,Kumrular,Kurbağa Duası,Kurumuş Ağaçlar,Külah,Kütük,Lokanta Esrarı,Makul Bir Dönüş,Mehdi,Mehmaemken,Memlekete Mektup,Mermer Tezgah, Miras, Muayene, Muhteri, Müjde, Nakarat, Namus, Nasıl Kurtarmış?, Nâdan, Nezle, Niçin Zengin Olmamış?,Nişanlılar, Nokta, Öpücüğün İlkel Biçimi, Pamuk İpliği, Pembe İncili Kaftan,Perili Köşk,Pireler,Primo Türk Çocuğu,Ruzname,Rüşvet,Rütbe,Sivrisinek,Şefkate İman,Tarih Ezeli Bir Tekerrürdür, Tavuklar, Teke Tek, Terakki,Teselli,Topuz,Tos,Tuhaf Bir Zulüm,Tuğra,Türbe,Türkçe Reçete,Uzun Ömer,Üç Nasihat,Velinimet,Vire,Yalnız Efe,Yeni Bir Hediye,Yemin,Yuf Borusu Seni Bekliyor, yüksek Ökçeler, Yüzakı,Zeytin Ekmek,Akşam Sefası

Kaynakça 

  • ·       [1]  Evrim Yeşilyurt, Ali İmren, Ömer Seyfettin Hayatı ve Eserleri, Yeryüzü Yayınları / Türk Edebiyat Klasikleri Dizisi, Ankara,

  • ·         [2] NAZIM H. POLAT, https://islamansiklopedisi.org.tr/omer-seyfeddin

  • ·         [3] Dr Aslan Tekin Edebiyatımızda İsimler, Elips Yayınları, Ank, 2005, shf. 418

  • ·         [4] Dr Aslan Tekin Edebiyatımızda İsimler, Elips Yayınları, Ank, 2005, shf. 418

  • ·         [5] Dr Aslan Tekin Edebiyatımızda İsimler, Elips Yayınları, Ank, 2005, shf. 418

  • ·         [6]  Şahamettin Kuzucular,https://edebiyatvesanatakademisi.com/post/ali-canip-yontem-1887-1967-hayati-edebi-kisiligi/75538

  • ·         [7] Yeni Lisan Tam Metni , Ömer Seyfettin , Genç Kalemler (Ömer Seyfettin, Genç Kalemler, nu. 1, C.II, 11 Nisan 1911, Selanik, )

  • ·         [8] Doç.Dr. Murat KOÇ, Ömer Seyfettin’in Eserlerinde II. Meşrutiyet ve İttihat ve Terakki, https://yayinlar.yesevi.edu.tr/bilig Ê Güz / 2008 Ê sayı 47: 121-146

  • ·         [9] Dr Aslan Tekin Edebiyatımızda İsimler, Elips Yayınları, Ank, 2005, shf. 418

  • ·         [10] ] Filiz AVŞAR, Ömer Seyfettin’in Hikâyelerinde Kadın, www.kardeskalemler.com/ ekleme tarihi, mart2012

  • ·         [11] ] Filiz AVŞAR, Ömer Seyfettin’in Hikâyelerinde Kadın, www.kardeskalemler.com/ ekleme tarihi, mart2012

  • ·         [12] Prof. Dr., Ali DUYMAZ, ÖMER SEYFETTİN’İN KALEME ALDIĞI DESTANLAR ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME, sbe.balikesir.edu.tr/dergi/edergi/c

  • ·         [13] Anonim, https://www.biyografi.net/kisiayrinti.asp?kisiid=257, 4 Nisan 2012

 

Bu eseri okumaya devam etmek için kredi kullanmanız gerekmektedir.

3Kredi

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar