Mehmet Akif Ersoy Hayatı ve Edebi Kişiliği

16.12.2013

Mehmet Akif Ersoy Hayatı ve Edebi Kişiliği


Mehmet Akif Ersoy  AİLESİ VE HAYATI

Bir medrese hocası olan babası Arnavut asıllı bir aileden gelmeydi. Babası Arnavutluk kökenli Kosova'nın İpek Kasabası, Şuşisa köyünde dünyaya gelmiş olan Fatih Camii medrese hocalarından İpekli Mehmet Tahir Efendi'dir. [1]  Baba tarafından Arnavut asıllı olan Mehmet Akif, bir beytinde bunu şekilde ifade etmişti. “ Bunu benden duyunuz, ben ki, evet, Arnavud'um... / Başka bir şey diyemem... işte perişan yurdum!.." 

Mehmet Tahir Efendi İstanbul’a gelmiş müderrislik icazetini ise Yozgatlı Hacı Mehmet Efendi’den almıştı. [2] Annesi ise aslen Özbek kökenli Buhara’dan Anadolu'ya ve Tokat’a göç etmiş bir ailenin kızı olan Emine Şerif Hanımdır.[3]

Mehmet Âkif Ersoy, 1873 yılının Aralık ayında İstanbul'da, Fatih ilçesinin Karagümrük semtinde Sarıgüzel mahallesinde dünyaya gelmiş, Babası ona  Mehmet Ragif adını vermişti. “İstanbul’un en Türk, en yerli ve en yoksul mahallelerinden biri olan Fatih’te” doğup, yaşayan şair hayatı burada tanıyacaktı. Çocukluk yıllarının büyük kısmı önceleri Bayramiç’te sonraları ise daha ziyade annesinin Fatih, Sarıgüzel'deki evinde ve Nuriye adındaki yaşça kendisinden küçük kız kardeşi ile geçirmişti. Babası vefat edene kadar Ragif adını kullansa da arkadaşları ve annesi ona “ Hocazadem “ veya  "Âkif" ismiyle seslendiği için zamanla bu ismi benimsenmiş ve Akif olarak anılır olmuştu.

Eğitim ve Çocukluk Yılları

İlk eğitimine doğduğu ve ailesinin yaşadığı semt olan Fatih’te ve Emir Buhari Mahalle Mektebinde 4 yıl, 4 ay, 4 günlük iken 1877 yılında başladı. Onun ilk hocası temiz Lakabı başına eklenerek söylenen Temiz Tahir Efendi idi.  Tâhir Efendi, Mühürdar Emin Paşa’nın oğulları İbnülemin Mahmud Kemal ve Ahmed Tevfik’e de özel ders verirken, Mehmet Akif de o derslere katılıyordu. Mehmet Akif ve ailesi yaz aylarında Mühürdar Emin Paşa’nın Yakacık’taki köşkünde kalıyorlar ve babası onun oğullarına verdiği dersi bu yalı da sürdürüyordu.  Böylece Mehmet Akif, hem bu iki çocuk ile arkadaşlık yapıyor hem Mahmut Kemal ile birlikte şiir yazmaya çalışıyorlardı. ( bkz M. ERTUĞRUL DÜZDAĞ, M. ORHAN OKAY, https://islamansiklopedisi.org.tr/mehmed-akif-ersoy ) Çalışkan ama haşarı bir çocuktu. Okuldan döner dönmez sokağa fırlayan, ağaçlara tırmanan, kabına sığmayan bir mizacı vardı.[4] Âkif, İstanbul doğumlu olduğu halde ilk çocukluk yıllarını babasının imamlık yaptığı Çanakkale’nin Bayramiç ilçesinde geçirmiş olduğundan nüfustaki doğum yeri Bayramiç olarak gözükmekteydi.  [5]

Oldukça enerjik ve kuvvetli bir çocuktu. Bu yüzden yüzücü ve güreşçi de olacaktı. Üç yıl sonra yine Fatih semtinde iptidai (ilkokul) bölümüne geçti. Bu yıllarda babasının da müderris olarak görev yaptığı Fatih Cami’sinde babası İpekli Mehmet Tahir Efendi’den Arapça ve İslami bilgiler öğrenmeye başlamıştı. İlkokuldan sonra ortaöğrenimine Fatih Merkez Rüştiyesinde başlamış, (1882)  ortaöğretim yıllarında Fatih Camii'nde Farsça dersleri de almıştı. Fatih Cami baş imamı Arap Hoca’dan Kuranı Kerim öğreniyor ve hafız olmaya gayret ediyordu. Fatih Camii’nde İran edebiyatının klasik eserlerini öğreten Esad Dede'nin derslerini izlemekte Türkçe, Arapça, Farsça ve Fransızca derslerini ilgi ile öğrenmekteydi.  Bu derslerinde sınıfının en başarılı öğrencilerinden biriydi. Türkçe derslerine giren "hürriyetperver" biri olan Hersekli Hoca Kadri Efendi Akif’i en çok etkileyecek olan kişi olmuştu. Rüştiyede eğitim alırken Türkçe, Arapça, Farsça ve Fransızcada derslerinde en başarılı olan talebe olarak dikkati çekti. Fatih Merkez Rüştiyesini (ortaokulunu) birincilikle 1885 yılında bitirmişti.[6]

Annesi onun medreseye gitmesini istemişti.  Ama babasıTahir Efendi, medresede okuyacağı şeyleri, oğluna kendisinin de öğretebileceğini düşünerek rüştiyeden sonra onu devrin gözde okullarından biri olan Mülkiye İdadisi ’ne kaydettirdi.  1885'te kaydolduğu Mekteb-i Mülkiye'nin idadi (lise) bölümünde şiirle ilgilenmeye, doğuştan gelen şair kimliği depreşmeye başlamıştı.  

Mülkiye'nin İ'dâdî bölümünden sonra diplomasını almış ve yüksek kısmına kaydolmuştu. Ama bir sene sonra  (H.1305/1887-88) babası vefat etti. Üstelik aynı yıl Sarıgüzel mahallesindeki evleri yanınca Mülkiye'ye gündüzlü öğrenci olarak devam etmesi imkânsız hale gelmişti. Bu iki felaket de 1889 yılında olmuş buna rağmen okulunu birincilik derecesiyle bitirmişti.  Evlerinin yanması üzerine Akif’in babasının Prizrenli talebesi Hoca Mustafa Efendi, hocasının yanan evlerinin yerine bir ev yaptırarak hocasına olan sadakatini göstermiş Akif, annesi Nimet adındaki kız kardeşi ile evsiz kalmaktan kurtulmuştu.  Ama aile olarak maddi açıdan çok müşkül duruma düşmüş olduklarından bir an önce meslek sahibi olmak ve yatılı okulda okumak için Mülkiye İdadisini bırakmak zorundaydı. Bu nedenle o yıl açılan ve ilk sivil veteriner yüksekokulu olan Mülkiye'nin Baytar Mektebi'ne (Halkalı Baytar ve Ziraat Mektebi) yatılı öğrenci olarak geçti. Bu okulu tercih etmesindeki esas sebep mezunlarına iş garantisinin verilmesi ve bir an önce iş bularak hayata atılmasıydı.

1889'da girdiği Mülkiye Baytar Mektebi'nde okuyan öğrencilerin pek çoğu yetim ve yoksul çocuklardı. Bu yatılı okulda ömür boyu dost kalacağı sağlam arkadaşlıklar da kurmuştu. Okuldaki günlerinde enerjisini kullanacak sportif faaliyetler de bulmuştu.  Güçlü bir fiziki yapısı olduğu için bu okulda iken güreşe merak sarmıştı.  Bu okulda iken hayatı oldukça haraketliydi. Kıyıcı Osman Pehlivandan güreş öğreniyor, Çatalca köylerinde yağlı güreş tutuyor, taş yarıştırıyor, yüzüyor ve çok sevdiği mektebin "Doru" isimli atına biniyor, uzun yürüyüşlere çıkıyor, divan şiirlerine nazireler şeklinde şiirler yazıyordu. ”[7]Bu arada çocuk yaşlarda başladığı Kur'an'ı Hıfzetme (Ezberleme) çabalarını yoğunlaştırıp Hafız oldu.

Baytar mektebinde iken ikinci sınıftan itibaren şiire merak sarmaya başlamış, divan şairlerinin şiirlerine pek çok nazire yazmış,  yazdığı mesnevileri hocalarına göstermiş ve onların beğenilerini kazanmıştı. Bu okuldaki edebiyat hocaları olan Muallim Naci  ve İsmail Safa'nın izinden giderek şiire daha çok merak sardı. Bu yıllarda yazdığı mesnevileri şair Hersekli Ârif Hikmet övgüyle karşılamıştı. Baytar Mektebi'nin bakteriyoloji öğretmeni olan Rıfat Hüsamettin Paşa sayesinde çağın pozitif bilimlerine de merak sarmış, Mülkiye Baytar Mektebi'ni 1893'te birincilikle bitirmişti.

Memuriyet Hayatı

Baytar mektebini bitirdikten sonra Ziraat Nezâreti Umûr-ı Baytâriyye ve Islâh-ı Hayvânât umum müfettiş muavinliğiyle  (Tarım Bakanlığı) emrinde veteriner olarak çalışmaya başlayacaktı. Görev yeri İstanbul olmasına rağmen   önce Edirne’de, daha sonra Anadolu ve Rumeli’nin birçok yerine gidip gelerek  bulaşıcı hayvan hastalıklarıyla ilgilenmek zorundaydı.  26 Aralık'ta "Orman ve Ma'adin ve Ziraat Nezare'Baytar Müfettiş Muavini" olarak tayin edildi.[8]

İlk şiirlerinin yayınlanması için de sanki mezun olmayı beklemişti. “Mezuniyetinden 6 gün sonra 28 Aralık 1893'te İlk eseri olan 7 beyitlik gazeli "  Servet-i Fünun Dergisi ,Mektep, Hazine-i Fünun dergilerinde yayınlandı.”  Ayrıca Maarif mecmuasında ve Resimli Gazete ‘de şiirleri, yazıları, Arapça, Farsça ve Fransızcadan yaptığı çevrileri çıkmıştı.1898 yılında yazı kurulunda da bulunduğu Resimli Gazete ‘de çok sayıda şiiri yayınlandı. ( ancak bu şiirlerini kitaplarına almadı )

Görev merkezi İstanbul olmasına rağmen Akif, Rumeli, Anadolu ve Arabistan'ın çeşitli bölgelerinde veteriner ve veteriner yardımcısı olarak bulaşıcı hayvan hasatlıklarının tedavisini yapmak için görev yaptı. Memurluk hayatının ilk dört yılında teftiş amaçlı olarak Rumeli, Anadolu, Arnavutluk ve Arabistan'a yaptığı seyahatler ile geçti.  Arnavutluk’a yaptığı seyahat sırasında babasının doğum yeri olan İpek Kasabası'na gitmiş oradaki amcaları ve akrabaları ile ilk kez tanışmak buluşmak fırsatını da bulmuştu.

Ziraat Nezareti (Tarım Bakanlığı) emrinde geçen yirmi yıllık memuriyeti sırasında veteriner olarak Rumeli, Anadolu ve Arabistan'da pek çok yeri dolaşmış gittiği geldiği yerlerdeki köylülerle yakın ilişkiler kurmuştu.

Mehmet Akif, 1Eylül 1898’de veya bazı kaynaklara göre 1894[9] yılında yirmi beş yaşındayken Tophane-i Amire veznedarı Mehmet Emin Bey’in kızı İsmet Hanımla evlendi. Mehmet Akif’in ilk üçü kız olmak üzere altı çocuğu olmuş, dördüncü çocuğu bir buçuk yaşındayken vefat etmişti. Çocuklarının adları: Cemile, Feride, Suad, İbrahim Naim, Emin ve Tahir’di.[10]

17 Ekim 1906'da mevcut görevine ilâveten Halkalı Ziraat Mektebinde kitabet-i resmiye (resmî yazışma usulleri) dersleri verdi. 1907'de Çiftçilik Makinist Mektebi'nde hocalık etti. 23 Temmuz 1908'de İkinci Meşrutiyet ilan edilince Akif, İstanbul’da Umur-i Baytariye Dairesinde Müdür Muaviniydi. (M. ERTUĞRUL DÜZDAĞ, M. ORHAN OKAY, https://islamansiklopedisi.org.tr/mehmed-akif-ersoy )

İlk şiirlerinin yayımlanmasını izleyen on yıl boyunca hiçbir şey yayımlamamış. II. Meşrutiyet ilan edilene kadar sessiz kalmıştı.1 908-1913 yılları arasında İstanbul Darülfünunu Edebiyat Şubesinde müderris olarak derslere girdi. Bu yıllarda Halkalı Baytar Mektebi’ndeki öğrenciliği sırasında ilgilenmeye başladığı şiir sevdası yeniden canlanmıştı. Ancak şairlik alanında kendine gelmesi için sanki II. Meşrutiyetin ilanını beklemişti.

1.      Meşrutiyet İle Şiire ve Edebiyata Yönelişi

İstanbul’da Umur-i Baytariye Dairesinde Müdür Muavini iken Abdülhamit’in İstibdat idaresine karşı düşünceler içindeydi. İlk şiirlerini yayımladıktan sonra dokuz yıl boyunca edebiyat ve şiir ile alakadar olamayışı belki de İstibdat idaresinin baskıcı ortamı nedeni ile olmuştu.  1908 ‘de II. Meşrutiyetin ilanı sonrasında oluşan özgürlük ortamında şiir ve edebiyata olan ilgisi depreşmişti. 1908'de Eşref Edip'in çıkardığı Sırat-ı Müstakim ve sonra Sebilürreşad dergilerinde yazıları, şiirleri yayınlanmaya ve çağdaş Mısırlı İslam yazarlarından çeviriler yapmaya başlamıştı. Meşrutiyet'in ilanından on gün sonra rasathane müdürü olan yakın arkadaşı Fatin Hoca ve on bir arkadaşı ile birlikte İttihat ve Terakki Cemiyetine girmişti.

1908 yılında arkadaşı Eşref Edip ve Ebül'ulâ Mardin'in çıkardığı Sırât-ı Müstakîm mecmuasının başyazarı olmuştu.  Bu yıl içinde çok kuvvetli Arapça bilgisi nedeni ile İstanbul Dârülfünun Edebiyat Şubesi’nde Osmanlı edebiyatı müderrisi olarak ders vermeye başlamıştı.  Diğer yandan da İttihat ve Terakkî’nin Şehzadebaşı İlmiye Mahfelinde Arap edebiyatı ve tercüme usulü dersleri veriyordu. Sırât-ı Müstakîm mecmuası, 8 Mart 1912'den itibaren Sebilü'r-Reşad adıyla çıkmaya başlamıştı. Bu yıllarda Mehmet Akif sürekli olarak şiirler yazıyor ve şiirlerini bu iki dergide yayımlıyordu. Üstelik camilerde İslam birliğinin önemi dair vaazlar da veriyordu. Ancak 1910 yılında başlayan Arnavutluk İsyanı onu derinden sarsmıştı.

Balkan Savaşları sırasında Recaizzade’nin başkanlığını yaptığı   Müdâfaa-i Milliyye Cemiyeti kurulmuş bu kuruluşa dahil olanAbdülhak Hamit Tarhan, Recaizade Mahmud Ekrem , Mehmet Emin Yurdakul, Süleyman Nazif , Hüseyin Cahit Yalçın,gibi şairlerin ve yazarlarında dahil olduğu cemiyete üye oldu. Bu cemiyet ile birlikte ülkenin içinde olduğu kötü koşullara dikkat çekmek birlikten ayrılmamak ve orduya yardımcı olmak gibi konulara uygun yazılar yazmıştı. 1911-1912 yıllarında Müdafaa-i Milliye Cemiyeti üyesi olarak Beyazıt, Fatih ve Süleymaniye gibi selâtin camilerde halkı aydınlatmak maksadı ile vaazlar vererek Balkan Savaşının yarattığı olumsuz şartlara karşın halkı rahatlatmaya çalıştı. Fakat bu görevinde uzun bir müddet kalamadı. [11] İlki dergide çıkan ve her hafta peş peşe yayımladığı şiirlerini 1911 yılında Safahat adlı kitabıyla bastırdı. Balkan Savaşından sonra kısa bir süre Müdafaa-ı Milliye Heyet-i Neşriyat Şubesine aza olarak tayin edildi. 1913 sonunda İttihat ve Terakki hükûmeti baskısı ve yazdığı yazılarının hükümete ters gelmesi nedeniyle üniversitedeki görevi ve Umur-i Baytariye görevinden (Darülfünun müderrisliği görevinden (1914) ayrıldı.
1913 sonu ve 1914 yılı başlarında Abbas Halim Paşa’nın desteğiyle Mısır'a ve Medine'ye iki aylık bir gezi yaptı. Mısır’a yaptığı bu ilk gezi sırasında Safahat, Beşinci Kitap: Hatıralardaki “el-Uksur’da” şiirini yazmış oldu.  Mısır ve Medine gezilerinde İslam ülkelerinin Batı karşısındaki zayıflıklarını yakından gözlemleyerek üzülmüştü. Ama Halkalı Ziraat Mektebi'nde kitabet ve Darülfununda edebiyat dersleri vermeye devam etmişti.

Teşkilat-ı Mahsusa’ya Girişi

1.Dünya Savaşı başlayınca Harbiye Nezareti’ne bağlı Teşkilat-ı Mahsusa'dan gelen teklif üzerine bu teşkilata girdi.[12][13][14] İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin gizli örgütü olan Teşkilât-ı Mahsusa tarafından. Tunuslu Şeyh Salih Şerif ile birlikte Berlin'e gönderildi. [15]Almanlara esir düşmüş Müslümanlar için kurulan kampları ziyaret etmişti. Bu kamplarda Almanya’nın Osmanlı ile müttefik olduğunu anlatarak onlara moral verecek telkinlerde bulunmuştu.  Bu yurt dışı gezisi onun için hem büyük bir tecrübe hem de Mısır ve Medine’ye yaptığı gezi ile mukayese sonrasında derin bir teessüre neden olmuştu.  Batı’nın kültür ve medeniyeti karşısında İslam ülkelerinin bu denli geri kalmış olması onu çok üzmüş oldu.  Batı uygarlığının gelişme düzeyi onu çok etkilemişti. Bu gezilerinde Osmanlı'ya karşı savaşan Müslüman esirlere İslam Birliği konularında görüşler iletmişti.  Fransız ordusunda Müslümanlara karşı savaşan askerleri uyarmaya yönelik yönelik Arapça beyannameler cephelere uçaklardan atılmıştı.  Berlin Hatıraları adlı şiirini Almanya’da iken yazmıştı. Bu şiiri yurda dönünce Sebilürreşad dergisinde yayımlandı.

1916’da Teşkilat-ı Mahsusa tarafından Arabistan'a gönderilerek Arapları Osmanlı'ya karşı kışkırtan İngiliz propagandacıları ile mücadele etmek için gönderildi.  Teşkilat-ı mahsusa ona bu görev vererek Birinci Dünya Savaşı’nda Arap kabilelerinin Osmanlı Devleti'ne bağlı kalmasını sağlamasını amaçlamıştı. Arabistan’da iken Çanakkale Savaşı başlamış, Çanakkale Zaferini’de burada iken haber almıştı. Bu zafer hayatındaki en büyük sevinçlerden birisini yaşamasına vesile olacaktı. Teşkilât-ı Mahsusa'nın görevlisi olarak önce Necid'e daha sonra da Profesör İsmail Hakkı İzmirliyle birlikte Lübnan'a da gitmişti. [16] Arabistan’dan sonra iki ay Lübnan'da görev almış,  "Necid Çölleri'nden Medine'ye" şiirini bu sırada yazmıştı.

1918’de Mekke Emiri Şerif Ali Haydar Paşa’nın daveti ile gittiği Lübnan’da Şeyhülislamlığa bağlı Dârü'l-Hikmeti'l-İslâmiye Cemiyeti başkâtipliğine atandı. Bu yıllarda Ahmet Cevdet, Mustafa Sabri, Said Nursi ile birlikte İslamiyet aleyhtarı düşünceler ile mücadele ediyordu. Bu yıl içinde Said Halim Paşa'nın "İslamlaşmak" adlı eserini Fransızcadan Türkçeye çevirme fırsatı buldu.

 Milli Mücadele Yılları

İstanbul’a dönmüş Osmanlı Cihan Devletinin mağlup olmaması, eski kudretine yeniden kavuşabilmesi içerikli olan şiirler ve makaleler yazmaya başlamıştı. Benzer görüşlerini  camilerde vaazlar vererek, sürdürdü.. 15 Mayıs 1919’da Yunanlıların İzmir’e çıkması üzerine İstanbul’dan Balıkesir’e giderek Anadolu'da başlayan Milli Mücadeleyi desteklemeye başladı.[17]

Şeyhülislam’ın Anadolu’da başlatılan kurtuluş mücadelesine karşı fetva vermesi üzerine Anadolu’da Mustafa Kemal Paşa’nın başlattığı Milli Mücadele’ye katılmaya karar verdi. Bu nedenle geldiği Balıkesir'de Zağnos Paşa Camii’nde verdiği hutbe çok ilgi görünce birçok yerde benzer hutbeler vererek halkı direnişe davet etti. 1920’de verdiği vaazlarla halkı milli mücadeleye teşvik etmiş olmasından dolayı Padişah idaresi tarafından Darü’l-hikmeti’l-İslamiyye azalığından çıkartılmıştı. Üstelik Sebilürreşad dergisinin idarehanesi,  İstanbul’dan Millî Mücadele’ye katılmak için Anadolu’ya geçecek olanların irtibat noktası haline gelince bu dergi kapatılmıştı.  

Atatürk’ün daveti üzerine 24 Nisan 1920’de Ankara’ya ulaşmış 1920 Haziran ayında ise Burdur Milletvekili olmuştu. Kısa bir süre sonra ailesini de İstanbul’dan Ankara’ya taşıtmıştı. 1920-1923 yılları arasında "Burdur milletvekili ve İslam şairi" olarak millet meclisi kayıtlarında yer aldı.

Burdur mebusu sıfatıyla Konya İsyanın bastırılması için Konya’ya gönderildi. Daha sonra tekrar Kastamonu’ya geçmişti. Mehmed Âkif bu vilayette Nasrullah Camii'nde Milli Mücadeleyi destekleyen konuşmalar ve hutbeler okuyordu.  İstanbul Hükümeti Anadolu'daki direnişçileri yasa dışı ilan edince Eşref Edip, Sebilü'r-Reşad dergisinin klişesini alıp Kastamonu'ya taşımış derginin 463. Sayısı 6 Mayıs 1921 günü Kastamonu’da çıkmıştı. Sebillürreşad dergisinin 464-465 ve 466. sayıları da Kastamonu’da çıktı. (  Yrd. Doç. Dr. Saadettin Yıldız, Milli Mücadele ve Mehmet Âkif". 19 Ocak 2012)  Derginin bu sayıları çok alaka görünce Atatürk derginin Ankara’ya taşınmasını istedi. Bu nedenle Akif tekrar Ankara’ya gelerek Taceddin Dergâhına yerleşmişti.[18] Bu dergah daha sonra Mehmet Akif Müzesi olacaktı.

Meclis'in bir İstiklâl Marşı güftesi için açtığı yarışmaya katılan 724 şiirin hiçbiri beklenilen başarıya ulaşamamıştı.   O yıllarda Maarif Nazırı olan Hamdullah Suphi Tanrıöver , bir mektup yazarak Akif’in de bir marş yazarak yarışmaya katılmasını rica etmişti.  Maarif nazırının isteği üzerine 17 Şubat 1921'de yazdığı İstiklal Marşı, 12 Mart'ta birinci TBMM tarafından kabul edildi.  M.Akif Ersoy ’un yarışmaya katılması için çaba harcayan ve İstiklâl Marşı’nı etkili  sesi ile meclis kürsüsünde okuyan Hamdullah Suphi, Akif’in İstiklal Marşı’nın seçildiğini meclise ilan etti.[19]

Cumhuriyet İdaresi ve Mısır Yılları

Akif Laik bir devletin kurulmasına karşı çıkıyor, bu nedenle Atatürk ile ters görüşler taşıyordu. 1922 yılında sağlığının bozulduğunu bahane ederek milletvekilliğinden istifa etti. Sakarya zaferinden sonra 1923 yılında önce İstanbul’a gelmiş ve Abbas Halim Paşanın daveti ile Mısıra gitmiş ve kışı orada geçirmişti. 1923 yılının Mart ayında yakın arkadaşı Trabzon Milletvekili Ali Şükrü,  Mustafa Kemal'in Muhafız Alayı Kumandanı Topal Osman tarafından öldürülmüştü.  Bu olayı kendisi içinde bir uyarı olarak algılamış olmalıydı.  Mısır Hıdivi Abbas Halim Paşa'nın daveti, laik düzenin yerleşmeye başlaması, 1924'te hilâfetin kaldırılması, 1925 yılında çıkarılan Şapka Kanunu ve diğer Atatürk İnkılaplar için yapılan hazırlıklar onun kafasındaki İslam devleti modeline uymuyordu.

Bu nedenle birkaç kış ayını Mısır’da geçirmişti. 1924 yılında Kuran’ın meali için Diyanet ile anlaştı. 1924 yılında en ünlü eseri olan Safahat ‘da Türkiye'de basılmıştı.

Bu nedenler ile 1925 yılından sonra Mısır'da yaşamaya karar vermişti.[20]  Bu nedenle 1925 kışını geçirmek için gittiği Mısır’dan Türkiye’ye dönmedi. Kahire yakınlarında olan Hilvan'da yaşamaya başlamış,  adeta inzivaya çekilerek Kur'an meali üzerinde çalışmayı sürdürmüştü. Ancak ezanın Türkçe okunmaya başlandığını haber alınca diyanet ile yaptığı Kuran Meali anlaşmasını feshetti.  Kuran Meali çalışmalarını yakın dostu ( Ekmeleddin İhsanoğlu’nun babası ) Yozgatlı İhsan Efendi'ye teslim etmiş eğer ölür de gelmez ise yakılmasını tembih etmişti. ( Nurettin Topçu, Mehmed Âkif, 32- Murat Bardakçı,” Ekmeleddin Bey'e çok büyük vazife düşüyor”,haberturk.com )

1926'dan başlayarak Camiü'l-Mısriyye'de Türk dili ve edebiyatı müderrisliği yapmaya başlamıştı.

Bu yıllar arasında İstanbul’dan tanıdığı Neyzen Tevfik’i misafir etti.  Neyzen Tevfik Kolaylı 1928 yılında kafası eserek eski dostu Mehmet Akif Ersoy'u ziyaret için Mısır'a gitmişti. Bir yıla yakın bir süre Mısır’da onun yanında kalmış [21] muhtemelen içkisi hariç Neyzen Tevfik’in tüm diğer giderlerini Mehmet Akif karşılamıştı.

Bu gönüllü sürgün yaşamı sırasında siroz hastalığına yakalandı. Hava değişimi için 1935'te Lübnan'a, 1936'da Antakya'ya birer gezi yaptı. Sağlığı düzelmeyen Akif tekrar Mısır’a döndü. Artık ölüm zamanın yaklaştığını hissetmişti. Yurdunda ölmek istediği için 17 Haziran 1936’da tedavi için İstanbul’a gelmişti. 27 Aralık 1936 tarihinde İstanbul’da, Beyoğlu’ndaki Mısır Apartmanı’nda vefat etti.

Cenazesi 28 Aralık günü Beyazıt Camii’nden çok sayıda üniversite öğrencisi ve büyük bir kalabalık ile n Edirnekapı Şehitliği’nin karşısındaki mezarlığa defnedildi.  Ancak bu mezarlık 1960 yılında yol inşaatı sebebiyle kaldırılınca na’şı Edirnekapı Şehitliği’ne nakledildi.[22]

EDEBİ KİŞİLİĞİ

İlk şiir Baytar mektebinde öğrenci iken “Kuran’a Hitap” adındaki Mektep Mecmuasında çıkmış olan şiiridir. Daha sonraları Servet-i Funun ve diğer dergilerde tercüme yazıları çıkmaya başlamıştır. İlk şiirlerinde Muallim Naci’nin ve Ziya Paşa’nın tesirleri açıkça görülmekte, Safahat adlı eserinde ise Tevfik Fikret’in izleri sezilmektedir.

1908 yılından sonra Darülfünunda edebiyat öğretmenliğine başlamış olmasıyla edebiyata olan ilgisi armaya başlamıştır.  Bu yıllarda Eşref Edip’in dergisi Sebilürreşat dergisinde yazıları çıkmaya başlamıştır. Bu dergide yazılarına uzun bir müddet devam edecektir. “Küfe” ve “Seyfi Baba” şiirleri de bu dergide yayımlanacaktır. Bu yıllarda yazdığı şiirlerinde toplumcu ve İslamcı konular işlemekte, sosyal hayattan aldığı izlenimleri ilgi çekici bir şekilde aktarmaktadır. Bu yıllar onun manzum hikâyeler tarzında şiirler yazdığı dönemlerdir.

 

1911'de 38 yaşında iken yayımladığı ilk kitabı olan Safahat bağımsız bir şair olduğunu ortaya koyar. Bununla birlikte bu eserindeki bazı şiirleri Tevfik Fikret'ten izler taşımaktadır.” Fransız romantiklerinden Lamartine'i Fuzuli kadar, Alexandre Dumas fils'i Sâdi kadar sevdiğini belirten şair, bütün bu sanatçıların uğraşı alanlarına giren 'manzum hikâye' biçimini seçti.”

 

Mehmed Akif’in eserlerindeki ve kişiliğindeki en bariz fikri yapı onun çağdaş bir İslamcı şair oluşudur. Onun fikir yapısında İslam birliği vardır. Fakat onun savunduğu İslam Birliği çağdaş medeniyet seviyesinden daha sütün bir medeniyet ulaşmış bir İslam Birliğidir. Mehmet Akif, Batı kültürü ile etkileşimi kabul etmiş anacak hem batıya hem de doğuya özenmeye karşı çıkmıştır.

Çağdaş İslamcılık, Batı uygarlığının İslam kaynaklarına uyacak şekilde alınmasını,  milli ve İslami ölçülerde uyarlanan bir medeniyete ulaşılmasını bu özelliklerle teçhiz edilmiş bir uygarlık içinde İslamların bir bayrak altında toplanmasını savunan bir görüş içindedir.

Mehmet Akif’in şiir anlayışı gerçekçidir. Şiirlerinde manzum hikâyecikleri işleyen Akif’in konuşma diliyle yazılmış şiirleri kolayca yazılı vermiş izlenimi verdiğinden, kimi eleştirmenlerin “Şairliği üzerine balyoz indirmiş olan yetenekli bir şair” olarak değerlendirilmesine yol açmıştır. Şiirlerinde aruz ölçüsünü kullanan şair, manzum hikâyelerinde dahi şiirin bütününü kapsayan bir iç musiki düzenini gözetmiştir. “Dilde arılaşmadan yana olan tutumunu her şiirinde biraz daha yalın bir söyleyişi benimseyerek ortaya koymuştur. “

Divan şiirine saygı duymasına rağmen divan şiirinin halktan kopuk bir şiir vücuda getirdiğini, bir tür elit kesim şiir olduğu görüşündedir. “Altı yüzyıllık seçkinler edebiyatının halktan uzak düştüğü için bayağılaştığına inanmaktadır”  Bu düşünceler çerçevesinde “ 'sanat sanat içindir” görüşüne karşı çıkmış, 'libas hizmetini, gıda vazifesini' gören bir şiiri kurma çabasına girişmiştir. Bu yüzden onun şiirlerinde toplumsal konular, İslami düşünceler, ideolojik konular ve sosyal hayattan sahneler bulunmaktadır. Sanatı sosyal faydaya araç olarak görmüş, şiirlerini düşüncesine hizmet için bir vasıta olarak yazmıştır. Bu yüzden “Türk edebiyatında yoksul insanların yer aldığı ilk şiirleri Mehmet Akif yazmıştır” Şiirlerinde doğal konuşma dilini kullanan şair aruz veznin ile sade bir dille yazmış, gündelik konuşma dilinin canlılığını aruz vezni ile başlarıyla aktarma başarısını göstermiştir. Şiirlerinde mahalle dilini kullanmaktan çekinmemiş yoksul insanların hayatlarını ele alan manzum hikâyeler yazmıştır. Mehmet Akif  “dilin toplumsal kimliğini öne çıkarmış, üslupta öz günlük ve kişiselliğe ulaşmıştır.”

Mehmet Akif’in şiirleri Ömer Rıza Doğrul tarafından toparlanarak “ Safahat” adında bastırılmıştır. Hikmet Neşriyat ise tüm şiirlerini toparlayarak on cilt halinde yayımlamıştır.

BÜLBÜL

-Eşin var, âşiyanın var, baharın var, ki beklerdin;
Kıyâmetler koparmak neydi, ey bülbül, nedir derdin ?
0 zümrüd tahta kondun, bir semâvî saltanat kurdun;
Cihânın yurdu hep çiğnense, çiğnenmez senin yurdun,

Bugün bir yemyeşil vâdi, yarın bir kıpkızıl gülşen,
Gezersin, hânmânın şen, için şen, kâinatın şen.
Hazansız bir zemin isterse, şâyed rûh-i ser-bâzın,
Ufuklar, bu'd-i mutlaklar bütün mahkûm-i pervâzın.

Değil bir kayda, sığmazsın - kanadlandım mı - eb'âda;
Hayâtın en muhayyel gayedir ahrâra dünyâda,
Neden öyleyse mâtemlerle eyyâmın perîşandır?
Niçin bir damlacık göğsünde bir umman hurûşandır?
Hayır, mâtem senin hakkın değil... Mâtem benim hakkım:
Asırlar var ki, aydınlık nedir, hiç bilmez âfâkım!
Tesellîden nasîbim yok, hazân ağlar bahârımda;
Bugün bir hânmansız serseriyim öz diyârımda!
Ne husrandır ki: Şark'ın ben vefâsız, kansız evlâdı,
Serâpâ Garba çiğnettim de çıktım hâk-i ecdâdı!
Hayâlimden geçerken şimdi, fikrim herc ü merc oldu,
SALÂHADDÎN-İ EYYÛBÎ'lerin, FATİH'lerin yurdu.
Ne zillettir ki: nâkûs inlesin beyninde OSMAN'ın;
Ezan sussun, fezâlardan silinsin yâdı Mevlâ'nın!
Ne hicrandır ki: en şevketli bir mâzi serâp olsun;
O kudretler, o satvetler harâb olsun, türâb olsun!
Çökük bir kubbe kalsın ma'bedinden YILDIRIM Hân'ın;
Şenâatlerle çiğnensin muazzam Kabri ORHAN'ın!
Ne heybettir ki: vahdet-gâhı dînin devrilip, taş taş,
Sürünsün şimdi milyonlarca me'vâsız kalan dindaş!
Yıkılmış hânmânlar yerde işkenceyle kıvransın;
Serilmiş gövdeler, binlerce, yüz binlerce doğransın!
Dolaşsın, sonra, İslâm'ın harem-gâhında nâ-mahrem...
Benim hakkım, sus ey bülbül, senin hakkın değil mâtem!    [Safahât, Yedinci Kitap]

(*) Bu şiir yazılırken Yunan istilâsı altındaki topraklarımız hususiyle  Bursa'ya dair elîm haberler geliyordu; tetkikine de imkân yoktu.

Eserleri

·         Safahat  -1911

·         Süleymaniye Kürsüsünde -1912

·         Hakk'ın Sesleri-1913

·         Fatih Kürsüsünde -1914

·         Hatıralar-1917

·         Asım-1924

·         Gölgeler-1933

Çeviri Eserleri

·         Muhammed Ferid Vecdi, Müslüman Kadını; çeviri, 1909

·         Hanotoux’nun Hücumuna Karşı Şeyh Muhammed Abduh’un İslâm’ı Müdafaası’

·         Arapça’dan tercüme

·         Abdülaziz Caviş, İçkinin Hayat-ı Beşerde Açtığı Rahneler ve Anglikan Kilisesine Cevap, Çevirisi 1925

·         Sait Halim Paşa, İslamlaşmak, Fransızcadan tercüme 1921

·         Sait Halim Paşa, İslam’da Teşkilat-ı Siyasiye Tercümesi, Sebilürreşat’ta sekiz tefrika

Mehmet Akif Ersoy Hayatı ve Edebi Kişiliği

Safahat Ve Hakkında Bilgiler, M. Akif Ersoy

Mehmet Akif Ersoy Üstat

MEHMET AKİF ERSOY'U ANLAMAK VE ANLATMAK

MEHMET AKİF ERSOY'U RAHMET VE SAYGIYLA


KAYNAKÇA 

·         [1] https://tr.wikipedia.org/wiki/Mehmet_Akif_Ersoy

·         [2] Dr Aslan Tekin Edebiyatımızda İsimler, Elips Yayınları, Ank. 2005, shf 203-204

·         [3] Fevziye Abdullah Tansel, Mehmet Âkif'in Doğum Yeri Bayramiç midir?, Kubbealtı Akademi Mecmuası, Nisan 1977, Yıl 6, Sayı 2

·         [4] https://www.mehmetakifersoy.com/html_sayfa.php?sayfaid=1

·         [5] Fevziye Abdullah Tansel, Mehmet Âkif'in Doğum Yeri Bayramiç midir?, Kubbealtı Akademi Mecmuası, Nisan 1977, Yıl 6, Sayı 2

·         [6] https://www.mehmetakifersoy.com/html_sayfa.php?sayfaid=1

·         [7] https://www.mehmetakifersoy.com/html_sayfa.php?sayfaid=1

·         [8] ERTUĞRUL DÜZDAĞ, M. ORHAN OKAY, https://islamansiklopedisi.org.tr/mehmed-akif-ersoy

·         [9] Dr Aslan Tekin Edebiyatımızda İsimler, Elips Yayınları, Ank. 2005, shf 203-204

·         [10] Doç. Dr. Ekrem AYAN, MEHMET AKİF ERSOY / HAYATI, https://www.mehmetakifersoy.com/09 Ekim 2011

·         [11] Dr Aslan Tekin Edebiyatımızda İsimler, Elips Yayınları, Ank. 2005, shf 203-204

·         [12]  https://tr.wikipedia.org/wiki/Mehmet_Akif_Ersoy

·         [13] Doç. Dr. Ekrem AYAN, MEHMET AKİF ERSOY / HAYATI, https://www.mehmetakifersoy.com/09 Ekim 2011

·         [14] Dr Aslan Tekin Edebiyatımızda İsimler, Elips Yayınları, Ank. 2005, shf 203-204

·         [15] ERTUĞRUL DÜZDAĞ, M. ORHAN OKAY, https://islamansiklopedisi.org.tr/mehmed-akif-ersoy

·         [16] https://tr.wikipedia.org/wiki/Mehmet_Akif_Ersoy

·         [17] Doç. Dr. Ekrem AYAN, MEHMET AKİF ERSOY / HAYATI, https://www.mehmetakifersoy.com/09 Ekim 2011

·         [18] ERTUĞRUL DÜZDAĞ, M. ORHAN OKAY, https://islamansiklopedisi.org.tr/mehmed-akif-ersoy

·         [19] https://edebiyatvesanatakademisi.com/post/hamdullah-suphi-tanriover-hayati-edebi-kisiligi/74616

·         [20] Doç.Dr. Seriyye Gündoğdu,” Mehmet Akif Ersoy,” .mehmetakifersoy.com/makale_detay.12 Mayıs 2013

·         [21] Şahamettin Kuzucular,  https://edebiyatvesanatakademisi.com/post/neyzen-tevfik-kolayli-hayati-ve-hiciv-sairligi/76098

·         [22] Dr Aslan Tekin Edebiyatımızda İsimler, Elips Yayınları, Ank. 2005, shf 203-204

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar