08.03.2016
Taşlıcalı Yahya Gülşen- i Envar ( Alıntılar Özet ve Hakkında Bilgiler )
Gülşen –i Envar Taşlıcalı Yahya’nın ihtiyarlık yıllarında yazdığı en son mesnevisidir. Eser Taşlıcalı Yahya’nın hamsesinin yazılan son eseridir. Gülşen-i Envâr (Nurlar Bahçesi), anlamına gelir ve eser Kanuni’ye takdim edilmek üzere yazılmıştır.
Gülşen i Envar , Nizâmî-i Gencevî’nin Mahzenü’l-esrâr’ı andıran bir mesnevi olarak dikkati çeker fakat plan bakımından benzeri mesnevilerden de farklıdır. Nizâmî’nin Mahzenü’l-esrâr’ına (Sırlar Hazinesi) nazire olarak kabul edilmiş olsa da eser telif özellikler göstermekte özgün bir eser olarak kabul edilmektedir. Buna rağmen bu eser Nizami’nin “ Mahzenü’l-esrâr “ adlı eseri gibi ahlâkî ve hikemî konulu bir mesnevi olup aynı vezinle yazılmıştır.[1]
İsmail Ünver bu eserin Bursalı Rahmî’nin Gül-i Sad-berg mesnevisine benzer olduğunu ileri sürmektedir. Gülşen-i Envâr, “müfteilün müfteilün fâilün” kalıbıyla yazılmış, çeşitli nüshalarına göre 2950-3000 beyit arasında yazılmış bir mesnevidir. Gülşen-i Envâr’ın telif tarihi 957 (1550) olarak gösterilir.
Gülşen-i Envar’ın nüshaları:
Eserin İstanbul ve Anadolu kütüphanelerinde birçok yazma nüshası bulunmaktadır (meselâ Süleymaniye Ktp., Hacı Mahmud Efendi, nr. 3942; İÜ Ktp., TY, nr. 9893; Nuruosmaniye Ktp., nr. 3640 [İstanbul kütüphanelerindeki diğer nüshalar için bk. Türkçe Hamseler Katalogu]; Bursa Eski Yazma ve Basma Eserler Ktp., Orhan Gazi, nr. 1212; Kayseri Râşid Efendi Ktp., nr. 1124; Konya Belediyesi İzzet Koyunoğlu Müze ve Ktp., nr. 13883).[2]
Gülşen i Envar, klasik mesnevi tertibinde bulunan bölümlere sahiptir. Eser üç besmele, üç tevhit, üç münâcât, bir mi‘râciyye ve üç na‘t ile başlar. [3] [4]Daha sonra eserde Kanuni methiyesi yer alır. Eserin sebeb-i telif bölümü de vardır. Bu bölümde Taşlıcalı Yahya kendi hayatı hakkında bilgi verir.
Taşlıcalı Yahya Bey Divanı
Şahamettin Kuzucular Taşlıcalı Yahya Hayatı ve Edebi Kişiliği
Şahamettin Kuzucular Taşlıcalı Yahya Kitab-ı Usul ile Edirne ve İstanbul Şehrengizleri
Taşlıcalı Yahya Seçilmiş Şiirleri
Taşlıcalı Yahya Şah u Geda Mesnevisinin Özeti
Taşlıcalı Yahya Yusuf u Zeliha ( Züleyha ) Mesnevisi
Yahya sebeb-i telif ten
Arnavud’un hasları ve beyleri
Nesl-i kadimim Dukakin beyleri
Aldı çıkardı beni ehl-i kaza
Sanki hacerden güher-i bîbahâ
Kıldı beni hâlik-i kevn-i mekân
Bende-i efkende-i osmaîyân
İki hüner verdi bana zülcelâl
Niteki taşdan çıkan âb-ı zülâl
Oldum o dem tâlib-i bahr-i kemâl
Hem-dem olup âlim ü dânâlara
Uğradı yolum niçe deryâlara
Kendümi fâzıllara kıldım celîs
Mürşid-i kâmillere oldum enîs
İki hüner verdi bana Zü’l-celâl
Biri şecaât biri fazl u kemâl [5]
Birisi miras idi el-hak bana
Biri zekâretten oldı iktizâ
Kıldı sipâhi beni şah-ı güzîn
Eyledi eshâb-ı yemine karîn
Kırmızı bayrakla elimde sinân
Olur idi elimde secer-i erguvân
Kale savaşında olurdum dilir
Tığ gibi çalışırdım fakîr
Eyler idim şevk-i şirâne cenk
Taş beresinden olurdum pelenk
Nice tüfenk fındığı ruz-ı kıtal
Geçti benim canıma firkat misâl
Padişah-ı devr-i zaman âkıbet
Verdi bana mertebe-i tevliyet
Zulm-ı âzim eyledi âdâ- yı din
Mansıbım saldırdılar oldum hâzîn
Canib-i hakdan bana oldu nazar
Zaviye-i uzlette ettim güzâr
Gerçi bana zulm-i azîm ettiler.
Âkıbetü’l emir zaim ettiler.
Oldu muradım ki sulukum diyem
Gördüğümü bildiğimi söyliyem
Taki bile her kişi aynel yakîn
Nice ermiş mertebe-i sâlikin
Sofilerin vecd ile halâtını
Vahdetini keşf-ü keramâtını
Anlamıyan aşıka tefhim edem
Ahsen-i tedbir ile tâlim idem [6]
Şair, bu beyitlerinde Arnavut asıllı olduğunu ve Dukakınlerden geldiğini, sipahi olarak askere girdiğini kale savaşlarında taşçılık yaptığını, savaşlarda çok taş ve kurşun yiyerek yaralandığını, daha sonra tevliyet verildiğini ama teftiş görüp mallarının elinden alındığını belirtir. Bundan sonra da sonra Allah’a yönelerek tamamen uzlete çekildiğini, bu arada gönlünün tevhit nuruyla dolduğunu, velâyet mertebesine ulaştığını, kendisinde Allah’ın celâl sıfatının tecelli ederek düşmanlarını târumar ettiğini, bu teftişten sonra zeamet sahibi olduğunu, seyrü sülükü, sâliklerin mertebeleri, sûfîlerin vecd halleri, keşf ve kerametlerini anlatır.
Taşlıcalı Yahya’nın sözünü ettiği bu hadise Şehzade Mustafa mersiyesinden sonra almış olduğu “ Ebû Eyyûb- ı Ensârî Vakfı mütevelliliği ve akabinde Bursa Orhan Gazi, Kapluca, Bolayır ve İstanbul’daki Bayezid tevliyetlerini teftiş edilmesi ve temiz çıkmasına rağmen Rüstem Paşa’nın hıncından dolayı İzvornik’e sürülmesi ile” [7] ilgilidir.
Dervişlik yoluna nasıl girdiğini Üryan Mehmed Dede’ye nasıl intisap ettiğini vb açıklar. Eserin bu bölümünde Taşlıcalı Yahya kendi hayatı hakkında detay bilgiler de vermiş olur.
Zâhiri vîrâne vü mihnet-zede
Bâtını ma’mûr Muhammed Dede …
Şehrimüze gelmiş-idi sâbıkâ
Hızr gibi yolda sataşdum ana
İki gün evvelce düşümde fakîr
Beş Arabî beyt didüm bî-nazîr
Çünki uyandum nitekim şem’-i dîn
Hatıruma gelmedi kaldum hazîn
Okudı bir bir bana inde’l-vusûl
Cümle unuttuğumı andurdı ol
Nevai’yi anarak kendi oğlunun uyarısı ile hamdesini tamamladığını da ifade eder. Şu halde Taşlıcalı Yahya kendi ifadesi ile bu eserini Nevai gibi hamse sahibi olmak için yazmıştır. Şair, Nizâmî-i Gencevî, Emîr Hüsrev-i Dihlevî, Molla Câmî ve Ali Şîr Nevâî’nin isimlerini anarak Nizâmî ile boy ölçüşüp, ahlak ve manevi açılardan onlardan daha büyük bir şair mesnevi şairi olduğunu da ifade eder.
Eserin asıl kısmı dört “fasıl” ve yedi bölümden oluşur. Bu bölümler: Süluk- u Müluk, Gafillerin terbiyesi, dünya muhabbeti, kanaat, ehl-i sünnet, rüyalar, tabirler ve evliya mertebeleridir. Eserin bu bölümlerinde, izahatlar, nasihatler ve hikâyeler yer alır.
Birinci fasılda padişahların nasıl davranması gerektiği ve konu hakkında sekiz hikâye anlatılmıştır. İkinci fasıl: Gafilleri uyarmak ve yetişkinlere öğüt vermek amaçlıdır. Üçüncü fasıl dünya sevgisi, ahiret ve konu ile ilgili beş hikâyeyi içerir. Eserin son faslı kanaatle ilgilidir ve “hikâyet”, “temsil”, “tenbih”, “ibret” gibi hikâyeler yer alır.
Eserde : “ veliliğin dört kısım olduğu, velîlerin yaratılış itibariyle hava, ateş, su ve topraktan ibaret anâsır-ı erbaaya benzediği açıklanıp velîliğin yedi mertebesi tanıtılır. Dördüncü ve beşinci mertebelerden sonra üçer, diğer mertebelerden sonra ikişer hikâye yer alır. “[8]
Şair Hatime bölümünde
Kadre irüp niteki mâh-i sîyâm
Hamsemi noksan ile ettim tamam
Aksakalım sanki sehâb-ı bahar
Verdi gönül gülşene itibâr
Şa’şaa-ı rahmeti itti zuhûr
Suretimi eyledi kandil –i nûr
Nice hurşid-i semâ gibi hem
Yazıda titredi elim dembe dem
Kağıda yazmak istesem varidat
Gözlükm olurdu gözüme kol kanat
Ahir-i ömrümde ol Rabb-i gani
Ölmez oğul tası etti beni
Nazm-ı kitap az gerek öz gerek
Hakka yarar halk ayarar söz gerek
Diyerek hamsesini tamamladığını ifade eder.
Arnavut asıllı olmakla birlikte Yahya Bey, İstanbul Türkçe ‘sini başarıyla kullanmış olan bir şairdir. Onun bu eseri hem kendisinin hem de divan edebiyatının en değerli mesnevilerinden birisidir. Eserin dili devrine göre sade ve kolayca anlaşılan bir dildir. Taşlıcalı Yahya bu eserinde de sade dile önem vermiş Arapça ve Farsça kelime ve tamlamalara fazla heves etmemiştir. Söz sanatlarını kullanmasına rağmen kolay anlaşılır olmaya özen gösterdiği aşikârdır. Bu eserinde Cami’nin ve Nizami’nin etkileri seziliyor olsa da eserin konusu ve içerdiği düşünceleri büyük ölçüde özgündür.
Eserin içerdiği tasavvufi düşünceler devrin tasavvuf anlayışını ortaya koymaktadır. Taşlıcalı Yahya bu eserini samimi, içten, yapmacıksız ve başkalarını taklit etmeyen bir eda ile yazmıştır.
Kaynakça
Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın