Yenişehirli Avni Hayatı Edebi Yönü

17.06.2011

 

Yenişehirli Avni

 
 
1826 senesinde Balkanlar'daki tarihî kentlerden biri olan bugün Yunanistan sınırları içinde kalmış olan Yenişehir de (Larisse) doğdu. Asıl adı Hüseyin’dir. Babası bazı kethüdalıklarda bulunmuş olan Sıdkı Ebûbekir Paşa’dır. Kaynaklar onun aldığı eğitim konusunda belirli bilgi sunmaz fakat Babası Sıdkı Ebûbekir Paşa, Tırhala mutasarrıfı Abdurrahman Samî Paşa'nın kethüdâsı iken; Avni, Sami Paşa'nın desteği ile hususi bir tahsil görerek yetişmiş olduğu şairin bu şahısın yanında on yıl kaldığını ve tahsilini de bu şekilde ilerlettiği yolunda bilgiler vardır. Buna rağmen eğitimi hususunda özel bir eğitim görmüş olduğunu, Arapça, Farsça, Rumca ve orta derecede Fransızca bildiğini, , batı edebiyatı kaynaklarını incelemiş bir şair olduğunu belirtmek lazım gelir.
 
 İstanbul'a geldikten sonra çeşitli bölümlerde memur olarak çalışmıştır. Avnî Bey,  Paşa olan babasının ve Aburrahman Sami Paşa’nın terbiyesini görmüş, bu kişinin on iki yıl çevresinde bulunmuş aynı zamanda şair olan Aburrahman Sami Paşa’dan mesnevi okumuştur. [1] Daha sonra da  Aburrahman Sami Paşa’nın Vidin vâlîliği esnasında onun kâtipliğini yapmıştır.
 
Aburrahman Sami Paşa, Avni'nin yetişmesi, ilminin artması için gereken bütün yardımı yapmış,  Özellikle Mesnevi'yi bizzat öğretmiştir. Avnî Bey 1853 yılı ile 1855 yılları arasında İstanbul'a gelir ve 1855'de, o zaman Beşiktaş, bilâhare Bahâriye Mevlevî hanesi şeyhi bulunan hemşerîsi Nazîf Dede'nin kızı Emine Hanımla evlenmiştir.[2]
 
Eşi bu evlilikten dokuz yıl sonra vefat etti. Avnî Bey on altı yıl yalnız yaşadıktan sonra yeniden evlenmiştir.[3][4]Nafiz Dede büyük bir ihtimalle Caferi, fakat herhalde meşrebine bakılırsa Şiî idi. Oğlu ve halifesi Hüseyin Fahrüddîn Dede aşırı derecede alevî idi. [5]O kadar ki, Bektaşi tarîkatine girdiği ve oradan babalık aldığı biliniyor. Açıkçası, baba ve oğlu hakkındaki bu bilgileri Caferi mezhebinden olan merhum Abdulbaki Gölpınarlı “Mevlâ nadan Sonra Mevlevîlik” adlı eserinde Ali'ye muhabbette aşırı giden Mevlevîleri sayarken nakl ediyor. Fakat Avnî Bey'in sadece Alevî-meşrep olarak kaldığını, şeyhinin, hele kayın-biraderinin derecesine varmadığını söyleyebiliriz.
 
Avni 1859 yılında Mustafa Nûri Paşa'nın divan kâtibi olarak Bağdat'a gitmiştir. Irakve Bağdattan ne şekilde döndüğü belli değilse de İstanbul’a geldiğinde Suphi Paşa’nın kurduğu Tahrirat-ı Emlak İdaresinde memur olarak çalışmaya başlar. Bir ara Gelibolu'da çeşitli vazifelerde çalıştıktan sonra, İstanbul Bidayet Mahkemesi azası olur.. İstanbul’a tekrar döndüğünde eşini ve oğlunu peşleşe yitirmesi nedeniyle ömrünün geri kalan kısmını maddî ve manevî sıkıntılar içinde geçirmiştir. [6]
Avnî Bey 7 Ekim 1884 yılında vefat etti. Vasiyetine uyularak ilk eşinin Eyüp'te Bahariyeye Dergâhı semahanesindeki mezarının yanına defnedilir.[7]
 
EDEBİ KİŞİLİĞİ
Avni Bey, divan şiirinin inceliklerine vakıf söylemek istediklerini rahat, kolay ve başarılı bir şekilde söylemeyi başarabilmiş bir şairdir. Gazel ve rubaide oldukça başarılı olmuştur. Onun hayatı hakkında en geniş bilgi Saadetdin Nüzhet Ergun'un Türk Şâirleri eserindedir. Kayınpederi vasıtasıyla Mevlevi tarikatına intisap etmiş olması dolayısıyla şiirlerinde vahdet-i vücut görüşü hâkimdir. Avnî Bey, ölümünün ardından divanının yayınlanması ile edebiyat çevresince tanındı ve ünü büyüdü.[8]
 Muallim Naci, Avnî için „zübdetü'l-ahkâb yani (son zamanların en seçkini, özü) sıfatını yakıştırarak, onu Osmanlı şâirlerinin içinde en fazıl sahibi olarak göstermektedir.[9]
"Avnî Nef'î'nin şâirâne mübâlağalı üslubundan izler gözükür. Nedim’in zevkperest edâsını, Nâbî'nin hikmetli söz söyleme hünerini, Nâilî'nin akıcı ifâdesini, Gâlib'in özlülüğünü ve derinliğini çok def'a fazlasıyle bulmak mümkündür denilebilir. " [10] Avni'nin zaman zaman önemli divan şairlerine taş çıkaracak düzeyde güzel beyitler yazdığı görülür.
Sanman kim taleb-i devlet-i cah etmeğe geldik
Biz âleme bir yar için ah etmeğe geldik
Bu dünyaya zannetmeyin ki makam, mevki, para bu dünyadan bir şeyler koparmak için gelmedik,“biz aleme bir yâr için ah etmeğe geldik.
Bin safsata bir mısra-ı bercesteye değmez!
İndimde esatir-i Felâtûn hezeyandır.
Yüzlerce, işe yaramaz sözün bir araya gelmesiyle hasıl olmuş felsefeler bizim bir mısra-ı bercestemiz ile bir teraziye bile konamaz.( Bir mısra-i bercesteye değmez. )
Ziyâ Paşa, Avnî'nin Sa'dî ve Hâfız'ı okuduğunu, onun Dîvân-ı Kebîr'i ve Mesnevî'yi elinden düşürmediğini yazar.
XIX. yüzyıl klâsik Türk Edebiyatı temsilcilerinden Mevlevîliği benimsemiş, alçak gönüllü bir şairdir. Avni, eski geleneğe bağlı olmakla beraber eski edebiyatın çağın gerekleri doğrultusunda değiştirilmesi gerektiğine inanan, bu nedenle de yeni bir söyleyiş arayışında olan bir şairdir. Yazdığı eserlerinde yazılarına fazla özen göstermeyen bir şair görüntüsü vermektedir. Buna rağmen 19 yy ilk yarısında Divan şiiri taraftarı olan ve divan şiirini temsil eden son şairlerden biri olarak rağbet gördüğü, yazılarında özentisiz bir görünüm arz ettiği halde şiirleri ve eserleri ile takdir gördüğü söylenebilir. Avni’nin özentisiz bir şair olmasına rağmen iyi bir şair olduğu kabul edilmiştir. Türkçe şiirleri yanında Farisi şiirleri de başarılıdır. Mütevazı bir hayat yaşamış layık olduğu yeri alamamıştır. On dokuzuncu asırda batı şiirine özenen şairler, divan şiirine ve divan şairlerine gereken önemi vermemişler ve cephe almışlardır. Bu kutuplaşma içinde Yenişehirli Avni, eski şiirimizi devam ettirenler grubunda olup, Encümen-i Şuara şairleri arasında yer almıştır.
Avni, Divan şiiri taraftarı bir şair olmakla beraber Leskofçalı Galip gibi içten içe edebiyatta yenileşmeye taraftar olan en azından yenileşme hareketlerine cevval bir tutumla karşı çıkan bir şair değildir. Hatta onun bazı açılardan edebiyatta yenileşme çabalarına katkıda bulunduğunu kabul etmek de gerekecektir.Avni Beyin şiirleri, şekil ve muhteva bakımından ele alındığında, yeniye ait birtakım unsurların yer yer bu şiirlere sindiği görülür. Onun yeniliklere açık oluşunu kabul eden Dr. Lokman Turan bu konuya şöyle bir açıklama getirmektedir. “ Bir örnekle sınırlı kalsa da, Kaside der-medh-i Sami Paşa isimli manzumesinde Avnı Beyin mesnevi kafiyesine göre kaside yazması bir yenilik olmaktan ziyade gelenekten sapmalar konusunda ele alınabilecek bir meseledir. Aynı Beyin "Kaside der-medh-i Sami Paşa" isimli kasidesi, yukarıda belirtilen kaside nazım şeklinin kafıye örgüsüne göre, bir kaside sayılamaz... Fakat, başlığının "Kaside der-medh-i Samı Paşa" olmasına bakılırsa, Prof. Haluk İpektenlin "Kasidelerin başına memduhun adının ve unvanının yazılması usuldendir." ifadesine göre de, bu şiir, mesnevı değil, kasidedir... Avni Beyin şiirlerinde muhteva bakımındanda bazı yenilikler dikkat çeker..."[11]
 
 
ESERLERİ
 
Divan: Avni'nin bütün şiirlerini içinde topladığı sanılan Divan oldukça hacimli olup İstanbul'da yayımlanmıştır. Divanı üç bin beytten fazladır.M.Kayahan Özgül , Avni divanı hakkında bir çalışma yapmış, divanının günümüz türkçesi ile yayımlamıştır. Divanında bir divanda bulunması gereken nazım şekillerinin hemen hepsinin kullanılmıştır.
Tercümesi: Mevlana Celaleddin Rumi 'nin Mesnevisi'nin ilk üç cildinin Türkçeye mensur çevirisidir. Elde müsvedde halinde bulunan bu çevirinin eksik olduğu sanılmaktadır.
Ab-name: Avni'nin, Bahariye Mevlevihanesi'nde bulunduğu dönemde orada çekilen susuzluğu anlattığı eseridir Abdülhamid'e sunulmuş olan manzum mensur karışık, dilekçeniteliğindeki bu kısa eser yayımlanmıştır. Suyla ilgili mazmunlara yer verdiği için edebiyat açısından ilgi çekicidir.
Mir'at-ı Cünun: Mir'ât-ı Cünûn: Bir takım psikopat tipler ile normal dı?ı davranışları mizah üslubuyla anlattığı eseridir. Mesnevi nazım ?ekli ile yazılan eser yarım kalmıştır. Toplam beyit sayısı 639 olup, aruzun feilâtün (fâilâtün) feilâtün, feilün (falün) kalıbıyla yazılmıştır[12]
Ateşgede: Avni'nin Şeyh Galip 'in Hüsn ü Aşk'ına nazire olarak yazdığı ancak tamamlayamadığı başka bir eseridir.[13]
Nihan-ı Kaza: Kaynaklarca, elde bulunmayan ancak varlığı bilinen bu eseri Avni'nin Siham-ı Kaza'dan etkilenerek yazdığı ve daha sonra da yaktığı bildirilmektedir. Bu eserlerinin yanı sıra Yenişehirli Avni'nin başka eserlerinin de olduğu kaynakların verdikleri bilgiler arasındadır. (A. ERKAL, a.g.e., Shf,817)[14]
İntak: Şairin Yunancadan tercüme ettiği eserdir. Bu eserden günümüze bazı bölümleri ulaşmıştır.
 
[15](Şiirleri
 
FAYDALANILAN KAYNAKLAR
 
[1] Mehmet Çavuşoğlu, Yenişehirli Avni, TDV İA, İst. 1991, C.4, SHF,123-124
[2] A. ERKAL: Yenişehirli Avnî’nin Mir’ât-ı Cünûn İsimli Eseri,A.Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi Sayı 39, Erzurum 2009 )
[3] A. ERKAL, a.g.e., Shf, 816)
[4] Mehmet Çavuşoğlu, Yenişehirli Avni, agy.
[5] A. ERKAL, a.g.e., Shf,816)
[6] Rehber Ansiklopedisi , Y. Avni Maddesi
[7] Mehmet Çavuşoğlu, Yenişehirli Avni, TDV İA, İst. 1991, C.4, SHF,123-124
[8] A. ERKAL, a.g.e., Shf,816)
[9] A. ERKAL, a.g.e., Shf,816)
[10] Prof. Dr. Mehmet ÇAVUŞOĞLU, BİR MEVLEVÎ ŞAİR: YENİŞEHİRLİ AVNİ BEY VE MEVLÂNA İÇİN NA'TI,akademik.semazen.net/article
[11] Dr. Lokman TURAN, DİvAN ŞiiRİNİN SON ŞAİRLERİNDEN YENİşEHİRLİAVNİ BEy'DE GELENEKTEN MODERNE DOGRU AÇILAN KAPıLAR, AÜTAED, Erzurum, 2000
[12] .( A. ERKAL, a.g.e., Shf,817)
[13] A. ERKAL, a.g.e., Shf,817)
[14] A. ERKAL, a.g.e., Shf,817)
[15] A. ERKAL, a.g.e., Shf,817)
 
 

Edebiyat Dil bilim, Kültür, Folklor, Geleneksel ve Güzel Sanatlarla ilgili, Tez, yazı, İnceleme, ve Araştırmalarınız bize başvurarak bu sitede Paylaşabilirsiniz.

 BAŞVURU İÇİN : ESA, İLETİŞİM  veya s_kuzucular@hotmail.com

 

 

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar