İpekli Mendil Hakkında Özeti ve Tam Metni Sait Faik Abasıyanık’

03.10.2019

İpekli Mendil  Hakkında Özeti ve Tam Metni  Sait Faik Abasıyanık’

 

 

 

İPEK MENDİL ÖYKÜSÜ HAKKINDA

İpek Mendil adlı öykü, Sait Faik Abasıyanık’ın ilk baskısı 1936 yılında yapılmış olan Semaver adlı öykü kitabındaki on dokuz hikâyeden biridir.

Sait Faik’in on dokuz hikâyesinin yer aldığı ilk kitabı olan Semaver adlı kitabın ilk basımı 1936 yılında yapılmıştır. Semaver adlı öykü kitabının içindeki hikâyeler Varlık, Ağaç, Servet-i Funun  Uyanış, Ses, Yeni Ses, Yaprak gibi devrin önemli dergilerinde tefrika edilen öyküler olmaktadır. [1] Semaver adlı kitabında yer alan.  İpekli Mendil , Babamın İkinci Evi, KISKANÇLI  , Bohça , Orman ve Ev , Düğün Gecesi  adlı hikâyelerinde Adapazarı ve çocukluk günlerini anlatmıştır. , Bir Kıyının Dört Hikayesi,  Stelyanos Hrisopulos ve  Şehri Unutan Adamile Üçüncü Mevki  gibi öyküleri  konusu İstanbul'da geçen  öyküleridir. [2]

Yazarın ekonomi öğrenimi için gittiği Fransa’dan dönüşünün akabinde yazılan ve basılan bu öyküler yazarın ilk dönem eserleridir.  Yazar bu kitabına aldığı öykülerinde fakir, işsiz güçsüz, sıradan insanların hayatlarından kesitler sunmaktadır. Yazarın bu öykü kitabındaki öykülerin pek çoğunda yazarın bu kitabına alınan ve 1933 ile 1936 yılları arasında  dergilerde tefrika edilmiş hikâyeler olmaktadır. Yazar çeşitli dergilerde çıkan bu öykülerini  bu kitabında toplamıştır. Kitaba adını veren Semaver adlı öyküsü de kitabın ilk öyküsü olmaktadır. 

 

 

 

 

Bu nedenle Sait Faik’in İpek Mendil adlı öyküsü ilk kez 15 Nisan 1934 yılında Varlık Dergisinde tefrika edilmiş, daha sonra yazarın ilk öykü kitabı olan Semaver adlı kitabının içindeki öykülerden birisi olmuştur.

Sait Faik, Adapazarı’nda başladığı lise öğretimini 1922 'den sonra İstanbul Sultanisinde sürdürmüş, fakat onuncu sınıfta iken, bir öğretmeninin sandalyesi altına bir iğne koymuş bu nedenle Sait Faik ile sınıfı  kapatılıp öğrencileri de çeşitli okullara dağıtılmıştı. Bu yüzden Sait Faik, Bursa Erkek Lisesi'ne devam etmeye başlamış, İpek Mendil adlı öyküsünü de bu okulda öğrenci iken ödev olarak yazmıştı.[3]

Sait Faik’in bu hikâyesi de Çehov Tarzı  ( bkz Anton Çehov ) denilen hikâye tarzı ile yazılmış bir hikâyedir. ( bkz Çehov Tarzı Durum Kesit Hikayeciliği ve Örnekleri)

 

ÖZETİ

Bursa’da bir ipek fabrikasında fabrika kapıcının yerine göz kulak olan anlatıcı bu esnada on beş yaşlarında bir hırsızla karşılaşır. Anlatıcı ona babacan bir şekilde yaklaşıp neden bunu yaptığını sorar. Küçük hırsız ise sevgilisinin ondan bir ipekli mendil istediğini parası olmadığı için de bunu yapmak zorunda olduğunu anlatır. Anlatıcı bunun üzerine çocuğu serbest bırakır.

Fakat çocuk mendili alamadan gitmiştir.  Anlatıcı fabrikanın deposunda da kalmaktadır. Gece yarısı, anlatıcı uyurken küçük hırsız yine gelir ve ağaçların dallarından tırmanarak çıktığı pencereden içeri girer. Anlatıcı olan biten her şeyi görürmüş ama çocuğu tanıdığı için sesini çıkarmamıştır. Çocuk o ipek mendili alıp kaçarken söğüt ağacından düşüp ölmüş ve bir ipek mendil uğruna hayatını kaybetmiştir.

İPEK MENDİL ADLI ÖYKÜNÜN TAM METNİ

 İpek fabrikasının geniş cephesi ayla ışıldadı. Kapının önün­den birkaç kişi acele acele geçtiler. Ben isteksiz, nereye gideceği meçhul adımlarla yürürken kapıcı, arkamdan seslendi:

—   Nereye?

—   Şöyle bir gezineyim, dedim.

—   Cambaza gitmiyor musun?

Cevap vermediğimi görünce ilave etti:

—   Herkes gidiyor. Bursa'ya daha böylesi gelmemiş.

—   Hiç niyetim yok, dedim. Yalvardı, yalvardı, beni, fabrikayı beklemeye razı etti. Biraz oturdum, bir cıgara içtim, bir türkü söyledim. Sonra canım sıkıldı. Ne etsem dedim, kalktım, kapıcı odasındaki çivili basto­nu aldım, fabrikayı dolaşmaya çıktım. Kızların çalıştığı koza haneyi geçer geçmez bir pıtırtı işit­tim. Cebimdeki elektrik fenerini yaktım. Etrafı taradım, Fenerin uzanan gür ışığında kaçmaya çabalayan iki çıplak ayak gözük­tü. Arkasından seğirttim, kaçanı yakaladım. Kapıcı odasına hırsızla beraber girdik. Kapıcının sarı ışıklı fenerini yaktım. Ay bu ne küçük hırsızdı böyle! Ellerimin içinde kırarcasına sıktığım eli ufacık. Gözleri pırıl pırıl. Neden sonra gülmek için, hem de katıla katıla gülmek için ellerini bıraktım. Bu sefer küçücük bir çakı ile üzerime hücum etti. Ve çapkın beni küçük parmağımdan yaraladı. Sımsıkı yakaladım keratayı. Ceplerini aradım. Bir parça kaçak tütün ve yine aynı sıfatlı bir iki cıgara kâğıdı, temizce bir mendil buldum. Kanayan parmağıma onun kaçak tütününden bastım; mendili yırttım ve elimi ona bağ­lattım. Kalan tütünle de iki kalın cıgara sardık, ahbapça konuştuk. On beş yaşında vardı. Hani böyle şey âdeti değildi ama genç­lik işte! Birisi ondan ipekli mendil istemişti, hani canım anlarsın ya, âşıklısı, sevdalısı, komşu kızı işte! Para da yok ki gidip çarşı­dan alsın. Düşünmüş taşınmış aklına bu çare gelmiş. Ben:

—  Peki, dedim, imalâthane bu tarafta sen aksi tarafta ne arıyordun? Güldü. İmalathanenin nerede olduğunu o ne bilecekti. Birer de benim köylü cıgarasından yaktık, iyice ahbap olmuştuk. Halis Bursalıydı, doğma büyüme. İstanbul'a değil Mudanya'ya bile koca ömründe -bunu söylerken yüzünü görseydi­niz- bir defacık inmişti. Emir Sultan'da, ay ışığında, kızak kaydığımız zamanlar be­nim de aynı bu tonda, bu kıvamda arkadaşlarım olmuştu. Eminim ki bunun da onlar gibi uzaktan sesini duyduğum Gökdere'nin havuzlarında derisi karardı. Biliyorum ki, mevsim mevsim meyveler kabuğunun rengini alıyor. Baktım, yeşil üst kabuğu düşmüş bir ceviz esmerliğiyim es­merdi. Yine bir taze ceviz beyazlığıyla beyaz ve gevrek dişleri vardı. Ben bilirim, yazın başlangıcından ta ceviz mevsimine ka­dar Bursa çocuklarının yalnız elleri erik ve şeftali, yalnız çizgili mintanlarının kopmuş düğmelerinden gözüken göğüsleri fın­dık yaprağı kokar. O sırada kapıcının saati on ikiyi çaldı. Nere­de ise cambaz bitecekti.

—  Kaçayım, dedi.Onu ipekli mendili vermeden gönderdiğime müteessir dü­şünürken dışarıda bir gürültü ile silkindim.. Kapıcı söylene söy­lene odadan içeri giriyordu. Arkasından da hırsız...Bu sefer ben kulaklarını çektim. Kapıcı çıplak tabanlarını ince bir söğüt dalıyla epey haşladı. Bereket patron orada yoktu. Yoksa vallah onu polise verirdi. "Bu yaşta bir çocuk hırsız! Efendim, hapishanede yatsın da akıllansın," diyerek. Çok korkuttuk, ağlamadı. Gözleri ağlamaya hazır çocukların gözlerine döndü ama dudaklarında ufacık bir titreme gö­zükmedi ve kaşları sabit, kararlı hallerini hiç bozmadılar. Yal­nız biraz rüzgârlıydılar. Bırakınca azat edilmiş bir kırlangıç gibi fırladı. Ay ışığını ve mısır tarlasını keskin bir kanat gibi sıyırarak kaçtı gitti. Ben o zamanlar malların istif edildiği imalathanenin üstün­deki bölmede yatardım. Odam ne güzeldi. Hele mehtaplı gece­lerde ne şirin olurdu. Tam pencereme yakın bir dut ağacı vardı. Ay ışığı dut yap­raklarından süzülür, odaya pare pare dökülürdü. Aşağı yukarı yaz kış pencereyi açık bırakırdım. Ne serin, ne tuhaf rüzgârlar eserdi. Vapurlarda da çalıştığım için rüzgârları kokularından lodos, poyraz, karayel, günbatısı diye tefrik eder, tanırdım. Ne rüzgârlar battaniyemin üzerinden acayip birer rüya gibi gelip geçtiler. Uykum çok hafiftir. Sabaha yakındı. Dışarıdan bir gürültü ge­liyordu. Adeta dut ağcında birisi vardı. Korkmuşum ki kalkamadım, bağıramadım. Tam bu sırada da pencerede bir hayal belirdi. O’ydu, yavaşça pencereden sıyrıldı. Benim önümden geçer­ken gözlerimi kapadım, dolapları karıştırdı. İstifleri uzun müddet alan talan etti. Sesimi çıkarmadım. Doğrusu bu cesarete karşı bü­tün malı alıp gitseydi sesimi çıkarmayacaktım. Yarın patron:

— Ulan üstüne ölü toprağı mı serpilmişti, hayvan, diye kıçıma bir tekme, beni kovacağını bildiğim halde gık demedim. Hâlbuki o, yine geldiği gibi bomboş, sessiz sedasız pence­reden sıyrılıp gitti. Bu anda da bir dal çıtırtısı işittim. Düşmüş­tü. Aşağıya İndiğim zaman başına kapıcı ile beraber birkaç kişi birikmişlerdi. Ölmek üzereydi. Sımsıkı kapalı yumruğunu kapıcı açtı. Bu avucun içinden bir ipekli mendil su gibi fışkırdı. Ya... İyi, halis ipekli mendiller hep böyledir. Avucunun içinde istediğin kadar sıkar, buruşturursun; sonra avuç açıldı mı insanın elinden su gibi fışkırır.

Sait Faik ABASIYANIKVarlık, (19), 15 Nisan 1934  


Hikâyelerinden Özetler

Sait Faik Abasıyanık Hayatı Edebi Kişiliği Eserler

Sait Faik Abasıyanık Seçme Hikayelerinden Özetler

Plajdaki Ayna Sait Faik Abasıyanık

Semaver Kitabı ve Öyküsü Hakkında Özeti Metni Sait Faik Abasıyanık

Mahalle Kahvesi Hakkında Özeti Tam Metni Sait Faik Hakkında

Sait Faik 'in Lüzumsuz Adam Kitabı - İnceleme ve Öykünün Metni

Alemdağ'da Var Bir Yılan Kitabı ve Öyküsü Hakkında İnceleme Özet ve Sait Faik

Sait Faik’in Havuz Başı Öyküsü Konusu Metni ve Kitabı

Sait Faik'in Köy Hocası ile Sığırtmaç Öyküsü Hakkında ve Metni

Sait Faik'in Karanfiller ve Domates Suyu İnceleme Özeti Tam Metni

İpekli Mendil Hakkında Özeti ve Tam Metni Sait Faik Abasıyanık’

Stelyanos Hrisopulos Gemisi Hakkında Özet Tam Metni Sait Faik

Sait Faik'in Ermeni Balıkçı ile Topal Martı Öyküsü Hakkında ve Tam Metn

Sait Faik Hallaç Özeti ve Tam metni

Sarnıç Öyküsü Metni ve Kitabı İle Sait Fai

Plajdaki Ayna Sait Faik Abasıyanık

Sait Faik Abasıyanık Sinagrit Baba İncelemesi ve Tam Metni

Sait Faik Dülger Balığının Ölümü Metni ve İnceleme

Sait Faik Son Kuşlar Metni ve Öykünün İncelemesi

Sait Faik’in Unutulan Öyküsü Sokaktan Geçen Kadın

Sait Faik'in Meserret Oteli İnceleme Özeti ve Metni

Sait Faik Haritada Bir Nokta Metni ve Değerlendirme

Projektörcü Öyüküsü ve Sait Faik Abasıyanık


[1] https://edebiyatvesanatakademisi.com/post/sait-faik-abasiyanik-hayati-edebi-kisiligi-eserler/114913

[2] https://edebiyatvesanatakademisi.com/post/semaver-kitabi-ve-oykusu-hakkinda-ozeti-metni-sait-faik-abasiyanik/111530

[3] https://edebiyatvesanatakademisi.com/post/semaver-kitabi-ve-oykusu-hakkinda-ozeti-metni-sait-faik-abasiyanik/111530

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar