Koçi Bey Risaleler Özetleri Önemi

19.06.2011

 

KOÇİ BEY'İN HAYATI

 

Sultan Dördüncü Murat ve kardeşi Sultan İbrâhim’e sunduğu risâleleri ile tanınan 17. yüzyıl Osmanlı devlet adamı. Asıl adının Mustafa olduğu söylenen Koçi Bey’in doğum ve vefat tarihleri kesin değildir.

Kaynaklardan öğrenilen bilgilere göre Arnavut asıllı bir devşirmedir ve asıl adı Mustafa’dır.  Koçi Bey ilk gençlik yıllarında İstanbul'a getirilmiş ve Saray-ı Hümayun'a alınmıştır.

Tarihçiler onun lakabını Koci Bey olarak zikretmişlerdir. Diğer kaynaklarda lakabı "Koca" ve "Kuçi" olarak da geçmektedir. [1]Arnavut asıllı olan Mustafa Bey'in yüzündeki kırmızılık (Arnavutça'da kuç, kırmızı anlamına gelmekteymiş) O'nun Koçi Bey lakabıyla anılması yüzündeki bu belirgin kırmızılık sebebi ile olduğu zikredilmektedir.  

 

Doğum tarihi, hayatı ve vefât tarihi hakkında kesin bilgiler elimizde bulunmamaktadır. Kardeşinin Rus Çarlığı'nda Koçi Beyin Osmanlıda yaptığı gibi yüksek danışmanlık yaptığı bildirilmektedir.Kaynağını pek belirlemediğimiz bilgilere bakılırsa Koçi Bey’in kardeşi Rus Çarına danışmanlık yapmıştır. [2]

Gençliğinde Rumeli’de Görice kasabasından devşirilerek getirildiği,  Enderun Mektebine kabul edilen Koçi Bey, Sultan Birinci Ahmed (1603-1617) devrinde Enderûn’da İslâm terbiyesi üzerine yetiştirildiği bütün kaynakların kabul etmiş göründüğü detay bilgiler arasındadır.

 Enderûn’da yetişen Koçi Bey’in Sultan I. Ahmed (1603-1617)'den İV. Murad'a kadar Enderun'daki çeşitli odalarda çeşitli görevlerde bulunduğu, bu görevlerinde sürekli yükseldiği ve Enderun’daki en yüksek makam olan Has odada görev alabilecek kadar başarılı olduğu İV. Murat (1623-1640) devrinde has odaya alındığı kaynakların teyid ettiği bilgiler arasındadır.

 Muhtelif odalarda hizmet gördükten sonra, padişah olan Sultan Dördüncü Murâd (1623-1640) devrinde has odaya alınabilecek kadar yükselen Koçi Bey’in son muktedir Osmanlı Padışahı olan IV. Murat’ın sırdaşı olabilecek kadar etrafına güven telkin edebilecek biri olabilmiş ve Padişahın musahibi- sırdaşı- olabilmeyi de başarmıştır. [3]

I.Murat gibi bir Sultanın bile sırdaşı olmayı başarması onun ne kadar Sadık, görevine bağlı ve güvenilir bir insan olduğunun kanıtıdır.   1630 yılında Bağdâd seferine iştirak ederek [4]sultan Murâd’ın musahibi (sohbet arkadaşı, sır dostu) olduğu pek çok kaynak tarafından aktarılır.

I. Murat’ın danışmanı, sırdaşı ve özel olarak görevlendirdiği bir kişi olması onun tarihçi olmasına vesile olmuştur.  IV. Murat’ın danışmanı olarak Devlet idaresinde gördüğü yolsuzlukları rapor hâlinde padişaha sunmaya başlamış ve bu görevi sayesinde de tarih yazarlığı bir çeşit devlet görevi olarak başlamıştır.  (1631). İlk risalesi de Bağdat Seferi sırasında gördüklerini rapor haline getirerek sunduğu risalesidir. İlk risalesi padişahın isteği doğrultusunda hazırlamış olduğu devlet idaresinde gördüğü yolsuzluklar hakkındadır. Yolsuzlukla mücadele etmek hususunda çok dikkatli ve dirayetli biri olan Sultan Murat’a sunduğu bu risaleler Osmanlı devletinin geri kalma sebeplerinin tespit edilebilmesinde oldukça faydalı olmuştur.

İlk risalesi 1631'da pâdişaha arz ettiği bir rapor hâlindedir. “Bu risalede Osmanlı devletinin zayıflayıp gerilemesi sebepleri I. Süleyman dönemine kadar götürülmekte fakat o devirde devletin güçlü olması nedeniyle bu zayıflıkların iyi anlaşılamadığını ifade etmektedir. Ortaya çıkan zayıflıkların nedenlerini ve seyrini oldukça iyi tahlil eden Koçi Bey III. Murat döneminde bunların iyice ortaya çıktığını tez olarak ortaya koymaktadır. Bu görüşlerini hadiseler, rakamlar, tarihler ve padişahların dönemleri halinde ortaya koymaktadır. "tımar" sisteminin yozlaşması ile devletin zayıflamaya başladığını tespit eden Koçi Bey daha disiplinli bir ordu ve daha otoriter bir devlet idaresinin devletin gerilemesine engel olabilecek bir çare olarak ileri sürmüştür." [5]

Bu ve bunun gibi risaleler Peçevi Tarihi denilen eserini oluşturmaktadır. Bu eser Osmanlı Resmi tarihçiliğinin en önemli tarihi kaynaklarından birisini oluşturmaktadır. Koçi Bey’in yazdığı bu risalelerin IV. Murat üzerindeki etkisi yaptığı uygulamarından da ortaya çıkmaktadır. Kendisi de içkiye ve tütüne bağlı biri olan IV. Murat bu risalelerdeki görüşlerin etkisi ile Osmanlı Tarihinin en sert hükümdarlarından biri haline gelmiştir. İçkiyi, tütünü bile yasaklamış, kılık değiştirerek halk arasında dolaşmaya çıkmış, “kapıkulu askeri zorbalarının elebaşlarını idam ettirmiş ve devlet teşkilatında görevini suistimal edenleri ve ihmalleri görülenleri cezalandırmış; rüşvet, şahsi kayırma ile iltimasları azaltmaya çalışmıştır”.[6]

 

Yukarıda da izahına çalışıldığı gibi görüşleri devlet idaresinin bile değişmesine yol açan Koçi Bey’in bu görevi, Sultan Murat’ın ölümüne kadar devam etmiştir.  Üstelik Sultan Murâd’ın yerine geçen kardeşi Sultan İbrâhim’in de musâhip ve sırdaşı olarak kalmayı başaran Koçi Bey, Sultan İbrahim’e de risaleler sunmayı sürdürmüştür. (1640).  Sultan İbrâhim’in son günlerinde veya hemen sonra, doğum yeri olan Göriçe'ye dönmüştür. Görice’ye gittikten bir müddet sonra orada vefat edip, Plamet köyünde defnedilmiştir.[7]

Sicill-i Osmani onu “Siyasi işlere vâkıf, kâmil ve akıllı bir zat idi” olarak değerlendirmiştir.  [8]Onun IV. Murat ve Sultan İbrahim’e sunduğu bu risaleler, Osmanlı Devletinin geri kalış sebeplerini, idarenin bozulma nedenlerini, idarenin işleyiş şekillerini, bozulmaların nasıl ortaya çıktığını belirlemesi açısından son derece önemli belgelerdir.  [9]Koçi Bey, Osmanlı toplumu ve kurumları hakkında geniş bir bilgiye ve bu bilgiyi tahlil edebilme yeteneğine ve eğitimine sahiptir. Osmanlı devlet teşkilatını ve meydana gelen dönüşümü tanımlarken iyi bir gözlemci, alternatif çözüm yolları önerirken de iyi bir danışman olduğunu göstermektedir.

Teşkilat tarihçiliği konusunda en önemli eser bırakan kişi Koçi Bey’dir.  IV.Murat’ın müşaviri ve mahremi olan Koçi Bey, IV.Murat ve Sultan İbrahim’e  sunduğu risaleler ile Osmanlıların büyüme, ilerleme ve  gerileme nedenlerini, sonra da bu bozuklukların düzeltilme yollarını açıklanmıştır.  IV. Murat, müşavirinin akılcı görüşlerini uygulamak istemişse fakat erken ölümü bu uygulamaların kalıcı olmasına engel olmuştur.Koçi Bey, İbrahim’e de bir risale sunmuşsa da, bu risale daha çok öğretici niteliktedir. Türklerin Monteskiyö’sü olarak Batılılarca anılan Koçi Bey’in risaleleri günümüzde de yayınlanmıştır. [10]

“Koçi Bey Risalesi’nin yazıldığı dönemdeki aksaklıklarla günümüz aksaklıkları arasında aslında birebir uyuşma bulunmaktadır. Gerek 18. Yüzyıl öncesi ıslahat çalışmaları, gerekse 18. Yüzyıldan Cumhuriyete kadar olan dönem ve Cumhuriyet sonrası dönem reform çalışmalarının ana temaları esasta aynıdır.” [11

 

KOÇİ BEY'İN RİSALELERİ, İÇERİĞİ, ÖNEMİ VE ÖZETLERİ

  1. A) IV MURAT'A TAKDİM EDİLEN RİSALE ( BİRİNCİ RİSALE)

Koçi Bey Risaleleri, birisi Sultan IV. Murat'a, diğeri de Sultan İbrahim'e sunulan iki risaleden oluşmaktadır. Risaleler, kullanılan dil ve metot bakımından farklılıklar göstermelerine rağmen, genel hatları itibariyle birbirlerine benzemektedir. Sultan Murâd Han’a takdim ettiği risâlenin birinci kısmında alınması îcâbeden tedbir ve tavsiyelere yer vermiştir. Koçi Bey, risalesinde, bu tavsiyelerini Osmanlı edeb terbiyesi ile sıralamış, Sultân’ın takdir, tebrik ve teveccühünü kazanmıştır. Sultan dörüncü Murâd Han’ın ıslâhat teşebbüsleri ve idâri tedbirleri Koçi Bey risalesini okuduktan sonradır. Böylece Sultan, devlet idaresinde ihmâl ve suistimâileri görülenleri cezalandırmış, rüşvet ve iltimasla mücâdele etmiştir.

 

Üslup açısından daha üst düzey ve dil açısından daha ağdalı bir yapıdadır. Edebî bir Osmanlıca ile yazılmıştır. risale iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde devlet teşkilatındaki bozuklukları anlatan Koçi Bey, hükümdarlık makamını bile tenkit edecek cesareti göstermiştir. İkinci bölümde ise bütün bozuklukların düzeltilebilmesi için alınması gereken tedbirlere yer vermiştir. Bu risale, kısa kısa yazılmış yirmiiki bölümden oluşmaktadır. Yazar, ilk bölümde Osmanlı devlet ve toplum düzeninin temel ilkesini belirtir ve bunu problemlerin çözümü olarak sunar: Memleket ve millet düzeninin, din ve devlet kaidelerinin pekiştirilmesinin çaresi, Hz. Muhammed (sas)'in getirdiği esaslara bağlanmaktır. Sonraki beş bölümde önceki padişahların, vezirlerin, divan ehlinin, nedimlerin, din âlimlerinin ahvali ve Osmanlı sistemi içerisindeki rolleri hakkında bilgi verir. Tımar sistemini anlatarak devlet sistemi içerisindeki önemini belirtir. Bundan sonraki üç bölümde tımar ve zeamet sistemindeki, saraydaki devlet görevlileri arasındaki, yeniçeriler ve diğer askerler arasındaki bozulmanın sebeplerini ve nasıl başladığını ele alır.Koçi Bey, bilhassa mülki ve askeri teşkilatın basamak basamak nasıl dejenere edildiğini, devlet adamlarının alenen rüşvet aldığını, memuriyetlerin rüşvetle satıldığını, saray ağalarının memlekete sahip olduğunu, sipahi zorbalarının ve devlete karşı isyan eden eşkıyanın halkın sırtından geçindiğini, bu yüzden halk tabakasının ıstırap çektiğini ifade eder.Koçi Bey, yeniçerilerin “bozulması”nın başlangıcını geçmişte yaşanan iki hadiseye dayandırmaktadır. Bunlardan ilki, daha önce değindiğimiz 909 (M.1503) yılındaki Sultan Mehmet’in düğününde halkı eğlendiren kimselerin, yeniçeriliğe kaydolunmak talebinin padişah tarafından uygun görülmesidir. Diğeri ise 1030 (M.1620) tarihinde Yeniçeri Ağası olan Mustafa Ağa’nın marifetiyle ocağın içindeki işe yarar askerî sınıfın tard edilerek yerlerine çok sayıda işe yaramaz kimselerin kaydettirilmiş olmasıdır. ( Koçi Bey Risalesi, Sadeleştiren: Zuhuri Danışman, Ankara, 1985, s. 65-66) Böylelikle mevcudu artan yeniçeriler, hem işe yaramaz hem de hazine için önemli bir yük haline gelmişlerdir. İç bozulmaların askeri, idari ve siyasi sebeplerini görebilen Koci Bey gerilemenin dış sebeplerini coğrafik keşifler sonucunda Dünya ekonomisinde ve ticaretindeki eksen kaymalarını fark edememiştir. Geçmişe dair bir özlem beslemek yanında, -genel anlamda yazdıklarını dikkate alırsak- sistemin işleyişi ve

siyasi-sosyal “bozulmalar” hakkında tespitler yapıyor. Ancak Osmanlı sistemini tazyik eden -yeni oluşan- değerleri, özellikle dış dinamiklerin yarattığı iktisadi ve sosyal unsurları görmezden geliyor, ya da görememiştir.[12]

 

 XVII. yüzyılda baş gösteren askerî, idâri ve ilmî bozuklukları izâh ederken;  Kanuni Sultan Süleyman’ın divân toplantılarına çıkmamakla, sadece askeri erkânı değil, Beylerbeyileri dahi tanımadığını, İbrahim Paşa’yı derhal vezir-i a’zam yaptığını, kızı Mihrimâh Sultan ile evlendirerek vezir-i a’zamlığa getirdiği Rüstem Paşa’yı, temlik ettiği pek çok köyle bir hükümdar gibi zengin ettiğini, Rüstem Paşa’nın servetiyle birlikte zînet ve şöhretinin arttığını, kendi zamanlarına kadar sirayet eden hastalıkların başlangıcının bu tür uygulamalar olduğunu ve bu görüşlerin zamanının mütefekkirlerine de tesir ettiğini bildirmiştir.

 

Koçi Beye göre de, medreselerin başlıca bozulma nedenleri, "cahil ile âlim arasında fark gözetilmeden müderrisliklerin para ve hatır gönül yoluyla lâyık olmayanlara verilmesi, başka deyişle mülâzemet yolunun bozulmasıdır. Ayrıca, "mülâzemetlerin çok verilmesi" de sayıca fazla, fakat yeteneksiz müderrisin türemesine yol açmıştır. Oysa, müderris tayininde para, hatır gönül, kıdem, yaş, soy-sop değil, yalnızca adayın "bilimsel gerçekleri ortaya çıkarabilme gücü" dikkate alınmalıdır.

Bu açıklamalardan sonra beş bölüm hâlinde devletin ve toplumun içinde bulunduğu durumu derinlemesine analiz eder, sorumluları belirler. Daha sonraki bölümlerde bu buhranın nasıl önleneceği ve ne gibi çözüm yollarının uygulanması gerektiğini dile getirir. Sultan Murat'a sunulanında, devletin ihtişamlı dönemlerinde uygulanan ilke ve uygulamaları ortaya koyar ve mevcut durumla bir karşılaştırmasını yapar. Böylece yaşanılan dönemde zuhur eden içtimaî ve idarî problemleri daha açık bir şekilde ortaya koyar.[13]

 

Koçi Bey, bir zamanlar Osmanlı ülkesinde yaşayan köylü ve şehirlileri refaha kavuşturmuş, memleketi ekilmiş yemyeşil tarlalar haline getirmiş olan tımar ve zeamet sisteminin; kökünden bozulduğunu, halkı refah yerine aç bırakan, ekilmiş tarlaları bozartan ve verimsiz topraklar haline getiren bir sisteme dönüştüğüne dikkat çekmeye çalışmıştır. Koçi Bey, üretmeyen ve hazineden beslenme alışkanlığını sürdürmek isteyen organizasyonlara sahip devletlerin ve toplumların sonrasının felaket olacağını, derin bir vukuf ile açıklamıştır

Durumun düzelmesi için, eski şan ve ihtişama tekrar kavuşulması gerektiği, bunun en büyük şartının da yöneticilerin ve özellikle padişahın eski padişahlar gibi olmasının mecburiyeti vurgulanır. Yazar, geçmişe dair bir özlem beslemek yanında, -genel anlamda yazdıklarını dikkate alırsak- sistemin işleyişi ve siyasi-sosyal “bozulmalar” hakkında tespitler yapılır.

Bu Risale, IV. Murad'ın giriştiği ıslahat hareketinde tesirli olmuştur.1V. Murat'ın bu risalelerde belirtilen konulara yönelmiş olduğu ve çözüme kavuşturmaya gayret ettiği kuşkusuzdur. Bu Risâle'nin çeşitli yazma ve basma ları yanında başka dillere tercümeleri de mevcuttur.

SULTAN İBRAHİME SUNULAN RİSALE

Sultan İbrahim'e sunulan risale, sade ve açık bir dille yazılmıştır. Hiç kuşkusuz bu durum Sultan İbrahim'in bilgi ve eğitim seviyesiyle alâkalıdır. Eğer Koçi Bey bu risaleyi edebî bir üslûpla yazmış olsaydı, Sultan İbrahim bunları başkalarına okutup tercüme ettirme ihtiyacı hissedebilirdi. Hâlbuki Koçi Bey risalesinde Padişaha "… bu kâğıdı pareleyüp, ateşe yaktırasın mahza hemen karihanızdan zuhur eyliye" türünden ifadeler kullanarak bu risaleleri kimseye göstermemesi, okuduktan sonra yakması ve bütün bu bilgilerin kendi karihasından çıkmış olduğuna herkesin inanması gerektiği şeklinde tavsiyelerde bulunmaktadır. Risaledeki metot öğretici bir nitelik taşımaktadır. Koçi Bey, Sultan İbrahim'e ders verir gibi meseleleri dile getirmektedir. Bu risalede Koçi Bey âdeta bir hoca, Sultan İbrahim de bir talebe gibi görünmektedir. Hatta bazı yerlerde padişahın devlet görevlileriyle görüşürken nasıl hitap edeceği, kim gelirse ayağa kalkacağı, büyük elçilerden hangisine nasıl davranacağı gibi konular üzerinde durmaktadır.

Koçi Bey Risalesi iki defa basıldı. [14]Macarcaya, Rusça’ ya, Almancaya ve Fransızcaya tercüme edildi. Sadeleştirilmiş metnini Zuhuri Danışman yayımladı. (İstanbul 1972).

Koçi Bey'in risalesinde en çarpıcı tespitleri şu başlıklar altında toplamak mümkündür.

  1. a) Padişah'ların etrafında dalkavuk devlet adamları vardır ve bu yüzden padişah, halkın sorunlarından uzaktır.

  2. b) Tımar ve Zeamet sistemi bozulmuş, topraklar verimsiz, halk rahatsızdır.

  3. c) Rüşvet artmış, memuriyet alım satımı yapılmaya başlanmıştır.

  4. d) Kuruluş felsefesi, disiplin ve devletin beka'sı olan Yeniçeri ocağı artık silahını, padişah, devlet ve millete çevirmiştir.

  5. e) Devlet adamalarının basiretsizliği, eğitimsizliği ve liyakatsizliği sorunları derinleştirmektedir.

Koçi Bey her iki risalede de olaylar anlatarak uygulama şekillerini belirlemektedir. Koçi Bey'e göre, problemlerin ortaya çıkmaya başladığı zaman olan Kanunî dönemine kadar padişahlar devlet ve toplum işleriyle bizzat ilgilenirlerdi. Divan toplantılarına katılıp meseleleri daha yakından takip ederlerdi. Devlet hiyerarşisindeki görevler, işinin ehli olan insanlara verilirdi ve bu kişiler görevlerini ihmal ve suiistimal etmedikleri müddetçe yerlerinde kalırlardı. Bundan dolayı herbir yönetici, görevinde uzmanlaşır, tecrübe sahibi olurdu. Görev başındaki devlet adamları devletin çıkarlarına öncelik verirlerdi, menfaatlerini ön plâna çıkarmazlardı. Sistemin işlerliğini devam ettirmesi için, devlet görevlerine ait kadrolar ve toprak sahipliği yedi yılda bir gözden geçirilir, boş kadroların ve boş olan toprakların sahibi belirlenirdi. Ayrıca devlet yöneticilerinin ve memurlarının sayısı belli idi ve gelişigüzel artırılamazdı. [15]

 

  1. MURAT'A SUNULAN RİSALEDEN BİR ALINTI:

“Devletlu, şevketlu, âlemin sığınağı, padişah hazretlerinin rikâb-ı humayunlarına arzuhaldir: Padişahımızın malumu olduğu üzere Osmanoğullarının yüce soyları,-cenâb-ı

Hak mizan gününe kadar devam ettirsin- padişahlarından memleket genişliği, hazine çokluğu ve şevket bakımından kemal bulan, Allah rahmetine ulaşmış, suçları cenâb-ı Hak tarafından affolunmuş olan Sultan Süleyman Han idi. Ve yine âlemin bozulmasına sebep olan haller dahi onların zamanında meydana çıkıp, devlet en kudretli zamanında olmakla,belirtileri o zaman duyulmayıp, birkaç seneden beri görünür oldu. Hazreti Resul (Sallallahu aleyhi vesellem) ve cihar yari güzin –Allah hepsinden razı olsun- ve diğer halife sultanlar

–Allah burhanlarını nurlandırsın- şahsen kendileri divan yapıp, halkın işlerini bizzat görürlerdi. Ve o kadar perde arkasında değillerdi. Ve o yüzden dünya ahvaline gerektiği gibibilgi hasıl ederlerdi. Hatta bu devlet-i aliyyede dahi öylece olurdu. Kahredici Sultan Selim

–Günahları örtüp affedici Allah’ın rahmeti üzerine olsun- divanhanede bizzat divan yapıp, padişah kullarını, kullar padişahı bilirdi…” [16]

 

İLMİYE SINIFI VE MEDRESELERİN BOZULMASI

 

Şeriatın devamı ilimle, ilmin devamı ulemâ iledir. Padişahın yüce ataları zamanında ilme ve ilim adamlarına saygı ve ikram hiçbir devlette yoktu. Bunun meyvesi olarak nice güzel eserler ortaya çıkmıştır. İntizam-ı hal-i ulemâ, mühimmat-ı din ve devlettir (ulemânın durumunun düzenli olması din ve devletin en önemli işlerindendir). Bu sırada ise durumları çok bozuk, karışık ve perişandır. Eskiden bilginlerin en bilgilisi, en faziletlisi, en dindarı, en yaşlısı Şeyhülislâm tayin edilir ve daha sonra görevden alınmazdı. onlar da çekinmeden gerçeği söylerler, Padişahlara güzel öğütler verirlerdi.

"Bugün ilim yolu pek bozulmuş, eski kanun (kurallar) işlemez olmuştur. Eskiden ilim öğrenip danişmend olmak isteyen önce ulemâdan birine gider, ondan mahreç dersi okur, yeteneği görülünce bir başka müderrise gider, bu şekilde Hariçte, Dahilde, Sahnda uzun süre öğrencilik yapar, sırası gelince mülâzim olurdu. Sırası gelince, Sahn danişmendlerinin eskileri –ki muîdlerdir– her birine birer Tetimme tayin olunup, orada barınan suhtegân taifesine (softalara) ifade-i ulûm ederlerdi (ders verirlerdi). 1594 tarihine gelinceye kadar Sahn muidlerinin şimdiki müderrisler kadar itibarı vardı. Danişmend olup uzun süre medreselerde ilim ile uğraşmayınca mülâzim yazılmazdı (...) İlim yolu son derece temiz ve düzenli idi. Bu nedenle içlerinde bilgisiz yoktu. Kadılar ve müderrislerin tümü ilim ve dini mükemmel, ırz ve vakar sahibi (saygın kişiler) idi ve müderrislik yaparken ilme, devlet makamında iken din ve devlete doğrulukla hizmet edip halka çok faydalı olurlardı. 1594 tarihinden sonra, sebepsiz yere azledilme korkusuyla ?eyhülislâmlar, vs. dalkavukluk yapmaya mecbur kaldılar ve Padişaha gerçekleri söyleyemez oldular (...)

"Giderek her işe hatır karıştı, her şeye göz yumuldu ve hak etmeyenlere bir çok mevkiler verildi, eski kanun bozuldu. Mülâzemetler satılmaya başladı. İyi-kötü belirsiz oldu. İyilerin iyi işlerinin değeri bilinmediği ve kötülerin kötülükleri cezasız kaldığından, âlim ve cahil birbirinden ayrılmadığından, ulemânın kıymeti bilinmediğinden, bilginlerin halk gözünde saygınlığı kalmadı. Eskiden ulemâ Allah’tan korkar, halk da onlardan korkar ve her söylediklerine uyarlardı. Ben İstanbul’a geldiğimde bir müderris yoldan geçse herkes büyük saygı ile ayağa kalkardı. Dışarıda gösterişsiz giyinirlerdi, asla süs ve gösterişleri yoktu. Makam ve mevki peşinde değillerdi. Evlerinde ilimle meşgul olurlar, dışarı çıkınca ya derslerine, ya camiye, ya da bir dost ziyaretine giderlerdi. Hak gözünde saygınlıkları pek büyüktü. O zamanlar, âlim ile cahil bir tutulmazdı.

"Bilgi ve marifet sahiplerine ayrıcalık (üstünlük) tanınsa yine kısa sürede önceki durum olur. İlmiye rütbeleri en bilgiliye verilmelidir. Medreseler dahi dakâyık-ı ilmiye istihracına kadir olanlara gerektir (medreseler de ilmî incelikler bulup ortaya koyabilenler içindir). Mülâzemetler satılmazsa, hakkı olanlara verilirse, sayıları çok tutulmazsa, âlim ve cahil eşit görülmezse ilim yolu kısa zamanda düzelir. Ancak, aldırış etmemekle âlem elden gider." [17]

 

Sitemizdeki Tevarihler Gazanameler Gazavatnameler Zafername ve Selimnameler 

 

  1. Suzi Çelebi ve Gazavatnamesi ( 16. yy )

  2. Zaifi Gazavat-ı Sultan Murad İbni Muhammed Han

  3. Bosnalı Sabit'in Zafernamesi Ve Diğer Eserleri

  4. Zafername - i Hazreti Sultan Murad Han Rahimizade İbrahim Çavuş

  5. Kalkandelenli Sücûdî ve Selimnâme'si

  6. Keşfî Mehmed Çelebi Selimname

  7. Kılıççızâde İshak Çelebi Selimnâme (İshaknâme)

  8. Nişancı Celalzade Mustafa Çelebi Tabakatü’l-Memalik, Selimname ve Diğer Eserleri

  9. Sa’d b. Abdülmute’al ve Selimnamesi

  10. SELİMNAME Koca Nişancı Celalzade Mustafa Çelebi

  11. Gazavâtnâme Çeşitleri ve Eserleri

  12. Gazavâtname ve Türleri

KAYNAKÇA 

  • [1] Ali Kemali Aksüt) (1939), Koçi Bey Risalesi, İstanbul:Vakit

  • [2] https://tr.wikipedia.org/wiki/Ko%C3%A7i_Bey

  • [3] Koçi Bey (haz.:Zuhuri Danişman) (1972) Koçi Bey risalesi (1. baskı). Istanbul: Devlet Kitapları (Türk kültürü kaynak eserleri dizisi).

  • [4] Kunt, Metin (2009), Türkiye Tarihi, İstanbul: Cem Yayınevi, s.30.

  • [5] Kunt, Metin (2009), Türkiye Tarihi, İstanbul: Cem Yayınevi, s.30.

  • [6] Yılmaz, Mehmed, "Koçi Bey" (1999), Yaşamları ve Yapıtlarıyla Osmanlılar Ansiklopedisi, İstanbul:Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık A.Ş. C.2 s.31 ISBN:975-08-0072-9

  • [7] Yrd. Doç. Dr. M. Emin YOLALICI, TÜRK TARİHİNİN KAYNAKLARINA GENEL BİR BAKIŞ, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi- 2008, Shf.471-490 )

  • [8] Mehmed Süreyya (haz. Nuri Akbayar) (1996), Sicill-i Osmani, İstanbul:Tarih Vakfı Yurt Yayınları ISBN:975-333-0383 C.IV s.63

  • [9] Ali Fuat Gökçe , Osmanlı Klasik Döneminde İdari Reform Hareketleri:Koçi Bey Risalesi,.yasader.org/web/yasama_dergis

  • [10] Yrd. Doç. Dr. M. Emin YOLALICI,TÜRK TARİHİNİN KAYNAKLARINA GENEL BİR BAKIŞ,Uluslararası Sosyal AraŞtırmalar Dergisi- 2008, Shf.471-490

  • [11] Ali Fuat Gökçe , Osmanlı Klasik Döneminde İdari Reform Hareketleri:Koçi Bey Risalesi,.yasader.org/web/yasama_dergi

  • [12] Dr,Ahmet Elibol,Yeniçeriler ve İktidar Bağlamında Osmanlı Sisteminin Dönüşümü, GÜ.Akademik Bakış, Cilt 3, Sayı 5, 2009)

  • [13] A. Yaşar AYDIN,Koçi Bey'in Gözüyle Osmanlı'da Çözülme,Sızıntı Dergisi, Ağustos 2000 Yıl :23 Sayı :259)

  • [14] Ali Kemâli Aksut İstanbul, 1939 ve A. VefikPaşa, Londana 1862)

  • [15] A. Yaşar AYDIN,Koçi Bey'in Gözüyle Osmanlı'da Çözülme,Sızıntı Dergisi, Ağustos 2000 Yıl :23 Sayı :259)

  • [16] Koçi Bey Risalesi, Sadeleştiren: Zuhuri Danışman, Ankara, 1985,shf,87-88)

  • [17] Prof. Dr. Yahya AKYÜZ,17. Yüzyıldan Günümüze Türk Eğitiminde Başlıca Düzenleme ve Geliştirme Çabaları ,meb.gov.tr/dergiler)

Edebiyat Dil bilim, Kültür, Folklor, Geleneksel ve Güzel Sanatlarla ilgili, Tez, yazı, İnceleme, ve Araştırmalarınız bize başvurarak bu sitede Paylaşabilirsiniz.

 BAŞVURU İÇİN : ESA, İLETİŞİM  veya s_kuzucular@hotmail.com 

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar