Külkedisi Sindirella Masalı

25.07.2020


Külkedisi Sindirella

 

Külkedisi  (Fransızca: Cendrillon, İngilizce: Cinderella) aslında Çin kökenli olmasına rağmen daha sonra ünlü bir Avrupa halk masalı haline gelen bir masal olmaktadır.  Masal hem Çin hem de Binbirgece Masallarında karşımıza çıkmış Charles Perrault’un yazdığı bir kitaba alındıktan sonra Avrupalılar tarafından sahiplenildiği gibi eski bir Avrupa Masalı olarak ünlenmiştir.

Masal, üvey annesi ve kız kardeşleri tarafından evin kölesi haline getirilen iyi kalpli bir kızın ona yardım eden bir iyilik perisi sayesinde bir prensle tanışması ve mutlu sona kavuşması kurgusuna dayanır. Bu masal Avrupa edebiyatında çok sevilmiş, bu masalın pek çok versiyonu türemiş,  bu masal defalarca resimli olarak basılmış, filme, tiyatroya vb uyarlanmıştır.  

 

Kül Kedisi Masalı

Güzeller güzeli bir çocuk olan Sindirella’nın annesi ölünce babası başka bir kadınla evlenir. Üvey annesi ise önceki kocasından olan iki kızıyla gelip eve yerleşirler. Sindirella’nın üvey annesi ve iki kızı Sindirella’ya çok kötü davranmaya başlar.

Üvey annesi ve üvey kardeşleri Sindirella’yı ilk önce tavan arasına atarlar. Sonra eşyalarını da tavan arasındaki odasına taşıtırlar.  Üvey annesi öz kızlarına çok iyi davranmakta, bütün isteklerini yerine getirmektedir. Fakat üvey anne ile üvey kardeşleri Sindirella’yı köle haline getirmişler, evin tüm işlerini ona yaptırmaya başlamışlardır.

Üstelik bütün ev işlerini onun üzerine yıktıkları gibi kendi işlerini de ona yaptırmaktadırlar.  Ev işleri bittikten sonra Sindirella’yı yanlarına da yaklaştırmayıp,  onu odalarına dahi sokma-maktadırlar. Bu nedenle Sindirella, evin işlerini bitirdikten sonra mutfakta beklemekte sönmekte olan ocağın önünde tek başına kalmakta,  üvey annesi ve üvey kardeşleri sıcak odada ve soba başında ısınırlarken Sindirella’da ellerini sönmekte olan küllere doğru tutup ısınmaya çalışarak yaşamaktadır.

Sürekli olarak küllerin başında beklemek zorunda kaldığı için üvey kardeşleri ona “Külkedisi” diye seslenmeye başlarlar.

 

Ülkenin prensi bir gün bir balo tertip etmiş ve ülkedeki genç kızları bu baloya davet etmiştir.  Bunun üzerine Üvey annesi ve kız kardeşi günler önceden bu balo için hazırlık yapmaya başlar. Üvey kız kardeşleri büyük bir sevinç içindedirler. Çünkü herkes Prens’in bekâr olduğunu ve bu baloyu da evleneceği kızı seçmek için tertip ettiğini düşünmektedir.   Külkedisi’nin yaşadığı eve de davetiye gelmiş ama Külkedisi’nin annesi ve üvey kardeşleri elbette ki onu götürmeyi asla düşünmemektedir.

Külkedisi’nin kız kardeşleri heyecandan deliye dönmüşler, Prens “‘Bakarsın ikimizden birini seçer” diye büyük bir umuda kapılmışlardır. Bu nedenle üvey annesi öz kızlarını güzelleştirmek için ne gerekiyorsa yapmaya başlamış, onlara yeni elbiseler, ayakkabılar, kokular vb almıştır. Balo günü gelene kadar da Külkedisi, üvey annesi ve üvey kardeşlerinin ihtiyaçlarını ve emirlerini karşılamak için koşturulur.  Onlar ne istemiş ise hepsini de yapmıştır. Hiçbir ihtimal yoksa da Külkedisi kendisinin de baloya çağrılacağı umudunu duymaktadır. Lakin üvey annesi ve kardeşleri onu terslemiş azarlamış ve baloya gidemeyeceğini anlamıştır.

İki üvey kız kardeşinin ikisi de prens ile tanışmak ve prens ile dans etmek hayalini kurmakta Külkedisi ise uzaktan onların ve üvey annesinin dillendirdiği bu hayalleri dinlemekte, için için üzülmektedir.   Üvey anne, öz kızlarını Prens’in dikkatini çekebilmelerini sağlamak için her şeyi yapmıştır. Üstelik kızlarına bu nedenle moral de vermektedir. Onları uzatan dinleyen Kül Kedisi ise düşlere kapılmıştır.

Oysaki Külkedisi’nin üvey kardeşlerinin ikisi de çirkindir.  

Balo günü gelmiş, üvey kardeşleri sevinç ve umut içinde baloya gitmişlerdir.  Onların gidişini izleyen Külkedisi mutfakta oturmuş ve için için ağlamaya başlamıştır.  Tam bu sırada iyilik meleği peyda olur ve “Neden ağlıyorsun Külkedisi?” diye sormuştur.  Külkedisi “Ben de baloya gitmek istiyordum,” diye hıçkırarak cevap verir.  O ses ise “ Öyleyse sen de gideceksin” diye seslenir.  Külkedisi duyduğu sese bakınca şaşkınlıktan donakalır. Çok güzel bir kadın yanı başında durmakta ve onunla konuşmaktadır.  Bu güzel ışıltılar içindeki kadın “Ben senin peri annenim,” demiş ve “Şimdi kaybedecek zamanımız yok! Bana hemen bir bal kabağı getir!”  demiştir.  Bunun üzerine Külkedisi bir bal kabağı getirmiş ve peri anneye vermiştir.  Peri annesi sihirli değneğiyle dokununca, bal kabağı birdenbire bir fayton olup çıkıvermiştir.  Peri annesi bu defa “ Şimdi de bana altı tane fare getir! “  diye seslenir. Külkedisi de hemen altı tane fare bulup getirmiştir. Peri annesi bu fareleri de at yapar.  Bal kabağı bir fayton, fareler de at olmuştur.  Peri annesi, bir sıçanı at arabacısı, altı kertenkeleyi de Paytonun arkasından gidecek olan uşaklara çevirmiştir.

Peri annesi en sonunda değneğiyle bir dokunup Külkedisi’nin yırtık, pırtık giysilerini incilerle taşlarla süslenmiş ışıltılı kıyafetlere dönüştürür. Külkedisinin eski püskü yırtık ayakkabıları camdan yapılmış ışıltılı bir ayakkabıya çevirir. Peri annesi ona baloya gitme vaktinin geldiğini söyler ve “Gece yarısı olur olmaz evde olmalısın. Çünkü gece yarısı olur olmaz sihir bozulacak “ diyerek tembih etmiştir.  Saat on iki olunca her şey eski haline dönecek elbiseleri tekrar eski giysilerine, faytonu bal kabağına, atları da fareye dönüşecektir.

 

Külkedisi  paytona binerek baloya gelir. Herkes şaşkınlıktan küçük dilini yutmuş muhteşem giysiler içinde gelen ve altı uşağın hizmet ettiği bu kızın kim olduğunu merak etmiştir. Baloya katılan tüm hanımlar ile üvey kız kardeşleri onun elbisesine hayran olmuşlardır.  Hatta onun yanına gelerek elbisesini diktirdiği terziyi de sormuşlardır.  Balodaki erkeklerin hepsi Külkedisi ile dans etmek için bir birleri ile yarışırlar.  En sonunda Prens de onu görmüş ve Külkedisini görür görmez ona âşık olmuştur.

Prens ona yaklaşarak Külkedisi ile dans etmek istediğini söyler. Külkedisi heyecanla kabul eder.  Prens ile Külkedisi dans ederlerken saatin 12 ye geldiğini fark eden Külkedisi hemen balodan ayrılır. Telaş ile koşarken ayakkabısının bir tanesini düşürür. Sokağa çaktığında elbisesi tekrar eski elbiselerine dönüşmüş ve her şey eski haline dönmüştür. Külkedisi koşa koşa ve ağlaya ağlaya gelip yatağına yatar.  

Ertesi gün Prens, Külkedisinin merdivenlerde bulunan ayakkabısını alarak Külkedisini bulmak için aramaya başlar. Prens ev ev dolaşıp ayakkabıyı tek tek bütün genç kızlara  giydirir. En sonunda prens Külkedisi’nin evine de gelmiş, üvey kardeşlerine de ayakkabı denenmiştir.  Ayakkabı onların ayağına da olmaz.

Prens artık çok üzgündür çünkü uğramadığı sadece birkaç ev kalmıştır. Tam evden ayrılırken hizmetçi kılığındaki Külkedisini de görmüş ve yanına çağırtmıştı. Üvey kardeşleri o bir hizmetçi diye buna karşı çıksalar da prens ayakkabıyı ona da giydirmiş ve o ayakkabı Külkedisine uymuştur.  Bunun üzerine Prens dikkatlice baktığında akşamki aşık olduğu kızın Sindirella olduğunu da anlamıştır.

Bunun üzerine Prens, hemen diz çöküp ona evlenme teklifi eder. Üvey annesi ve üvey kardeşleri kıskançlık ve öfkeden deliye dönmüşlerdir. Külkedisi de sevinç içinde bu teklifi kabul eder.

 

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar