01.01.2023
Osmanlıca yazılışı cāriyet : جارية "
Cariye Sözcüğünün Kökeni
Cariye, Arapça” cry “kökünden gelir. Arapçada carā جرا "aktı, koştu" fiilinin fail dişili yani müennesidir. Cāriyat جارية " Genç kız, hizmetçi, dişi köle" anlamlarına gelir.[1] Akma, akım, akıntı, akış anlamlarına gelen carayān جريان , aktı anlamına gelen carā جرا , "cereyan eden, akan, süregiden" anlamlarına gelen “carî “ sözcükleri de “[2] cry” kökünden gelmektedir. Cariye sözcüğünün çoğulu “cevari “ dir
Cariye Nedir ve Sözlük Anlamları
Cariye sözlük anlamı ile genç kadın köle, genç hizmetçi kız, “savaşta düşmandan esir alınıp, Dar-ül-İslam’a getirilmiş olan kâfir kadını” , “esir ve köle olarak alınıp satılabilen, iktisadi bir araç olarak görülen ve bir efendiye bağımlı olan köle kadın” [3] anlamlarındadır.
Cariye Sözcüğünün Eşanlamlıları
Cariye’ye, halayık, esir “kadın köle” odalık; Farsça’da bende, gulâm, kenîz; Arapça’da abd, rakik, memlûk, kınn, rakabe, vasîf, milkü’l-yemîn, memlûke, vasîfe, câriye, eme ve gurre de denmiştir.[4] Erkek olan kölelere hâdim de denmiştir. Hadim hizmet eden anlamı ile hademe sözcüğüyle aynı kökten gelmektedir. Cariye, sağ elin mülkü anlamında mülk-i yemindir. Yani cariyenin efendisi cariyenin meşru hak sahibidir. Efendisi cariyeyi istediği gibi kullanır. Satabilir, hediye edebilir, azad edip hürriyetine kavuşturabilir ve nikâhla evlenebilir.
Köle ve Cariye Sahibi Nasıl Olunur
Eski devrilerde köle ve cariye düşmek daha ziyade savaşta esir alınmak korsanlar tarafından kaçırılmak şeklinde olıuyordu. Esir düşünceler korsanlar tarafından kaçırılanlar esir tacirlerine satılırdı. Cariye ve köle edinmek ise tacirlerden veya sahiplerinden satın almak şeklinde oluyordu. Bazen de aileler kendi çocuklarını para ile satabiliyorlar veya çocuklarının daha iyi koşullarda yaşayabilmeleri için çocuklarını saray ve büyük konaklara gönüllü olarak teslim edebiliyorlardı.
Savaşlarda esir alınan askerler galip ordunun ganimeti ve kölesi olmuş olur, İslam ülkelerinde elde edilen kölelerin beşte biri devlet hazinesine, beşte dördü de muhariplere taksim edilirdi. Savaşta esir düşenler kurtuluş akçesi (fidye-i necât) veya esir mübadelesi yoluyla serbest kalabilirdi.[5] Fidyesi ödenmeyenler esir kalmış oluyordu. Köleliğe razı olarak hayatta kalan esirlerin kulaklarına halka _ halka beğüş- küpe- takılır ve onların köle oldukları bu şekilde belli olurdu. ( bkz HALKA BEĞÜŞ NEDIR (BENDE-I HALKA-BEGÛŞ) SEVGILININ KÖLESI )
Savaşta ele geçirilen kale ve yerleşim yerlerinden esir veya ganimet olarak ele geçirilen kadınlar, çocuklar ve genç kızlar da aynı şekilde cariye olarak taksim edilirdi.
Köle ve cariye elde etmenin diğer bir yolu ise korsanlık yaparak limanları veya gemilere baskın yapmaktan geçiyordu. Korsanlar denizlerde yağma, çapul, gasp amaçlı dolaşan hırsız, haydut, soyguncu ganimet, insan kaçakçılığı fidye ve esir ticareti yapan denizcilerdi. Gemilere ve limanlara saldıran korsanlar, elde ettikleri esirleri diğer ülkelerde ve limanlarda satardı. Hürrem Sultan, Kösem Sultan gibi padişah annesi de olmayı başarmış valide sultanlar dahi korsanlar tarafından kaçırılıp [6]İstanbul’da satılmış cariyeler arasındadır.
Eski devrilerde köle ticareti çok yaygın ve kârlıydı. Kadınları kızları ve çocukları kaçırıp köle yapmak için köyleri ve şehirleri basan pek çok esir çeteleri de vardı. Bir şekilde köle ve cariye düşen insanlar, çocuklar ve kadınlar büyük kentlerin esir pazarlarında alınır ve satılırdı. Kölelerin kulaklarına iri ve yuvarlak halka şeklinde halka beguş denilen çıkartılamayacak küpeler takılır, onların köle olduklarını belgeleyen çeşitli dövmeler, işaretler ve belgeler de oluşturulurdu. Bu tip kölelere Habeşi de denmiştir. ( bkz Habeş ve Habeşi Köle Nedir) Osmanlı sarayındaki hadım ağalarının hemen hepsi korsanların hadım ederek getirip sattıkları Habeşli, Sudanlı, Mısırlı kölelerdir. [7]Kendilerini iyi yetiştiren bazı Habeşi, kara hadım köleler oldukça yüksek makamlara da ulaşabilir, Saray Ağalığına vezirliğe kadar da yükselebilirlerdi. Statüleri yükselen kölelerin kulaklarındaki halk beğüşler de çıkarılırdı.
İslam ülkelerinde ve Osmanlıda esir pazarlarında satılan cariyeler ve köleler Müslüman olmayan ahaliden esir alınmış olanlardı. Satın alacak kişi cariyenin avret yeri hariç, her yerine bakmak [8] hakkına sahipti.
Köle ve cariye edinmenin diğer bir yolu ise köleyi ve cariyeyi köle sahibinden satın almakla oluyordu. Köle bir anadan ve babadan doğan çocuk da köle sayıldığı içim başka birine satılabilinirdi. Osmanlı vesikalarına göre cariye ve köleler günümüz parasına göre 200 ila 300 bin Tl civarındaydı. [9]
İstanbul’da Cariye Pazarı ve Esirciler Loncası
İstanbul’da ilk esir pazarı Haseki semtinde açılmıştı. Daha sonraları Bedesten civarı, Kapalı Çarşı, Nuruosmaniye civarına doğru kaymıştı. En sonunda Tavukpazarı’ndaki Esir Hanı, cariye ve köle ticaretinin merkezi haline geldi. Köle ve cariye alım satımını ehli ve yetkili kişilere bırakmak ve üzerinde devlet denetimi sağlamak için
İstanbul Esirhâne Eminliği kurulmuştu. [10] Bu eminliğe bağlı bir ahi loncası da kurulmuş bu loncaya bir kethüdâ, esircilerin kendi içlerinden seçtikleri bir şeyh, yiğitbaşı, çavuş ve dellâllar görevlendirilmişti.[11] Bu lonca faaliyetlerini Esir Hanı denilen handa yürütüyordu. Esir alıp satmak imtiyazı ahi ocağının elindeydi. Bu izinler belli sayıda ve belli eğitim aşamalarından geçmiş ve bu görevi hak etmiş kişilere verilirdi.
Esir han’ında esir alıp satanların Ahilik loncası, Ahi Babası, kethüdası, mütevelli heyeti vb vardı. Cariye ve gulam satanlar erkek ve kadın olabilir bunlara ise erkek ve kadın esirci denirdi. Erkek veya kadın esirciler, esirlerin iyi para etmesi için onların yemesine, içmesine, giyim kuşamlarına dikkat eder, yetenekli olanlara müzik, dans ve çeşitli el sanatları öğretirdi.
Eskiden 300 odalı bir yapı [12]olan ve günümüze ulaşamayan Esir Han’ı “ibâdullahın haremi”[13] olarak anılıyor, bu handa gayri Müslimler köle ve cariye olarak satıldıkları halde hür gayrimüslimler bu hanın içine alınmıyordu.
Esir hanında, cariye ve köle alıp satma belirlenmiş izinlere tabiydi.
Saray Konak Sosyal Hayatta Cariye ve Efendi İlişkileri
Eski devrilerde şehzadelere, padişaha hatta hanım sultanlara hizmet etmeleri için saraya çok sayıda cariye alınırdı. Saraydaki cariyelerin sayısı bine kadar çıkabilirdi. Saraya, konaklara ve evlere cariye alınmasının birkaç ana nedeni vardı. Cariyeler evin efendisinin cinsel arzularını tatmin etmek için, evin işlerini yapması için ( kölelik yapması amacıyla ) , ev hanımımın işlerine yardımcı olması için satın alınırlar ve evde bulundurulurdu.
İslam fıkhına ve tüm mezheplere göre (Hanefi, Şafii, Naliki, Hanbeli, Caferi) cariyeyi (veya köleyi ) satın alan efendinin nikâh kıymadan cariyesini istifrâş etme hakkı da vardı. ( istifrâş etme; yatağa alma, birlikte yatma) Cariyelerin bir görevi de efendisine bu yönde hizmet etmekti.[14]
Evin hanımlarının ( evin efendisinin nikâhlı dört karısı olabilirdi) evin erkeğinin cariyeler ile yatıp kalmasına itiraz etme hakkı demek ki olamıyordu. Eve getirilen cariyeler köle de olmuş olmalarından dolayı evin tüm işlerini yapmak zorundaydı. Cariyelerin temel hedefleri “evin kızı” olmak, son aşamada ise “evin kadını” olmaktı. Çünkü evin erkeği isterse onu nikâhlı eşi yapabilir, böylece evin hanımı da olabilir, evin efendisinin eşi olunca doğacak çocukları da kölelikten azad olmuş olurda. Bu umutlarının gerçekleşmesi aileye sadakat ve itaat ile mümkün olabilmekte idi. Cariyeler hizmetkârlık yapar ancak ev halkının bir üyesi olarak onlarla aynı evi paylaşırdı.
Kadın köleler evin hanımına hizmetçi, halayık olarak yardım etmek zorundaydı. Evin işlerini yapar, dokuma işçisi olarak çalışır, saraylarda ve zenginlerin konaklarında câriye olarak istihdam edilirdi. Köleler genellikle basit ev hizmetlerinde, çiftliklerde, tarla ve bahçelerde çalışır cariyeler ise, ev işleri, dokuma, odalık, halayık gibi görevler de yaparlardı.
Bazıları evin hanımı olmayı da başarıp özgürlüklerine kavuştukları gibi ilk efendilerinden azat edilerek hür kişiler ile evlenip nikâhlı eş olabilirlerdi. Bu durumda çocukları da kölelikten kurtulabildiği gibi, cariye olarak saraya girip padişah annesi haseki sultan statüsüne kadar yükselebilmeleri de mümkündü.
Nitekim yükselme döneminin başlarından itibaren Osmanlı padişahlarının tamamına yakınının annesi cariye veya azatlı cariyelikten haseki sultanlığa kadar yükselmiş cariyelerdir. Örneğin Kanuni’nin eşi Hürrem Sultan, Safiye Sultan, Kösem Sultan gibi cariyeler devletin yönetimi ve kaderi ile dahi oynayabilecek hale gelmiş olan haseki sultanlardır.
İslam Hukukuna Göre Cariyelik
İslam hukukuna göre cariyeyi satın alan efendi cariyesini bir başka kişiye satabilir, kiraya verebilir, azad edebilir, miras olarak vb bırakabilirdi. İslam hukukuna göre köle anneden doğan çocuk da bir köle sayılırdı ve kölelik annenin statüsüne tâbi kabul edilirdi. Hür bir baba ile köle bir anneden doğan çocuk da köle kabul edilir ve bu kölenin mülkiyeti de annenin efendisine ait olurdu.
Köle ve cariyeler hukukî olarak; alınıp satılabilen, hibe edilebilen, kiralanabilen, eşya gibi görülmüştür. “Miras ve vasiyete, müstakil veya müşterek mülkiyete “ konu edilmişlerdir. Bir köleye karşı yapılan haksız fiil efendisine yapılmış farz edilir. Köle bir başka birine zarar verirse doğacak tazminat da efendisine aittir. Köle başkasına zarar vermiş ise kölenin efendisi kölenin satılmasına veya zarar görene devredilmesine katlanmak zorundadır.
İslam hukukuna göre üç tip köle daha vardı.
Ümm-i veled: Çocuğunun kendi efendisinden olduğunu söyleyen, efendisinden çocuk doğurmuş cariye.
Müdebber: Hürriyetine kavuşması, efendisi tarafından kendisinin ölümü şartına bağlı kılınan köle. Müdebberlik, bir kölenin efendisi hayattayken vefatından sonra kölesinin âzât olmasını vaat etmesiyle meydana gelir
Mükatebe: Bir bedel karşılığında azat edilmek üzere efendisiyle anlaşma yapmış olan köle
Mezun köle: Efendilerin adlarına ticari işler takip edebilen ve yapabilen köle demekti. Bu kölelere bu haklar efendileri tarafından verilir ve sorumluluk da efendilerine ait olurdu.
Eğer cariye efendisinden bir çocuk doğurur ise bu câriye (ümmüveled) hürriyetini garanti etmiş olur ve diğer kölelerden farklı bir konuma gelmiş bulunurdu. Ümmüveled konumunu kazanmış olan câriye artık satılamaz, hibe edilemez, köle gibi davranılamaz azad olmayı garanti etmiş bir cariye haline gelmiş olurdu. . Efendisinin ölümünden sonra da azad olmuş olurdu.
Erkek veya kadın köleler efendilerinin rızasını alırsa başkası ile evlenebilir. Köle bir kadından doğan çocuk eğer efendisine ait ise hür bir çocuğu değilse köle kabul edilir ve bu kölenin mülkiyeti de kadının efendisine aittir. Köle veya cariyeler efendilerinin ölümü sonrasında azad edilme vasiyetini almış olabilirlerdi. Efendilerinin ölümünden sonra azad olacak bu kölelere müdebber köleler denilirdi. Bir köle belli bir müddet kölelik yaptıktan sonra sahipleri ile bir bedel karşılığında azat edilmek üzere pazarlık yapma hakkına sahipti. İslami hukuka göre kölelerin bu hakkına mükatebe denilmişti ve efendiler köle ile böylesi bir pazarlığa girmek hususunda zorlamaya bile tabi bırakılmıştı. Mükatepe hakkına sahip olan köle efendisine borçlanarak azad edilmek hakkını elde eder, borcunu ödeyince tamamen hürriyetine kavuşmuş olurdu.
Kadı defterlerindeki davalardan anlaşıldığı kadarı ile hakları ve hürriyetleri gasp edilen köleler efendilerine karşı davalar açabiliyor, azaldıkları konusunda hür ve nüfuzlu kişilere karşı açtıkları hürriyet davalarını kazanabiliyorlardı. [15]
Köleler mal varlığına sahip olamadığı için zekâttan ve hacdan muaftı. Müslümanlığı seçseler dahi Cuma ve bayram namazlarına katılmakla ve cihadla mükellef değillerdi.
Azatlık Belgesi Itknâme
İslamiyet savaşlar ve sosyo ekonomik nedenler ile kölelik ve cariyelik sistemini kaldıramamış ancak köle âzat etmeyi, kölelere bir takım haklar vermeyi, kölelik sistemini yumuşatmayı hayli teşvik etmişti. İslam’da pek çok suçun affı veya dileğin yerine gelmesi şartı köle azad etmeye bağlanmıştı. Köleleri azad etmek büyük sevap ve en büyük ibadet sayılmıştı. Köle ve cariye sahipleri kölelerin temel ihtiyaçlarını karşılamak yedirmek, içirmek, giydirmek ve gönlünü hoş tutmak mecburiyetinde bırakılmıştı. İslam hukukuna göre efendileri köle ve cariyeleri dövemez, onlara yapamayacakları işleri veremez ve hakaret edemezdi.
Osmanlı’da köleler İslâm’ı kabul ettiği takdirde genelde 7 yıllık bir sürenin sonunda âzât ediliyor veya daha da erkenden mükatebe- pazarlık sonucu, efendisine bir miktar borçlanarak – hakkını elde ediyordu. O devrilerde azât edilen kölelere ıtknâme düzenlemek hukukî bir zorunluluk değildi. Efendisi köleyi sözlü olarak azad edebiliyor köle de hürriyetine kavuşmuş oluyordu. Pratik hayatta kölenin azad olabilmeyi istemesi için ekonomik ve sosyal olanakları elde edebilmesi gerekliydi. İşsiz ve aç kalmak korkusu nedeni ile özgürlüğü seçebilmek bir hayli zor olmalıydı.
Köleliğin Kaldırılması
Esir Pazarı, Sultan Abdülmecid’in emriyle 1847’de kapatılmışsa da bazı esirciler bu işi kendi evlerinde, bazıları da Fâtih Camii civarı ile Tophane semtinde bir müddet kaçak olarak sürdürmeye devam etmişti. 1876’da Kānûn-ı Esâsîsi ile halayık , gulam , köle alışverişi yasaklandı. 1891’de Sultan Reşad [16] zamanında kölelik ve cariyelik tamamen ortadan kalktı.
KAYNAKÇA
[1] https://www.etimolojiturkce.com/kelime/cariye
[2] https://turkcenedemek.com/kelime/cari/
[3] Prof. Dr. M. Zeki DUMAN,” İSLAM’IN KÖLE VE CARİYE SORUNUNA YAKLAŞIMI” İlahiyat Fakültesi Dergisi Sayı: 12 Yıl: 2011/1 (1-54 s.)
[4] MEHMET ÂKİF AYDIN, MUHAMMED HAMÎDULLAH, https://islamansiklopedisi.org.tr/kole
[5] MEHMET ÂKİF AYDIN, MUHAMMED HAMÎDULLAH, https://islamansiklopedisi.org.tr/kole
[6] KORSAN GEMI ESIR BENDE KÖLE GULAM, https://www.edebiyatvesanatakademisi.com/Arama.aspx?id=48708
[7] Enemek , Ceb Etmek ( Hadım Etmek- İgdiş Edilmek Tavaşi,
[8] https://dinimizislam.com/detay.asp?Aid=564
[9] https://seyler.eksisozluk.com/1600lu-yillarda-osmanlida-kayitlara-gecmis-olan-cariye-fiyatlari
[10] Nurettin GEMİCİ,” Evliya Çelebi'nin Seyahatnamesi Işığında Çok Kültürlü ve Dinli Hayatın Merkezinde İstanbul” İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2011, 24, 181-208
[11] MEHMET ÂKİF AYDIN, MUHAMMED HAMÎDULLAH, https://islamansiklopedisi.org.tr/kole
[12] Nihat Engin, Osmanlı Devletinde Kölelik (doktora tezi, 1992), MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü.
[13] Bülent Tahiroğlu, “Osmanlı İmparatorluğunda Kölelik”, İÜ Hukuk Fakültesi Mecmuası, XLV-XLVII/1-4, İstanbul 1982, s. 649 vd.
[14] MEHMET ÂKİF AYDIN, MUHAMMED HAMÎDULLAH, https://islamansiklopedisi.org.tr/kole
[15] Ümit GÜLER, “Kadı Sicilleri Işığında Osmanlı Kıbrısı’nda Kölelik” Marmara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dergisi Cilt-Sayı 54, Haziran 2018 , ss 104-135
[16] NİHAT ENGİN, https://islamansiklopedisi.org.tr/kole
Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın