KategorilerEDEBİYATEdebiyat Terimleri MazmunlarEdebi Kelam Edebi Söz Nedir Ta'zim ve Asalet Nedir Nasıl Yapılır?

Edebi Kelam Edebi Söz Nedir Ta'zim ve Asalet Nedir Nasıl Yapılır?

02.11.2015

 

 

Edebi Kelam- Edebi Söz 

 

Osmanlıca yazılışı:  Edebi Kelam : ادب  كلام

Osmanlıca yazılışı edeb :  ادب

Osmanlıca yazılışı edebi, :  ادب,  edebiyye:  ادبيه

Osmanlıca yazılışı Edebiyat : ادبیات

 

Edebi:  edebi ve edebiyatla ilgili olan;  kelam ise söz anlamına gelir. Böylece  bu tamlama edeple ve edebiyatla ilgili söz anlamına gelmiş olur. Edebi kelama hüsn ü tabir (güzel ifade) - kötü bir şeyi kendi adıyla değil  başka bir yoldan anlatmak -  hüsn ü kelam ( sözün güzelliği) de denir.  Hüsnü tabiri  Türkçede karşılamak amacı ile “örtmece” kelimesi önerilmiş, sözcük rağbet görmemiş,  hüsnü tabir ve Edebi kelam  güzel adlandırmaya yakın işlevlere de örnek  olmuşlardır. ( bkz  Güzel Adlandırma)

 

Edebi kelam:  Kaba kaçabilecek ifadeleri  estetik ve uygun bir şekilde söyleyebilmek; bayağı, söylenmesi ayıp veya zarif olmayan sözleri zarif hale getirerek söylemek,  “sözü ayıp, kaba veya bayağı ifadelerden  kurtararak ifade etmek”;  “ hatalardan, çirkin ifadelerden, galiz tabirlerden, yapı ve biçim eksikliklerinden arınmış söz “ şekillerinde tarif edebiliriz.  Tahir’ül Mevlevi, edebi kelamı “İfadenin mübtezel veya bayağı tabirlerden münezzeh bulunmasıdır. Buna asalet ve mümtaziyet denilir. ” [1]  şeklinde açıklamıştır. Mübtezel saygınlık kazandırmayacak  değerini yitirmiş,  bol, ucuz, ortalık malı,  değersiz, ahlaken   düşük anlamlarına gelir. Münezzeh ise  temiz, arı, pak, uzak anlamlarındadır. 

 

O halde edebi kelam:   sözü ayıp, çirkin, hoş olmayan, düşük, çirkin, kaba, uğursuz sayılan  ifadelerden arındırarak estetik  bir şekilde söylemek, anlamı güzelleştirmek,   denilmesi veya duyulması hoş olmayacak sözleri dolaylı ama  zer afetle ifade etmek kabiliyetidir.  “ Sözleri çirkin, kaba, hoşa gitmeyecek sözlerden arındırarak söylemeye veya yazmaya  asâlet , mümtaziyet , hüsnü tabir  veya edebi kelam   sıfatları verilmiş, zıddına da hasaset ( kem ifade )  denmiştir.”[2] ( bkz Asalet ve Hasâset Nedir ( Edebi Kelam Hüsnü Tabir Mümtaziyet)

 

Sözün edeble   ve edebiyatla ilgili olması için “ sözün  zarif, uslu, gönülden ve  fiilen  güzel, iyi ahlak, incelik, nezaket  ve terbiye taşıması gerekir. “   Eskiler kelamda iki türlü güzellik aramışlar bunu da Hüsn ü zati, hüsnü arazi olarak ifade etmişlerdir. Hüsn-ü zati yi doğal ve oluştan güzellik, hüsnü arazi ise sonradan gelen güzellik olarak  tanımlamışlardır. Yani endamı hoş, sıfatı düzgün olmayan bir güzel ne kadar süslenirse süslensin güzel olamadığı gibi sadece  süs ile  güzelleştirmeye çalışılan bir ifade de güzel olmayacaktır.  İfadenin güzel  olması için ilk önce mana beyanın güzel olması  bedi’nin yani dış süslerin ancak o zaman bir işe yarayacağı düşünülmüştür.

Edebi Kelam’ı güzel bir kıza benzeten eskiler   meani ve beyan ilmini güzelin endamına, belği ise taktığı takıştırdığı süs eşyalarına benzetir. Güzel zaten güzeldir, çirkin süslense de çirkin kalır. Hüsnü zati  -  doğal güzellik - olmadan hüsnü arazinin- ilave süslemelerin – dış süslerin  -  takılması çirkini güzel etmez.

  Somut örnekler verecek olursak,  eşek, geberdi, orospu,  herif, çiş yapmak, avrat, kahpe gibi  sözcükler edebi  kelam da yer alamayacak sözlerdir.  Bu sözlerin kast ettiği anlamları bu sözcükleri kullanmadan ifade edebilmek edebi kelama girer.  Örneğin zenci yerine “siyahî”, öldü yerine “ rahmet-i rahmana kavuştu”, helâya gitti yerine “ayak suyuna “çıktı;  eşeğin tekisin  yerine “ seni sur dibinde bile kesmezler “, verem yerine” ince hastalık” demek edebi kelama  ve güzel adlandırmaya girer. ( bkz  Güzel Adlandırma )

 

Tahir’ül Mevlevi  Edebiyat Lüğati eserinde sözü nezih ve zarif yapmak için  düşülen hatalardan birisi için güzel bir örnek  vermiştir.  “ Ziya Paşa  ,[3]

Yanıktır o aşığın kitabı

Nazmında kokar ciğer Kebabı

 

Mısraında Fuzuli’nin  bağrı yanık bir âşık olduğunu  nezih bir şekilde ifade etmek isterken “ manzumeyi piyazca dükkânına benzettiğini “ yazmıştır.

Şu halde edebi kelam  bir ifadeyi kabalığa, bayağılığa, çirkinliğe ve sıradanlığa düşmeden ifade edebilmek işidir.  Buna asalet ve mümtaziyet denilir.

Örneğin Mehmet Akif her türlü fuhuş yaptıktan sonra ölen birini şu şekilde anlatmıştır.

Bütün kebaire tiryaki bir kopuk tanırım
Ne oldu bilmiyorum şimdi sağ değil sanıırm [4]

Beyitte  fuhuş ve adilikler  yerine kebair (büyük günahlar) , ölmüş yerine sağ değil  ifadeleri kullanılarak  beyit  kaba, bayağı ve düşük kelimelerden kurtarılmıştır.

 

Asalet

Bir sözün  Asalet e sahip olması  veya edebi bir lafız sayılması için  fasih yani açıkça da anlaşılır, yani “Avamın anladığı, havassın da meziyetini takdir ettiği ifadeler”  yani halkın anladığı, seçkin ediplerin de  meziyetlerini takdir ettiği şekilde söylenmelidir. Yani edebi kelam, hem kötü ve kaba tariflerden arınmış, hem fasih,  hem de beliğ olmalıdır. Buna göre “, fesâhati sağlamak için kelimede, kelâmda ve mütekellimde kusur bulunmamalıdır.

 

Mümtaziyet ise sözün ayrı ve üstün vasıflı söylenebilmesidir.

Eskiler   ifadelerde asalet ve mümtaziyet sağlamanın yollarını şu şekilde sıralamışlardır.

 

1.Sözü Kabalıktan Kurtarmak

Ölen birisine öldü yerine  i“Rahmet-İ Ralman’a Kavuştu”, işten çıkarılan birine işten atıldınız yerine “Affedildiniz”  birine ayı yerine orman kibarı,  cimri yerine “kıyımsız”demek gibi

 

  1.  Sözü  Ta’zim  etmek veya İfadeyi Süslemek: Sözü  Ta’zim Etmek: Sözü  ululamak, söze büyüklük, hürmet   saygı ve ikram katmaktır.

Bir şeb ki sarâ-yı ümmehânî
Olmuşdu o mâhın âsumânî  Şeyh Galip

Papağan için “ belâgat şekeristânının tûtîsi ve fesâhat gülistânının bülbülü”

Ay kelimesini onurlandırarak ve ona ululuk ve saygı katmak için  Ay’ı gecelerin sultanlarının nası ve sarayında oturan hükümdar annesi şeklinde  ifade ederek ta’zim etmiştir.

Ammâ ne kabîle kıble-i dert
Bilcümle siyah-baht ü rû-zerd

Giydikleri Âftâb-I temmûz
İçtikleri şûle-i cihan-sûz [5]

Şeyh Galip   çöldeki bir Arap kabilesinin  sıcaktan pişip,  sıcak sulardan içmek zorunda kaldıklarını “ Amma ki ne kabile   hepsinin bahtı  ve yüzleri  kara altınla kaplanmış,  dertlere kıble etmişler, Giydikleri temmuz güneşi, içtikleri dünyayı yakıp yandıran ateş gibi su “ şeklinde süsleyerek ifade etmiştir.

  1. İfadeyi fesahat yönünden bozacak ses, kelime, terkip ve ikilemelerden kaçınmak

 Eskiler ” benzer seslerin kulağı tırmalayacak şekilde bir araya gelmesini bir fesâhat kusuru” olarak görmüşler, buna da  “Tenâfür-i Hurûf” demişlerdir.  Çıkış yerleri birbirine yakın veya aykırı olan  harflerin bir arada kullanılması, bu duruma sebebiyet vermektedir.

Kat kat düşüp ol peri hicaba
Gark oldu gülab ı ızdıraba    Nabi

Nabi bu beytinde kaba tabirden kaçınarak terlemiş olan bir güzeli tarif ederken ter- pis koku kelimelerini kullanmadan, ifadesini kaba tabirden kurtarmak için   güzel adlandırma yapmış, ter yerine  gülab – ıstırap  tabirini kullanmıştır.

 

İLGİLİ LİNKLERİMİZ İÇİN TIKLAYIN

 

KAYNAKÇA

 

  • [1] Tahr ‘ül Mevlevi, “Edebiyat Lüğati”  Enderun Kitabevi, 1970,  İst. s. 40
  • [2] Asalet ve Hasâset Nedir ( Edebi Kelam Hüsnü Tabir Mümtaziyet)
  • [3] Tahr ‘ül Mevlevi, “Edebiyat Lüğati”  Enderun Kitabevi, 1970,  İst. s. 40
  • [4] Tahr ‘ül Mevlevi, “Edebiyat Lüğati”  Enderun Kitabevi, 1970,  İst. s. 40
  • [5] Tahr ‘ül Mevlevi, “Edebiyat Lüğati”  Enderun Kitabevi, 1970,  İst. s. 40asalet ve hasa
Yorum yapmak için lütfenKayıt Olunya da