Hurşit İle Mahmiri Hikayesi Metni ve Hikaye Hakkında Bilgiler

17.06.2011

 

 

HİKÂYE HAKKINDA

 

sıl aşk hikâyeleri kategorisinde ele aldığımız bu halk hikâyemiz Kerem ile Aslı gibi sonu facia ile biten hikâyelerimizden biridir. Hikâye ilk kez Ali rıza Yalgın Tarafından 1922 Yılında derlenmiştir. Hikâyenin Dadaloğlu’na ait olduğunu veya Dadaloğlu tarafından oluşturulduğuna dair iddialar bulunmaktadır.

 

 Söz gelimi Öner Yağcı “Dadaloğlu Yaşamı ve Şiirleri “ adlı çalışmasında [1]bu hikâyeyi Dadaloğlu’nun oluşturduğu hikâyeler arasında göstermiş ve eserine almıştır.

 

Hikâye Dadaloğlu tarafından oluşturulmamış olsa bile hikâyedeki bazı manzumelerin Dadaloğlu tarafından söylendiği kuvvetle muhtemeldir. Hikâyedeki şiirlerden Hurşit’in atı için söylediği güzelleme ve Mahmiri için söylediği şiirler Dadaloğlu’nun üslubuna çok benzemektedir.

 

Hatta Dadaloğlu’nun konu ve söyleyiş olarak bu şiirlere tıpa tıp benzeyen şiirleri vardır.

Hikâye’nin Dadaloğlu’ndan çok önceleri bilindiğine dair kanıtlar olduğunu söyleyen Cahit Öztelli ortaya somut kanıtlar koyamamıştır. Hikâyede adı geçen Germiyan Beyliği hikâyede olayın geçtiği yere göre ters bir konumdadır. Ayrıca Germi yan beyliğinin 15. yy dan beri varlığını yitirmiş olması Dadaloğlu'’na kadar bilinmesini güçlendirecek bir unsurdur.[2]

 

Sadece Germiyan Beyliğinin adının geçmesine dayanarak hikâyenin Dadaloğlu’ndan çok daha evvelden beri yaşadığını savunmak da doğru olmasa da Cahit Öztelli’nin düşüncelerinin doğru olabileceğine dair kuvvetli bir delildir. Bir halk Ozanının 19. yy da Germiyan Beyliğinden haberdar olması, 19 yy da bu denli tarih bilgisine sahip olması biraz zor bir ihtimal olmalıdır. Hikâyenin Germiyan Beyliğinin adının henüz hafızalardan silinmediği bir zamanda oluşmuş olması daha mantıklı görünmektedir.

 

Hikâye Hakkında karşılaştırmalı bir inceleme yapan, Saim Sakaoğlu da aynı kanaattedir. Hikâyenin Dadaloğlu’nu çok seven halkın ona mal etmesine bağlamaktadır. [3]

 

 

Saim Sakaoğlu'nun Önsöz'ünden

 

"Hurşit ile Mahmihri Hikâyesi'ni de, diğer hikâyelerimiz gibi halk edebiyatı araştırmalarına başladığım yılda, 1968'de keşfetmiştim diyorum, çünkü o güne kadar benim dünyamda halk hikâyesi diye bir kavram yoktu. Belki, sadece Köroğlu'nun başından geçenleri biraz "destan", biraz "gerçek olaylar" olarak kabul ediyordum. Lise edebiyat kitaplarında tanıştığımız Fuzûli'nin Leylâ vü Mecnûn'unun ise, halk hikâyesi olarak da yaşamakta olduğunu çok sonraları öğrenecektim. Halk hikâyeleri konusundaki ilk aşkım "Asuman ile Zeycan"dır. ... Beni kendine çeken ikinci hikâyemiz Hurşit ile Mahmihri olmuştu. Bunda hikâyenin Dadaloğlu tarafından tasnif edildiği iddiasının yanında, Çukurovalı öğrencim Nazım Günay'ın bu hikâyenin bir varyantını tez konusu olarak alması da etkili olmuştu. Ben de Milli Kütüphane'deki cönkler arasında bulup çıkardığım bir nüshasını yeni yazıya aktarmakla meşguldüm. En güzel tesadüf ise, bir ansiklopedinin "Hurşit ile Mahmihri" maddesinin yazılmasının bana teklif edilmesiydi. İşte, bir kaç yılın çeşitli olayları beni bu hikâye üzerinde çalışmaya yöneltti. Başladım da... Ancak, daha sonraları üstlendiğim idari görevim eserin gün ışığına çıkmasını geciktirdi. Her zaman yaptığım gibi bir ortak çalışmaya girmeye karar verdim ve öğrencim Ali Duymaz'la birlikte çalışmamızı teklif ettim. İşte bu çalışma, bir hoca-öğrenci ikilisinin ortaya koyduğu bir eserdir. Gayretli, titiz ve çalışkan bir yapıya sahip olan Duymaz, benim bıraktığım yerden yola çıkarak, zaman zaman bana danışarak bu çalışmaya son şeklini verdi. Eseri bütünüyle bir defa daha gözden geçirdim ve bu son şeklini verdik..." (Prof. Dr. Saim Sakaoğlu'nun Önsöz'ünden)[4]

 

HURŞİT İLE MAHMİRİ HİKÂYESİ[5]

 

Hikaye Metni için Kaynak : Battal Pehlivan, Dadaloğlu, Yaşamı, Sanatı, Şiirleri ( Shf. 64- 75 )[5]

Karaman beylerinden birinin oğlu olan Hurşit, Karamana konup göçen Türkmenlerden birinin kızına âşık olur. Soğuk pınarların başında buluşan bu gençler birbirlerini çıldırasıya sever. Hurşit kız ile sözlenerek ona bir yüzük hediye eder.

 

Kıza dünürcü gönderilir. Kız verilmeyince kırk gün beklenip kız tarafının rızası olmazsa kırk gün sonra kaçırılmasına karar verilir. Türkmen beylerinden olan kızın ailesi ve abisi kızın kaçırılacağını tahmin edince çadırları yıkarak meçhul bir yere doğru göçerler.

 

Fakat kız Hurşit’in kendisini arayacağını bildiğinden buluştukları pınarın taşlarının arasına Mahmiri, gitmeden önce çamaşırı yıkayıp, bir de kağıt yazıp Hurşit’le devamlı haberleştiği yere bırakır.. Arkamdan gel manasına gelen bu işaretten başka Konya yolu üzerinde rastladığı bir çobana da gidecekleri yeri söyler. Hurşit’ten aldığı yüzüğü de çobana vererek Hurşit’i gördüğünde yüzüğü ona vermesini tembih eder.

 

Hurşit kızı kaçırmak için yaylaya gelince oraların ıssız kaldığını sevdiğinin ve ailesin oradan göçtüğünü görür. Çok üzülen Hurşit bir ocak taşının üzerine oturarak bir türkü söyler.

 

Bilmem Hint’e gitti, bilmem Yemen’e
Bıraktı bu elde beni divane
Bir sualim vardır çayır çimene
Çayır, çimen nazlı yârim nic’oldu?

Belki göçün sürmüşlerdir Ayaş’a
Şimdi gözüm etmez yâri temaşa
Bir sualim vardır dağ ile taşa
Dağlar taşlar nazlı yârim nic’oldu?

 

Gözyaşını silerken kızın koyduğu nişanı görüp derhal Miyan’a gittiklerini anlar.

 

Üçtaşları birbirine çatmışlar.
Arasına bir de tılsım atmışlar.
Mahmirim’i uykularda tutmuşlar,
Miyan Çölü nazlı yarim nic’oldu ?

 

Eve gelip anasına babasına “Babası Mahmiri’yi götürmüş, ben arkaları sıra gedecem” Diyo. Babası ise “Gel oğlum etme hangi ağanın hangi beyin gızını diyosan sana O'nu alayım. Bu sevdadan vazgeç” Der. Hurşit, “Yok baba ben başka kimseyi istemem, Mahmiri’den başkası bana haram.” Der. Atıyla birlikte yollara düşer. Bayağı gittikten sona kocaman bir yerli kayaya rast gelir.

 

Nuh gününden beri burda durursun
Gelen geçen güzelleri bilirsin
Yarimi demezsen kara gavursun
Mahmiri’m buralardan geçti mi?

 

Mahmirin’nin peşine düşen Hurşit gide gide bir su kenarında bir sürüye rastlar. Koyun sürüsünün çobanına

 

Çoban yol üstünde böyle durursun
Gelen geçen yolcuları görürsün
Mahmiri den bana haber veririsin
Söyle çoban söyle haberin var mı?

Çoban kaval ile bir cevap verir:
Kırk gün oldu bu yollarda dururum
Gelen geçen güzelleri görürüm
Sevgilinden sana haber veririm

Aldı Hurşit:

Çok oldu mu yarim buradan geçeli
Sırtındaki kepenek mi keçe mi?
A çobanım sağlam mıydı hasta mı ?
Söyle çoban söyle haber ver bana

 

Karşılıklı atışmalarla çoban Mahmiri’den aldığı yüzüğü göstererek Mahmiri’nin kendisine ne kadar yalvardığını da söyleyip yolu tarif eder. Fakat Hurşit tarif edilen yerde yedi yol birden görünce dönüp geri gelerek hangi yol olduğunu tekrar sorar. Eğer dönüp gelirse çobana vezirlik vaad eder. Çoban ona güneye doğru gitmesini ve sağa dönmesini tembih eder. Kıble tarafında bir göle kadar gitmesini söyler. Hurşit gide gide gölü bulur. Gölü geçip karaya çıkacakken göl kıyısındaki çamura saplanırlar kendin kurtarır ama uğraşmasına rağmen atını bataklıktan kurtaramaz. Böylece yolda koşa koşa gitmeye başlar.

 

Yolda hem koşmakta hem de atına ağıt yakmakta , hem de atı için güzellemeler söylemektedir.

….

Bir yanıma baktım saydır seçilmez
Bir yanıma baktım çaydır geçilmez,
Kanat vermeyince Mevlam, uçulmaz
Serim, ata kurban, canım güzele

….

Hurşit’i görünce sağrısı terler
İnişe gidince nalları, parlar
Mahmiri’mi yayla yolunda arar
Serim, ata kurban, canım güzele

 

Hurşit yalın ayak perme perişan yoluna devam eder, ağaçı görür ağaçlar, türkü söyler, turnaları görür, turnalara deyişler der.

 

Gökte giden uç turnalar
Birbirine eş turnalar
Önde giden baş turnalar
Turnam yâre selam söyle.

 

Bir ormana girip korkulu rüyalarla geceyi geçirir. Sabah erkenden yola çıkıp akşama kadar yürümeye devam eder.

 

Gül ağacı biçim biçim
Ben ağlarım için için
Yarim yükletmiştir göçün
Gül, yarim görmedin mi ?

 

Bir gül ağacına türküler söyledikten sonra sazını bırakır bırakmaz yorgunluktan uyu kalır. Uyanınca yola koyulur ve bir köyün pınarının başına kadar gelir. Pınarın başında beklemeye başlar, pınarın başındaki üç kız Hurşiti gözlemektedir. Pınara gelen kocakarıdan bir tas su ister. Kocakarı Hurşit’in asil ve zengin biri olduğunu anlayınca kızlarından birini ona vermeyi kafaya koyar. Kızlarından küçüğü olan Mihri’yi ona vermeye çalışır. İsim benzerliği Hurşit’i deliye döndürtse de kocakarının ısrarına rağmen oradan hemen uzaklaşır. Ertesi gün bir başka köye yaklaşır ve orada bir düğün olduğunu öğrenir. Bir çocuk ona “ Öz beyin kız kardeşi Mahmiri ile Germiyan beyi’nin oğlunun evlendiğini, düğünün onların düğünü olduğunu söyler. Yüreğne ateş düşen Hurşit, Âşık kıyafeti giyerek düğün yerine gider. Gece yarısından sonra, damat Hurşit’ten bir türkü söylemesini ister. Aldı Hurşit:

 

Ne güzel yakılmış yârin kınası
Beş kere akçeye değer sinesi
Torulmuş terlemiş kaymak memesi
Desem Han öldürür, demesem öldüm.

Kadir Mevla’m kalem vermiş kaş vermiş,
Ağzına mercandan ufak diş vermiş
Ak memeler domur domur baş vermiş
Desem Han öldürür, demesem öldüm.

Varayım göreyim Arabistan’ı
Yare giydireyim telli fistanı
Seveyim koynunda pamuk mestanı
Desem Han Öldürür, demesem öldüm.

Seyreyleyin Ferhat ile Şirin’i
Ne de hoş sevmişler birbirlerini
Hurşit ile Mihr’i garip serin
Desem Han Öldürür, demesem öldüm.

 

Germiyan beyinin Han oğlu ile meclistekiler öfkeden çıldırırlar. Meclisteki kabadayılardan Tütüncü Hasan Töreye uygun olmadığından Hurşit’in öldürülmesine engel olur. Olay Mahmiri’nin kulağına kadar gider. Aşığı görüp dinlemek istediğini şart koşar. Han oğlu mecbur kalarak Hurşit’i Mahmiri’nin meclisine kadar getirtir. Hurşit’in deyişlerinden Mahmiri onun Hurşit olduğunu anlar gece yarısı gelip kendisini kaçırmasını ona fısıldar.

 

Âşıklar gece yarısı iyi bir at ile firar ederler. Han kırk atlı ile onları takibe koyulur. Hurşit’in atının bataklığa battığı yerde onları yakalar. Han Hurşit’i cellâdına teslim eder. Hurşit son dilek olarak cellattan bir türkü söylemek ister. Dileği kabul edilse de Hurşit’in başını kesip kanlı gömleğini Han’a teslim eder.

 

Mahmiri, Hurşit’i son kez görmezse Han’a teslm olmayacağını canına kıyacağını söyler. Son bir kez görmesine izin verilir. Hurşit’in cesedi başında bir türkü okuduktan sonra üzerinde taşıdığı bıçağı kendine saplayarak Hurşit’in cesedi üzerine düşerek oracıkta can verir.

 

 

İlgili Linkler

 

 

KAYNAKÇA 

 

[1] Öner Yağcı “Dadaloğlu Yaşamı ve Şiirleri “ İleri Yayınları, 2006-11

[2] Battal Pehlivan, Dadaloğlu, Yaşamı, Sanatı, Şiirleri ( Shf. 64- 75 )

[3] Hurşit İle Mahmiri, tanıtım yazısı : Prof, Dr Saim Sakaoğlu, Yrd. Doc.Dr. Ali Duymaz, Hurşit İle Mahmiri,1996, Ankara, Kültür Bakanlığı

[4] Prof, Dr Saim Sakaoğlu, Yrd. Doc.Dr. Ali Duymaz, Hurşit İle Mahmiri,1996, Ankara, Kültür Bakanlığı Prof. Dr. Saim Sakaoğlu'nun Önsöz'ünden

[5] Hikayenin metni :https://www.turkudostlari.net/hikaye.asp?turku=15897, son erişim, 12-12-2013’den alınmıştır.

 

Edebiyat Dil bilim, Kültür, Folklor, Geleneksel ve Güzel Sanatlarla ilgili, Tez, yazı, İnceleme, ve Araştırmalarınız bize başvurarak bu sitede Paylaşabilirsiniz.

BAŞVURU İÇİN : ESA, İLETİŞİM  veya [email protected]

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar