Dadaloğlu'nun Hayatı Hakkında Tespitler

16.09.2013

Dadaloğlu'nun Hayatı Hakkında Tespitler

 

Dadaloğlu
 

 Dadaloğlu

( D. 1780 1790 arası- Ö. 1868- Pınarbaşı )

Dadaloğlu, 19. Yy.da Çukurova ve Uzunyayla bölgeleri arasında göçer olarak yaşayan Avşar Türkmenlerinin bilinen en ünlü, ozanıdır. Âşık edebiyatımızın da en önde gelen halk ozanlarından biridir. Göçer hayata alışkın bu ozanımız, iskân politikalarına direnen Türkmenlerin dili olmuş, doğa, aşk, göçerlik hayatı, yiğitlik, kahramanlık, aşiret kavgaları konularında yazdığı özgün deyişleri ile nam salmıştır.

 

HAKKINDA GENEL BİLGİLER

Kaynaklar onun hakkında bize çok az bilgi sunmaktadır. Hakkında edinilen bilgilerin hiç birisi belli bir belgeye dayanmaz. Hakkında yazılanların tamamı şiirlerinden çıkartılmış bilgilere ve tahminlere dayanmaktadır. Bu durum hemen bütün halk şairleri için böyle olsa bile Dadaloğlu kadar önemli bir şair hakkında bu denli bilgi yoksunu olmamız oldukça üzücüdür.  

Şairin doğum tarihi hakkında bu güne kadar verilen bilgilerin ve tarihlerin pek çoğu birer tahmindir. Doğum, ölüm vb tarihini belirleyen hiçbir vesika da yoktur. Ancak bu çalışmamız doğduğu yılı tam olarak ortaya koymasa bile doğmuş olabileceği yıllar ile ölmüş olması lazım gelen yılları hayli netleştirecektir. Çalışmamız onun 1866 yılına kadar yaşamış olduğunu hemen hemen ispat eder. Doğum tarihinin ise  1780 yılı sonrasında olduğunu akla yatkın getirmiştir. Çoğu kaynaklar ölüm tarihinin 1865 yılına kadar uzamadığı konusunda dahi bir şüphe içindedir. Bu yazımız en azından doğduğu yıllar ile yaşadığı en son yılları ispat edebilmektedir.

Çalışmamızda Dadaloğlu'na ait olduğu düşünülen şiirlerin ona ait olamayabileceği şüphesini de göz önünde bulundurmuş, bir kaç veri olmadan da bir hükme girilmemiştir. Dadaloğlu'nun üslubu ve şiir sanatını göz önünde bulundurarak birçok  şiirinde defalarca söz ettiği olayların tarihteki belgelerine dayanarak neticelere varmak çalışmamızın özünü teşkil etmiştir.


HAYATI HAKKINDA GENEL BİLGİLER VE TESPİTLERİMİZ 

Hayatı hakkında bilgi veren en önemli yazılı kaynak, 1940’lı yıllarda Kayseri’de Ziraat Bankası müdürü olan Fahri Bilge’nin halk arasında yaptığı derlemelerden oluşan defter kayıtlarıdır.  Fahri Bilge, Halil Kâhya gibi Avşar kökenli kaynak kişilerden yaptığı derlemelere göre Dadaloğlu diye tanınan dört ayrı âşığın bulunduğu kanısına ulaşmıştır.  Buna göre Dadaloğlu diye bilinen âşıklardan birinin en genç ölenin Âşık Veli, en büyükleri olarak Kul Yusuf gösterilir. Bir diğeri de “Âşık Dadaloğlu Musa’dır. Musa’nın babası Cerid aşiretinden, Altıgözbekirli köyünde yaşamış olan Dadaloğlu olarak belirtilir. Lakin Fahri Bilge ve kaynak kişinin verdiği bu bilginin belgesi ve teyidi yoktur. Yine bu kaynaklara göre asıl adı Âşık Musa olan bu Dadaloğlu, babasının adını mahlas olarak kullanmıştır. Musa’nın annesi ise Avşar’dır ve  Afşar aşiretinden Hacı Mustafa Oğullarından birinin kızıdır. Şu halde Dadalın bir şiirinde geçen  “Koca Nallı benim dayım “  diye tanıttığı Koca Nallı Baba Dadaloğlu’nun oğlu olup Dadaloğlu mahlasını kullanan Âşık Musa’nın öz dayısı olmalıdır. Esasında “Koca Nallı benim dayım “  diye tanıtılan namlı Avşar Koca Nallı, Dadal Musa’nın oğlu Dadaloğlu Veli’nin dayısı da olabilir.

Fahri Bilge’nin kayıtları Dadaloğlu mahlasını kullanan üç âşığın dede, baba ve torun Dadaloğlulları olduğu ifade etmektedir.  Öyle ise Dadaloğlu Musa’nın babası dede Dadaloğlu tahminen XVIII. asırda doğmuş ve H. 1223 [M. 1806-1807]’de ölmüş olması mümkün olabilmektedir.  [1]

Fahri Bilge’nin kayıtlarına göre babasının adı olan Dadaloğlu mahlasını kullanan Âşık Musa, “ önce Cerid aşiretinden; sonra Afşar aşiretinden Hacı Mustafa Uşağı’ndan bir kızla evlenmiştir. Âşık Musa, türkülerinde Musa ve Dadal mahlaslarını kullanmıştır. Âşık Musa’nın oğlu Veli de âşıktır. Âşık Veli tahminen H. 1195 [M.1778-1779]’te doğmuştur. Veli de önce Cerid aşiretinden; sonra da Afşar aşiretinden olmak üzere iki defa evlenmiştir. Âşık Veli H. 1263 [M. 1846- 1847]’te ölmüştür.” [2]

Bu bilgiler, Dadaloğlu’nun kimliği hakkındaki pek çok çelişkiyi ortadan kaldırmaya yetecek kadar önemlidir. Üstelik yazının devamında da işaret edeceğimiz gibi doğru olması mümkün ve tutarlı bir bilgidir. Fakat Âşık Dadal Musa’nın oğlu Dadaloğlu Veli’nin 1847 de ölmüş olduğunun ifade edilmesi, bir başka çelişkiyi ortaya çıkarmaktadır. Çünkü tespitlerimize göre 1865 yılında Derviş ve Ahmet Cevdet Paşa'ların Fırka-ı İslahiye- Çukurova ve Binboğa’daki göçerleri zorunlu iskâna tabi tutmasından sonraki söylenen Dadaloğlu mahlaslı şiirleri kimin söylediği sorusunu ortaya çıkarmaktadır. Nitekim İskân sonrasını anlatan Dadaloğlu mahlaslı şiirlerin birinde Dadaloğlu asıl adının Ali olduğunu da zikretmiştir.

Dadaloğlu'm Yetim Ali oldu adın
Ne meskenin kalmış ne kalmış yâdın
Yazıcıoğlu derler harammış sütün
Ben takmıştım taşıdığın tuğları

Bu nedenle ya torun Dadaloğlu Veli 1847 de ölmemiştir yahut da Veli’nin bir oğlu da atalarının Dadaloğlu mahlasını kullanan bir âşık olmuştur. Şu halde ortaya çıkan en büyük ihtimal Âşık Dadal Musa, babası Dadaloğlu’nun adını mahlas olarak kullanmış, Oğlu Âşık Veli de bu mahlası kullanmayı sürdürmüştür. Bu ihtimal 1780 de doğdu gösterilen ve en az 1866 yılına kadar yaşaması gereken dört farklı isimli dört ayrı Dadaloğlu çelişkisine mantıklı bir izah getirmektedir.

Fakat bu izahat bile Dadaloğlu’nun hayatı hakkındaki gizemleri tam olarak çözemez. Çünkü Dadal Musa’nın babasının adını Kul Mustafa olarak gösteren bilgiler de bulunmaktadır. [3]  Lakin Dadal Âşık Musa’nın babası olan Dede Dadaloğlu’nun asıl adı Mustafa, lakabının da Dadaloğlu olabileceği ihtimal dâhilindedir.  

Bu bakımdan tek bir Dadaloğlu’na ait gösterilen şiirlerin esasında en az üç;  en fazla da dört Dadaloğlu’na ait olduğu; bunlardan en az üç Dadaloğlu’nun dede, baba ve torun Dadaloğlu olduğu ihtimali ortaya çıkmaktadır. Fakat Dadaloğlu ve Dadal mahlasını kullanan şairlerin veya şairin Ali ve Mustafa adını kullanmış olanları da vardır. [4] Dadaloğlu’nun şiirlerine yazılı kaynaklar aracılığıyla değil, sözlü gelenek sayesinde ulaşılmış olması bu konuda kesin bir karara varmamızı güçleştirir.

Öcal Oğuz,  Dadaloğlu’nu “, tarihsel kimliği bilinen bir şairin yaratmaları olarak değil, sözlü kültür geleneği içerisinde ortak temsil yeteneğine sahip bir “tip” olarak değerlendirir. “ Dört ayrı Dadaloğlu’nun varlığına dair işaretler bu kanıyı güçlendirse de Dede, Baba, Oğul Dadaloğlularının tek bir Dadaloğlu imiş gibi değerlendirilmesinde bu yüzden bir sakınca yoktur. Sülale boyu Dadaloğlularını ayrıştırmanın güçlüğü yerine,  hepsine tek bir Dadaloğlu olarak bakmak bu nedenle de mümkündür.

Dadaloğlu’nun kimliği, doğum ve ölüm yerleri; öz geçmişleri doğum ve ölüm tarihleri de işte bu nedenlerle de işin içinden çıkılamaz hale gelmiştir. Kimi kaynaklar ise verdiği bilgileri hangi kaynağa dayandığını bildirmeden örneğin “ Kayseri'nin Tomarza ilçesinde  doğduğunu”  [5] iddia etmekte  bu tip bilgiler ayrıca kafa karıştırmaktadır. Bu nedenlerle Dadaloğlu hakkındaki en kesin bilgiler onun Çukurova, Uzunyayla, Yozgat ve Kırşehir civarlarına obasıyla birlikte yaz kış konup göçen bir göçer Avşar ozanı olduğudur. Bu bilgiyi kendisi şiirlerinde defalarca vermektedir.

Aslımı sorarsan Avşar soyundan
Ayrı düştüm aşiretten beyimden
Pınarbaşı'ndan da beş yüz evinen
Çıkıp da cana kıyanlardanım

Kalktı göç eyledi Avşar elleri
Ağır ağır giden eller bizimdir

Dadaloğlu Avşar boyundan bir şairdir ve şiirlerinden de anlaşılacağı gibi hem Avşarların hem de Çukurova göçer Türkmenlerinin hepsinin sözcüsü gibi davranmaktadır.

Osmanlı Devleti, Avşar, Karsantı, Sırkıntı, Bozdoğan, Tecirli, Cerit, Reyhanlı, Fettahoğulları, Karalar, Menemenci gibi Türkmen aşiretlerini yerleşik hayata geçirmek için uğraşırken, direnen göçer Türkmenlerin ( Yörükan taifesi) nidası Dadaloğlu olmuştur. Onun şiirleri, yerleşik yaşama geçmek istemeyen Türkmen aşiretlerinin sözlü isyanı sayılır.

Göçerler, Ramazanoğulları Beyliğinin kuruluşu ile  yazlık ve kışlak yerler paylaşmışlar, Torosların kuzeyinde yaz illeri; güneyinde ise kış illeri bölüşmüşler ve 1866  yılına kadar da göçer olarak yaşamışlardır. 1780' lerden itibaren Çukurova, Amik, Binboğa ve Berit dağlarındaki göçerler Kozan, Sarız, Maraş üçgeninde Kozanoğulları; Arsuz, Misis, Türkoğlu ve Düziçi mıntıkalarında Küçükalioğulları, Amik ovasında ise Reyhanlı derebeyliklerinin yönetimindeki yerlere konup göçen aşiretler halindedir. Bu oymaklar ve aşiretler 1866 iskânına kadar devlete vergi ve asker vermemişler; iç işlerinde bağımsız ve sorumsuz davranmışlar, Fırka-ı İslâhiye’de bu nedenle yapılmıştır. [6]

Dadaloğulları bu yaşam düzeni içinde doğmuş, yaşamış, göçerliğe alışmış, sabit bir yerde iskâna razı gelmemişlerdir. 1866'a kadar göçerler, kışın Torosların güneyi Çukurova'dan Halep'e kadar, yaz ayları ise Maraş, Sivas, Kırşehir civarlarına dağılıp toplanan, üstelik her yaz ve kış aynı araziye köye gidip, gelmeyen yörükan taifesidir. 1865'te devlet disiplini sağlamak için çok kararlı bir tutum izlemiş, Derviş ve A. Cevdet Paşaların ikna kabiliyetiyle, gerekirse çatışmaya da girerek göçerleri iskâna mecbur bırakmışlardır. 

1865- 1866  yılında gerçekleşen İskândan  önce göçerlerin göç illerindeki konaklama yerlerinin her yıl değişebiliyor olması, Dadaloğlularının nerede doğduklarının tespitini imkânsız hale getirir.  Zaten köyleri ve kasabaları olmayan göçerlere doğduğu veya öldüğü il veya köy aramak beyhude olmaktadır. Dadalların doğduğu ve öldüğü yerler tam olarak bu yüzden tespit edilemez. Ama onların nerelerde bulunduklarını tespit çok kolay olmuştur. Dadaloğluları gittiği her yerin ismini zikretmeyi çok seven ozanlardır ve onların göçerlik ruhlarında gördüğünü yazmak vardır. Diğer bir etken ise göçerlerin övüncü çok yeri gezmek görmektir. Esasında bazı şiirlerinde doğdukları yerleri de işaret etmişlerdir. 

Kabaktepe asıl yurdum
Nadir Şah’tan gelir soyum
Koca Nallı büyük dayım
Avşarlıktan çıkı m’ola ?

En son Dadaloğlu’na ait olduğuna inandığımız bu şiirde sözü edilen Kabaktepe, Ceyhan, Osmaniye;  Erzin ile Tatarlı arasında yahut da Kaynar, Pınarbaşı ve Tomarza arasındaki bir Kabaktepe olmalıdır. Ama bu Kabaktepe, hayatı hakkında pek çok bilgi vereceğimiz en son Dadaloğlu’nun doğduğu yer olan, Erzin ile Tatarlı arasında bulunan Altıngöz Bekirli köyü ile yakınlarındaki Avşarların kışlık yaylak yeri olan  Erzin yakınlarındaki Kabaktepe olmalıdır.

Elbette ki bir dörtlüğe veya şiire dayanarak bunları kesin bilgilermiş gibi sunmak da istemiyoruz.  Fakat  son Dadaloğlu’na ait şiirlerin pek çoğunda çizilen coğrafya 19. yy. daki göçerlerin yaşantısını biçimlendiren hayat düzenlerini belirten tarihi gerçekler ile yüzde yüz örtüşmektedir. Bu bakımdan İlk Dadaloğlu ( Muhtemelen Dede Dadaloğlu ile ) son Dadaloğlu’nun yaşadığı yerler, göç yolları, göçerken konakladığı yerler, şiirlerindeki anlattıkları pek çok olay, kesin tarihleri ile tarafımızdan tespit edilmiştir.

Bu bakımdan hem Dadallar’ın şiirlerinde geçen, hem de aşağılarda belirteceğimiz gibi tarihi gerçekler ile yüzde yüz örtüşen bilgiler şu şekildedir.

Esasında konargöçer ozanların nereli olduklarını veya nerede öldüklerini tespit etmeye kalkmak hem beyhude hem de gereksiz bir çabadır.  Zaten Dadaloğulları, Çukurova Amik Ovası, Belen,  Gavurdağları,  Düziçi ( Haruniye) Kanlı geçit,  Aslanlıbel, Türkoğlu, Maraş’, Ahırdağı, Tekir geçitleri, Göksun, Sis ( Kozan) , Saimbeyli ( Hacin) , Tufanbeyli Sarız Göksun Pınarbaşı, Tomarza, Kaman, Sivas, Şarkışla, Uzunyayla, Kırşehir, Niğde, Bor, Akşehir, Yozgat, Ulukışla Pozantı, Zamantı vadisi, Çamardı, Bolkar dağları, Demirkazık dağı, Adana, Tarsus, İçel, Yarsuvat ( Ceyhan) , Misis, Payas, Halep ve İskenderun’u gezmiş bir sülaledir. Adlarını saydığımız bu yerler Dadallar ve Avşarların konup göçtüğü, göçerken uğradığı, kışlak ve yazlık yerleridir. Çünkü aşiret yaz aylarında Uzunyayla, Kırşehir, Nevşehir, Sivas, Yozgat veya Göksun taraflarına çıkmakta, kış mevsiminde ise Çukurağa ( Çukurova ) , Amik, İskenderun ovasına ve Binboğa’ya gelmektedir.  Aladağ, Binboğa, Berit, Çukurova, Haruniye ve Amik’deki aşiretler için Toroslar, Aladağ, Binboğa ve Berit dağları ve yaylaları Türkmenlerin kışlağıdır. [7]

Al yeşil bahçeli Kaman görünür/ Devrettim Akdağ'ı Bozok'a düştüm/ Yozgat'ın üstünde bir ateş seçtim/ Biter Kırşehir'in gülleri biter / Gönül arzuladı Niğde'yi Bor'u / Çifte bedestanlı koca Kayseri / Erciyes karşımda yaman görünür./ Gavurdağlarının başı dumanlı/ Yürü bire Pınarbaşı'm / Tez gelir Kaynar'ın yazı / Ters akar Mucur'un özü / Zamantı'nın tutar yüzü / Usul boylum Gördeles'te/ Misis köprüsünde kollarım bağlı / Göksun'a varınca Bayazıtoğlu/ Yine tuttu Gavurdağ'ı boranı… Gibi dizelerin hepsi aşireti ile konup göçtüğü, gelip geçtiği yaşadığı illeridir. Dadalların belli bir  iskân yeri yoktur, illeri hep göç ilidir.

Diğer bir dikkat çeken husus Dadaloğlu’nun Uzunyayla, Sarız, Pınarbaşı, Kaynar, Şarkışla hatta Yozgat’a kadar yerlere giderlerken Kozan Kadirli Tufanbeyli;  Ceyhan, Aladağ, Zamantı, Kapuzbaşı Everek yollarını, Kadirli, Andırın, Göksun geçitlerinden vb hepsinden gelip geçtikleri anlaşılır.  Göç yollarının değişmesi Kozanoğlu, Reyhanlı, Fettahoğulları gibi yerel derebeyleri ile olan küskünlük dargınlık, barış politikalarına göre değiştiği tahmin edilmektedir.

Dadalllar bir göçerdir, belli bir kışlak, yazlık illeri,  yerleri yurtları yoktur. Dadalların nereli olduğunu ve nerede doğduğunu araştıranlar bunu akıl etmemiştir.  Göçerler ve Dadallar kışın Çukurova’nın neresinde geçireceklerini( Genellikle Gavurdağı, Payas, Erzin yörelerine gelmişlerdir) yazın ise Uzunyayla, Göksun veya Kırşehir taraflarından nereye gideceklerini kendileri de pek de bilememişlerdir. Konargöçer oymakların nokta şeklinde belirlenen belli yazlık ve kışlak yerleri yoktur. Yukarıda saydığımız yerler, göç yolları, kışlak ve yazlıkları ise  geçici yerleşim yerleridir. Dadaoğlu’nun yurdu “ Göç yolunda dizilmiştir.”

Dadaloğlu’m da der zâtından zâtı 
Çekin eyerleyin gökçe kır atı
Göçmek değil bizim ilin muradı
Ak yâre gitmemiz güman görünür.

Çukurova ve Torosların kuzey taraflarına konup göçen göçerlerin  belli başlı dört  tane göç yolu vardır, Birincisi: Kozan, Feke, Sarız; İkincisi: Çukurova Aladağ Zamantı Vadisi ve Yahyalı,  Üçüncüsü: Çukurova, Gülek, Ulukışla Kayseri, Kırşehir; dördüncüsü   Kanlı geçit, Aslanlıbel Maraş ve Göksun yolu, Bir başak tali yol da Kadirli Andırın arasındaki geçittir.   Aşiretlerin göç yolu çıkacakları veya inecekleri mıntıkaya göre değişmektedir. Kavgalı oldukları aşiretlerin yerlerine göre, derebeylerinin (Kozanoğulları, Küçükalioğulları, Fettahoğulları )  izinlerine göre, kethüdalarının ve mültezimlerin seçtikleri yaylak yerine göre;  göç yolları ile kışlak ve yazlık iller bu durumlara ve izinler  göre değişebilmektedir. “Türkmen oymakları at sırtında hep göç halinde bulunmuş hiçbir yerde uzun süreli barınamamıştır. Göçebe her mevsim aynı toprağa bağlanıp kalmaz. Göçebelikte önemli olan mevsimine göre en güzel yurtlara konmaktır. Göç genellikle Mart ayı sonlarına doğru başlar altı, yedi ay sonra yani Ekim ayı sonlarında kışlaklara yeniden dönülürdü. “[8]

Dadallar ve cemaati kışlık ve yazlık illere bu göç yollarının hepsinden de geçmişlerdir.  Zaten Dadaloğulları bireysel düşünen ben diliyle söyleyen, bir şair değildir. Aşireti ile kopmadan yaşamış, biz diliyle düşünmüştür. Bu açıdan Dadalların biyografisi aşiretin hayatıdır. Onun şiirleri Türkmen boyları, Çukurova Derebeyleri, cemaatleri ve Avşarların o yıllardaki yaşamlarını ve tarihlerini anlatır.

Der Dadal'ım hani beyler kalanı
Mistik Paşa'm ne tez tuttun Belen'i
Çapanoğlu gene yaptın planı
Hani sizin çakmak çalan eliniz

Yaşadığı zamanlarda Yozgat ve Sivas’a doğru Çapanoğulları, Kozan, Sarız ve Düziçi’ne doğru Kozanoğulları, Arsuz’dan Ceyhan’a kadar Küçükalioğulları, İçel ve Ceyhan arası Menemencioğulları, Düziçi Maraş arasında Fettahoğulları derebeyi olmuşlardır. Avşarlar, Ceritler, Sırkıntı, Borantı, Tecirli, Reyhanlı aşiretleri ise gezgin aşiretlerdir ve göçleri esnasında bu derebeylerinin kontrolünde gelip gitmek zorundadır. Aşiretler arasında zaman zaman çatışmalar çıkmaktadır.  Kozanoğulları ve Küçükalioğulları en etkili derebeyleridir.

İlk Dadaloğlu’nun doğum tarihini en azından 1780 veya birkaç yıl sonrasına götürebilecek güçlü bir kanıt vardır. İlk Dadaloğlu bir şiirinde 1808 yılında meydana gelen Kozanoğulları ile Çapanoğulları arasında geçen bir savaşa değinmiştir. Bu olay sonrasında Çapanoğullarını yenen Kozanoğulları, Çukurova’da nam salacak ve derebeylik olacaklardır. Bu hadiseyi A. Esat Bozyiğit adı geçen yazısında detaylı  olarak nakleder

Orta Anadolu'da egemen olan Çapanoğulları kendine rakip olmaya başlayan Kozan oğullarına boyun eğdirmek için 1808'de bir birlik sevk eder.  Ancak Kozanoğlu Yusuf Ağa Çapanoğullarını Kozan belinin aşıldığı noktada, Belen Köyü’nde yok eder. Bu olay Dadaloğlu’nun birkaç farklı deyişinde konu edilmiştir.” [9]

Çekerim çileyi böyl'olsun bugün
Alırım mı sandın şol Kozan Dağın
Biz bir kurt idik de Bozoklu köyün
Ürkütüp sürüsün yiyenlerdenim

Yozgat ve Akdağmadeni tarafları Bozok Paltosu adlandırılmakta Bozokların yurdu olarak bilinmektedir. Bu olay bir başka şiirinde şu şekilde dile gelir

Yozgat tarafından çıktı bir paşa
Avşar'ınan Kürt'ü yaktı ateşe
Dövüşün dövüşün de çıkamam başa
Sen de gönlünle gel, hey Kozanoğlu

,,,,,,

Ulan Çapanoğlu belle bu günü
Gör Kozan meydanında cengi düğünü
Evvelki belleme bugünkü günü
Pençeyle temelin senin sökmen var.[10]

Dadaloğlu ve aşireti çoğu kez Kozanoğulları ile birlikte hareket etmiş, bazı durumlarda da karşı karşıya gelmişlerdir.  “ Kozanoğlu, bir gün  Dadal’ı çağırıp” Hep Avşarları övüyorsun bir daha onları övme “ diye azarlar.  Korktuğu anlaşılan Dadaloğlu: “ Bir daha Avşarları översem karım boş olsun “ diye söz verip kurtulur. Ama dayanamayıp şiirlerinde yine övmeye başlar. Kozanoğlu bunu duyunca haber salıp sebebini sorar. Dadaloğlu cevap olarak “  Safiye’m den vazgeçerim kafiyemden vazgeçmem der.” [11] Kozanoğlu da kızıp onu zindana attırır.

Bu rivayet gerçekte yaşanmamış olsa bile Dadallardan birisinin eşinin adının Safiye olabileceğini ortaya koymaktadır Ayrıca Dadalların aşireti ile Kozanoğulları’nın arasının zaman zaman bozulduğu fakat Küçükalioğulları ile sürekli bir ittifak ve dostluk içinde oldukları şiirlerden de bellidir.

Avşarlar ile Kozanoğulları’nın arasının göç yolları ve diğer aşiretlerle yapılan ittifaklar veya cepheleşmeler nedeniyle bir düzelip bir bozulduğu ortaya çıkmaktadır.  Bozuşma nedenlerinden birisi Avşarlar ile Ceritlerin Ceyhan’da yaptıkları Dadaloğlu’nun da katıldığı bir çatışma [12]sonrasında oluşmuştur. Bu çatışmadan sonra Avşarların göç yolunun değiştiği, Uzunyayla’ya Feke, Tufanbeyli, üzerinden değil, Gülek boğazı veya Maraş Göksun yollarından çıktıkları; anlaşılır.

Çukurova’daki Avşarlar ile Kozanoğullarının arasının açılmasını veya Dadallar ile Kozanoğulları’nın dostluğunu konu edinen çok sayıda rivayet ve türkülü hikâye vardır.  Kozanoğulları Beyi’nin Avşarları kışkırtarak Ceritler üzerine salması ve Yarsuvat ( Ceyhan) yakınlarında çıkan bu çatışmada Dadaloğlu’nun aşiretinin Ceritlere yenilmesi konusunu işleyen en azından dört tane farklı anlatı bulunmaktadır. Hepsinde de Dadaloğlu’nun bu savaşa katıldığı ve Avşarların Binboğa’ya (Gavurdağları’na) çekildiği anlatılır. 

MİRZAOĞLU, F. Gülay’ın yayınlanmamış Yüksek Lisans tezinde de geçen bu olayın anlatıldığı diğer bir varyantta Dadaloğlu “ Ölen sekiz yüz yiğidin eşlerine ne diyeceğim" mealinde bir şiir söyleyerek Yarsuvat- Ceyhan’dan obalarının olduğu Gavurdağları’na doğru gider.

Dadalların  kışlak yerinin Ceyhan Tatarlı ile Payas arası olduğuna işaret eden pek çok belirti ve kanıt bulunmaktadır. Dadalların Payas Ayanları Küçükali oğlu Halil Bey’in oğlu Dede Bey, Dede Bey’in oğlu  Mıstık Paşa  ve  Mıstık Paşa’nın oğlu Dede Bey’e  ithafen ve onların adların zikrederek söylediği pek çok şiirleri vardır. Küçükalioğulları ayanlarının doğum ölüm tarihlerine bakıldığında dahi tek bir Dadaloğlu’nun 70 yıl boyunca her üç Küçükalioğlu adına da şiir yazmış olması düşünülemez. Üstelik 1865 Fırka-ı İslâhiye’den sonra söylendiği kesin olan şiirlerin de olması Dede Baba ve Torun Dadaloğulları’nın en az üç kuşak boyunca Tatarlı Erzin, Dörtyol ve Payas mıntıkalarında kışladıklarına en mühim delillerdir. Bu nedenle Dadallardan birisi Erzin yakınlarındaki Kabaktepe denilen obada da doğmuş olabilir.

Tarihi ve Dadalların şiirlerinde anlatılanlarla örtüşen anlatılara göre Kozanoğulları,  Avşarlar ile Ceritleri bir birlerine düşürerek her iki aşiretin de Çukurova’daki etkilerini kırmak istemiş ve bu iki aşireti bir birine düşürmüştür. Rakka’dan gelen Ceritler ile Uzunyayla’dan inen Avşarlar, Ceyhan ve Tatarlı arasında kışlak sınırdaşı olmaları sebebi ile otlak paylaşımı nedeni ile olsa gerek sık sık karşı karşıya gelmişlerdir. Kalabalık ve belaya alışkın Ceritlerden kurtulmak isteyen Avşarlar, civardaki beyleri Feke’nin Belen köyündeki bir şölende toplayıp Ceritler’e saldırmak için anlaşırlar. Avşarlar Çukurova'ya inip Ceritlere saldıracak Kozanoğlu’da onlarla beraber hareket edecektir. Bu anlaşma üzerine Dadaloğullarından birisinin de içinde bulunduğu Avşarlar, Yarsuvatta’ki Ceritlere saldırmış fakat harp alanına kadar gelen Kozanoğlu sözünde durmayıp, savaşı seyretmekle yetinir. Bu kavgada her iki taraf da çok zayiat vermiş, sekiz yüz tane Avşar bu savaşta ölmüş ve Dadaloğlu ile sağ kalan diğer  Avşarlar, Gâvurdağları’ndaki  kışlaklarına dönmüştür. [13]Dadaloğlu, bu olayı  şu şekilde dile getirmiştir.  

Yiğit olan yiğit dönmez sözünden
Sözünün üstünde dur Kozanoğlu
Yiğit ikrarında kati sayılır
Yiğitliğin hak'kın ver Kozanoğlu [14]

Bu hadise ile ilgili Dadaloğlu’nun birkaç şiiri daha vardır.

Ev kalmamış Biŋboğa’ya çıkacak
İp kalmamış salıngaca takacak
Avşar mı kaldı ki başa kakacak
Arkasından büyür, gelir sağları [15]

Tarihe baktığımız zaman Avşarlar ile Ceritlerin arasında daha önceden de büyük çatışmalar olmuş, ilk çatışma Kanlıgeçit’te meydana gelmiş ve Osmaniye ile Bahçe arasındaki Kanlıgeçit’in adı bu yüzden böyle kalmıştır. Rakka’dan gelen Ceritlere engel olmak isteyen Amik ovası, Düziçi ve Haruniye’de kışlayan Avşarlar, Kanlıgeçit’de Ceritlere pusu kurmuşlar çok kanlı geçen bu çatışmada Avşarlar mağlup olmuş ve bu geçidin adı Kanlıgeçit olarak kalmıştır.

Dadaloğlu’nun hayatındaki kış aylarının hemen hepsi, Tatarlı,  Erzin, Dörtyol ve Payas civarında geçmiştir.  Dadalların ömrünün kış ayları Kozanoğulları ve Küçükalioğulları’nın hâkimiyet alanlarının ortasında, onların yanında, onların konaklarında eğlence meclislerinde ve yakınlarında geçtiği  şiirlerden de bellidir.  Dadaloğlu şiirlerinde aşiretinden sonra en çok Küçükalioğullarını överken Kozanoğlu beylerini ise zaman zaman övmüş zaman zaman da yermiştir.  Dadalların en az 1813 ten 1865 yılına kadar her kış bu bölgeye geldikleri kesindir.  Çünkü Küçükalioğlulları Halil Bey’in oğlu Dede Bey’den  söz eden bir şiirleri vardır ve  Dede Bey bu yıllarda Payas Ayanı olmuştur. [16]  En son Dadaloğlu’nun 1865 sonrasında söylendiği belli olan en az dört şiiri olduğu gibi 1866 yılında En son Payas Ayanı olan Torun Dede Bey ve Mıstık Paşa’nın  Payas, Karbeyaz’daki Konağının yıkıntıları karşısında söylediği şiir bu görüşlerimize kesinkes ispatı olmaktadır.

Yine tuttu Gâvur Dağı boranı
Hançer vurup acarladın yaramı
Sana derim Mıstık Paşa öreni
İçindeki bunca beyler nic'oldu

Çınar sana arka verip oturan
Pöhrenk ile sularını getiren
Nice yoksulların işin bitiren
Samur kürklü koca beyler nic'oldu. [17]

Şiirlerinde işaret ettiği bu olayları tarihi hadiselerle örtüştürerek vardığımız sonuçlara göre Dadallar ve  ve en son Dadaloğlu ‘da Payas ve civarında  60 yıldan daha fazla yaşamıştır.

Aşağıdaki dörtlüğü Payas ayanı Halil Bey’in oğlu Dede Bey’in 1819 da Adana köprübaşında cesedinin yakılarak idam edilmesine müteakip söylediği apaçık ortadadır.

Dadaloğlu’m der ki eylen niyazı
Ağ üstünde yazar bir kara yazı
Kara günden ayır şu Karbeyaz’ı
Dağlar sana layık Küçükal’oğlu

Dede Bey yakalanmış başı İstanbul’a yollanmış, Gövdesi Adana Köprübaşında yakılmıştır. Dede Bey’in Payas, Karbeyaz’daki konağını askerler yakıp yıkmış, Dede Bey’in ailesi ve yakınları öldürülmüş,  Küçükalioğuları’nın konaklarının olduğu Karbeyaz darmadağınık edilmiş,  Dede Bey’in otuz kişiye ulaşan ailesinden 29 kişi yakalanıp Rodos’a sürgün edilmişti. [18] 1819.  Dede Bey’in oğlu Mustafa Mıstık Paşa kadın kılığına girerek askerlerin elinden kurtulmuş, ancak dokuz sene sonra Payas Ayanı ve derebeyi olabilmeyi başarmıştı. 1828 [19]

En küçük kardeşin yerini tutsun,
Oğlun Mıstık Paşa yerini tutsun.
Beylanlı Mustafa pekmezin satsın
Tuğlar sana layık Küçükal’oğlu!

Sözü edilen Beylan, İskenderun Antakya karayolu üzerinde şimdiki adı Belen olan ilçedir. Kanuni’nin derbent olarak kurdurduğu bu ilçe her zaman Devlete bağlı olmuş, devlete asi gelen Küçükalioğulları ile sürtüşme yaşamışlardır. Meyvesi ve pekmezi bol olan bu ilçedeki beyler ile Küçükalioğullarının arası hiç iyi olmamış zaman zaman Belenliler ile Payaslılar arasında Küçükalioğlu Halil Bey ve oğlu Dede Bey zamanlarında pek çok çatışmalar yaşanmıştı.  Bu olgunun Dadal’ın şiirine dahi yansıdığı dikkat çekicidir.

Dadaloğlu’nun bu dizeleri Mıstık Paşa ( Mustafa Bey) daha babasının yerine geçmeden önce söylediği açıkça ortadadır. Şu halde bu dörtlükler 1819 yılında söylenmiştir. Dahası demek ki Dadaloğlu bu olaylara şahit olmuş, ya da 1819 yılında Payas’ta bulunmaktadır. Mıstık Paşa’nın 1828 yılında Payas’a ayan olduğu Osmanlı vesikaları ile şu şekilde belli olmaktadır.  ( BOA, Tarih: 13/Za/1243 (Hicrî) 1828 miladiDosya No:461 Gömlek No:22630           Fon Kodu: HATJ  ) [20] Gâvurdağı’na kaçan ve başına topladığı haşeratla Üzeyir sancağına gelip halkı da iğfal ederek vaziyete hâkim olan Küçük Alioğlu Mustafa üzerine yaptığı hareketle onu kaçırdığına ve Payas yolu emniyet altına alındığına dair”

Dadaloğlu’nun Mıstık Paşa’nın yeniden imar ettirdiği Karbeyaz’daki konağında da pek çok kez ağırlandığı, üstelik Küçükalioğulları’nın hem şeceresini hem de tarihlerini ne kadar çok iyi bildiğini şu dörtlük ispat etmektedir.

Bozok Han'dan sürer gelir ötesi
Özer Oğlu, Seyfi Han'dır atası

 

1819 yılında Dede Bey’in idamını şiirlerine yansıtan Dadaloğlu Mıstık Paşa’nın 1861 yılında yakalanıp, azledilip sürgüne gönderilmesini de dile getirilmiştir. Fakat bu şiiri söyleyen Dadaloğlu ile 1843 te öldüğü ifade edilen Dadaloğlu Veli ‘nin aynı Dadaloğlu olamayacağı da ortadadır. Şu Halde 1819 da Dede Bey’in öldüğünü ifade eden Dadaloğlu en son Dadaloğlu’nun dedesi olan Âşık Dadal Musa olmalı iken; Mıstık Paşa Öreninin yıkıntılarına ve iskân sonrası konularında şiir söyleyen Dadaloğlu en son Dadaloğlu olmalıdır.

Yine esti Gâvurdağı boranı
Hançer vurup acarladın yaramı
Sana derim Mıstık paşa öreni
Sana konup göçen beyler nic’oldu

Aynı şiirinden alınan aşağıdaki dizeler Dadalların Küçükalioğulları ile illiyetlerini Karbeyaz’daki konaklarında ne kadar çok ağırlandıklarını  ve onlarla ne kadar çok işli dışlı olduklarını ortaya koymaktadır.  

Mıstık Paşa gitmiş odası yaslı
Hatunları vardı hep turna sesli
Top top zülüflü de İstanbul fesli
Usul boylu hatunların nic'oldu

Saçı altın bağlı fesler sırmalı
Lahuri şal giymiş gümüş düğmeli
Gözleri kudretten siyah sürmeli
Mor yelekli güzellerin nic’oldu

Yukarıdaki dizelerin Mıstık Paşa’nın 1861 ‘de tutuklanıp gönderilmesinde sonra Payas’ta söylendiğine dair hiçbir kuşku bırakmamaktadır. “1861 yılında açıkça azledilmekten çekinilen, ancak kuşatılarak ele geçirilebileceği düşünülen Mustafa Mıstık Bey üzerine, gizli bir emirle bir miktar asker gönderildi. Adana’dan Belen’e gitmek üzere görevlendirilmiş süsü verilen ve konağına misafirmiş gibi gelen birlikler, Mıstık Paşa’yı, kendi konağında tutuklayarak, Ağustos 1861’de ailesi ile birlikte esir alıp önce İskenderun’a sonra da İstanbul’a göndermiştir.” [21]

Dadallardan ilkinin Payas ayanları hakkında söylediği ilk şiirin 1819 yılına işaret ettiğini yukarıda belirtmiştik. Bu şiiri yirmi beş otuz yaşlarındayken söylediğini var sayarsak Dede Dadaloğlu’nun doğum tarihi1780 veya 1790 yıllarının olabileceği ortaya çıkmaktadır.  Hatta ilk Dadaloğlu’nun aşağıdaki şiirindeki dizelerden 1819 yılında oldukça ünlenmiş bir şair olduğunu da anlamış olmaktayız. 

Şu Çukurova’ya benim diyenler
Yanıma gelirler ünüm duyanlar
Arap atlar ile yavru şahanlar…
Avlar sana layık Küçükal’oğlu

“Yanıma gelirler ünüm duyanlar” dizesi 1819 yılında Dadaloğlu’nun şöhrete ulamış olduğunu kanıtlayan bir dizedir.  Özellikle “Arap atlar ile yavru şahanlar…/ Avlar sana layık Küçükal’oğlu!” dizelerinden Dadaloğlu’nun Dede Bey ile ne denli yakın olduğunu, belki de birlikte ava çıktıklarını Dede Beyden izzet ve ikram görmesinden dolayı onu andığı, Dede Bey’in sofrasında sık sık bulunduğunu anlatmış olmaktadır. Tüm bunlar ilk Dadaloğlu’nun 1819 yılında en az 30- 35 yaşları arasında olması gerektiğini göstermektedir. Çünkü Türkmen geleneklerine göre Dede Bey’in yaşça çok genç ve toy bir ozan ile bu denli içli dışlı olabilmesi pek mümkün olmayacaktır. Yazımızın ilerleyen bölümünde Dadaloğlu’nun kesinlikle 1866 yılından sonra ölmüş olabileceğini kanıtlayacak olduğumuzdan Dadaloğlu’nun en az 75 yıl yaşadığını ortaya koymuş olurken Dadaloğlu’nun Musa, Veli ve Ali adlı Dede Baba ve Torun Dadaloğlu değil tek bir Dadaloğlu olabileceğini de ortaya koymaktadır.  Çünkü tek bir Dadaloğlu’nun 1790 da doğmuş olabileceğini varsayarsak 1867 yılında da ölmüş olabileceğini düşünürsek 76 – 77 yıl yaşamış gibi normal bir insan ömrü karşımıza çıkacaktır.

Devlet yıllardır kurduğu plan gereğince 1864 yılında göçerleri iskân ve ıslah etmek, derebeylerini ortadan kaldırmak için A. Ahmet Cevdet Paşa ve Derviş Paşa komutasında Fırka-ı İslâhiye hareketine başlar. Fırka-i İslâhiye deniz yolu ile 1864 yılında İskenderun’a gelip, Kargasekmez’e karargâh kurar. [22] İskâna karşı çıkan Küçükalioğulları, Kozanoğulları, Ulaşlı, Tecirli ve Cerit aşiretleri üzerine gidilir. Reyhanlı, Çobanoğulları ve Kürt dağı aşiretleri  ( Afrin ve civarındaki Kürt aşiretleri ) iskânı kabul ederek, destek de vermeye başlar. Belen'den Amik’e inen [23] Fırka-i İslâhiye Amik ovasında iskânı sağlayıp; Osmaniye'ye ulaşır. Kurt İsmail Paşa, Sivas üzerinden Tufanbeyli ve Feke’ye yürümüş Kozanoğulları Kuzeyden ve Güneyden kuşatmaya alınmıştır. Derviş Paşa, Kozan’a girmiş, Kurt İsmail Paşa Tufanbeyli ve Feke’den sıkıştırarak bir kaç küçük direnişi kırıp aşiretleri iskâna mecbur bırakmıştır. Dadaloğlu ve aşiretinin en şiddetli direnişlerden birisini gösterdiği Dadaloğlu’nun şiirinden anlaşılır.

Şu Feke'nin hanımları
Kara bilmez alınları
Kör olasın Derviş Paşa
Hep dul kodun gelinleri

---

Derviş Paşa yaktı yıktı illeri
Soldu yurdumuzun bütün gülleri
Karalar geydik de attık alları
Altınımız geçmez akçe, tunç oldu.

 

Dadaloğlu, Aşireti ve Aşiret Beyi Yusuf Ağa’nın Derviş Paşa karşısında direndikleri ve çatışmadan sonra Payas’a çekildikleri anlaşılır. Bu tarih 1865 yılının son aylarıdır. Kozanoğlu Derebeyliği dağılmış, fakat Küçükalioğulları ve Payas henüz boyun eğmemiştir. Kuzey’de Kozanoğulları’nı dağıtan Derviş Paşa tekrar Güneye ve Payas’a yönelmiş, çembere aldığı Küçükalioğulları üzerine yürümüştür. Çatışmayı dahi göze alamayan Mıstık Paşa’nın oğlu Dede Bey,  Gavurdağı’na çekilip Ulaşlılara sığınır. Direnen son Ulaşlılar artık yalnız kalmışlardır. En sonunda onlar dahi iskânı kabul ederler.

,,,,,

Böylece Fırka-i İslâhiye’nin görevi de tamamlanır. Aşağıdaki dörtlüklerin Dede Bey’in teslim olmasından konaklarının harabeye dönmesinden sonra söylendiği ortadadır. Çünkü “Mıstık Paşa sürgüne yollanınca oğlu Dede Bey, Gâvurdağı’na  Ulaşlı ağalarına sığınmış [24]sonra da babasının yerine geçmiştir. [25] İşte tam da bu günlerde  Dadaloğlu'nun yine Payas'ta olduğu hatta Derviş Paşa'nın askerleri tarafından yakalanarak Payas Kalesine hapsedildiğini kendisine ait bir şiirinden anlıyoruz. Dadaloğlu'nun Derviş Paşa ile birlikte hareket ettiği için  sitem ettiği Reyhanlı Aşireti'nin beyi Mürsel Bey'e yazdığı bu şiirinde  Dadaloğlu'nun Payas Kalesinde zindana atıldığı ama bir şekilde bu hapisten kaçıp kurtulduğu anlaşılır.

İskân emri oldu aşiret yasta
Kız kadın kalmadı hep oldu hasta
Dadaloğlu'm hapis derler Payas'ta
Kanat takıp sur duvardan uçtu mu   ( Şiirin tamamı için bkz: Sana Derim Sana Bey Mürseloğlu  )

Payas Kalesindeki mahkûmiyetinden ne şekilde kurtulduğunu bilemesek de Küçükalioğulları konaklarının virane haline gelmesini konu edinen aşağıdaki şiirini en iyi ihtimalle 1866 yılında söylenmiştir. Hapisten kaçan Dadaloğlu Küçükalioğulları’nın yakılmış yıkılmış konağı önüne gelmiş Karbeyaz’daki virane konağa bakarak şu güzel şiiri söylemiştir.

Yine esti Gâvurdağı boranı
Hançer vurup acarladın yaramı
Sana derim Mıstık paşa öreni
Sana konup göçen beyler nic’oldu

Şu halde Dadaloğlu en az 1866 yılında halen hayattadır. Ölse ölse 1866 yılından daha da sonra ölmüştür.

Yazımızı Dadaloğlu’nun 1867 veya 1868 yılında Fırka-ı Islahiye hareketinin tamamlandığından sonra öldüğünü ispat edebilecek şu şiiri ile noktalayalım Dadaloğlu bir kişi ise  bu şiiri söylediğinde en az  75 80 yaşlarında olması gerekmektedir. Hatta bu şiiri söylediğinde Dadaloğlu’nun dimağı hiç ölmeyecekmiş gibi taptaze ve dipdiridir. Bedeni ölse bile de adının ölmeyeceği bu şiirden de bellidir.

Ilgıt ılgıt seher yeli esiyor
Gâvur Dağları’nın başı dumanlı
Gönül binmiş aşk atına, aşıyor
Bire beyler, cünunluğun zaman mı

Aşağıdan iskân evi gelince
Sararıp ta gül benzimiz solunca
Malım, mülküm, seyfi gözlüm kalınca
Kaypak Osmanlılar, size aman mı

Aşağıdan iskân evi geliyor
Bezirgânlar koç yiğide gülüyor
Kitabın dediği günler oluyor
Yoksa devir döndü,  âhir zaman mı

Aşağıda akça çığın ötünce
Katar başı, mayaların sökünce
Şahtan ferman Türkmen ili göçünce
Daha da hey, Osmanlı’ya aman mı

Dadaloğlu’m sevdası var başımda
Gündüz hayalimde, gece düşümde
Alışkan tüfekle dağlar başında
Azrail’den başkasına koman mı 

Dadaoğlu'nun sesinin 1866 yılından sonra kısıldığı, aşiretinin ise Gavurdağları’ndan uzak dedelerinden beri yazlık yaylaklarının olduğu Pınarbaşı, Kaynar civarına  iskân edildiği anlaşılmaktadır. Dadaloğlu'nun zorunlu iskân sonrasında söylediği anlaşılan pek çok şiirinde Gavurdağları, Payas, Yarsuvat ( Ceyhan) ve Çukurova'ya duyduğu özlemler  dile gelir. Görünenler o dur ki Dadaloğlu ve  dâhil olduğu Avşar obası  Çukurova'dan uzaklaşıp Pınarbaşı yakınlarına iskân edilmişler, son yıllarını Gavurdağları’na ve Çukurova'ya  duyduğu özlem ile geçiren Dadaloğlu 1866 dan sonra buralarda ölmüştür. 

Dadaloğlu'nun Hayatı Hakkında Tespitler

Dadaloğlu.1

Dadaloğlu 2

Ver Dadaloğlu

Dadaloğlu

Dadaloğlu İle Emmim Kızı

Dadaloğlu İle Gavur Kızı

Dadaloğlu İle Kral Kızı

Kelep Kelep Olmuş Dostun Zülüfü Dadaloğlu

DADALOĞLU AĞZINDAN

 

Dadaloğlu Tüm Şiirleri :

 ttps://edebiyatvesanatakademisi.com/category/dadaloglu-anadolu-19-yy-asik-siirleri/753

 Önemli Halk Ozanlarımız ( İlgilendiğiniz isme tıklayınız )

Kayıkçı Kul Mustafa, Aşık Katibi, Ezurumlu Emrah Ercişli Emrah, Erzurumlu Aşık Sümmani, Divriğili Deli Derviş Feryadi, Aşık Yemini Derviş Muhammet, Aşık Ferrahi , Kağızmanlı Hıfzı , Musa Merdanoğlu, Posoflu Aşık Müdami, Deliktaşlı Ruhsati, Aşık Şenlik', Ardanuçlu Efkari, Şarkışlalı Talibi Çoşkun, KAYGUSUZ ABDAL, Tokatlı Kul Himmet, Arapgirli Aşık Fehmi, Aşık Tokatlı Nuri , Pir Sultan Abdal, KUL NESİM, Aşık Veysel Hayatı , Aşık Veli, Şarkışlalı Kemter Baba, Şarkışlalı Aşık Devran, Devran Baba ,

 

KAYNAKÇA

[1] ÇAPRAZ, Erhan; “Fahri Bilge Defterlerindeki Kayseri ve Yöresi Halk Şairleri”, Yüksek Lisans Tezi, Kayseri, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı, 2005.

[2] ÇAPRAZ, Erhan; “Fahri Bilge Defterlerindeki Kayseri ve Yöresi Halk Şairleri”, Yüksek Lisans Tezi, Kayseri, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı, 2005.

[3] https://tr.wikipedia.org/wiki/Dadalo%C4%9Flu, 14-09-2013

[4] Nurettin Albayrak, TDV İS. ANSKLP. C. İST. 1993, SHF396-398

[5] https://www.dosthane.de/dadaloglu.php, son erişim, 14-09-2013

[6] Şahamettin Kuzucular, https://edebiyatvesanatakademisi.com/post/cukurova-gavurdagi-tarihi-ve-turkmenleri/137385

[7] Şahamettin Kuzucular, https://edebiyatvesanatakademisi.com/post/cukurova-gavurdagi-tarihi-ve-turkmenleri/137385

[8] Serdar YAKAR - Ömer KAYA ,TARİHİ, KÜLTÜREL VE SOSYAL YAPISI İLE KAHRAMANMARAŞ’TA CERİDOĞULLARı, atasali.com/index., son erişim, 14-9-20 

[9] A. Esat BOZYİĞİT ,HALK ŞİİRİMİZDE KOZANO?ULLARI OLAYLARI, turkoloji.cu.edu.tr/CUKUROVA/sempozyum/s

[10] A. Esat BOZYİĞİT ,HALK ŞİİRİMİZDE KOZANO?ULLARI OLAYLARI, turkoloji.cu.edu.tr/CUKUROVA/sempozyum/s

[11] Anonim.avsarobasi.com/dadaloglu-hayati-siirleri/54-avsar-kultur-ogeleri/son erişim, 14-08-2013

[12] MİRZAOĞLU, F. Gülay. 1994. Çukurova’da Yaşayan Cerid Türkmenleri’nde Halk Hikayeciliği ve Halk Hikayeleri, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara

[13] A. Esat BOZYİĞİT ,HALK ŞİİRİMİZDE KOZANO?ULLARI OLAYLARI, turkoloji.cu.edu.tr/CUKUROVA/sempozyum/s

[14] A. Esat BOZYİĞİT ,HALK ŞİİRİMİZDE KOZANO?ULLARI OLAYLARI, turkoloji.cu.edu.tr/CUKUROVA/sempozyum/s

[15] https://edebiyatvesanatakademisi.com/post/cukurova-gavurdagi-tarihi-ve-turkmenleri/137385

[16] https://edebiyatvesanatakademisi.com/post/cukurova-gavurdagi-tarihi-ve-turkmenleri/137385, Küçükalioğulları DedeBey,

[17], bkz Küçükalioğulları DedeBey, https://edebiyatvesanatakademisi.com/post/kucuk-al-oglu-bozok-han-dan/101599

[18] Mahmut H. Şakiroğlu, ÇUKUROVA TARİHİNDEN SAYFALAR, PAYAS AYANI KÜÇÜK ALİ OGULLARI, 1991, dergiler.ankara.edu.tr/d s.103–139

[19] Cezmi Yurtsever, Payas Tarihi, Ekrem Matbaası, Adana, 2008, shf.69

[20] OA, Tarih: 13/Za/1243 (Hicrî) 1828 miladiDosya No:461    Gömlek No:22630  ,Fon Kodu: HATJ

[21] Şahamettin Kuzucular, https://edebiyatvesanatakademisi.com/post/cukurova-gavurdagi-tarihi-ve-turkmenleri/137385

[22] A. Cevdet Paşa Tezâkir, Prof. Cavid BAYSUN,  TEZKİRE, No. 27)

[23] Şahamettin Kuzucular, https://edebiyatvesanatakademisi.com/post/cukurova-gavurdagi-tarihi-ve-turkmenleri/137385

[24] Şahamettin Kuzucular, https://edebiyatvesanatakademisi.com/post/cukurova-gavurdaglari-ve-amik-ovasindaki-turkmen/83434

[25] A.Cevdet Paşa, Tezakir, 1991, shf,:132, Şahamettin Kuzucular, Dörtyol Hatay Çukurova Tarihi ve Türkmenleri, Color Ofset, 2012,

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar