Aşık Veysel Hayatı ve Edebi Kişiliği

10.09.2013
Aşık Veysel Hayatı ve Edebi Kişiliği

 


Aşık Veysel (1894; Şarkışla, Sivrialan köyü Sivas - 21 Mart 1973; Şarkışla, Sivas), 

HAYATI 

Âşıklık Geleneğimizin 20. yy. daki en önemli isimlerinden 20. yüzyıl Türk Halk Şiirinin önde gelen ozanlarından biri olan Âşık Veysel Şatıroğlu, 1894 yılında Sivas, Şarkışla  İlçesi Sivrialan köyünde Dünyaya gelmiştir. Yetiştiği yöre Şarkışlalı Kemter Baba, Şarkışlalı Aşık Veli, Ali İzzet Özkan gibi pek çok halk şairinin yetişmiş olduğu Emlek Yöresidir.  ( bkz Emlek Ozanları Aşıklar diyarı Emlek köyleri ) Fakir bir çiftçi ailesi olan babasının ailesine yörede “Şatıroğulları” derler. Annesi ise Keçecigillerden Gülizar’dır. [1]  Kendi anlatımına göre Annesi Gülizar Ana, Sivrialan dolaylarındaki Ayıpınar merasında koyun sağmaya giderken onu bir çalı dibinde doğurmuştur. Annesi,  Veysel’in göbeğini taşla ezerek kesmiş, Veysel’i bir çaputa sarıp, yürüye yürüye köye dönmüştür.

 

Veysel’in babası Karaca Ahmet adında bir çiftçidir. Yedi yaşına kadar akranları gibi sağlam ve gürbüz bir çocuk olan Veysel yedi yaşında iken Sivas yöresini kasıp kavuran çiçek hastalığına yakalanmış, gözlerinde çiçek çıkması sonucu yedi yaşında iken kör olmuştur. O günleri şöyle anlatır: “Çiçeğe yatmadan evvel anam güzel bir entari dikmişti. Onu giyerek beni çok seven Muhsine Kadına göstermeye gitmiştim.  O gün çamurlu bir gündü, eve dönerken ayağım kayarak düştüm. Bir daha kalkamadım. ” Kaynaklardaki çelişkili bilgilere rağmen A. Veysel bu hastalık sonucunda önce sağ sonra da sol gözünü kaybetmiştir. [2]

Sağ gözünü kaybetmesi ile ilgili anlatılan olaya rağmen, kaynaklar aynı hastalıktan dolayı sol gözüne de inme indiği konusunda birleşirler. Veysel’den önce, iki kız kardeşi çiçek yüzünden yaşamlarını yitirmiştir. Veysel ise çiçek hastalığına yakalanması sonucu sol gözünü kaybeder. Hastalıktan etkilenen sağ gözüne de perde iner. Sağ gözü nispeten görebilmektedir. Fakat bir gün inek sağan annesinin yanında beklerken ineğin vurması sonucu sağ gözünü de tamamen kaybeder. Düşerken elindeki kanı görmüş, o yüzden de hatırladığı tek renk kımızı olarak kalmıştır. Ali adlı ağabeyi ile Elif adında bir kız kardeşini de yitirmiş olan Veysel’i bacısı elinden tutarak gezdirmeye başlar.

Babası Karaca Ahmet, oğlunu teselli edebilmek için 10 yaşından itibaren onu âşıklık geleneğine ve saza yönlendirmeye başlar. İşte o yıllarda günlerini babasının da gidip geldiği Ortaköy’deki Mustafa Abdal Tekkesinde geçirmeye başlar. [3]  Köylüsü Âşık Hıdır Dede, ondaki istidadı görmüş ve onunla ilgilenmeye başlamıştır.

Âşık Veysel’in yetiştiği Emlek Yöresi,   Sivas’ın  halk ozanı yetiştirme diyarıdır. Pir Sultan Abdal   daha sonra da  Kemter Baba’nın mayasını verdiği daha sonraları da Şarkışlalı Aşık Veli,  Agahi , pek çok ozan yetişmiştir. Kendisi ile çağdaş veya kendinden sonra  Aşık Devrani , Sefil Selimi , Kul Gazi , Serdari, Aşık Hüseyin, İzzeti gibi pek çok aşık yetişecektir.  

 Veysel’in babası şiire meraklı, tekkeyle içli-dışlı biridir. Veysel’in dertlerini unutacağı bir uğraş olsun diye eline verilen saz, Veysel' hayat bağı olmuştur. Halk ozanlarının bol olduğu bu diyarda ozan meclislerine girip çıkmaya başlar.  Emlek Yöresi  ozanları köylerine ve tekkeye gelip gitmekte Pir Sultan Abdal,  Şarkışlalı Kemter Baba, Aşık Harabi Baba   ,   KUL NESİMİ   gibi ozanlardan şiirler söylemekte, Hıdır Baba ve İğdecikli Ali, Harabi Baba, Ağahi gibi ozanların da şiirleri dillerden düşmemektedir. Tüm bunlar Âşık Veysel'i ozanlığa hazırlayan kültürel etmenler olmuşlardır. 

Âşık Veysel'i saz çalmayı öğrenmesinde en mühim vesilenin komşuları Molla Hüseyin'in olduğu muhakkaktır. Komşuları Molla Hüseyin, onun sazını düzenlemekte, akort etmekte, saz çalmayı öğrenmesine yardım etmekte, sazını kırılan tellerini de o  takmaktadır.  İlk dersini Molla Hüseyin’den ve baba dostu Çamşıhlı Ali Ağa'dan almış olur. “Ali Ağa, ona Kul Abdal’ın, Emrah’ın, Tarsuslu Sıtkı’nın, Akkaşların Hüseyin’in, Kaleköylü Kemter Baba’nın ve İğdecikli Veli’nin şiirlerini çalıp öğretmiştir. Bunun yanında Emlek yöresi âşıklarından Ali İzzet Özkan, Mihmanî (Yüzbaşıoğlu), Devranî, Aziz Üstün, Hüseyin Gürsoy, Ali Özsoy Dede gibi simalar, Veysel’in bu vadide ilerlemesinde büyük pay sahibi olmuşlardır.[4]

Böylece, saz çalmayı, deyişler söylemeyi bu tekkede öğrenmiş ve pekiştirmiştir. Zaten yetiştiği Alevi Bektaşi köylerinden oluşan bu muhit adeta âşıklar ocağıdır. 
l933 yılına kadar, Pir Sultan, Âşık Kerem, Kemter Baba, Âşık Ali,  Karacaoğla ve Erzurumlu Emrah gibi tanınmış ustaların eserlerini çalıp söyler. Gözleri görmemesine rağmen artık bir saz ustasıdır.  Yirmi yaşlarına geldiğinde saz çalan, usta malı şiir okuyan bir sanatçı olmuştur. Önceleri Şarkışla ve o zamanlar nahiye olan Akçakışla Bucağının civar köylerinde gezinip kendini tanıtmaya çalışır. Daha sonra ise yakınlardaki “ Ortaköy, Hüyük, Sarıkaya, Beyyurdu, Hardal, Viranyurt gibi çevre köylerde düğünlere gitmeye başlar. “ [5]

Âşık Veysel, böylece gezgin Âşıklık geleneğinin henüz canlı olduğu günlerde kolundan tutup kendisini götürecek birini bulduğu müddetçe köy köy, ilçe ilçe dolaşmaya başlamıştır. 

Seferberlik yılları gelmiş  kardeşi Ali de dâhil olmak üzere bütün arkadaşları ve akrabaları cepheye gidince köyde yapayalnız kalmıştır.  Bu günlerde yaşadığı hüznü  şiirlerinde şu şekilde dile getirir.

“Ne yazık ki bana olmadı kısmet 
Düşmanı denize dökerken millet 
Felek kırdı kolumu, vermedi nöbet 
Kılıç vurmak için düşman başına. 

…………….

İsterdim hayatta düşmanla savaş
Milletime kurban olaydı bu baş
Nasip değil imiş şehitlik kardaş
İmanım niyetim bana kâfidir

1919 yılında 25 yaşında iken ilk evliliğini yapar. Bu kız Esma adında, akrabalarından biridir. Esma adlı ilk eşinden bir kız, bir oğlu olur. Oğlan çocuğu daha on günlükken ölmüştür. İki yıl sonra 1921’de annesini, on sekiz ay sonra da 1923'te babasını kaybeder.  Bunlar da yetmezmiş gibi ilk eşi Esma onu terk etmeye bir başkası ile kaçmaya karar vermiştir.

Nihayetinde Esma, altı aylık kız çocuğunu Âşık Veysel'e bırakarak evi terk eder. Veysel tamamen yıkılır. İki yıl boyunca altı aylıkken annesinin başına bırakıp gittiği kız çocuğunu kollarında taşıyacaktır. Artık  kendisini tamamen şiire vermiştir. Köy odalarındaki bu âşık fasıllarında iyice pişmeye başlar.  Veysel, fırsat buldukça bahçe bostan da yetiştirmektedir. Bu sayede  yöredeki ilk meyve bahçesini yetiştirmeyi başarır. Bu meyve bahçesi ile de yörede çok takdir görür.

Veysel’in Esma Hanımla evliği sekiz yıl sürmüş bu evlilik bittikten iki yıl sonra da akrabalarının yardımıyla Hafik’in Karayaprak köyünden Gülizar Hanım ile 1921 yılında evlenmiştir. Gülizar ile evliliğinden altı çocuğu olur. Bu çocuklarının ismi:  Zöhre, Ahmet, Menekşe, Bahri, Zekine ve Hayriye’dir. Veysel 1973 yılında öldüğünde Gülizar Hanım hayatta kalacak  Veysel'in ölümünde 18 yıl sonra 29 Ekim 1991’de vefat edecektir. [6]

Mecburî hizmet için 1930’da Sivas’a gelen Ahmet Kutsi Tecer , Sivas Lisesi edebiyat öğretmeni Vehbi Cem Aşkun ve müzik öğretmeni Muzaffer Sarısözen ile tanışmış,   “Halk Şairlerini Koruma Derneği”ni kurmuşlardır.  Sivas’ta  bir âşıklar programı yapmayı düşünmüşlerdir. Ahmet Kutsi Tecer ve arkadaşları  5 Aralık 1931 tarihinde de üç gün süren Halk Ozanları  Bayramı’nı düzenlerler.[7]  Veysel, köyünden ilk defa çıkarak 1933 yılında yapılan I. Sivas Âşıklar Bayramına katılır."Türkiye’nin İhyası Hazreti Gazi" Şiiriyle dikkat çeker. Böylece AHMET KUTSİ TECER’le tanışmış ve hayatında bir dönüm noktası oluşmuştur. 1933’ten itibaren onun gözü ve ayağı olan arkadaşı İbrahim’le ülkeyi dolaşmaya başlar. İbrahim’le olan beraberliği 1940’lı yıllara kadar sürmüştür. Daha sonra onun yerini Küçük Veysel (Erkılıç) almıştır. 

Sivrialan’ın bağlı olduğu Ağcakışla nahiyesi müdürü Ali Rıza Bey’in desteği ile Veysel ve arkadaşı İbrahim, Ankara’ya gitmek için yola çıkarlar. Yalınayak, başıkabak, üç ay yol çiğneyerek Ankara'ya gelirler. Fakat tüm çabalarına rağmen Atatürk’e ulaşamazlar.  Ancak, Hâkimiyet-i Milliye (Ulus) basımevinde destan üç gün boyunca yayınlanır. .  Eşi Gülizar Ana: “Ata’ya gidemediğine bir, askere gidemediğine iki; yanardı ki o kadar olur...” diye bu olaya değinecektir.

 Ahmet Kutsi Tecer’in ilgisine mazhar olan Veysel, Köy Enstitüleri’nin kurulmasıyla birlikte, Ahmet Kutsi Tecer’in katkılarıyla, 1941-1946 yılları arasında Arifiye, Hasanoğlan, Çifteler, Kastamonu, Yıldızeli ve Akpınar Köy Enstitüleri’nde saz öğretmenliği yapmıştır. [8] Köy enstitülülerinde öğretmenlik yapması şiirlerine ve röportajlarına da yansımıştır.

Enstitü mektebi Hasanoğlun'dan
Sanki ayırdılar cesedi candan
Irkımız neslimiz aslı bir kandan
Siz sağ olun biz selamet gidelim

Bu yıllarda birçok ilde konserler de vermiş, ülkede iyice tanınmaya başlamıştır. Eserleri TRT radyolarında seslendirilmekte, kendisi ile defalarca kez röportajlar yapılmaktadır. 1950 yıllarında artık oldukça meşhurdur.  1952 yılında Bedri Rahmi Eyüboğlu'nun senaristliğini yaptığı Metin Erksan'ın yönettiği "Karanlık Dünya" adlı filmde onun hayatı anlatılmış kendisi de bu film de rol almıştır.  

Atatürkçü, Cumhuriyetçi, yenilikçi düşünceler içeren şiirleri ile daha da bir el üstünde tutulur. Alevi kökenli bir şair olduğu halde kardeşlik ve birlik beraberlik mesajları veren yapıcı şiirleri ile daha da bir önem görmüştür.

1965 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi, özel bir kanunla Vatana Hizmet tertibinden Âşık Veysel’e, “Anadilimize ve milli birliğimize yaptığı hizmetlerden ötürü” 500 lira aylık bağlamıştır. Garip bir tecelli olarak kendisini altık aylık çocuğu da bırakıp kaçan ilk eşi Esma’da köye dönmüş, aylığının bir kısmını bu kadına göndermeye başlamıştır. 1966  yıllarından itibaren TRT radyolarına gidip gelmeye başlar. Bu yıllarda Neşet Ertaş  ve Müslüm Sümbül  'de mahalli sanatçı olarak TRT de görev almaktadırlar. O yıllarda  Müslüm Sümbül  ile de karşılaşır. 

 Bu yıllarda devrin önemli bestekârları onun şiirlerini bestelemeye başlar. 1970'li yıllarda Hümeyra, Fikret Kızılok, Esin Afşar gibi müzisyenler Âşık Veysel'in deyişlerini düzenleyerek yaygınlaşmasını sağlamıştır. Bu arada Şarkışla’da her yıl onun adına şenlikler yapılmaya da başlanır. Fakat artık iyice yaşlanmış, hatta akciğer kanseri de olmuştur. 21 Mart 1973 günü, sabaha karşı saat 3.30’da doğduğu köy olan Sivrialan’da, şimdi adına Müze olarak düzenlenen evde yaşama gözlerini yummuştur.

Şiirleri, Deyişler (1944) , Sazımdan Sesler (1950) , Dostlar Beni Hatırlasın (1970) isimli kitaplarında toplanmıştır. Ölümünden sonra Bütün Şiirleri (1984) adıyla eserleri tekrar yayınlanmıştır.

1982 yılında Sivrialan köyündeki evi Kültür Bakanlığı tarafından müzeye dönüştürülür. Her yıl Şarkışla Sivrialan köyünde16-21 Mart tarihleri arasında adına anma törenleri ve Âşıklar Bayramı yapılmaktadır.

 

EDEBİ KİŞİLİĞİ

Veysel’in köylüsü Âşık Hıdır Dede’nin Veysel’in yetişmesinde emeğinden söz edilir. Gülağ Öz’le yaptığı bir konuşmasında Hıdır Dede için “Rahmetlinin bana çok emeği geçti” [9]diyerek doğrulamıştır.  Âşık Veli’yi yetiştiren ozanlar onun yöresinden yetişen âşıklardır. Yörenin bilinen en eski ozanlarından olan Âşık Kemteri ile onun çırağı olan İğdecikli Âşık Veli Âşık Veysel’in ilk ve en önemli ustalarıdır.   Âşık Veysel hem ustası Âşık Veli hem de onun ustası olan ustası Kemterî’den bir şiirinde şöyle söz etmektedir. :

Veli’m eydür Kemter gitti kimim var
Kemter’i aldırdım yeni gamım var
Ustam idi yapılacak damım var
Hiç bu iş gelmedi başıma felek

Şiirlerinde mahlas olarak Veysel, bazen de Sefil Veysel ve Veysel Şatır mahlaslarını kullanmıştır. Şiirlerinde  “Aşk, Tabiat, Fikri, Dert, Taşlama-Yergi-Eleştiri, Dinî-Tasavvufî-Mistik, Millî, Kendisiyle İlgili, Ünlü Kişiler, Kuruluş-Tesis, Gurbet, Gönül, Yurt-Belde, Öğüt, Fanilik, Zümre” gibi konuları ele almıştır."

Şiirleri Doğa ve insan sevgisi, b) Öğretici, eğitici olanlar ve c) Tasavvuf şiirler olmak üzere üç temel öğe üzerinde toplanmıştır. [10]Denilebilir.

Doğa konulu şiirlerinde klasik halk şiirinin özellikleri ile kendi yöresinden edindiği izlenimler betimlenir, gurbet, yöresinin güzellikleri köyüne ve yöresine duyduğu özlem, yaşadığı muhitin doğal güzellikleri yer alır. Deliktaşlı Ruhsati,  Pir Sultan, Neyzen Tevfik  gibi ŞAİR ve  Âşıkların şiirlerinden de aldığı ilhamları bu şiirlerinde kullanmıştır. Tecer dağı, Sivrialan köyü, yaylalar, Beserek dağı,  başta olmak üzere yöresindeki köy, yayla ve dağ gibi doğa güzelliklerini kendine özgü betimlemeler ile dile getirmiştir.  Gözleri görmediği halde bu betimlemelerinde çok başarılı olmuştur. Onun şiirlerindeki doğal güzelliklerinin anlatımı, hafızasına kazınan izlenimlere dayalı olmak zorundadır. Bu betimlemelerin pek çoğu yedi yaşına kadar görebildiği ve izleyebildiği gözlemlerine dayanır.  

Arzusun çektiğim Beserek Dağı / Elvan elvan çiçeklerin açtı mı?
Çevre yanın güzellerin otağı, / Bizim eller yaylasına göçtü mü

Yeşil atlas giymiş dağlar süslemiş,/ Mescit köyü eteğine yaslanmış,
Şeme Dağı, duman olmuş puslanmış, / Sivralan'a nuru rahmet saçtı mı?

Onun şiirlerinde yaşadığı yörenin kültürel  birikimleri, hayat tarzından gelen izlenimler yöresel  kültürün yaşam tarzından edinilmiş hayat sahneleri vardır. Köy hayatından gelen birikimlerini şiirlerinde ustalıkla kullanmıştır.

Kurulma sevdiğim gözelim deyin/ Bağlanma karayı alları geyin
Ben bir çoban olsam sen de bir koyun / Beslesem elimde tuz ile seni.

Koyun olsan otlatırdım yaylada / Tellerini yoldurmazdım hoyrada
Balık olsan takla dönsen deryada / Düşürsem toruma hız ile seni.

 Dini ve tasavvufi şiirlerinde HACI BEKTAŞ VELİ ve Mevlana gibi din ulularını yücelten temalara değinir, Alevi - Bektaşi kökenden gelen Âşık Veysel, din ve mezhep ayrımcılığına karşı şiirler söylemiş, birlik beraberlik, kardeşlik ve barış konularını öne çıkartmıştır. Veysel’de derin bir Allah sevgisi vardır.

Yezit nedir, ne Kızılbaş / Değil miyiz? Hep bir kardaş/                                                
Bizi yakar, bizim ataş / Söndürmektir tek çaresi

Birleşiriz bir bayrağın altında/ Biz Türklerin ikilik yok aslında
Yanar tutuşuruz vatan aşkında / Hepimiz bu yurdun evlatlarıyız

Hedef alıp dövüştüğün kardeşin / Seni yaralıyor attığın taşın
Topluma zararlı yersiz savaşın / Hepimiz bu yurdun evlatlarıyız

Gibi dörtlükler yazarak mezhep ve ayrımcılığı ortadan kaldırmaya çalışan düşünceler içindedir.

Can kafeste durmaz uçar/   Dünya bir han konan göçer
Ay dolanır, yıllar geçer, /    Dostlar beni hatırlasın.

Gibi şiirlerinde tasavvufi derinlikleri olan temalara ve düşüncelere de sahiptir. 

Veysel’in birçok şiirinde cahilliğe, softalığa karşı çıkan eğitim, öğretimin önemine vurgu yapan konular vardır. Sevgi, dostluk, dayanışma, barış, kardeşlik... vb gibi temaları sürekli vurgulamak istemiş, şiirleri ile topluma belli mesajlar vermeye çalışmıştır.

İleriyi gören, geriye bakmaz! / Tuttuğu işi elden bırakmaz!
Allah cömert ama ekmek bırakmaz, / Oturup geçmişi konuşanlara!

Veysel, okuma yazma öğrenemeden kör kalan talihsiz bir âşıktır. Fakat kör kalması belki de onun şansı olacaktır. Bu yüzden de şiirlerinin malzemesi saf ve tertemiz ana dili olmuştur. Şiirleri arı, duru, saf ve katıksız Türkçe ile mahalli söyleyişlerdir. “Eserlerinde Türkçesi yalındır. Dili ustalıkla kullanır. Yöntemi gösterişsiz ve neredeyse kusursuzdur. Yaşama sevinciyle hüzün, iyimserlikle umutsuzluk şiirlerinde iç içeydi. Doğa, toplumsal olaylar, din ve siyasete ince eleştiriler yönelttiği şiirleri de var” [11]

Âşık Veysel, hemen her türde şiirler söylemiş  fakat, atışma ve leb değmez gibi türlerde örnek vermemiştir. Müslüm Sümbül bu konu ile ilgili  hatırası Âşık Veyel'in neden atışmalara katılmadığına dair  güzel bir izahattır. " Veysel Baba, Erzurum’da, Konya’da âşıklar birbirleriyle irticalen atışma yapıyorlar; sen bu yarışmalara neden katılmıyorsun?” diye sordum. Âşık  Veysel de bir an düşündü, elini anlına koyarak “Boğaz kırk boğumdur, derler. Onun için düşünülmeden söylenen sözün kıymeti olmaz. Düşünülerek söylenen söz daima kalıcıdır.” demişti.

Âşık Veysel, doğuştan yetenekli, sanatçı ruhlu bir ozandır. Sanatçı kimliği her ne kadar yetiştiği muhitten aldığı izlenimler ve birikimlerle zenginleşmişse de onda derin bir dil kullanma yeteneği ve izah kabiliyeti vardır. Gözleri görmediği halde betimlemelerinde ve benzetmelerinde son derece başarılı olmuştur. Yöresel dili kullanmış, yöresel ağız özelliklerini şiirlerine yansıtmıştır.  Şiirlerinde tema ve mesaj çok önemlidir. Hemen her şiiri duygu, fikir ileti ve ana fikir açısından belli bir amaç taşır. Şiirlerinde toplumsal faydayı amaç edinmiş bir ozandır.

 

Ünü oldukça yayılmış olan Âşık Veysel, hem toplum hem de araştırmacılar tarafından çok irdelenmiş hakkında çok sayıda kitap, inceleme, röportaj ve makale hazırlanmış bir ozandır. Hatta daha sağlığında iken ve genç denebilecek bir yaşta iken hayatı filme alınmıştır. 1953 yılında Metin Erksan’ın yönetmenliğini yaptığı “Karanlık Dünya” adlı film Veysel’in hayatı hakkında çekilmiştir. Filmin başrollerini Aclan Sayılgan ile Ayfer Feray’ın paylaştığı bu filmin senaryosu Prof. Dr. Bedri Rahmi Eyuboğlu’na  aittir. [12]

Âşık Veysel, biraz da kör olması daha ziyade de Alevi olmasına rağmen birlik ve beraberlik duygusunu öne çıkran şiirler söylemesi ile üzerinde çok durulmuş bir âşıktır. Veysel’le ilgili 35 ‘ten fazla kitap yayımlanmış, Milliyet Sanat Dergisi, Sivas Folkloru Dergisi, Türk Folklor Araştırmaları, Maya Dergisi, Halk Ozanlarının Sesi gibi dergiler bir sayısını Âşık Veysel Özel Sayısı olarak yayımlamış, [13]hakkında binlerce makale yazılmıştır.

MEKTUP..

Yeni mektup aldım gül yüzlü yardan
Gözetme yolları, gel deyi yazmış.
Sivrialan köyünden, bizim diyardan
Dağlar mor menevşe gül deyi yazmış.

Beserek'te lale sümbül yürüdü
Güldede'yi çayır çimen bürüdü
Karataş'ta kar kalmadı eridi
Akar gözüm yaşı sel deyi yazmış.

Eğlenme gurbette yayla zamanı
Mevla'yı seversen ağlatma beni
Benek benek mektuptadır nişanı
Gözyaşım mektupta pul deyi yazmış.

Kokuyor burnuma Sivr(i)alan köyü
Serindir dağları, soğuktur suyu
Yar mendil göndermiş yadigar deyi
Gözünün yaşını sil deyi yazmış.

Veysel bu gurbetlik kar etti cana
Karıştır göçünü ulu kervana
Gün geçirip firsat verme zamana
Sakın uzamasın yol deyi yazmış.

DÜNYADA TÜKENMEZ MURAD VAR İMİŞ

Dünyada tükenmez murad var imiş
Ne alanı gördüm ne murad gördüm
Meşakkatin adın Murad koymuşlar
Dünyada ne lezzet ne tad gördüm

Ölüm var dünyada yok imiş murad
Günbegün artıyor türlü meşakkat
Kalmamış dünyada ehli kanaat
İnsanlar içinde çok fesat gördüm

Nusverani Adil nerede tahtı
Süleyman mührünü kimse bıraktı
Resulü Ekrem'in kanunu haktı
Her ömrün sonunda bir feryat gördüm

Var mıdır dünyaya gelip de kalan
Gülüp baştan başa muradın alan
Muradı maksudu hepsi yalan
Ölümü dünyada hakikat gördüm

Dönüyor bir dolap çarkı belirsiz
Çağlayan bir su var arkı belirsiz
Veysel neler satar narkı belirsiz
Ne müşteri gördüm ne hesap gördüm

BESEREK DAĞI

Arzusun çektiğim Beserek Dağı
Elvan elvan çiçeklerin açtı mı?
Çevre yanın güzellerin otağı,
Bizim eller yaylasına göçtü mü?

Güney tarafında Kurban Pınarı,
Kalktı mı Mezarlı Boyu'nun karı?
Garip öter meşeliğin kuşları,
Yavru şahin yuvasından uçtu mu?

Yeşil atlas giymiş dağlar süslemiş,
Mescit köyü eteğine yaslanmış,
Şeme Dağı, duman olmuş puslanmış,
Sivralan'a nuru rahmet saçtı mı?

Zaman gelip göçler geri dönerken,
Güzellerin yaylasından inerken,
Dilberler doldurup bade sunarken,
Veysel Şatır, hatırlara düştü mü? 

DOSTLAR BENİ HATIRLASIN

Ben giderim adım kalır,
Dostlar beni hatırlasın.
Düğün olur, bayram gelir,
Dostlar beni hatırlasın.

Can bedenden ayrılacak,
Tütmez baca, yanmaz ocak,
Selam olsun kucak kucak,
Dostlar beni hatırlasın.

Açar solar türlü çiçek
Kimler gülmüş, kim gülecek
Murat yalan, ölüm gerçek,
Dostlar beni hatırlasın.

Gün ikindi akşam olur,
Gör ki başa neler gelir,
Veysel gider, adı kalır
Dostlar beni hatırlasın  

Aşık Veysel Hayatı ve Edebi Kişiliği

AŞIK VEYSEL İÇİN

Aşık Veysel Şiirleri

Aşık Veysel'im

Aşık Veysel’e Selam

AŞIK VEYSEL'İM

KAYNAKÇA 

[1] Arzu TÖREN, Dr. Ruhi KARA, “ÂŞIK VEYSEL’İN ŞİİRLERİNDE EĞİTİM “A.Ü.Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi [TAED] 46, ERZURUM 2011, 127-144

[2] Yavuz Bülent Bakiler – Aşık Veysel- Türk Edebiyatı Vakfı Yayınları

[3] Dr. Doğan KAYA ,”Aşık Veysel” .sivas.gov.tr/default_B1.aspx?id=514, son erişim10-11-2012

[4] Dr. Doğan KAYA ,”Aşık Veysel” .sivas.gov.tr/default_B1.aspx?id=514, son erişim10-11-2012

[5] Dr. Doğan KAYA ,”Aşık Veysel” .sivas.gov.tr/default_B1.aspx?id=514, son erişim10-11-2012

[6] Arzu TÖREN, Dr. Ruhi KARA,agy.

[7] Dr. Doğan KAYA ,”Aşık Veysel” .sivas.gov.tr/default_B1.aspx?id=514, son erişim10-11-2012

[8] Yaşar Özürküt, AŞIK VEYSEL İLE SÖYLEŞİ, ww.dostyakasi.com/roportaj-kose, son erişim10-11-2012

[9]  Gülağ Öz: "Hıdır Dede ve Zakirlik Geleneği" Dost Dost Dergisi, 13: 4

[10] Halil APAYDIN , AŞIK VEYSEL ŞATIROĞLU’NDA DİNİ TECRÜBE, dinbilimleri.com/Makaleler, Shsf-179-191,son erişim , 9-09-2013

[11] DUYMAZ, Prof.Dr.Recep, Aşık Veysel’in Estetiği )

[12] Dr. Doğan KAYA ,”Aşık Veysel1 agy.

[13] Dr. Doğan KAYA ,”Aşık Veysel1 agy.

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar