Hüsn-ü Aşk Mesnevisi Şeyh Galip

15.03.2015
Hüsn-ü Aşk Mesnevisi Şeyh Galip

 

Hüsn-ü Aşk Mesnevisi ve Şeyh Galip

 

Şeyh Galip (1757 İstanbul - 3 Ocak 1799) Türk divan edebiyatı şairi, mutasavvıf.

Mustafa Reşid Efendi, babası, Emine Hatun ise annesidir. Daha çok küçük yaşlarda büyük bir kabiliyet ve başarı gösteren şair, ilköğrenimini babasından görmüş, daha sonraları dönemin ünlü şairlerinden Farsça'nın inceliklerini öğrenmiştir. Ailesinin etkisiyle Mevlâna Dergâhı'nda (Konya) çileye girdi, sonra yine ailesinin etkisiyle çilesini tamamlayamadan İstanbul'a geri döndü. İstanbul'a döndüğünde Yenikapı Mevlevihanesi'nde çilesini tamamlamıştır. Daha sonra,1791'de Galata Mevlevihanesi Şeyhliği yapmıştır. Ansızın, 3 Ocak 1799'da, İstanbul'da ölmüştür; ölümünün nedeni bilinmemektedir. Türbesi bu Mevlevihanenin bahçesindedir.

Sadece 23 yaşında "tertib ettiği" Divan'ının (1780) yanı sıra iki yıl sonra yazdığı Hüsn ü Aşk (İyilik ve Aşk) adlı mesnevisiyle de Dîvan Edebiyatı'nın son büyük ustası olarak adlandırılan 18. yüzyıl şairidir.

Şeyh Galip Hayatı Edebi Kişiliği ve Eserleri
Şeyh Gâlip Seçkin Şiirleri Hayatı Hüsn ü Aşk'tan Örnekler
 Şeyh Galip Şiirleri
Hüsnü Aşk Mesnevisi Şeyh Galip

Şeyh Galib divanının ilk iki sayfası (Konya Mevlânâ Müzesi Ktp., nr. 2419)

 

Tarzı ve Edebiyatı

 

Esed ve Galip mahlaslarıyla yazdığı şiirlerini toplayarak 24 yaşında iken divanını meydana getirdi (1780). Şeyh Galip , hiç kuşkusuz  Nedim  'den sonraki dönemin en önemli şairlerindendir.  Sembolizm  benzeri bir tarzın Türk edebiyatındaki öncüsü olmuş, birçok buluşu ve yarattığı manzumlarla divan edebiyatının gelişmesinde büyük bir rol oynamış olmasına rağmen divan şiirinin geleneklerinden de kopmamıştır. Bugün Şeyh Galip'in şiirleri gösterdiği harika sembolizm ve betimlemelerle özellikle Batıda fazlasıyla beğeni toplamaktadır. Şeyh Galip'in eserlerinin en önemli yönlerinden birisi de tasavvufi temellere sahip olmasıdır. Şeyh Galip tasavvuf edebiyatı açısından çok önemli bir isimdir.

 

Hüsn ü Aşk (Güzellik ve Aşk), Şeyh Galip’in yazdığı bu mesnevi Aruzun "mefulü-mefailün-feülün" kalıbı ile yazılmış 2041 beyitten meydana gelen dev bir eserdir.Galip Hüsnü aşk adlı eserini bir iddia üzerine çok genç yaşta iken yazarak herkesi şaşırtmıştır.[1]

 

Hüsn ü Aşk’ın yazılmasına sebep olarak şu hadise gösterilmektedir.  Gâlib, divânını tamamladıktan iki sene sonra bir mecliste  Nabi  ’nin  Hayrabad ’ını haddinden fazla methetmişlerdi. Ş. Galip  "Bir hırsızın kemalini irâd" etmekten ibaret olan bu mesneviden daha mükemmel manzum bir hikâye kaleme alabileceğini”  söyledi. Bunun üzerine meclistekiler onunla alay etmişlerdi Bu durum Ş. Galip’in onurunu zedelemiş, bir iddia yüzünden yazamaya başladığı Hüsn-ü Aşk’ı altı ayda bitirmişti. 1197/1782 [2]

 

Hüsnü aşk edebiyatımızın en son yazılan ve en değerli mesnevilerinden biri olarak da dikkatleri çekmiştir. Eser Sebk-i Hindi  (Hint üslûbu) ile kaleme alınmış oldukça kıymetli bir  eserdir.

Şeyh Galip, bu eserini Nabi’nin Hayrabad Mesnevisinden daha güzel bir eser yazmak amacıyla yazmış olduğunu bizzat ifade eder.

“Sebk-i Hindi’nin yeni buluşlarıyla eski mazmunları işleyen, fakat gerçekten de hem tasavvuf, hem şiir bakımından tesiri altında kaldığı eserleri bile yapıcı bünyesinde eriten, bu suretle de tek kalan bir eserdir." Galib, bu eseriyle tarikatta visalin gayet çetin eziyetlere tahammüllerle mümkün olabileceğini, seyrin bir mürşit tarafından aydınlatılmayı gerektirdiğini,  sonra da Hüsn’nün Aşk’tan başka bir şey olmadığını anlatır.

 

Eserde; Hüsn, Tanrı güzelliğini; Aşk, dervişi; Mekteb-i Edep, tekkeyi; Mollayı Cünun da doğru yolu temsil eden simgelerdir. Eser soyut ve sembolik özellikleri kendisinden önceki mesnevilerden farklı bir özellik taşır.   Eser pek çok araştırmacı tarafından Türk edebiyatının en başarılı mesnevilerinden biri sayılmaktadır. “Şeyh Galip,  Hüsn ü Aşk adlı mesnevisiyle sanatının ve şiir söyleme kudretinin zirvesine ulaşmıştır.... Hüsn ü Aşk'ın.  Tasavvufi  bir eser olması yanında diğer bir özelliği edebiyatımızda ozamana kadar yazılmış olan mesnevi tarzındaki hikâyelerden şiir bakımından üstünlük cehdidir.”[3]

 

Hüsnü aşk ilk kez 1836 yılında Mısır Bulak Matbasında basılmıştır.  1888 yılında ize Ebu Ziya’nın baskısı ise ikinci baskı olarak görülür.  Eseri 1923 yılında bir kez de Tahir’ül Mevlevi bastırmıştır. Gâlib’in en şöhretli eseri olan Hüsnü Aşk mesnevi 2101 beyitten meydana gelmiştir. Bu eseri Divanı ile birlikte basıldığı gibi ayrı bir eser olarak da basılmıştır. Vasfi Mahir Kocatürk 1961 yılında Hüsn ü Aşk’ı nesre çeviren ilk  isim olarak dikkati çeker.  Hüsn ü Aşk, Prof, Dr. Hüseyin AYAN ve Prof. Dr. Orhan OKAY son olarak Prof. Dr. M. NURDOĞAN tarafından da nesre çevirmiştir. [4]

 

Eserin günümüz harfleri ile ilk baskısını da Prof Dr. Ali Alparslan Tarafından Kültür Bakanlığı yayınları ile 1988 yılında bastırmıştır.

 

HÜSNÜ AŞK’IN KONUSU

 

Hüsn ü Aşk, Hüsn (Güzellik) isminde bir kız ile Aşk isminde bir erkeğin aşkını anlatan, tasavvufi bir bir mesnevidir. Mesnevide anlatılan hikâye  şu şekildedir.

 

Benî Muhabbet (sevgi oğulları) adındaki Arap kabilesinde kabile büyüklerinden birinin bir oğlu; bir başkasının da bir kızı olur. Oğlana Aşk, kıza da Hüsn adını verirler. Kabilenin nişanladıkları bu gençler, Edeb denen okulda Munlâ-yı Cünûn adındaki hocadan ders okudukları sırada birbirlerine âşık olurlar. Bazen içinde Feyz havuzu bulunan Ma'nâ gezinti yerinde buluşmaktadırlar. Buranın mihmandarı olan Suhan bilgili ve yol gösteren bir ihtiyardır. Kabilede Hayret adlı biri, iki sevgilinin bir arada bulunmasına engel olunca birbirinden ayrılan aşıklar Suhan vasıtasıyla mektuplaşırlar. Aşk'ın Gayret adlıbir lalası, Hüsn'ün de İsmet adlı bir dadısı vardır. Aşk, Gayret'in de yardımıyle Hüsn'ü istemeye gider. [5]

 

Kabile büyükleri ise Aşk'ın bu arzusuyla alay eder ve eğer Hüsn'e kavuşmak istiyorsa Kalb ülkesine gidip Kimyâ`yı alıp gelmesi gerektiğini söylerler. Yolun ne denli zorlu ve korkunç olduğunu da anlatırlar, Aşk yolda dev, cin ve cadılarla karşılaşacak, ateşten bir denizden geçmek zorunda kalacaktır. Aşk ile Gayret Kalb ülkesine yola koyulurlar ve başlarından birçok badire geçer. Her badirede onları Suhan kurtarır. Mutlu sonla biten hikâyede; işin sonunda Aşk'ın Hüsn'ü kendinden ayrı sanmasının onu yanlış yollara düşüren şey olduğunu, aslında Aşk'ın Hüsn, Hüsn'ün de Aşk olduğunu, birlikte ikiliğin var olmayacağını aslın birlik (teklik) olduğu mesajı ile karşılaşılır.[6]

 

Hüsn ü Aşk'takı vak'alar ve şahıslar birer semboldenibarettir. Hüsn sevilen'i yani mutlak güzelliği; Aşk seveni yani dervişi, manevî yolcuyu; Mekteb-i edeb(edeb okulu) dergâhı; Moll-yı Cunûn mürşidi; Suhan aracıyı, yardımcıyı; Gayret çabayı; ismetdürüstlüğü, Kalb kalesi gönlü; yoldaki olaylar, felaketler ve gam harabeleri tahammülü; Hûş-Rübâaklı çelen nefsi; Kalb kalesine yapılan yolculuk sâliktekî nefis mücadelesini ve tarîkatte çileyi temsiletmektedir.

 

 

HÜSN Ü AŞK

Agâz-ı Dâstân-ı Benî Muhabbet


Dil-zinde-i feyz-i Şems-i Tebrîz
Ney-pâre-i hâme-i şeker-rîz

Bu resme koyup beyân-ı aşkı
Söyler bana dâstân-ı aşkı

Kim vardı Arab'da bir kabîle
Mustecmi'-i haslet-i cemîle

Ser-levha-i defter-i fütüvvet
Ser-hayl-i Arab Benî Mahabbet

Amma ne kabîle kıble-i derd
Bilcümle siyâh-baht u rû-zerd

Giydikleri âftâb-ı temmû
İçtikleri şu-le-i cihân-sû

Vadîleri rîk ü şîşe-i gam
Kumlar sağışınca hüzn ü matem

Hargehleri dûd-ı âh-ı hırmân
Sohbetleri ney gibi hep efgân

Her birisi bir nigâra urgu
Şemşîr gibi dehânı pür-hûn

Erzâkları belâ-yı nâgâh
Âteş yağar üstlerine her gâh

Ekdikleri dâne-i şirâre
Biçdikleri kalb-i pâre pâre

Anlar ki kelâma cân verirler
Mecnûn o kabîledendi derler

Her kim ki belâya mürtekibdir
Elbet ol ocağa müntesibdir

Satdıkları hep metâ’- cândır
Aldıkları sûziş-i nihândır [7]

 

KAYNAKÇA

 

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar