Nabi Hayatı Hikemi Tarzı ve Edebi Kişiliği

05.08.2013

 

 
NABİ 
 
NABİ HAYATI 
 

Nâbi, (d. 1641, Urfa - ö. 1712, İstanbul),  Hikemi tarzın Kurucusu olan Divan Şairi

 

1641 senesinde Urfa'da doğan  Nâbi’nin asıl adı Yusuf’tur. Urfa da yokluk ve sefalet içinde büyüdüğü,  dördü erkek, ikisi kız altı kardeşi olduğu anlaşılmaktadır. [1] Prof Dr.Meserret Diriöz’ün verdiği bilgilere göre Nabi’nin Babasının ismi Seyyit Mustafa, Dedesinin ismi Seyit Mahmut’tur. Erkek kardeşlerinden birisinin adının Hacı Mahmut Ağa, diğer birisinin ise Hacı Muhammet ile Seyit Ahmet olduğu yazılmıştır.Nabi 23-24 yaşındayken de İstanbul'a gelmiştir. İstanbul’a geldiğinde sefalet içinde kaldığı aç kalmamak için elbisesini ve sarığını dahi satmak zorunda kaldığını bir şiirinden anlıyoruz. [2]

 

 Nabi hakkında yazılmış derli toplu bir biyografi olmadığından hayatına dair çıkarılan şeyler kendi hatıralarından ve şiirlerinden çıkarılan bilgilerle sınırlı kalmaktadır. Tuhfet’ül  Haremeyn adlı eserinde Hac hatıralarını yazmış ve hayatı hakkında bazı özel bilgilere de böylece  ulaşılmıştır.Fakat eğitimine Urfa’da başladığı, iyi bir eğitim aldığı ve bu eğitimine güvenerek 1665 yılında İstanbul’a gittiği [3]anlaşılır konulardır.

 

İstanbul’a gittikten sonra burada da eğitimine devam eder. 1665'te Vezir Mustafa Paşa’nın kâtibi olur. Bu memuriyet onun ikbal günlerinin başlangıcı olmuştur.  Hamisi olan Mustafa Paşa Padişah IV. Mehmed'in yakın çev­resinde bulunduğundan Nabî'nin de sarayla ilişkisi güçlenmeye başlamıştır. Bu yıllarda şiirleri ile tanınmaya başlar. 1675'te de ilk ünlü eserini yazmaya da fırsat çıkar  Ve IV. Mehmed'in şehzadeleri için Edirne'de düzen­lediği sünnet düğünü şenliklerini anlatan Surname 'yi yazar. [4] Nabî, koruyucusu Mustafa Paşa'nın 1686'da ölümü üzerine artık gözden düşmüş Paşa’nın rakiplerinin de rakibi olmuştur. Mustafa Paşa öldükten sonra Çorlulu Ali Paşa ile arası bozulmuştur.

 

Bazı kaynaklara göre Çorlulu Ali Paşa, bir bahane ile Nabi’nin evini yıktırdığını; Nabi’nin de  “ Görmüşüz” redifli gazelini de bu olaydan dolayı yazmış olduğunu belirtirler. Mustafa Paşa'nın ölümü üzerine Mustafa Paşa'nın rakipleri artık Nabi'nin rakipleri olmuştur.  Bu gibi hadiseler üzerine Nabi, Halep’e giderek oraya yerleşir. Baltacı Mehmet Paşa, o yıllarda Halep Valisi'dir. Önceden tanımış ve beğenmiş olduğu Nabi'nin elinden tutacak bir tek o vardır. Bu nedenle Nabi, ona sığınmak üzere Halep'e gelir. 

 

Halep'teki yılları onun biyografisi için oldukça verimli geçecektir.  Eserlerinin çoğunu Halep'te geçirdiği  yıllarda kaleme almıştır. Hayrabad adlı mesnevisini ve  Hayriye adlı mesnevisini de  Halep'te iken kaleme almıştır. Bu­rada oğlu Ebulhayr için öğütlerle dolu Hayri­ye adlı ünlü mesnevisini yazar [5] o güne kadar yazdığı şiirlerini de Divanında toplamıştır.



Fakat memuriyet hayatı sırasınca Sarayda çok yakın dostlar edinmiştir. İstanbul'da geçirdiği dönemde birçok önemli isimle kurduğu arkadaşlık ve ilişkiler onu Halep’te çok uzun durdurmayacaktır. Bunun da etkisiyle, Halep'te geçirdiği yıllarda (yaklaşık 25 yıl) Baltacı Mehmet Paşa ve onun sayesinde devletin sağladığı imkânlarla rahat bir hayat sürdürmüş Halep’ten tekrar İstanbul’a dönmesi ise yine Baltacı Mehmet Paşa sayesinde olmuştur. Halep Valisi Baltacı Mehmet Paşa sadrazam olunca Nâbi'yi de yanında getirir.   Bu dönemlerde Nâbi Darphane Eminliği, Baş mukabelecilik gibi görevlerde bulunur.

 

Kısa bir süre, Anadolu muhasebeciliği gibi görevlerde bulu­nan Nabî, Anadolu’daki görevleri esnasında bir yandan da resmi ve özel mektup­larını içeren Münşeat’ını bu yıllarda düzenlemiştir[6] Bu görevleri sonrasında  kısa bir hastalık geçirdikten sonra 1712 yılında İstanbul'da ölmüştür.

 

Ayrıca, bazı kaynaklara göre Nâbi, çok güzel bir sese sahiptir. Hatta bu kaynaklara göre   Nabi, aynı zamanda bir bestekârdır ve  "Seyid Nuh" ismiyle besteler de yapmıştır. Nabi, bazı kaynaklara göre esprili, hazır cevap nükteli konuşmayı bilen ve seven birisidir.

Nâbi, İstanbul'da 1712 yılında vefat etti. Kabri Karacaahmed Mezarlığı'nda Miskinler Tekkesi'ne giden yolun sol kenarındadır. Mezarı II. Mahmut ve II. Abdülhamit tarafından tamir ettirilmiştir. 

 

EDEBİ KİŞİLİĞİ

 

Nâbî, klasik Divan Şiiriinde  Hikemi Tarzın  öncüsü ya da en önemli temsilcisi kabul edilir.[7]Aslında Divan Şiiri inde Hikemi Tarz  XVI. yüzyıldaki edebî eserlerde görülmeye başlamış, bu yüyıldan itibaren divan şiiirnde giderek sosyal konulara, toplumsal eleştirilere yer verilmeye başlanmıştı., Zati’nin Hayreti’nin şiirlerinde rastlanılmaya başlayan  sosyal konular 17. Yy da Nef’î, Nev’izâde Atâyî, Sâbit gibi XVII. yüzyılın diğer şairlerinin de eserlerinde de görülmeye başladı. Buna rağmen belli bir sosyal gaye gütmeyen bu anlayışın Nabi de bir amaç olarak belirdiği, bir tarz veya irade haline geldiği rahatça söylenebilir.

 

Bu durumun Nabi ile ortaya çıkmış olmasında yaşadığı dönemin de etkisi büyüktür. Duraklama dönemine girmeyen devletin yapısında meydana gelen ilk önemli bozulmalar Nabi’nin şahit olduğu vakalardır. “Bozulmaya yüz tutan bir dönemde yaşamış olan Nâbî, şiir zekâsı ile aydın sorumluluğunu şiir potasında birleştirmiş bir şairdir. Onun şiir dünyasının ana gövdesini hikmet, düşünce ve toplumsal eleştiri oluşturur. “[8]

 

Kimi aydınlar Nabi’nin bu tarzını İran edebiyatçılarına bağamak gibi bir arayış içindedir. “Nâbî ekolü” olarak da bilinen bu üslûp özelliği, “hakîmâne şiir söyleme” anlayışı, İran edebiyatında Şevket-i Buhârî ve Sâib-i Tebrizî tarafından temsil edilmiştir. “  Bu görüşlere rağmen Nabi’nin bu tutuma girişinde İran şairlerinin hiçbir etkisi yoktur diye iddia etmesek de, Nabi’nin bu tarzını İranlı Şairlerin tesirinden ziyade kendi kişiliği ve devrinin şartları gereği oluştuğu kanaatindeyiz. Her ne kadar geleneksel İran şiiri etkisinde olsa da Nabi’nin şiirleri dilde ve üslupta özgün bir görünüm arz etmektedir.

 

Nabi hikemi tarz denilen tarzı, kendine özgü şiir anlayışı, üslubu, tutumu ve konu seçimleri ile özgün bir divan şairidir.  “Nâbî’yi farklı kılan da çağının sıkıntılarını şiir diliyle ifade etmesidir. O, işlediği konular ve bu konuları işleyiş biçimi ile klasik Türk şiirine yeni bir soluk getirmiş,çağının sanatkârları ve kendisinden sonra gelen[9]”  şairleri bu yönleri ile etkilemiştir.

 

17. yüzyıl Osmanlı Devleti için tam bir çözülme dönemidir. Devlet otoritesi zayıflamış, sosyal, siyasi ve ekonomik sıkıntılar merkezden başlamak üzere ülkenin en uç köşesine kadar yayılmıştır. Devlet yönetiminde liyakat yerine sadakatin öne çıkması, entrika hastalığının devlet idaresini örümcek ağı gibi sarması, bilim dünyasında beşik ulemalığı gibi ilmî gelişmeyi zayıflatan unsurların hâkim olması, kaht-ı rical denilen yetişmiş adam kıtlığı, Yeniçeri ve Celali isyanları, uzun süre devam eden ancak zaferle sonuçlanmayan savaşlar ve bu savaşların ekonomik, sosyal, siyasi hayat üzerindeki olumsuz etkileri,çöküşün en keskin dönemeçlerinden  sayılan Viyana bozgunu (1683) ve toprak kayıplarıyla sonuçlanan Karlofça Antlaşması (1699) Nâbî’nin yaşadığı dönemin genel manzarasıdır” [10]

 

Prof. Dr. Abdülkadir Karahan, Nabi ve Hikemi Tarzın şöyle yorumlar: “Denebilir ki Nâbî, çağının huzursuzluk ve kararsızlıktan, hükümet yönetiminden başlayarak çeşitli meslek erbabı arasında yaygınlaşan zulüm, hile, yalan, rüşvet, mal ve menala aşırı rağbet, riyakârlık, her işte menfaata bağlılık gibi kötü huyların toplumu kemirmesi karşısında, fikir ve hikmetin gölgesinde -manen olsun- rahat ve dağdağasız yaşamak iç arzusuyla dolu bir şahsiyettir.[11]

 

Nabî'ye Divan edebiyatında özel bir yer kazandıran özelliği, şiirlerindeki bilge, tenkitçi ve didaktik tavrıdır.  Duraklama dönemindeki yenilgilere, düzendeki aksamlara, top­lumsal yıkıma ve yönetimdeki benlik ve çıkar savaşlarına tanık olması onu etkilemiş, şiirlerinde ahlakçı  ve tenkitçi yaklaşıma girmiştir. Divan şairlerinin kalıp özelliklerine de uygun şiirler yazmış olmasına rağmen Nabî'nin yerel deyimlerle, atasözleriyle, sosyal yaralara parmak basan yaklaşımlarıyla yazdığı şiirler özel önem kazanmıştır.

 

Denebilir ki Nâbî, çağının huzursuzluk ve kararsızlıkları, hükümet yönetiminden başlayarak çeşitli meslek erbabı arasında yaygınlaşan zulüm, hile, rüşvet,mal ve mala aşırı rağbet, riyakârlık, her işte menfaate bağlılık gibi kötü huyların toplumu kemirmesi karşısında: fikir ve hikmetin kanatları gölgesinde –manen olsun-rahat dağdağasız yaşamak iç arzusuyla dolu bir şahsiyettir. Şiirlerinde: bazen eleştirilerde bulunup ferahlamak, bazen şikâyetlerle gönlündekileri etrafında bulunanlara duyurmak, bazen tevekkülle olayları göğüslemek, bazen hikmetle yoğrulmuş düşünce ve görüşlerle onlara ibretle bakmak ve nihayet bazan da insanın aslında güçsüz zayıf bir mahlûk olduğunun derin hassasiyeti ve aczi içinde teslimiyetle hafif bir isyan arasında gidip gelmek –hemen hemen- göze çarpan özelliklerin ön safında yer almaktadır.” .[12]

 

Çevresindeki olumsuzluklar onu didaktik ve tenkitçi şiir yazmaya itmiş, “ eserlerinde devleti, toplumu ve sosyal hayatı eleştirmesine neden olmuştur. Ona göre şiir hayatın, karşılaşılan sorunların ve günlük hayatın içinde olmalı, hayattan, insandan ve insanî konulardan izole edilmemelidir.  Bu yüzden şiirleri hayat ile alâkalı, çözümler üretmeye çalışan, yer yer nasihatta bulunan bir şairdir. Eserlerinin herkes tarafından anlaşılması ve hayatla iç içe olmasını istemesindendir belki de, kullandığı dil yalın ve süssüzdür.” bu vesileler ile ortaya çıkan, ve bu anlayışlarla ortaya şiirleri ile Hikemi Tarz denilen üslubunun ve şiir anlayışının doğmasına yol açmıştır.

Tüm bunlara rağmen Nabi’nin şiirlerini didaktik ve tenkitçi diye kuru, sanattan ve histen uzak şiirler olarak değerlendirmek mümkün değildir. Söz oyunarına anlam derinliğine, hayale değer veren öğretici ve eleştirici olurken dahi şiir sanatından ödün vermeyen yetenekli bir şairdir.

“Nâbî; şiirlerinde XVII. yüzyıl Osmanlı devletindeki sosyal hayatı ve toplum düzenini Oldukça iyi yansıtan bir şairdir. ?iirleri çağının toplum hayatında görülen kötümserliği, tevekkülü, kanaati yansıtır. Ahlak düşkünlüğünü, açgözlülüğü, mal ve makam hırsını, hasisliği vb. kötülükleri, kısacası çağının bozuk düzenini ve çökmeye yüz tutmuş gidişini şiirlerinde yeren Nâbî, şiirinin bu özelliğiyle, devrinin güçlü ve sadık temsilcisidir” (Mengi, 1991: 34).

Nabi şiirlerinde hicivlerle önem vere şairdir. Onun şiirlerini inceleyen araştırmacılar hicivlerini. yedi ana başlıkta toplamışlardır

  1. Cehalet ve Cahiller
  2. Devlet ve Devlet Adamları
  3. Din Adamları ve Zahidler
  4. Kişisel Zaaflar
  5. Kalıplaşmış Sözleri Kullanan Yeteneksiz şairler
  6. Menfaatçı ve Cimri insanlar
  7. Çeşitli Konular[13]

 

Şuara tezkirelerinde övgüyle söz edilen bir Şair olan Nâbî Nâbî, kendisinden sonra bu tarzla şiir söyleyen şairlerin çoğunu etkilemiş bir şairdir [Yorulmaz 1996: 16-17]. Nâbî’nin hikmetli şiir söylemedeki başarısında yetiştiği çevrenin, özelikle de Urfa ve Haleb’in etkisi olduğu da söylenebilir [Diriöz 1994: 20-26].

 

Nabi’nin hacimli bir divanı ve çok sayıda mensur eseri de vardır. Çok sayıda şiir yazmış olmasına rağmen şiirlerinde kendini tekrara düşen bir şair değildir. “Nâbî’nin şiir anlayışını yenilik, kalıpları kırma gibi kavramlar oluşturduğu için pek çok şaire nazaran kendini tekrarlamayan bir şair olduğunu söyleyebiliriz. Onun şiirlerinin konusu genel olarak hayat ve insanlar olduğu için şiirleri konu bakımından oldukça geniş bir alana yayılmıştır.”[14]

 

Nabi, şiirlerinde de olduğu gibi Hayrabad ve Hayriye adlı eserlerinde de çağının sorunları ile ilgilenmiş, eğitici, öğretici, nasihat öğüt verici bir tavır takınmıştır. O nedenle Nabi şiirlerinde ve nesirlerinde de soyut konulardan ziyade sosyal hayat ve eğitici konular ile uğraşan hayata dönük bir şairdir.  Nabi, eserlerinde  din, ibadet, ilim, tasavvuf, ahlâk, devlet yönetimi gibi konularda öğütler vermiş, sosyal hayatta rastlanilecek olumlu ya da olumsuz konulara temas etmiş, çağının sorunlarına değinmiş bir şairdir. 

 

Nâbî hakkında bilgi veren kaynakların çoğu, onun Divan edebiyatının klasik devrinin son büyük temsilcisi olduğu fikrinde birleşirler” (Mengi, 1991: 28). Nabi ile birlikte esasında İranlı şairlere duyulan özenti bitmiş, şiirimizde yeni sözler, yöntemler, usuller denenmeye ve aranmaya başlanmıştır.

 

Eserleri:

Nâbî”nin 6 sı manzum (şiir), 4′ü mensur (nesir, düz yazı) olmak üzere toplam 10 eseri vardır.

Manzum Eserleri:

 Nabi ve Hayriye Hakkında ve Hayriye'den Alıntılar (oğlu Hayri’ye yazdığı öğütler içeren bir  eseridir.)
Tercüme-i Hadis-i Erbain ( Kırk hadis tercümesi)
Nabi Hayrabad Mesnevisi ve Hakkında Bilgiler : (   İranlı F. Attar'ın eserinden esinlenerek yazdığı bir aşk ve macera öyküsüdür. )
Sûr-name (şehzade Mustafa ve Ahmed’in sünnetleri vesilesiyle yazılmış, onların sünnet törenini anlatan eseridir.)

Farsça Divan
Türkçe Divan
 

Mensur Eserleri:

 

Fetih-name-i Kamaniçe (Kamaniçe’nin fethini anlatır)
Tuhfet’ül Harameyn ( Devlet Ricali ile yaptığı Hac yolculuğunu ve anılarını dile getirir)
Zeyl-i Siyer-i Veysi (Veysi’nin yarım kalmış siyerini tamamlamak için yazmıştır

 Münşeat (Nâbî’nin mektuplarından oluşur)

 

ŞİİRLERİNDEN ÖRNEKLER

Nâbî, 1678 yılında IV. Mehmed döneminde devlet ricaliyle birlikte haca gitmiş rivayete göre de Medine’ye yaklaştıkları sırada istirahatte iken bir paşanın ayağını Medine tarafına uzattığını görünce şu Naat-ı Şerif yazmıştır.

Sakın terk-i edebden kûy-ı mahbûb-ı Hudâdır bu
Nazargâh-ı ilâhidir Makâm-ı Mustafa’dır bu

Felekte mâh-i nev Bâbü’s-selâm’ın sîne-çâkidir
Bunun kandili Cevzâ matlâ-i nûr-i ziyâdır bu

Habîb-i kibriyâ’nın hâbgâhıdır fazilette
Teveffuk kerde-i arş-ı Cenâb-ı Kibriyâdır bu

Bu hâkin pertevinden oldu deycûr-ı adem zâil
Amâdan açtı muvcûdat çeşmin tûtiyâdır bu

Mürâât-i edeb şartıyla gir Nabî bu dergâha
Metâf-i kudsiyândır bûse-gâh-ı enbiyâdır bu[15]

BOZINDISUNDUR REDİFLİ GAZELİ

Mefâ’ilün Fe’ilâtün Mefâ’ilün Fe’ilün

1 Gönülde dâg-ı mahabbet gıdâ bozındısıdur
O âh u vâh-ı ta’alluk hevâ bozındısıdur

2 Bulunsa tâzece ta’bîr-i nerm-sâze sezâ
Lisân-ı köhnede âteş şitâ bozındısıdur.

3 Fakîr mûre olur kayd-ı bâl ‘ayn-i belâ
Vedâ’ı nâf-ı zeminden fenâ bozındısıdur

4 ‘Aceb mi feth ile âsaf bulursa reng-i safâ
Ki zâg-ı tîg-i şecâ’at gazâ bozındısıdur

5 ‘İbâdetinden ider ehl-i zühd ecr-i recâ
Ki kârı bâr-keşânun kirâ bozındısıdur

6 Nüzûl-i ism semâdan delîldür buña kim
O mâh-ı evc-i letâfet hümâ bozındısıdur

7 Nemâ nümûde-i emn oldugı dırahta sezâ
Ki arz-ı perveriş itmek rızâ bozındısıdur

8 Ufuk kafâda nümâyân tekâbül üzre iken
Zamâne yârı anunçün riyâ bozındısıdur

9 Egerçi Vân’dan olur Nâbiyâ nevâ ümmîd
Velîk râh-ı hakîkat Ruhâ bozındısıdur 

 

Nabi  TÜM Şiirleri

 

 

  • [1] Prof Dr.Meserret Diriöz, Nabi Divanı, 1994, shf 30
  • [2] Fuat Rastgeldi, Urfalı Şair Nabi, .urfahizmet.com/yazarlar/kose_yazilari/fuat_rastgeldi/,son erişim, 30-8-2013
  • [3] Dr. Ali Fuat Bilkan, Nâbî Dîvânı I, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, İstanbul 1997, 
  • [4] Dr. Ali Fuat Bilkan, Nâbî Dîvânı I, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, İstanbul 1997, 
  • [5] Dr. Ali Fuat Bilkan, Nâbî Dîvânı I, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, İstanbul 1997, 
  • [6] Temel Britannıca, Nabi Maddesi
  • [7] İsen Mustafa (1997). “Divan Edebiyatında Geleneğe Direnenler I Nâbî ”, Ötelerden Bir Ses, Ankara: Akçağ Yayınları. s. 244-250.
  • [8]  Dr. İbrahim GÜLTEKİN, NÂBÎ’NİN İKİ GAZELİNDE KALB’DEN ANLAMA GİDEN YOL, A. Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi [TAED] 49, ERZURUM 2013, 95-116
  • [9]  Dr. İbrahim GÜLTEKİN, NÂBÎ’NİN İKİ GAZELİNDE KALB’DEN ANLAMA GİDEN YOL, A. Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi [TAED] 49, ERZURUM 2013, 95-116
  • [10]  Kurnaz 2009; Karahan 1987: 49; Mengi 1991; Mengi 2000: 174-197; Kortantamer
  • 1984: 83-116).
  • [11] KARAHAN, Abdülkadir “Nâbî’nin Sanatı ve Şahsiyeti”, Şair Nâbî, s. 85-109, (Editör Ali FuatBilkan), Ankara: Kültür Bakanlığı, 2012.
  • [12] KARAHAN, Abdülkadir. Nâbî, Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayını, 1987., shf. 56
  • [13] ArşGör. Mete Bülent DEGER, NÂBÎ’NİN TÜRKÇE DİVANINDA HİCİV, The Journal of Academic Social Science StudiesInternational Journal of Social ScienceVolume 5 Issue 1, p. 75-96, February 2012
  • [14] Ar?. Gör. Mete Bülent DEGER, agy.
  • [15]  https://www.diyanet.gov.tr/turkish/dy/Diyanet-Isleri-Baskanligi-Duyuru-7585.aspx

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar