14.03.2012
ORHAN KEMAL’ İN HAYATI DOĞUMU AİLESİ
D.T. Adana, Ceyhan 15.09.1914 –Ö.T. Sofya, 02.06.1970
Orhan Kemal 15 Eylül 1914 tarihinde Adana, Ceyhan, doğmuş ve 2 Haziran 1970 tarihinde Bulgaristan Sofya kentinde beyin kanması teşhisiyle ölmüştür. Ölümünden sonra Türkiye'ye getirilerek Zincirlikuyu Mezarlığı, İstanbul’a defnedilmiştir.
Ailesi
Asıl adı Mehmet Raşit Öğütçü olan Orhan Kemal’in babası, 1889 Osmaniye doğumlu Darülfünun’da hukuk okuyan 1908 de ise İttihat ve Terakki Fırkasına girmiş olan Abdülkadir Kemali Bey’dir. Abdülkadir Kemali Bey 1920–1923 döneminde birinci TBMM’de milletvekilliği, 3 Mayıs 1920’de Vekiller Heyeti’nde Adliye Bakanlığı yapmış, 26 Eylül 1930’da Adana’da Ahali Cumhuriyet Fırkasını kurmuş biridir. Orhan Kemal’in baba tarafından ailesi Elazığ'ın Aluçlu nahiyesinden gelmiştir. Abdülkadir Kemali Bey, kaymakamlık, savcı yardımcılığı, I. Büyük Millet Meclisi’nde Kastamonu milletvekilliği, bir süre Adliye nâzırlığı yapmış, Toksöz gazetesini çıkarmış mücadeleci ve eğitimli bir adamdı. Abdülkadir Kemali Bey, Adana Ahali Cumhuriyet Fırkasını kurmuş, Tokgöz ve Ahali gazeteleriyle iktidara dolayısı ile Atatürk ve İnönü’ye muhalif bir çizgiye yönelmiş olur. [1] Adana Ahali Cumhuriyet Fırkasını kurunca takibata alınmış hayatından endişe eden Abdülkadir Kemali Bey, eşini de alarak Lübnan’a kaçmak zorunda kalır.
Orhan Kemal, o günlere ait izlenimlerini “Baba Evi” adlı eserinde şöyle anlatmaktadır. “Babamı ‘fırka’ mücadelelerinde tanıdım. Yine böyle günlerdi... Nutuk söyleyenleri niçin alkışladıklarını bilmeyen sokaklar dolusu insanın kinle, küfür şimşekleriyle yüklü kalabalığı... Aynı parkelere basan iskarpinli, çarıklı veya yalınayakların mahşeri hatırlatan, insanı coşturan müthiş kalabalığı. Dar bir sokakta, karşılıklı iki konak hatırlıyorum. Becerikli ilkokul öğrencilerinin yaptıkları mukavva konakları hatırlatan bu cumbalı, kafesli, çıkıntılı, tahta saçakları dantela gibi işlemeli konaklardan birisi bizim. Burası aynı zamanda babamın ‘Fırka’ binasıydı. Alt kat ağır, beyaz taşlarla döşeliydi. Ben bu alt kattan çok korkardım.” [2]
Lübnan’a kaçan babası. daha sonra da ailesini yanına getirtmiştir.
Orhan Kemal’in annesi ise ailesi Bulgaristan göçmeni olan Azime Hanımdır.Azime Hanım, rüştiye mezunu tahsilli bir kadın olup, bir süre öğretmenlik yapmıştır. 1930’da Adana’da Ahali Cumhuriyet Fırkasının kapatılması sonrasında o da eşi ile beraber önce Suriye’ye, oradan Lübnan’a kaçmak zorunda kalır.
ÇOCUKLUĞU EĞİTİMİ
Orhan Kemal’inçocukluğunun ilk yılları Adana’da geçer. Ancak 1918’de Çukurova Fransızlar tarafından işgal edince ve Ermenilerin de faaliyetleri azıtınca babası Abdülkadir Kemali Bey, ailesini önce Niğde’ye, sonra da Konya’ya taşımıştır.( Orhan KEMAL, Baba Evi, 13) Konya’da iken babası Kuvayı Milliye’ye dâhil olup, Delibaş İsyanına da şahit olur. 1922 de Fransızlar Çukurova’dan çeklince babası ailesini 1923’te Ceyhan’a geri getirir.
İlkokula Ceyhan'da başlayan yazar, ortaokula da Ceyhan'da devam eder. Fakat 1931’de babasının kurduğu partinin Atatürk'e muhalif olması ve kapatılması nedeni babası takip edilmeye başlanmıştır. Bunun üzerinebabası ve annesi Suriye’ye kaçmış, Küçük Raşit ‘ti bir müddet Ceyhan' da yakınlarına bırakmak zorunda kalmışlardir. Ancak bir müddet sonra orta son sınıftaki öğrenimini yarım bırakarak ailesinin yanına ve Lübnan’a gitmeye imkan bulur.
Ɓöylece ailesi ile Beyrut’ta yaşamaya başlamış olur. Yazar o günlerini şu şekilde dile getirmiştir: “Beyrut’ta Fıstıklı tarafında oturuyorduk. Lübnan teb’ası olmadığımız için, babama avukatlık yaptırmıyorlardı. Babam da annemin bileziklerini bozdurdu, on altın lira sermayeyle, Burç Meydanına çıkan aralıklardan birisinde, yüksek bir apartmanın altında, küçük bir lokanta açtı. Babam lokantaya pek uğramazdı. Yemekleri Süreyya adında bir Türk mültecisi pişirir, Niyazi’yle ben de lokantanın garsonluğuyla bulaşıkçılığını yapardık. On yedi yaşındaydım ve hayatımın bu tarzından çok memnundum. Memleket, futbol, Cin Memet ve ötekiler silinmişti. Ortalık yeni yeni ağarmaya başlarken, Niyazi’yle birlikte evden çıkardık. O saatte Beyrut’un yeşil tramvayları bile seyrek işlerdi.” [3]
Daha sonra Beyrut’ta bir basımevinde işçi olarak çalışmaya başlamıştır. “Vazifem, kâğıt kesme makinesinde kol çevirmekti. Vişne çürüğü fesini daima sol kaşına doğru yıkan ustamsa, zayıf, uzun boylu, dehşetli şakacıydı. Herkese takılır, sık sık kahkahalar atardı. (...) Herkesten evvel işbaşı yapıyor, makinenin bir kenarına ilişiyor, evden getirdiğim esmer somunumu birkaç zeytinle yiyordum. Çok geçmeden öteki işçilerle mürettipler de geliyorlardı ve derhal iş başlıyordu.”
İki yıl kadar Suriye ve Lübnan’da babası ile sürgünde yaşadıktan sonra 1932 yılında kendi başına ülkeye döner. Türkiye’de babaannesinin yanında kalan yazar birkaç hafta başıboş dolaşmış, Giritlinin kahvesiyle Nadir’in kahvesinde vakit geçirir hale gelmişti.
Çalışmadan edemeyen yazar Adana’da çırçır fabrikalarında işçilik, dokumacılık, kâtiplik, ambar memurluğu gibi işler bulup çalışır. Bu yıllar arasında futbol da oynamaktadır.
1932- 1937.[4] 1935’te Mensucat Fabrikası’nda kâtip olarak çalışır. Bu fabrikadaki gözlemleri sonucu ve ısyerinde tanıdığı Murtaza karakteri, Murtaza adlı romanına kaynaklık edecektir. Üstelik aynı fabrikada işçi olarak çalışan bir Boşnak kızı olan Nuriye ile aralarında bir gönül ilişkisi kurar. 5 Mayıs 1937’de Milli Mensucat Çırçır Fabrikasında işçi olarak çalışan bir Boşnak kızı olan Nuriye Hanım ile evlenir. Nisan 1938’de kızı Yıldız akabinde de, birisi Nazım, digerleri, Kemalî ve Işık adlı oğulları dünyaya gelir. Yazarın “Cemile” adlı romanı eşi Nuriye Hanım ve evliliklerinin romanı olacaktır.
Kızı Yıldız’ın doğduğu günlerin akabinde askerlik görevi gelir. Niğde’de askerlik görevi başlar. 1938'de Niğde'deki askerlik görevi sırasında "Maksim Gorki ve Nazım Hikmet ’in kitaplarını okumak, [5] TCK nın 94. Maddesine göre ve “yabancı rejimler lehine propaganda ve isyana muharrik, yabancı yazarları ve rejimleri övmek suçlamalarıyla ” yargılanarak, 27 Ocak 1939’da “ceza kanununun 94'üncü maddesine aykırı davranıştan “ dolayı beş yıla hüküm giyer.
İlk şiiri de mahkum olduğu 1939 yılında Reşat Kemal takma adıyla yayımlanmıştır. Hapse atıldığında Niğde’de askerdir ve tezkeresine sadece kırk gün kalmıştır. Böylece Kayseri, Adana ve Bursa cezaevlerinde [6] sürecek olan hapis hayatı başlamış olur.
MAHMKUMİYET YILLARI VE YAZARLIĞA ADIM
Kayseri Cezaevi'nden yazıp gönderdiği ilk şiiri "Duvarlar" 1939'da Yedigen dergisinde "Reşat Kemal" imzasıyla yayınlanır."Raşit Kemali" takma adıyla yazdığı şiirler Yedigün ve Yeni Mecmua'da çıkar. 1939’ da Atatürk ölunce Türkiye’ye dönmeye cesaret eden babası Abdülkadir Kemalî Bey, Bergama Ağır Ceza Reisi olur. Bu sayede oğlu Orhan Kemal’i Bursa Cezaevi’ne naklettirmiştir. Kitaplarını okuduğundan dolayı hapsi cezası aldığı Nazım Hikmet de bu yıllarda Bursa hapishanesinde yatmaktadır. Bu sayede Bursa Cezaevinde Nazım Hikmet’le tanışmış olur. Bu tanışma, onun sanat hayatında bir dönüm noktasıdır.
Nazım Hikmet ile yattığı günlerde düşüncesi ve hayatı tamamen değişmeye başlamıştır. Nazım Hikmet’in “ sen şiir yazma hikâye yaz Orhan “ tavsiyesine de uyarak ceza evinde iken roman ve hikâye yazmaya, uğruna hapse düştüğü Nazım Hikmet’ten Fransızca, felsefe ve siyaset dersleri görmeye başlamıştır. Orhan Kemal, gerçek eğitimi burada alır. Her gün düzenli olarak sekiz on saat ders çalışmıştır. Nazım Hikmet, edebiyata atılması için de heveslendirir. Böylece hapishanede iken ilk öykülerini yazmaya ve yayımlamaya başlar. 1940 yılında Yeni Edebiyat ’ta “ Balık “ adlı öyküsü yayımlanır.[7]
1941’de Raşit Kemalî ve Orhan Raşit imzalarıyla Yeni Edebiyat, Yürüyüş, İkdam adlı dergi ve gazetelerde hikâyeleri çıkmıştır."Orhan Kemal" adını ilk kez 1942'de "Yürüyüş" dergisinde yayınlanan şiir ve öykülerinde kullanır. Öyküleri Varlık, Seçilmiş Hikâyeler, Yeditepe, İkdam dergileri başta olmak üzere dönemin tüm dergilerinde yer alır. Gazetelere tefrika romanlar ve film senaryoları da göndermeye başlamıştır. [8] İlk öykülerini “Bacaksız Orhan” takma adıyla yayımlayan Orhan Kemal, 1943'te İkdam Gazetesi'nde "Asma Çubuğu" adlı öyküsünde de adını kullanmıştır.
26 Eylül 1943’te tahliye olarak Adana’ya döner. Bu yıllarda Karataş’ta toprak taşıma işlerinde amelelik, 1944 yılında demiryollarında işçi ve “muvakkat hamal” , Güzel İzmir Nakliyat Ambarlarında taşıyıcı hamal olarak hayatını kazanmaya gayret eder. Adana Verem Savaş Derneğinde kâtiplik gibi işlerde de çalışır. 13 Temmuz 1944’te bir oğlu dünyaya gelir. İsmini Nazım koymuştur.
1945 yılı yazında Kilis’e giderek, askerlik görevini tamamlar. Bu defa yeniden Çorum’a sürgüne gönderilmiş babasının, dönemin başbakanı Recep Peker’e telgraf çekmesi üzerine, 1946’da serbest bırakılmıştır. Adana’ya dönünce sebze nakliyeciliği, Verem Savaş Derneği’nde kâtiplik yaptıktan sonra bir süre işsiz kalır. 1949 yılında 3. çocuğu olur. Bu günleri anılarında şöyle anlatmaktadır. “Verem Savaş Derneği, Bağ ve Bahçeler derneği, bir de o zaman ki adıyla Etibba Odası’ndan aldığım paraların toplamı, vergiler çıktıktan sonra ya 160 ya da 180 liraydı…Bu paradan da olmuştum..Bir de beni bir türlü İstanbul’a salıvermek istemeyen babam ölmüştü.”
1951 yılında İstanbul'a taşınır. Artık onun hayatında yeni bir dönem başlayacaktır. Üçüncü çocuğuna da olur ve bu oğluna babasının Kemali adını koyar.
İlk öykü kitabı olan Ekmek Kavgası (1949) yılında çıkar. Babaevi (1949) ve Küçük Adamın Notları, Avare Yıllar (1950) adlı romanları ile artık şöhretli bir yazardır
İstanbul’a geldiklerinde eşi Nuriye Hanım, Sultanahmet’te bir çorap fabrikasında işe girmiş, kendisi de geçimini yazarlıkla sağlamak için yayınevlerini gezmeye başlamıştı. Zaten artık tanınmış bir yazardı. Bu yıllarda Sol çevreler ile irtibatı artmış, edebiyat faaliyetleri de yoğunlaşmıştı. Artık peş peşe romanlar, öyküler ve senaryolar yazıyordu. 1951’de Sarhoşlar, 1952’de Cemile ve Çamaşırcının Kızı romanları baskı gördü. Murtaza romanı Vatan gazetesinde; Bereketli Topraklar Üzerinde romanı ise 1953’te Dünya gazetesinde tefrika edilmişti. 1954’te yayımlanan 72.Koğuş adlı öykü kitabında yakından tanıdığı cezaevlerini ve hapishanelerdeki anılarını, zor koşulları, mahkûmları vb anlattı. 1954 yılında Bereketli Topraklar Üzerinde adlı romanı da çıkmıştı.
Kasım 1957 de 4.çocuğu Işık dünyaya gelmişti. Bundan sonra çalışmalarını öyküde yoğunlaştırdı. 1958'de Sait Faik Hikâye Armağanı'nı “Kardeş Payı “adlı öyküsü ile almış ünü perçinlenmişti
Kitapları Sovyetler Birliğinde basılıyor ancak telif ücretini alamıyordu. Dışişleri bakanlığına müracaat ederek telif haklarını 1964 yılında getirtmeyi başardı. ( PROF. DR. MEHMET NARLI, http://teis.yesevi.edu.tr/madde-detay/orhan-kemal)
7 Mart 1966’da bir lokantada Kominizim propagandası yaptığına dair bir ihbar üzerine iki arkadaşıyla birlikte tutuklandı.
7 Nisan’da Türk Edebiyatçılar Birliği, Gen-Ar Tiyatrosu’nda 30. sanat yılı nedeniyle bir jübile düzenledi. Toplantıda Melih Cevdet Anday, Yaşar Kemal ve James Baldwin birer konuşma yapmıştı. Bu konuşmalar da “Hücre çalışması ve komünizm propagandası “ yaptıkları gerekçesiyle tevkif edilerek Sultanahmet Cezaevi’ne gönderildi. Komünist propagandacısı olmak ve bir hücre oluşturmak" suçlamalarıyla 1966 yılında tekrar tutuklandı ancak suçlamaları ispat edilemedi ve iki ay sonra serbest bırakıldı.
Bilirkişice verilen; “ suç teşkil eden bir cihet bulunmadığı hususundaki rapor üzerine 13 Nisan 1966’de serbest bırakıldı. 17 Temmuz 1968’de “Hücre çalışması ve komünizm propagandası “ konulu davadan beraat etti. Bulgar Yazarlar Birliği’nin çağırısı üzerine gittiği Sofya’da, tedavi edilmekte olduğu hastanede 2 Haziran 1970’te beyin kanaması nedeni ile öldü. Cenazesi Sofya’dan getirilerek İstanbul Zincirlikuyu Mezarlığına defnedildi.
Ölümünden sonra hayatının ve romancılığının hatırasını yaşatmak amacıyla İstanbul'un Beyoğlu ilçesi Cihangir semtinde Orhan Kemal Müzesi açıldı. Ayrıca 1972'den bu yana her yıl düzenlenen Orhan Kemal Roman Ödülü (1972) verilmektedir.
Edebi Yaşamı, Edebi Kişiliği, Romancılığı
Üretken bir kalem olan Orhan Kemal’in 27 romanı, 12 öykü kitabı, 5 oyunu, şiirleri, 9’u filme alınmış 10 senaryosu ve 3 film öyküsü vardır. Yazarın edebi yönünü izaha geçmeden önce edebi yönü hakkında izahatlar yapan bir kaç farklı görüşü aktarmakla başlayalım:
"Orhan Kemal’in kahramanları, içinde bulundukları zor koşullara, yokluklara, çaresizliklere rağmen, her yeni doğan gün ile birlikte taze umutları yüreklerinde yeşertip büyüten insanlardı. Hayat sahnesinde figüran olmayı reddederek, başrole oynamak için mücadele edenlerin hikâyesiydi onun anlattıkları." [9]
" İyi bir yazardır. Ama kitaplarını okurken onun aynı zamanda çok iyi bir insan olduğunu anlarsınız. Hattâ apaçık görürsünüz. O kimsesiz sokak çocuklarını anlatırken onlara kıyamaz, sevgisiyle onları kayırır. Onun kanadı kırık küçük melekleri sadece düşlere sığınarak yağmur-çamura, soğuğa, açlığa karşı koyar. Vahşi ve yırtıcı değildirler. Ruhları soyludur. Öldüklerinde masumiyetin ölümüne ağlarsınız."[10]
Hikmet Altınkaynak'ın 'Hikâye Yazarı Orhan Kemal' (Yazko, 1983) adlı inceleme kitabından, Orhan Kemal'in birkaç cümlesi: "Bana bak Hadi, biliyor musun elime şöyle biraz para geçse, kira, tencere derdi olmasa, bir de çocuklar okuyup kendilerini kurtarsalar, ilk işim bütün yazdıklarımı yeniden yazmak olacak." [11]
"Yaşadığı dönem itibariyle Ömer Seyfettin, Refik Halit Karay, Sadri Ertem, Sabahattin Ali, Sait Faik Abasıyanık gibi tecrübeleri hazır bulan Orhan Kemal, Yaşar Kemal, Kemal Tahir ve Samim Kocagöz çizgisinin bir devamı niteliğindedir. Biçim olarak Ömer Seyfettin, konu olarak Sabahattin Ali geleneğini romanlarında sürdüren ve geliştiren Orhan Kemal’in 1949-1970 yılları arasında yazdığı eserleri, sosyal gerçekçi ve eleştirel sosyal gerçekçi nitelikler taşır." [12]
Orhan Kemal, 1949-1970 yılları arasındaki 21 yıllık sürede; sosyal gerçekçilikten, eleştirel sosyal gerçekçiliğe aşamalı olarak dönüşüm yapmıştı. “Yaşadığı mekânları, tanıdığı kişileri ve bizzat duyumsadığı olayları zamansal düzeyde metne taşırken, üslubunun belirleyicisi, gerçekçilik duygusu olur. Eserlerinde sosyal gerçekçilik ve eleştirel sosyal gerçekçilikle, romantik-psikolojik gerçekçilik unsurları iç içedir. Bu tavır, bütün sanat hayatını kapsayan sürekli ve belirgin bir çizgi halinde devam eder.” ( Bkz, Ülkü Eliuz, ag.e.)
Orhan Kemal'in 93 şiir, 265 öykü, 24 roman ve 5 tiyatro eseri vardır. Yazın yaşamına askerdeyken şiirle başladı. İlk şiirleri Raşit Kemali imzasıyla “Yedigün” ve “Yeni Mecmua”da çıktı. Bunları, hapisteyken “Yeni Ses”, “Ses”, “Yürüyüş” dergilerinde yayımladıkları izledi. Nazım Hikmet’in etkisiyle düzyazıya yöneldi. İlk düzyazısı, Baba Evi romanının bir bölümü olan “Balık” 1940’ta “Yeni Edebiyat” gazetesinde yayımlandı. " Baba Evi "nde çocukluk yıllarını " Avare Yıllar "da gençliğini anlattı. İlk öykülerini ise Raşit Kemali ve Orhan Raşit imzalarıyla yine aynı gazetede yayımladı. Bunları, 1942’de ve 1943’lerde, Orhan Kemal imzasıyla “Yürüyüş” ve “İkdam” gazeteleri ile “Yurt ve Dünya” dergisinde çıkan öyküleri izledi. Bu yıllarda şiirlerini de yayımlamakla birlikte, asıl çalışmalarını öyküye yöneltti. Öyküleri “Varlık”, “Gün”, “Yığın”, “Seçilmiş Hikâyeler”, “Yaprak”, “Yeni Başdan”, “Yeditepe”, “Beraber” gibi dergilerde yayımlanırken; birçok romanı da “Vatan”, “Dünya”, “Ulus”, “Son Havadis” ve “Cumhuriyet” gazetelerinde tefrika edildi.
İlk ürünleri kendi yaşam öyküsünden çizgilere dayanan bir çerçeve içinde geçmektedir. Çukurova'da yaşayan tarım ve fabrika işçilerinin sorunlarını işlemiş, daha sonra İstanbul'daki gurbetçilerin, kenar mahalle insanlarının, işçilerin dünyasını yansıtmaya çalışan eserler yazmıştır. Kimi eserlerinde hayatının bir bölümünü geçirdiği cezaevlerinden aldığı izlenimleri aktarır. Bu insanların yaşamlarını sorunlarını iç dünyalarını yansıtırken kinsiz sevecen umutlu bir yaklaşım benimsedi. Orhan Kemal yapıtlarında, kendi yaşam deneyimlerinden ve yakın çevresinden yararlanarak, ekmek peşinde koşan küçük insanları anlattı. Öykülerinde kişilerinin ruhsal durumlarını, uzun anlatımlar yerine, konuşmalarla vermeyi tercih etmiştir. Orhan Kemal ayrıca kadınları ve çalışan çocukları da yapıtlarına konu etmiştir. Yapıtlarındaki kadınları olumlu bir tavırla ele alır. Çocuk kahramanlarını ise çocukluklarını yasayamadan çalışmaya başlamış olanlardan seçmeye özen göstermiştir.
Çukurova'nın toplumsal ve ekonomik yapısını Bereketli Topraklar Üzerinde (1984) Vukuat Var (1958) Hanımın Çiftliği (1961) Eskici ve Oğullar (1962) Kanlı Topraklar (1963) adlı romanlarında ele almıştır. Büyük kent yaşamının tedirginliklerini karmaşasını yoksul insanların ekmek kavgasını ise Murtaza (1952) Suçlu (1957) Devlet Kuşu (1958) Gurbet Kuşları (1962) Bir Filiz Vardı (1965) Müfettişler Müfettişi (1966) Üç Kâğıtçı (1969) romanlarında dile getirir. Filme alınan romanlarının çoğunu kendisi senaryolaştırmıştır.
Vukuat Var (1959), Hanımın Çiftliği (1961), Kanlı Topraklar (1963), Kaçak (1970) adlı romanları Konularını Çukurova çevresinden alan toprak sahipleriyle tarım işçilerinin ilişkilerini, tarım kesiminde meydana gelen değişmelerin etkilerini, yoksul fabrika işçilerinin dünyasını ele alan sosyal, realist, toplumsal gerçekçi romanlardır. Köyden kente nüfus göçü, gurbetçi-işçilerin Adana'daki güç yaşamı Bereketli Topraklar Üzerinde(1954) romanının eksenini oluşturur.
Gurbet Kuşları (1962) bu konuyu işlemeyi gurbetçilerin İstanbul'daki yaşamından kesitler vererek sürdürür. Köylülerin, ırgatların, küçük el sanatlarıyla uğraşanların, küçük memurların vb. kaynaştığı bu yapıtlar yanında, kadınlarla genç kızlar ve çocukların serüvenlerini ele alan romanlar da özel bir yer tutar. Kenar mahallede yaşayan, kendi toplumsal konumundan daha geriye itilmiş ailedeki kadınlara ilgili El Kızı (1960), sinema ve eğlence dünyasında sömürülen kadınlarla ilgili Yalancı Dünya (1966), Sokaklardan Bir Kız (1968) bu çerçevedeki romanlarındandır. Suçlu (1957), Küçücük (1960), Sokakların Çocuğu (1963), gibi romanlarında, İstanbul'un yoksul çevrelerinde, çözülmüş aile yaşamlarının, eğitim bozukluklarının suça ittiği çocuklar ve onların ayakta kalabilme çabaları canlandırılır. Müfettişler Müfettişi (1966) ile onu izleyen Üç Kâğıtçı (1969) taşradaki yönetici, memur çevresinin taşlamasıdır.
Murtaza adlı romanında budala bir vatansever bekçi portresi çizmiştir. Önce gece bekçisi, sonra fabrika gece kontrolörü olan Murtaza, kraldan çok kralcı yaşamların anlatıldığı bir oyundur. Oyun, 1940’larda geçer. Murtaza ’ bir budala olduğu kadar imparatorluk geleneğinin son temsilcisidir ve devleti kendi benliğinde erittiğine inanır. Balkan Savaşı’nda şehit düşen dayısı Kol Ağası Hasan gibi kahraman olmak, sonunda onun gibi şehit düşmek istemektedir. Ancak artık Türkiye Cumhuriyeti’nde bu tür hikâyeler komiktir. “Bekçilik yaptığı yıllarda mahallenin, fabrikaya geçtiğinde de bütün işçilerin alaylarına maruz kalan bu vazifeşinas insan, kendi oğulları için de başkaları için de bir rol model olabilme şansına sahip değildir.” Ancak Orhan Kemal’in Murtaza karakteri bütün olumsuz yönlerine rağmen Türk romanın en sevilen kişiliklerinden biridir. Murtaza, " Yaşadığı çatışmaların ve ruhsal parçalanışın trajikomik öyküsüdür. Eserde, yaşama “görev anlayışı” doğrultusunda tek boyutlu bakan bir ‘küçük adam’ olan başkişi, evrensel bir kimlik kazanır." [13]
Kardeş Payı ile 1958, Önce Ekmek’ le de 1969 Sait Faik Hikâye Armağanı’nı; yine Önce Ekmek kitabıyla 1969 Türk Dil Kurumu Öykü Ödülü’nü kazandı Öykü ve romanlarının yanı sıra film senaryoları yazdı. 72. Koğuş, Murtaza, Eskici Dükkânı, Kardeş Payı adlı yapıtlarını oyunlaştırdı. İspinozlar oyununu yazdı. Bu oyunları çeşitli tiyatrolar tarafından sahnelendi. 72. Koğuş oyunuyla 1967’de Ankara Sanat Severler Derneği’nce en iyi oyun yazarı seçildi.
Öykü ve romanlarında günlük yaşamın değişik yönlerini işledi. Güçlü gözlem gücüyle özgün ve yalın anlatımıyla realist bir yaklaşımla, hâlâ çok okunan ve sevilen eserler yazmayı başaran yazarın eserlerindeki olayların akışı çok hızlı ve diyaloglarıyla bu akışı destekleyen bir tutum içinde olmuştur. Eserlerinde "diyaloglara" ağırlık verdiği dikkat çeker. Sanatının olgun döneminde daha çok Adana yöresindeki toprak ve fabrika işçilerinin hayatını konu alan romanlarında Çukurova'nın toplumsal ekonomik yapısındaki değişimin yöre halkı üzerindeki etkilerini gerçekçi bir yaklaşımla ve başarıyla aktarmıştır. Aynı konuları işlediği Hanımın Çiftliği adlı romanı dizi haline getirilerek TV lerde izlettirilmiştir. Orhan Kemal, varlık Dergisinin 1970 yılı Ağustos ayı sayısındaki yazısında seçtiği konularla ilgili olarak şunları anlatmaktadır: "Halk “la hiç ilintisi olmayan konuları belki fantezi olarak işlemişimdir. O halde konularımın kaynağı ne? Bunu şöyle mi belirtsem acaba? Sanatçı olarak, herkes gibi yaşadım, herkes kadar düşündüm yurdumu ve evreni. Herkes gibi bazı genellemeler vardım. Daha doğrusu birtakım "doğru"lara demek daha yerindedir.. Bir açım oldu. Bu açıdan çevreme baktım, konularımı seçtim. Evet, evet bu "seçtim" sözcüğü yerinde. Sanatçı her önüne çıkan konuyu alıp işlemez, bir seçme yapar. Bu konuyu neden aldım? Niçin işleyeceğim? İşlemekten amacım ne? Daha açık bir deyimle, yurttaşlarımla, insanlığa ne demek istiyorum? Ne demek isteyeceğim, diye sorar. Bunu her sefer sormaz şüphesiz. Onda bu bir huy haline gelmiştir. Konusunu alır, işler. Yani sanatçı, konusunu ister halktan ister fantezilerden alsın, insanlara güldürmek ve düşündürmek yoluyla bir şey, ya da bir şeyler söylemek amacıyla hareket eder. Yukarıdakiler göz önünde tutulmak şartıyla diyebilirim ki, konularımın genel kaynağı insandır. (Varlık / Ağustos 1970)
Sade, yalın açık ve anlaşılır duru bir Türkçe kullanan yazarın eserlerinde yabancı asıllı sözcüklere hemen hiç rastlanılmaz. Kolay anlaşılır olmayı gerekli gören yazar, gündelik tipleri gündelik ve doğal dil ortamlarındaki halleriyle aktarmaya özen göstermiştir. Eserlerinde hareket ve devinime önem verirken seçtiği insanların mahalli ağızlarıyla konuşmalarına, yöresel ağız ve şive özellikleriyle yansıtmaya da dikkat etmiştir. Gerektiğinde eserlerindeki tiplemelerin arasında geçen konuşmalarını yerel ağız özellikleriyle yansıtmayı da bilmiştir.
Orhan Kemal’in pek çok eseri sinema filmi ve TV dizisi haline getirilmiştir. Orhan Kemal’in; hikâyelerinden 1’i, romanlarından 10’u, sinemaya uyarlanmış, Orhan Kemal’den yapılan ilk film uyarlaması 1960 yılında Atıf Yılmaz tarafından Suçlu filmi için yapılmıştır.
1972 yılından başlayarak ailesi tarafından yazarın ölüm yıldönümünde her yıl “Orhan Kemal Roman Armağanı” verilmektedir. Bu ödülün ilki 1972’de Yılmaz Güney’in ”Boynu Bükük Öldüler “ filmine verilmiştir.
ALDIĞI ÖDÜLLLER
1945'te Varlık dergisinin okuyucuları arasında açtığı anketli öykü yarışmasında birinci oldu. Ardından Babaevi (1949) ve Ekmek Kavgası (1949) adlı yapıtlarının yayımlanmasıyla ünü arttı. 1958'de Kardeş Payı, 1969'da Önce Ekmek adlı yapıtları Sait Faik Hikâye Armağanfnı aldı. Önce Ekmek yapıtı ayrıca 1969 Türk Dil Kurumu Öykü Ödülü'nü de kazandı. Aynı adı taşıyan öyküsünden oyunlaştırdığı 72. Koğuşla 1967'de Ankara Sanat Sevenler Derneği'nce en iyi oyun yazarı seçildi. 72. Koğuş daha sonra filme de alındı.[14]
Orhan Kemal Müzesi
Orhan Kemal Müzesi Yazar Orhan Kemal'in anısını yaşatmak üzere İstanbul Beyoğlu'nda, üç katlı bir binada kurulmuş, ücretsiz ziyaret edilebilen bir müzedir.
Müzede yazarın çoğu Ara Güler tarafından çekilmiş 70 kadar fotoğrafı, aile fotoğrafları, kitaplarının orijinal ilk baskıları, özel mektuplar, hakkında yazılan tez ve makaleler, kullandığı daktilo, özel eşyaları, öldüğünde yüzünden alınan maske gibi nesneler sergilenir. Müze binasında ayrıca bir kitaplık ve İkbal Kahvesi adlı bir kahve de bulunur.
Müze, Orhan Kemal Kültür Sanat Merkezi tarafından 2000 yılında kurulmuştur. [15]
Eserleri
Öykü: Ekmek Kavgası, 1949; Sarhoşlar, 1951; Çamaşırcının kızı, 1952; 72.Koğuş, 1954; Grev, 1954; Arka Sokak, 1956; Kardeş Payı, 1957; Babil Kulesi, 1957; Dünyada Harp Vardı, 1963; Mahalle Kavgası, 1963; İşsiz, 1966; Önce Ekmek, 1968; Küçükler ve Büyükler, (ö.s.), 1971. Ayrıca öykülerinden yapılan derlemeler Bilgi Yayınevi’nce dört cilt olarak yayınlandı: I. Yağmur Yüklü Bulutlar, 1974; II. Kırmızı Küpeler, 1974; III. Oyuncu Kadın, 1975; IV. Serseri Milyoner/İki Damla Gözyaşı, 1976. Arslan Tomson, (ö.s.), 1976; İnci’nin Maceraları, (ö.s.), 1979.
Roman: Baba Evi, 1949; Avare Yıllar, 1950; Murtaza, 1952; Cemile, 1952; Bereketli Topraklar Üzerinde, 1954; Suçlu, 1957; Devlet kuşu, 1958; Vukuat Var, 1958; Gavurun kızı, 1959; Küçücük, 1960; Dünya Evi, 1960; El Kızı, 1960; Hanımın Çiftliği, 1961; Eskici ve Oğulları, 1962 ( Eskici Dükkanı adıyla 1970); Gurbet Kuşları, 1962; Sokakların Çocuğu, 1963; Kanlı Topraklar, 1963; Bir Filiz Vardı, 1965; Müfettişler Müfettişi, 1966; Yalancı Dünya, 1966; Evlerden Biri, 1966; Arkadaş Islıkları, 1968; Sokaklardan Bir Kız, 1968; Üç Kağıtçı, 1969; Kötü Yol, 1969; Kaçak, (ö.s.) 1970; Tersine Dünya, (ö.s.) 1986.
Oyun: İspinozlar, 1965; 72. Koğuş, 1967. Anı: Nazım Hikmet’le Üç buçuk Yıl, 1965. İnceleme: Senaryo Tekniği ve Senaryoculuğumuzla İlgili Notlar, 1963. Röportaj: İstanbul’dan Çizgiler, (ö.s.) 1971.
ESA DA İLGİLİ YAZILAR
· Orhan Kemal Hayatı Edebi Kişiliği Eserleri
· Bereketli Topraklar Üzerinde Hakkında Konu Özet İnceleme Orhan Kemal
· ESKİCİ VE OĞULLARI HAKKINDA ÖZET İNCELEME ORHAN KEMAL
· Eskici ve Oğulları Hakkında Konusu Türü Orhan Kemal
· Baba Evi Romanı Hakkında Özeti Orhan Kemal
· Avare Yıllar Roman Özeti Orhan Kemal
· Orhan Kemal ‘in Murtaza Hakkında Konu Özet İnceleme
· Gurbet Kuşları Hakkında Konu Özet İnceleme Orhan Kemal
· 72-kogus-hakkinda-bilgiler-konusu-ozeti-ve-orhan-kemal/
· Orhan-Kemal-in-Murtaza-hakkinda-konu-ozet-inceleme/63940
· El Kızı Hakkında Konu Özet ve Orhan Kemal
Kaynakça
· [1] MEHMET NARLI, https://islamansiklopedisi.org.tr/orhan-kemal
· [2] https://www.orhankemal.org/
· [3] Rahşan Yıldız Eyigün, ORHAN KEMAL’in HAYATI, ESERLERİ veORHAN KEMAL UYARLAMALARININ TÜRK SİNEMASINDAKİ YERİ, MİMAR SİNAN GÜZEL SANATLAR ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ, (Yüksek Lisans Tezi) İstanbul-2006
· [4] Dr Aslan Tekin, Edebiyatımızda İsimler, Elips Yayınları, Ank. 2005, shf. 412
· [5] PROF. DR. MEHMET NARLI, http://teis.yesevi.edu.tr/madde-detay/orhan-kema
· [6] https://www.orhankemal.org/
· [7] Rahşan Yıldız Eyigün, ORHAN KEMAL’in HAYATI, ESERLERİ veORHAN KEMAL UYARLAMALARININ TÜRK SİNEMASINDAKİ YERİ, MİMAR SİNAN GÜZEL SANATLAR ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ, (Yüksek Lisans Tezi) İstanbul-2006
· [8] https://www.orhankemal.org/
· [9] Işık Öğütçü - Sultan Sansarcı - SergistanbuAralık 2008, https://orhankemal.org/v05/
· [10] Özdemir İnce[https://www.radikal.com.tr/ek_haber.php?ek=ktp1075]
· [11] [https://www.radikal.com.tr/ek_haber.php?ek=ktp1075]
· [12] Ülkü ELİUZ, ORHAN KEMAL’?N MURTAZA ROMANINDA YAPI, https://www.turkishstudies.net/sayilar/sayi10/ )
· [13] Ülkü ELİUZ, ORHAN KEMAL’?N MURTAZA ROMANINDA YAPI, https://www.turkishstudies.net/sayilar/sayi10/ )
· [14] msxlabs.org/forum/edebiyat-tr/13526-orhan-kemal-
· [15] https://tr.wikipedia.org/wiki/Orhan_Kemal_M%C3%BCzesi
Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın
Esa Resmi Hesap
3 years ago