Refik Halit ve Çıban Adlı Öyküsü

15.12.2019

 
Refik Halit ve Çıban Adlı Öyküsü 
 
 
Refik Halit,  birisi 1913- 1918 yılları arasında memleket içinde diğeri ise 1923- 1938 yıları arasında memleket dışında iki kere uzun süreli sürgün yaşamış bir yazardır
 
Bu sürgünlerinde yaşadıklarının ilki Edebiyatımıza” Memleket Hikâyelerini “,  yurt dışına olan ikincisi ise “Gurbet Hikâyelerini “kazandırmıştı.  Doğuştan gelen bir gözlem ve ifade etme kabiliyetine sahip bir yazar olan Refik Halit her iki eserine aldığı öykülerinin her birinde de bu yeteneklerini azami ölçüde kullanmıştı. Görüp yaşadıklarını, şahit olduğu, işittiği veya anılarından çıkarıp kurmaca vakalar haline getirdiği bu öykülerin her biri bir diğerinden enteresan hikâyeler olması ile de dikkatleri çekmişti. Her bir hikâyesinin bir diğerinden daha da ilginç bir konuyu işlemesi de onun diğer bir başarısı olmaktaydı.
 
Her iki öykü kitabına aldığı öykülerinde sürgün de yazılmış olmalarından kaynaklanan İstanbul ve memleket özlemi vardır. Her iki öykü kitabındaki öykülerinin bazıları özellikle memleket hasretini dile getirecek konulardan seçilmiş olmaları ile de dikkat çeker.  Onun bu öyküleri memleketin güzelliği, memlekete duyulan özlem,  memleketin başka hiçbir şeyle telafi edilemeyen hasreti, güzelliği ele alınan başlıca konular olmuşladır.
Yazarın her iki öykü kitabındaki öykülerde aktarılan vakaların her biri diğerinden çok daha enteresan olaylara sahiplerdir. Örneğin Yatık Emine adlı öyküsünde bir kasabaya gönderilen bir hayat kadının alcıktan ölmesine izin verilmesine, Dişçi adlı öyküsünde ise altın bir dişini almak için Bedevilerin taşla bütün dişlerini döktüğü bir Osmanlı askerinin dramına,Testi adlı öyküsünde testiden su içerken boğazını arı sokan bir bedevinin ölümüne vb değinmiş kısaca tüm öykülerini çok ilginç konulardan seçmiştir.
 
Gurbet Hikâyeleri, yazarın üst düzey gözlemlerine dayalı hikâyelerden oluşur. Yazarı  Şam , Beyrut , Halep, Hatay ve İskenderun’da geçen , sürgün yıllarında gözlemlediği Bedevilerin yerli halkın bu , coğrafyaya giren çıkan ajanların,  misyonerlerin, ülkesinden kaçmak zorunda kalan gurbetteki Türklerin gurbetteki gündelik yaşamları , başlarından geçen ilginç olaylar ; yöredeki ahalinin gelenekleri, adetleri,sevinç ve hüzünleri konu olarak ele alınmıştır.  
 
 ‘’Gurbet Hikâyeleri’’ Refik Halit Karay’ın dış sürgünde yazdığı öykülerden oluşur.  Gurbet Hikâyeleri adlı eserine aldığı öykülerinden Dişçi, Yara, Çıban, Akrep, Testi adlı öykülerinde Bedevilik ve Bedeviler üzerinde durmuş, Bedevilerin gelenek, görenek, adet ve gündelik hayatlarından kesitler sunmuştu.
 
“Refik Halit’in fıkra, hikâye ve romanlarında dikkati en çok çeken özellik gözlem kabiliyetindeki üstünlüktür. Olayları ve karakterleri en ince noktalarına kadar görmek, başarısı gerçekten büyüklüktür” (Lekesiz, 1997, 268) 
 
İstanbullu entelektüel bir yazar olarak orta doğuda sürgünde yaşayan bir yazar olarak kendisini bu muhitin parçası olarak görememiş, yaşadığı olayları bu yüzen dışarından bir gözle izlemiş ve anlatmıştır.
 
ÇIBAN ADLI ÖYKÜSÜNÜN KONUSU
 
Çıban adlı öyküde ülkesinden uzakta ve Ortadoğu’da yaşayan eski bir Türk Subayının suratından bir çıbanın çıkması bu Türk’ün on gün boyunca hiç kımıldamadan yatması ve tedavi edilmesi anlatılır. Bu Türk eski bir Osmanlı subayıdır ve rütbesi de binbaşıdır “Bize dost iki Arap emiri arasındaki gazvelere son vermek, dostluk kurmak için Yemen vali ve kumandanı İzzet Paşa, beni uzak çöle, ta Hadramut hududuna göndermişti.”
Öykü, bu Osmanlı Binbaşısının neden orada olduğunu neden ülkesine gidemediğini izah etmemiştir.  Arap Aşiretleri arasındaki kavgalara son verilmesi için Hadrmut’a giden bu binbaşı orada yüzünde  bir Hadramut çıbanı illetine düşüp buraya gelmiştir.
 
Öykünün temeli Hadramut çıbanının çok ilkel tedavisi üzerine kurulmuştur. Fakat muhtemelen bu Binbaşı da sürgünde yaşamakta ve memleketine de dönememektedir.  Öykünün finalinde , Binbaşı bu uzak coğrafyada vatan hasreti çektiğini açıkça dile getirir.
“Binbaşı, şakağında eski bir yanığa benzeyen küçük kırışıklığı gösterdikten sonra, özlem sezilen bir sesle: ‘İmparatorluk subayı neler çeker, fakat neler görürdü!’ dedi, elini kadehine götürdü.”
 
Öykü  bu Türk Binbaşısının  yüzünde çıkan Hadramut çıbanının özelliklerini anlatması ve yerel yöntemlerle nasıl tedavi edildiğini aktarması bakımından önemlidir.

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar